POLİTİKA - 11 Aralık 2025 Perşembe 12:48

Başkan Altun: "Sorun, asgari ücretin artması değil, alım gücünün yok olmasıdır"

A
A
A
Başkan Altun: "Sorun, asgari ücretin artması değil, alım gücünün yok olmasıdır"

Saadet Partisi Kayseri İl Başkanı Erdal Altun; yaptığı basın açıklamasında asgari ücretin artmasının değil alım gücünün yok olmasının sorun olduğunu söyleyerek, "GSS uygulaması yeniden düzenlenmelidir" dedi.


Saadet Partisi olarak alın terini savunmaya devam edeceklerini söyleyen Erdal Altun; "2026 yılı asgari ücret görüşmelerinin başladığı bu günlerde, milyonlarca çalışanımızın geleceğini ilgilendiren son derece kritik bir süreçten geçiyoruz. 2025 yılı için net 22.104 TL olarak belirlenen asgari ücretin, 2025 yılının son günlerine geldiğimizde alım gücü ortadadır ve maalesef açlık sınırının dahi altına düşmüştür. Bugün 2026 yılı için konuşulan rakamlar ise, ülkemizde enflasyonun bu denli yüksek olduğu bir dönemde 27 bin olsun mu, 28 bin mi olsun tartışmalarının ötesine geçememektedir. Oysa mesele yalnızca rakam tartışması değildir. Mesele asgari ücretlinin insanca yaşayabileceği bir gelir seviyesine ulaşmasıdır. Ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada asgari ücretli çalışanlarımız bitmiş, tükenmiş, nefes alamaz hale gelmiştir. Sorun, asgari ücretin artması değil, alım gücünün yok olmasıdır. Evet, asgari ücreti artırmak önemlidir ama asgari ücretlinin alım gücünü korumak daha önemlidir. Her yıl aynı tabloyu görüyoruz. Asgari ücrete zam yapıldığı günün ertesi, iğneden ipliğe tüm ürünlere gelen zamlarla, işçinin maaşı daha cebine girmeden erimekte, birkaç ay içinde eski seviyesinin bile altına düşmektedir. Bu kısır döngü, çalışanlarımızı yoksullaştırmakta, aileleriyle birlikte hayata tutunmalarını zorlaştırmaktadır. Saadet Partisi olarak meseleye sadece eleştiren değil, çözüm üreten bir anlayışla yaklaşıyoruz. Bugün burada üç temel çözüm önerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Birincisi asgari ücrette sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması. Asgari ücrete yapılacak artışın işveren üzerinde ciddi bir yük oluşturduğu bilinmektedir. Bu nedenle asgari ücret sigorta primlerinin tamamı veya bir kısmı devlet tarafından karşılanmalı, işverenin üzerindeki yük hafifletilmeli, böylece işçinin maaşına doğrudan yansıyacak net bir artış sağlanmalıdır. Bu model hem çalışanı korur hem işvereni ayakta tutar. İkincisi enflasyonla etkin mücadele ve zamların zammının önlenmesi. Asgari ücrete zam yapılır yapılmaz tüm sektörlerde fiyatların artması artık kronik bir sorundur. Bunun için enflasyonun gerçek ve kalıcı şekilde düşürüleceği bir ekonomik program, asgari ücret artışını fırsata çeviren fiyat dalgalanmalarına karşı etkin denetim mekanizmaları, zamların otomatikleşmesine engel olacak güçlü bir piyasa kontrolü ve enflasyonla mücadelenin en birinci şartlarından olan üretimin desteklenmesi ön plana alınmalıdır. Unutmayalım ki ücret artışı değil, fiyat istikrarı kalıcı refah getirir. Son olarak da vatandaşın alım gücünü artıracak kapsamlı sosyal politikalar üretilmelidir. Asgari ücretlinin alım gücünü korumak adına temel gıda ürünlerinde fiyat istikrarı, kamu hizmetlerinde fahiş fiyat artışlarının durdurulması, ulaşım, eğitim, enerji ve barınma alanlarında vatandaşın yükünü hafifletecek politikalar, dar gelirliyi koruyan hedefli sosyal destek programları hayata geçirilmelidir. Biz Saadet Partisi olarak emeği savunmaya, adil paylaşımı savunmaya ve alın terinin karşılığını savunmaya devam edeceğiz. 2026 yılı asgari ücret görüşmelerinin, çalışanlarımızın hayat şartlarını iyileştirecek bir anlayışla sonuçlanmasını umuyor; hükümete, ilgili kurumlara ve tüm paydaşlara sorumluluklarını hatırlatıyoruz" dedi.


