ASAYİŞ - 12 Aralık 2025 Cuma 12:53

Sokakta 60 bin dolar bulan temizlik görevlisi: "Aklımdan asla kötü bir niyet geçmedi"

A
A
A

 Kocaeli'nin Darıca ilçesinde ağacın dibine bırakılan poşetin içinde bulduğu 60 bin doları polise teslim eden temizlik görevlisi, "Aklımdan asla kötü bir niyet geçmedi" diyerek çalıştığı firma tarafından ödüllendirildi.

Bayramoğlu Mahallesi Plaj Yolu Caddesi'nde bir zincir markette temizlik görevlisi olarak çalışan İbrahim Ada, 2 gün önce sabah temizliği sırasında market önündeki ağacın dibinde bırakılmış kargo poşetini fark etti. Poşeti çöpe atmak üzere eline alan Ada, içinin dolu olduğunu fark edince durumdan şüphelenerek market müdürüne bilgi verdi. Market müdürüyle birlikte paketi kontrol eden çalışanlar, içinde çok miktarda dolar görünce parayı Darıca İlçe Emniyet Müdürlüğü Merkez Amirliği'ne giderek teslim etti. Polis ekipleri tarafından yapılan sayımda paketteki miktarın toplam 60 bin dolar olduğu tutanakla kayıt altına alındı. Polislerin yaptığı çalışmalar neticesinde sahibi bulunarak dolarlar teslim edildi.

"Aklımdan hiçbir kötü niyet geçmedi"

60 bin doları bulan İbrahim Ada, "Poşeti geri dönüşüme atmak için aldım ama ağırlığını fark edince açtım ve para olduğunu gördüm. Hemen müdürüme gösterdim. Birlikte kontrol edip polise teslim ettik. Karakolda sayım yapıldı ve 60 bin dolar olduğu ortaya çıktı. Aklımdan asla kötü bir niyet geçmedi. Paranın sahibi geldi, teşekkür etti" dedi.

Firma tarafından ödüllendirildi

İbrahim Ada'nın örnek davranışı, çalıştığı firma tarafından da karşılıksız bırakılmadı. Firma yetkilileri, Ada'ya hediye çeki ve çeşitli hediyeler takdim ederek sergilediği dürüstlükten dolayı teşekkür etti.
Firma yetkilisi Yakup Berk, "İbrahim Bey'in hassasiyeti örnek bir davranıştır. Poşeti fark ettiğinde hemen yönetimi bilgilendirmiş, ardından emniyet ekipleri çağrılarak para tutanakla teslim edilmiştir. Sayımda 60 bin dolar olduğu tespit edildi. Kendisine bu duyarlılığından dolayı teşekkür ediyoruz" diye konuştu.

Mert Gürenç

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Osmangazi’de felsefenin ışığı insan haklarını aydınlattı Osmangazi Belediyesi’nin Osmangazi Kent Konseyi ve Bursa Felsefe Kulübü iş birliği ile düzenlediği ‘Şadırvanlı Han Felsefe Konferansları’ serisi, 2025-2026 döneminin ikinci buluşmasında düşünce dünyasının kapılarını araladı. Tarihin ve felsefenin harmanlandığı bu özel programda katılımcılar, ‘Niçin İnsan Hakları?’ sorusunun hatırlatmasıyla derin bir fikri yolculuğa çıktı. Tarihi dokusu ve atmosferiyle her etkinliğe ayrı bir anlam katan Şadırvanlı Han Kültür Merkezi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde anlamlı bir programa ev sahipliği yaptı. Her ay farklı konuların felsefi bakış ile uzmanlar tarafından değerlendirileceği Şadırvanlı Han Felsefe Konferansları, ikinci buluşmasıyla birlikte hem akademisyenlerin hem de düşünce meraklılarının büyük beğenisini kazandı. Konferansın konuşmacısı Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Becermen, insan hakları kavramının tüm inceliklerini etkileyici bir anlatımla aktardı. İnsan haklarının yalnızca hukuki bir zemin değil, aynı zamanda insan olmanın en temel değerlerinden biri olduğunu belirten Becermen, sözlerinde şu ifadeleri kullandı; "İnsan hakları dediğimizde, aslında kavramın iki yönü olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir tarafta insan var, diğer tarafta ise insanın hakları. Hak kavramı çoğu zaman hukukla ilişkilidir ama insan hakları hukukun tamamını değil, sadece belirli bir bölümünü ifade eder. Bu nedenle önce ‘insan’ kavramının kendisini düşünmek gerekir. İnsan deyince ne anlıyoruz? Felsefe tarihi boyunca bu soruya çok farklı yanıtlar verilmiş. Bugün sıradan birine ‘insan nedir?’ diye sorduğunuzda üç farklı cevap almanız mümkündür. Bu da insan kavramının ne kadar geniş ve çok yönlü olduğunu gösterir." Programın moderatörlüğünü üstlenen BUÜ Sistematik Felsefe Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ogün Ürek ise konuya dair yönlendirici sorularıyla oturumda yeni ufuklar açtı. Konuşmasına insan haklarının özünü hatırlatarak başlayan Ürek, "İnsan haklarını konuşurken arka planda duran iki temel değer bulunur. Bunlardan biri insana saygı, diğeri insan sevgisidir. İnsana saygı, uzun yıllardır üzerinde çalıştığım bir konu. Yüksek lisans tezimi de bunun üzerine hazırlamıştım. İnsan sevgisi ise insan haklarının temelini oluşturan en önemli ilkedir. Çoğu zaman fark etmiyoruz ama 11. ve 12. yüzyıl Anadolu’su, Avrupa Orta Çağ karanlığını yaşarken aslında adeta bir aydınlanma dönemiydi. Yunus Emre, Mevlana gibi isimler, insan sevgisini merkezine alan düşünceleriyle bu topraklara yön verdiler. Bu geleneğin insan hakları fikrine büyük katkısı olduğunu unutmamak gerekir. Bu vesileyle bu etkinliğe katkı sunan herkese yürekten teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu. Program sonunda Osmangazi Kent Konseyi Genel Sekreteri Sosyolog Mutlu Çınar, katılımcılara günün anısına teşekkür sertifikası takdiminde bulundu.
Bursa Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum: "Sistematik terör sona erdirilecek, terör örgütü fiilen ortadan kalkacak" "Terörsüz Türkiye’ye geçiş süreci" adlı konferansta konuşan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, "Sistematik terör sona erdirilecek, terör örgütü fiilen ortadan kalkacak, kimlik istismarı üzerinden yapılan hukuk dışı faaliyetler sona erecek; siyaset üzerindeki terör, kültür alanları üzerindeki terör, din alanları üzerindeki terör tamamen ortadan kalkacaktır. Terörsüz Türkiye hedefi böyle bir projedir" dedi. Mudanya Üniversitesi’nin düzenlediği "Terörsüz Türkiye’ye geçiş süreci" adlı konferansın konuğu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum oldu. Mudanya Üniversitesi’nde akademisyenler ve öğrencilerle bir araya gelerek Türkiye’nin Terörsüz Türkiye hedefine geçiş aşamasını ve sonrasında elde edeceği kazanımları aktaran Uçum, "Hakikaten bu tarihî bir fırsat; başarmanın eşiğindeyiz ve inanıyorum ki hep birlikte başaracağız" ifadelerini kullandı. "Terörsüz Türkiye arayışı son bir yılın özlemi değildir" Daha önce de Türkiye’yi terörden arındırma girişimleri olduğunu fakat başarısızlıkla sonuçlanan bu girişimlerden alınan derslerle Türkiye’nin tarihi bir fırsat eşiğinde olduğunu vurgulayan Uçum, "Terörsüz Türkiye’ye geçiş süreci, elbette meseleye yakın tarihler açısından bakanlar tarafından bu sürecin 1 Ekim 2024’te başladığı şeklinde değerlendirilebilir. Belki sembolik bir tarih vermek gerekirse, 1 Ekim 2024 bu sembolizm açısından güçlü bir tarihtir. Çünkü 1 Ekim 2024’te Cumhurbaşkanımız, Meclis’in yasama yılı açılışında devletin yeni paradigmasına ilişkin bir yaklaşım ortaya koydu ve Cumhurbaşkanımızın konuşmasından sonra Sayın Bahçeli, hakikaten Türkiye’nin zor dönemlerinde yüksek bir sorumluluk bilinciyle elini taşın altına koyarak çok önemli tutumlar aldı. 1 Ekim 2024’e bu anlamları verebilirsiniz. Ama terörsüz Türkiye özlemi, Terörsüz Türkiye arayışı son bir yılın ya da son 14 ayın arayışı değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimlerinde özellikle yoğunlaşan "Türkiye’yi terörden arındırmak, Türkiye’yi terör riskinden kurtarmak" çabaları hep önde gelen gündem oldu. Önceki yönetimlerde de Türkiye’yi terörden arındırma konusunda birtakım girişimler olmuştu. 