Altun, gençlerin borçlanmalarına son verilmesi gerektiğini söyleyerek; "Bir diğer konu GSS primine yapılan yüzde 100’lik artış. Hepinizin bildiği üzere, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan kararnameyle Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim oranı yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkarılmış, yani tam iki katına yükseltilmiştir. Bu düzenleme sonucunda 780 TL olan GSS primi, 1.560 TL’ye yükselmiş; hiçbir geliri olmayan yüz binlerce vatandaşımız için adeta ödenemez bir yük haline gelmiştir. GSS primi artışı, geliri olmayan vatandaşlarımızı borç kıskacına almıştır. GSS kapsamında en büyük mağduriyeti şu kesimler yaşamaktadır; üniversiteden mezun olmuş fakat henüz iş bulamamış gençler, sağlık sorunu veya işsizlik nedeniyle çalışamayan vatandaşlar ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan dar gelirli aile bireyleri. Bu vatandaşlarımızın hiçbir geliri olmamasına rağmen, sistem tarafından otomatik olarak GSS kapsamına alınıp her ay 1.560 TL borçlandırılmasıdır ki yılbaşı itibari ile bu rakam daha da artacaktır, bu sosyal devlet anlayışı açısından kabul edilemez bir durumdur. Bu durum geliri olmayan vatandaşlarımızı borçlandırmakta, birikmiş prim borçları nedeniyle sağlık hizmeti alırken ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. GSS gibi bir sistem, gelir düzeyi düşük vatandaşın yükünü hafifletmek için vardır; artırmak için değil. Genel Sağlık Sigortası, çıkış noktasında sosyal devletin bir gereği olarak tasarlanmış bir uygulamadır. Ancak bugün karşımıza çıkan tablo şudur; geliri olmayan vatandaşa prim borcu çıkaran, gençleri borç listesine ekleyen, sağlık hizmetine erişimi kolaylaştırmak yerine zorlaştıran, borcu olanı cezalandıran, bir sisteme dönüşmüştür. Bu haliyle GSS, amacını aşan, sosyal adalet ilkesiyle uzlaşmayan bir yapıya bürünmüştür. Saadet Partisi olarak uyarıyoruz. Bu zam geri alınmalı, GSS uygulaması yeniden düzenlenmelidir. Gençlerin otomatik borçlandırılmasına son verilmelidir. Vatandaşını borçlandıran değil, vatandaşını koruyan bir devlet anlayışı gereklidir. Saadet Partisi olarak açıkça ifade ediyoruz; GSS primleri üzerinden gelir elde etmek sosyal devlet anlayışına aykırıdır. Biz vatandaşlarımızın sağlık hizmetine kolayca erişmesini, gelirinin olmadığı dönemde borçla karşılaşmamasını, GSS sisteminin adil ve insani bir şekilde yeniden düzenlenmesini savunuyoruz. Bu çağrımız bir eleştiriden öte, ülkemizin sosyal adalet ilkesi adına bir sorumluluk çağrısıdır. Milletimizin hak ettiği insanca yaşam şartları için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Başkan Adlıhan Dere: "Gücümüz birlikten, bereket yerli üretimden gelir" TESK Genel Başkan Vekili ve AESOB Başkanı Adlıhan Dere, yerli üretime yönelen her tercihin esnafın emeğine ve ülke ekonomisine doğrudan katkı sunduğunu belirterek birlik ve bereket mesajı verdi. 12–18 Aralık Yerli Malı Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkan Vekili ve Antalya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (AESOB) Başkanı Adlıhan Dere, milli üretimin ekonomik kalkınma açısından taşıdığı öneme dikkat çekerek vatandaşlara yerel ürünleri tercih etme çağrısında bulundu. Başkan Adlıhan Dere, yerli üretimin; ekonomik istikrar ve güçlü istihdam açısından stratejik bir nitelik taşıdığını vurgulayarak ülke genelinde artan yerli ürün bilincinin hem üreticiye hem tüketiciye kazanç sağladığının altını çizdi. "Yerli üretimin gücü esnafımızdır" AESOB Başkanı Dere, açıklamasında esnaf ve sanatkarların yerli üretim sürecindeki rolüne geniş yer ayırarak, "Yerli ürünlerin arkasında esnaf ve sanatkarlarımızın alın teri, emeği ve tecrübesi bulunur. Mahalle esnafımız hem üretimin hem de güvenilir tedarikin en önemli parçasıdır. Bu nedenle milli üretime yönelen her tercih, doğrudan esnafımıza ve ülkemizin ekonomisine katkı sunar" ifadelerini kullandı. Yerli ürün tercihinin hem ekonomiye destek sunduğunu hem de aile işletmelerinin ayakta kalmasına katkı verdiğini belirten Başkan Dere, vatandaşların alışverişlerinde yerli üretimi tercih etmelerinin önemini vurguladı. "Yerli üretim, ustanın emeği ve milletin bereketidir" Yerli malı bilincinin toplumda güçlenmesi adına esnaf teşkilatının her zaman sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini aktaran AESOB Başkanı Dere, şu ifadelere yer verdi: "Yerli üretim; ekonomik bağımsızlığa, güçlü istihdama ve sürdürülebilir kalkınmaya giden yolda önemli bir adımdır. Etikette ‘Yerli Üretim’ işaretini görmek, o ürünün bu ülkenin toprağından, tezgahından, ustasından çıktığını gösterir. Vatandaşlarımızın yerli üretime yönelmesi; bereketin artmasına, üretim zincirinin güçlenmesine ve şehir ekonomilerinin canlanmasına katkı sağlar." Yerli Malı Haftası’nda Başkan Dere’den esnafa teşekkür ve birlik vurgusu Ulusal üretimin güçlenmesine yönelik her adımın, ülkemizin gelişmesinde uzun vadeli katkılar sunduğunu kaydeden Başkan Adlıhan Dere, üretimden hizmete uzanan geniş bir alanda emek veren tüm esnafın, toplumun ihtiyaçlarına karşılık veren en güvenilir yapı taşlarından biri olduğunu hatırlattı. Başkan Dere, Yerli Malı Haftası’nın yerel üretim farkındalığını artırmak için önemli bir gün olduğuna işaret ederek, "Yerli Malı Haftası, üretim gücümüzü hatırlatan önemli bir gündemdir. Bu vesileyle tüm esnaf ve sanatkarlarımıza emekleri için teşekkür ediyorum. Rabbim birliğimizi, bereketimizi ve üretim gücümüzü daim eylesin" dedi.