41 yıllık bir süreçten söz ediyoruz. Herkes bir şekilde Türkiye’yi terörden arındırmak, terör riskinden kurtarmak için bir çaba içerisine girmişti. Ama bu çabaların giderek yoğunlaştığı dönem, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın yönetimlerinde gerçekleşen girişimlerle ortaya çıktı" ifadelerini kullandı. "Terörsüz Türkiye ‘Kürt meselesinin’ çözümü olarak bağdaştırılmamalı" Terörsüz Türkiye hedefinin Kürt meselesi diye tabir edilen sorunun çözümü olarak düşünmenin doğru olmadığını, sistematik terörün fiilen sona erdirilmesi anlamına geldiği belirten Uçum, "Bu 14 aylık süreçte ne oldu, ne kazandık, bunları da değerlendirmek gerekiyor. Birincisi; devlet bu konuyu ele alınca, Cumhurbaşkanımızın ülke liderliğinde, Bahçeli’nin cesur kararı ve siyasi liderliğinde, Cumhur İttifakı’nın ve toplumun diğer kesimlerinin büyük desteğinde, DEM yönetiminin soğukkanlı, ölçülü ve yapıcı yaklaşımlarıyla sonuçta bir süreç yönetildi. Ama devlet bu konuyu ele alırken nasıl ele aldı, bunun altını çizmek istiyorum. Devlet, terörsüz Türkiye konusunu bir devlet inisiyatifi olarak başlattığında bunu bir "Kürt meselesi" olarak ele almadı. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Bu tamamen sistematik terörün sona erdirilmesi, terör örgütünün fiilen ortadan kaldırılması, demokratik siyaset alanının açılması, demokratik siyaset üzerindeki terör vesayetinin kaldırılması konusu olarak ele alınmalıdır. Bu iki şeyin birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Türkiye’de bir Kürt meselesi tartışması öteden beri hep oldu. Ama terörsüz Türkiye hedefine yönelik devlet politikası, Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir devlet politikası olarak asla değerlendirilmemelidir. Çünkü Türkiye’de "Kürt meselesi" diye tarif edilen konu aslında geçmişe ait bir sorundur" şeklinde konuştu. "Terörsüz Türkiye hedefi, kimlik esaslı bir sorun üzerinden ele alınan bir konu değildir" Kimlik hakları üzerinden yapılan yorumları fikri sabotaj olarak değerlendirdiklerini kaydeden Uçum, "Türkiye’de geçmişte kötü pratiklerin yaşandığı, kimliğin reddine dayalı bazı uygulamaların olduğu dönemler artık geride kalmıştır. Elbette demokrasinin geliştirilmesi, genişletilmesi, ufuk reformları, yeni anayasa çerçevesinde toplumun tüm kesimlerine ilişkin çok daha önemli hak ve özgürlükler tarif edilebilir; mevcut hak ve özgürlükler geliştirilebilir. Bunlar artık Türkiye toplumunun tamamına ait konular olarak ele alınır ve değerlendirilir. Bunlar içerisinde elbette Kürt vatandaşlarımızın talepleri de bir kimlik esası üzerinden değil, bu toplumun yurttaşları olarak dikkate alınır. Demokrasi geliştirme meselesi, hukuksal reformlar yapma meselesi, hukuku güçlendirme meselesi ayrı bir mecradır; tüm Türkiye toplumuna, Türk milletinin tamamına aittir. Fakat terörsüz Türkiye hedefi, kimlik esaslı bir sorun üzerinden ele alınan bir konu değildir. Sistematik terör sona erdirilecek, terör örgütü fiilen ortadan kalkacak, kimlik istismarı üzerinden yapılan hukuk dışı faaliyetler sona erecek; siyaset üzerindeki terör, kültür alanları üzerindeki terör, din alanları üzerindeki terör tamamen ortadan kalkacaktır. Terörsüz Türkiye hedefi böyle bir projedir. Terörsüz Türkiye hedefini, Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir proje gibi gösterip kimlik hakları üzerinden birtakım