Bursa Nilüfer Belediyesi, Karagöz ustası Şinasi Çelikol’u ağırladı Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği "Bursa’nın Değerleri" söyleşisine konuk olan Karagöz ustası Şinasi Çelikkol, yolunun bu sanatla nasıl kesiştiğini anlattı. Karagöz sanatını Bursa’da yeniden canlandırma ve yaşatma mücadelesini aktaran Çelikkol, uluslararası alanda da tanınması için gösterilen gayreti katılımcılarla paylaştı. Nilüfer Belediyesi "Bursa’nın Değerleri" söyleşisinde Karagöz ustası, tasvir yapımcısı ve Karagöz Müzesi kurucusu Şinasi Çelikkol’u ağırladı. Akkılıç Kütüphanesi’nde Mehmet Ali Dönmez’in moderatörlüğünde düzenlenen söyleşide Şinasi Çelikkol, Karagöz sanatının ulusal ve uluslararası arenada tanınması için verdiği mücadeleyi anlattı. Karagöz sanatıyla ilk kez ilkokul yıllarında tanıştığını söyleyen Şinasi Çelikkol, Hocailyas İlkokulu’nda okurken, 10 kuruş karşılığında Karagöz sanatçılarını izlediğini anlattı. Daha sonra, özellikle Ramazan ve sahur vakitlerinde, o dönemin önemli sanatçısı Hayali Küçük Ali’yi radyodan dinlediğini ifade eden Çelikkol, küçük yaşta uyanıp onu takip ettiklerini kaydetti. 1960’lı yıllarda, babasının Kapalı Çarşı yangınından sonra turizm işi yapmaya başlamasıyla Koza Han’a taşındıklarını belirterek, Karagöz sanatıyla tanıştığını söyledi. 1965’lerde yabancıların Karagöz’ün nerede oynadığını sormaya başladığını ifade eden Çelikkol, o dönemde bu sanatın canlanması gerektiği fikrinin ortaya çıktığını söyledi. Karagöz’ün özellikle yabancılardan talep gördüğünü ifade eden Çelikkol, "Bursa’da Karagöz sanatı 1962’den sonra büyük bir boşluğa girmişti. Sadece sünnet düğünlerinde oynatılıyordu. 1983 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği bir festivalle Karagöz sanatçıları Bursa’ya gelmeye başladı. Bu festival sayesinde Tuncay Tanboğa, Metin Özlen, Tacettin Diker ve Orhan Kurt gibi önemli ustalarla yolum kesişti" diye konuştu. Festival atağını 1992 yılında başlattıklarını aktaran Çelikkol, Tuncay Tanboğa’nın önerisiyle Temmuz ayından Eylül’e kadar Kent Otel’de Salı ve Cuma günleri Karagöz oynattıklarını kaydetti. Çelikkol, bu gösterilere İspanyollar da dahil farklı ülkelerdeki yabancıların ilgi gösterdiğini anlattı. Bu başarıyı takiben 1. Ulusal Karagöz Festivali’ni düzenlendiğini söyleyen Çelikkol, sonraki festivalde beş yabancı grubun katılması ile Karagöz’ün uluslararası alanda hızla duyulmaya başladığını belirtti. Sonraki yıllarda Karagöz’ün geleceğini güvence altına almak için önemli adımlar atıldığını anlatan Çelikkol, Karagöz oyun yazma ve afiş yarışmaları düzenlendiğini hatırlattı. 20 kişilik bir heyetle Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği’nin (UNIMA) Bursa Şubesi’ni kurduklarını dile getiren Çelikkol, uluslararası arenada da aktif rol alarak, ustalarıyla birlikte Belarus ve Almanya’da gösteriler ve sergiler düzenlediklerini anlattı. En önemli çalışmalarından birisinin Karagöz Müzesi’nin kuruluşu olduğunu söyleyen Çelikkol, "Eskiden elektrik trafosu olan bir binanın dönüştürülmesiyle müze kurduk. Müzede, Karagöz tasvirlerinin yanı sıra Bursa civarındaki Türkmen Yörük kıyafetleri ve Rumeli Türklerinin kıyafetleri de sergilendi" diye konuştu. "Türkiye genelinde iki derici kaldı" Karagöz sanatını yaşatma mücadelesinde bürokratik engellerle karşılaşmanın yanı sıra yetersiz destek aldıklarını ifade eden Çelikkol, "Şu anda sanatı icra ederken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, figür yapımında kullanılan deri sıkıntısı. Türkiye genelinde yalnızca iki derici kaldı. Birisi Bursa’da, diğeri ise Tokat’ta. Ayrıca Karagöz yapımında kullanılan deri bile ithal ediliyor. Bu durum sanatı da tehlikeye atıyor" dedi. "Yerel yönetimlerin desteklerinden memnunuz" Günümüzde yerel yönetimlerin sanata verdiği destekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Çelikkol, Karagöz sanatının canlanması için yapılan bu çalışmaların kendilerini mutlu ettiğini sözlerine ekledi.
Ankara ASO Başkanı Ardıç: "Sanayi firmalarımızın yazılım ve veriyi de stratejik bir yatırım kalemi olarak görmesi şart" Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, "Sanayi firmalarımızın da artık makine yatırımı kadar yazılım ve veriyi de stratejik bir yatırım kalemi olarak görmesi şart" dedi. ASO tarafından BTK Konferans Salonu’nda düzenlenen ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Yüzyılında Yazılımın Sanayileşmesi Zirvesi’nde konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, yapay zeka, robotik teknolojiler ve nesnelerin interneti ile 4. sanayi devriminin tam ortasında olduklarını söyleyerek, "Her sanayi devrimi kendi içinde yıkıcı sonuçlar üretmişti ancak üretim süreçlerinin asli taşıyıcı altyapısı haline gelen yazılımın bu kez etkisi, bugüne kadarki tüm dönüşümleri gölgede bırakacak güçte" dedi. Akıllı üretim sistemleriyle sanayide yeni bir paradigmanın inşa edildiğini dile getiren Ardıç, "Bu süreç, yalnızca teknolojiyi değil; iş yapma biçimlerini, rekabet kurallarını ve değer zincirinin tamamını yeniden şekillendiriyor. Geleneksel imalat sanayii, yerli bilişim teknolojileriyle iç içe geçmiş, yazılım tarafından koordine edilen entegre üretim sistemlerine bırakıyor. Tam da bu nedenle, bu dönüşümün merkezinde artık yazılımın kendisi var" ifadelerini kullandı. Ardıç, Türkiye’nin bu alanda potansiyelinin yüksek olduğunu anlatarak, "Sanayide rekabet, giderek makineye yatırım yapan ile koda, veriye ve ürüne yatırım yapan arasındaki farkla belirleniyor. Bilgi ve iletişim teknolojileri pazarımız 2024 yılında Türk lirası bazında bir önceki yıla kıyasla yüzde 53 oranında büyüyerek, 1 trilyon 203,5 milyar liraya ulaştı. Sektörün gayrisafi yurtiçi hasılamızdaki payı yüzde 2,8’e, toplam ihracatımızdaki payı ise yüzde 1,3’e çıkmış durumda. Bu performans kıymetli, ancak küresel ligde hala başlangıç çizgisindeyiz" dedi. "Yazılımda proje bazlı iş yapmaktan çıkıp, ölçeklenebilir ürünler ve küresel markalar oluşturmak zorundayız" Ardıç, çalışmaların geliştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yazılımda proje bazlı iş yapmaktan çıkıp, ölçeklenebilir ürünler ve küresel markalar oluşturmak zorundayız. Yazılım ekosistemimiz son yıllarda gerçekten güçlü bir start-up dinamizmine ulaştı. Girişimcilerimiz oyun, fintech, bulut tabanlı yazılım dağıtım modeli gibi pek çok alanda dikkat çekici girişimler ortaya koyuyor; küresel ölçekte ses getiren başarı hikayeleri yazıyor. Ancak bu tabloya eşlik eden yapısal bir sorunumuz var; proje zenginliği, ürün fakirliği. Müşteri ihtiyaçları büyük ölçüde özelleştirilmiş projelere dönüşüyor fakat ortaya