müzakereler yürütmeye çalışanlar bu işin nitelik farkını görmüyor ya da bilinçli olarak karıştırıyorlar. Terörsüz Türkiye hedefinin Kürt meselesiyle bu anlamda bir bağlantısı olmadığı için ve bugün dünyamızda geçmişte kaldığını söylediğimiz nitelikte bir Kürt meselesi olmadığı için terörsüz Türkiye hedefiyle Kürt vatandaşlarımızı özdeşleştirip onların demokratik taleplerini bir kimlik grubu üzerinden buraya bağlayan yaklaşımları riskli fikir manipülasyonları olarak görüyoruz. Hatta bunun üzerine yapılan yorumların sürece yönelik fikrî sabotajlar olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu. "Türkiye 14 aylık süreçte ciddi kazanım elde etti" Artık basın ve yayın organlarında şehit haberleri duyulmadığına dikkat çeken Uçum, "Şimdiye kadar geçen 14 aylık süreçte neler yapıldı, neler elde edildi diye baktığımızda, terör örgütünün kurucusu 27 Şubat’ta bir deklarasyon yayımladı. Bu 27 Şubat deklarasyonu şu içeriğe sahipti, birincisi, ayrılıkçı taleplerinden tümden vazgeçildiğini ortaya koyuyordu. "Ayrı bir ulus-devlet hedefimiz yok" diyordu. "Siyasi özerklik hedefimiz yok" diyordu. Kültürel realist diye tanımladığı "kültürel hesaplara dayalı birtakım taleplerimiz yok" diyordu ve ortaya koyan deklarasyonun içeriğinde, devletle ve toplumla bütünleşme yaklaşımı benimsendiğini ifade ediyordu. Dolayısıyla 52 yıllık bir terör örgütünün bizzat kurucusu, kendi örgütünün hem örgütsel olarak sona ermesi gerektiğini ilan etti hem de örgütün ideolojik-politik varlığına son verdi. 27 Şubat deklarasyonunun asıl anlamı budur. Münfesih terör örgütünün ideolojik-politik ve ontolojik varlığına son verilmesi ve pratik varlığının sona erdirilmesi kararıdır. Sonra 12 Mayıs’ta terör örgütü, kendisini feshettiğine ilişkin kongresini yaptı ve bu karar sonrasında silah bırakma süreçleri başladı. 11 Temmuz’da sembolik silah bırakma töreni yapıldı ve bu süreç hızlanarak devam ediyor. 52 yıldır Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en uzun süreli sistematik teröre dayanan hukuk dışı faaliyetlerin sona erdiği bir dönem yaşadık. Şükürler olsun demek lazım artık şehitlerimiz gelmiyor, insanlarımız ölmüyor. Doğu ve Güneydoğu şehirlerimizde umut arttı, Türkiye toplumunun tamamında umut arttı. Terörle kesintisiz mücadele devam etmesine rağmen terörle mücadelenin maliyeti çok azaldı. Türkiye bu 14 aylık süreçte ciddi bir kazanım elde etmiştir. Bunun da altını özellikle çizmek gerekir" dedi. TBMM’de kurulan komisyon tarihi görev yapıyor TBMM’de kurulan terörsüz Türkiye komisyonunun tarihi görev yaptığını belirterek hazırlayacağı raporun, TBMM geleceği için referans oluşturabileceğine dikkat çeken Uçum, "Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan komisyon, bence tarihî bir görev yapıyor. Komisyon 5 Ağustos’ta kurulduktan sonra yoğun bir dinleme faaliyeti gerçekleştirdi. Bu dinlemelerde 134 kişi ve kuruluş temsilcisi dinlendi. En son dinleme faaliyetini, komisyonu temsil eden üç milletvekilinden oluşan heyet yaptı; dinlemeler tamamlandıktan sonra da komisyon şu anda raporunu oluşturma aşamasına geçti. Bu komisyon, Meclis’te temsil edilen bir parti hariç bütün partileri bir araya getiren bir komisyon olmasıyla meşruiyeti son derece yüksek bir komisyon olmuştur. Hem siyasi meşruiyeti hem toplumsal meşruiyeti son derece yüksek bir komisyon olan bu yapı, terörsüz Türkiye hedefine yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesinin şartlarını hazırlamak bakımından çok ciddi bir misyona sahip olmuştur. Bu komisyonun aralık ayında görev süresi doluyor ve eğer isterse kendi kararıyla iki aylık sürelerle görev süresini uzatabilir. İhtiyaç duyarlarsa bunu da yapabilecek bir komisyondur. Ancak komisyonun hazırlayacağı raporun öngörüye göre üç bölümden oluşması beklenen bu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bundan sonraki yasama faaliyetleri açısından son derece önemli bir referans belgesi olması beklenmektedir. Ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında, raporun ilk bölümünde dinlemelere ilişkin tespitlerin yer alabileceği; ikinci bölüm diyebileceğimiz bölümde geçiş sürecine ilişkin hukuksal düzenlemelere yönelik bir hukuk politikasının önerileceği; üçüncü bölümde ise demokrasiyi ilerletme, geliştirme ve hukuku güçlendirme tespitine uygun bir yaklaşım olacağı görüşü edinilmiştir. Dolayısıyla bu rapor, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından terörsüz Türkiye’ye geçişin şartlarını hukuken hazırlamak bakımından en temel referans belgelerinden biri olabilir. Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, terörsüz Türkiye’ye geçişte devletin en önemli karar organı olarak çok önemli ve tarihi bir rol oynadığını ortaya koymaktadır" diye konuştu. Terörsüz Türkiye’ye geçiş aşaması nasıl olacak? Silah bırakan terör örgütü için hukuksal düzenleme yapılacağını anlatan Uçum, "Kamuoyunda, geçiş sürecinin terör örgütünün aktif ve destek unsurlarını kapsayan özel bir düzenleme olması konusunda da değerlendirmeler yapıldığını biliyoruz. Anayasaya göre aynı durumda olanlara aynı kurallar uygulanır; farklı durumda olanlara da farklı kurallar uygulanır. Eğer farklı durumda olanlara farklı kurallar uygularsanız, bu eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Geçiş sürecine ilişkin hukuk konusunda komisyonun geliştireceği hukuk politikası, kendisini feshetmiş terör örgütünün mensuplarıyla sınırlı bir düzenleme içerecektir. Bu da anayasanın eşitlik ilkesi açısından bir tartışma konusu oluşturmaz. Peki terör örgütü mensuplarının hepsine aynı statü tanımlanıp aynı şekilde mi düzenleme yapılmalıdır? Bu konuda edindiğimiz tecrübelere göre, farklı kategorilerde değerlendirmenin daha doğru olacağı yönünde bir yaklaşım bulunmaktadır. Dolayısıyla hiç suç işlememişler, hafif suç işlemişler, ağır suç işlemişler, üst düzey yöneticiler, sade üyeler gibi farklı kategoriler üzerinde hukuksal düzenlemeler gündeme gelebilir. Bunu, hukuk politikasını komisyon raporu hazırladığında göreceğiz. Türkiye’nin geçiş süreci adım adım ilerliyor. Şu an komisyonun rapor oluşturma aşamasındayız. Komisyon raporunu ay sonuna kadar oluşturursa, 2026’nın ilk ayları içerisinde geçiş sürecine ilişkin hukuki düzenlemeler de Meclis’in gündemine gelir. Bu hukuki düzenlemelerin yapılabilmesi için devletin yetkili kuruluşlarının açıkladığı, Cumhurbaşkanımızın da konuşmalarında perspektif olarak ortaya koyduğu, Meclis Başkanımızın da zaman zaman ifade ettiği üzere bu fesih sürecinin, silah bırakma sürecinin, örgütün sona erme sürecinin tam olarak gerçekleşmesinin pratik teyitlerine ihtiyaç vardır. Sürece baktığımızda, bu konuda ciddi ilerlemeler olduğu görülüyor. Mağaralar boşaltılıyor, silahlar toplanıyor ve sürecin daha da ilerleyeceği yönünde değerlendirmeler ve bilgiler paylaşılıyor. Dolayısıyla bu pratik teyit süreçleri nihai olarak tamamlanınca, bu yasal düzenlemelerin de en kısa sürede Meclisimiz tarafından kabul edileceği ve Cumhurbaşkanımız tarafından Resmî Gazetede yayımlanacağı öngörülebilir. Dikkat edilmesi gereken şudur, pratik teyitlerle ilgili bir takım aksamalar, geçiş sürecinin unsurları tarafından veya sürecin