ölçeklenebilir, markalaşabilen, küresel pazarlara açılabilen ürünler yeterince çıkmıyor. Bu fotoğrafı değiştirmek zorundayız. Bunun için şirketlerimizin kendi içlerinde ürün yönetimini ayrı ve stratejik bir yetkinlik olarak inşa etmeleri gerekiyor. Müşteri talebinin proje formatına dönüşmesi yerine bu talebin mümkün olduğunca standart ürünlerin evrimini besleyen bir girdiye dönüşmesini sağlamalıyız. Ar-Ge teşviklerimizi de yalnızca yeni yazılım geliştirmeyi destekleyen mekanizmalar olarak değil, ürün yol haritası, küresel ölçeklenme, kullanıcı deneyimi ve lisanslama modelleri gibi alanları da kapsayacak şekilde yeniden tasarlamamız önem taşıyor." Sanayi kuruluşları ile yazılım firmalarının iş birliğinin önemine dikkat çeken Ardıç, "Küresel ölçekte başarılı yazılım markalarına baktığımızda görüyoruz ki, bu markalar sadece iyi kod yazarak değil, net bir değer önerisi, güçlü bir güven algısı ve tutarlı bir kullanıcı deneyimiyle inşa ediliyor. Eğer bu birikimi yazılımla bütünleştirebilirsek akıllı makinelerden endüstriyel nesnelerin interneti çözümlerine, enerji yönetim sistemlerinden tedarik zinciri yazılımlarına kadar pek çok alanda ‘Made in Türkiye’ etiketini gururla taşıyan yazılım ürünleri ortaya çıkarabiliriz" dedi. "Sanayi firmalarımızın yazılım ve veriyi de stratejik bir yatırım kalemi olarak görmesi şart" Ardıç, yazılım ve verinini de stratejik bir yatırım kalemi olarak görülmesi gerektiğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı: "Sanayi firmalarının Ar-Ge merkezleri ve teknoparklardaki yazılım şirketlerimizin organize sanayi bölgelerindeki imalat firmalarımızla daha sistematik biçimde buluşturulması gerekiyor. Eşleştirme programlarıyla sanayicilerimizin sahadaki somut ihtiyaçları ile yazılım firmalarımızın yetkinlikleri arasında köprüler kurmalıyız. Sanayi firmalarımızın da artık makine yatırımı kadar yazılım ve veriyi de stratejik bir yatırım kalemi olarak görmesi şart. Yazılım odaklı ihtisas teknoparkları, sanayi yazılımlarına dönük test, sertifikasyon, siber güvenlik ve uyum merkezleri, bu alanda çarpan etkisi oluşturacak kritik unsurlar. Kamu alımlarında yerli yazılım ürünlerine ölçeklenebilir ve öngörülebilir talep sağlayacak çerçeveler tasarlarsak, sadece firmalarımızı değil, tüm ekosistemi besleyen bir dinamizm üretmiş oluruz. Bugün geldiğimiz noktada hepimiz biliyoruz ki sanayisiz kalkınma olmaz ama artık yazılımsız sanayi de olmaz." Programa Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, TBMM Yapay Zeka Araştırma Komisyonu Başkanı Fatih Dönmez, ASO Başkanı Seyit Ardıç, BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu katıldı.
Rize Loide Augusto: "Teknik direktör değişikliği yeni bir oksijen oldu" Çaykur Rizespor’un Angolalı futbolcusu Loide Augusto, teknik direktör değişikliğinden sonra takım içinde enerjinin yükseldiğini belirterek, "Teknik direktör değişikliği yeni bir oksijen oldu" dedi. Çaykur Rizesporlu futbolcu Loide Augusto, Mehmet Cengiz Tesisleri’ndeki antrenman öncesinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Augusto, Türkiye kariyerindeki deneyimlerinden, takımın potansiyeline, teknik direktör değişiminin etkilerinden, kişisel gelişimine kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu. Uyum sağlamanın zaman aldığını ama artık çok daha iyi hissettiğini söyleyen 25 yaşındaki futbolcu, "Burada gol ve asist katkısıyla takımıma en üst seviyede yardımcı olmak istiyorum" diye konuştu. "Teknik direktör değişikliği takıma yeni bir oksijen oldu" İlhan Palut’un ayrılığı ve yeni teknik direktörün gelişiyle oluşan atmosfer için ise Angolalı futbolcu, "İşler yolunda gitmediği için bir değişiklik yaşandı. Yeni hoca, farklı bir düşünce yapısı getirdi. Buna ’yeni bir oksijen’ diyebilirim. Takım içinde enerji yükseldi, herkes bu değişimden memnun" ifadelerini kullandı. Loide Augusto, yeni teknik yönetimle birlikte sahada daha organize ve güçlü bir yapı oluşturacaklarına inandığını söyledi. "Avrupa kupalarına gidebilecek seviyedeyiz" Rizespor’un yüksek kapasiteli bir takım olduğunu söyleyen Augusto, "Ligde ilk 5’te olmamız kimseyi şaşırtmamalı. Avrupa kupalarına gidebilecek seviyedeyiz. Türk Ligi çok zor bir lig; bir hafta yukarıdasın, bir hafta aşağıda ama ilk galibiyeti aldıktan sonra bunu seriye bağlayabiliriz" şeklinde konuştu.
Bursa Yıldırım’da Aşık Reyhani’ye vefa Yıldırım Belediyesi, aşıklık geleneğinin önemli isimlerinden büyük ozan Aşık Reyhani’yi 19. vefat yıldönümünde Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlenen programla andı. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği programa; Aşık Abdullah Gizlice, Aşık Ahmet Poyrazoğlu, Aşık Baki Çetin, Aşık Halil Daylak, Aşık Mustafa Aydın, Aşık Ozan Reyhani, Aşık Taha Turabioğlu, Aşık Taner Öztürkoğlu, Aşık Temel Turabi, Aşık Yağız Ozan, Aşık Yanık Ayhan türküleri ve atışmalarıyla renk kattı. Yüzyılları aşan hafıza Programda yaptığı konuşmada, aşıklık geleneğinin Türk milletinin yüzyılları aşan hafızası olduğunu vurgulayan Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, "Aşıklık, Türk kültür varlığının en köklü damarlarından biridir. Sazın tellerinde yankılanan her ses, aslında yüzlerce yılın tecrübesinden süzülmüş bir irfanın nefesidir. Aşığın sözü, sadece bir türkü değil; halkın vicdanı, toplumsal hafızanın kaydı, bir milletin yürüyüşüdür. Bu sebepledir ki UNESCO, âşıklık geleneğini Türkiye’nin somut olmayan kültürel mirası olarak tescillemiştir" ifadelerini kullandı. "Çağın ötesinde bir usta" Aşıklık geleneğinin en güçlü temsilcilerinden birinin de Aşık Reyhani olduğunu belirten Başkan Yılmaz, "Seyfullah Yıldız, yani gönüllerimize Reyhanî olarak kazınan bu büyük ozan, şairliğini yalnızca bir meslek değil, bir hakikat arayışı, bir insanlık davası olarak görmüştür. Onun şiirlerinde hem Anadolu’nun sıcaklığı hem de insanlığın ortak vicdanı vardır. Reyhani’nin sade fakat derin dili, çağının ötesine geçmiş ustalığı, aşıklığa kazandırdığı yeni soluk bugün hala yankılanmaya devam ediyor. Biz de Yıldırım Belediyesi olarak, sözün büyüsünü, sazın hikmetini ve halk ozanlarımızın gönül dilini bugün burada yeniden hatırlatmak; Reyhani’nin kalıcı mirasına vefamızı göstermek için bu organizasyonu düzenledik" diye konuştu.