muhatapları tarafından yaşatılırsa, hukuk birleştirme süreci açısından bu bir probleme dönüşebilir. O nedenle oradaki unsurların da bu işin hukukunun oluşmasını istiyorlarsa süreci hızlandırma bakımından yüksek bir sorumluluk içinde hareket etmeleri beklenen durumlardan biridir" ifadelerini kullandı. "Başarmaya çok yakınız" Terörsüz Türkiye’nin çözüme kavuşmasıyla birlikte önemli kazanımlar elde edileceğini ifade eden Uçum, "Bu model hakikaten Türkiye’ye özgü bir modeldir. Türkiye bu modeli başardığında, çatışma çözümleri literatürüne çok büyük ve ciddi bir katkı yapmış olacaktır. Şu anda geldiğimiz nokta, değerli arkadaşlar, son derece umutlu olmamız gereken bir noktadır. Başarmanın eşiğine geldik, hakikaten bunu inanarak söylüyorum, başarmanın eşiğine geldik. Tabii ki bir takım fikrî sabotajlar, fiilî sabotajlar oluyor, istihbarat örgütlerinin bu süreci sabote etmek için hem dijital mecralarda hem sahadaki faaliyetlerde girişimlerde bulunduğu biliniyor. Türkiye bu sorunu çözerse Cumhuriyet’in bir yükseliş dönemi yaşayacağı herkes tarafından fark ediliyor. Dolayısıyla zorlukları olan bir süreç ama bu zorluklara rağmen çok ciddi bir mesafe kat ettiğimizi görüyorum. Çok iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke liderliği ile Bahçeli’nin her daim gösterdiği cesur ve kararlı yaklaşımları, Meclis’in büyük bir kısmının ortaya koyduğu irade ve toplumun geniş desteğiyle bugünlere geldik. Terörsüz Türkiye hedefinde başarıya ulaşacağımızı gösteren umutlarımız artıyor. Hakikaten bu tarihî bir fırsat; başarmanın eşiğindeyiz ve inanıyorum ki hep birlikte başaracağız" dedi.
Kayseri Kayseri büyükşehir Belediyesi’ne Brüksel’de ’En aktif belediye’ ödülü Kayseri Büyükşehir Belediyesi; Belçika’nın Brüksel kentinde Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen 2025 ACES Europe Ödül Gecesi’nde ’En Aktif Belediye’ seçilerek uluslararası arenada önemli bir başarıya daha imza attı. Başkan Dr. Memduh Büyükkılıç, ödülü Kayseri’ye yakışan bir gurur olarak nitelendirip ekibini tebrik etti. Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda ACES Europe tarafından gerçekleştirilen 2025 Ödül Gecesi Gala Programı’nda Kayseri Büyükşehir Belediyesi, "En Aktif Belediye Ödülü"ne layık görüldü. Avrupa genelinden 700’ün üzerinde belediyenin temsil edildiği bu prestijli organizasyonda Kayseri, spor yatırımları, kapsayıcı projeleri, tesisleşme hamleleri ve uluslararası organizasyonlardaki başarısıyla dikkatleri üzerine çekti. Ödülü, Kayseri Büyükşehir Belediyesi adına Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Ufuk Sekmen ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi Spor A.Ş. Genel Koordinatörü Fatih Çağan teslim aldı. Bu önemli ödül, Kayseri’nin Dünya Spor Başkenti olma hedefindeki güçlü kararlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, elde edilen başarının ardından ekibini tebrik ederek, şu değerlendirmede bulundu; "Kayseri’miz, her alanda olduğu gibi sporda da örnek bir şehir olmaya devam ediyor. Daha önce 2024 Avrupa Spor Şehri seçilerek Altın Bayrak ödülünü hak eden şehrimiz, şimdi bir kez daha bizleri gururlandırdı. Avrupa’da böylesine seçkin bir platformda ‘En Aktif Belediye’ ödülünü almak bizim için büyük bir gururdur. Bu ödül Kayseri’ye yakıştı. Şehrimiz için, gençlerimiz için, geleceğimiz için çalışmaya devam edeceğiz. Bu başarıda emeği geçen tüm ekibimi yürekten tebrik ediyorum." Başkan Büyükkılıç’ın liderliğinde hayata geçirilen spor vizyonu, hem altyapı yatırımları hem de toplumu kapsayan projelerle ulusal ve uluslararası ölçekte ses getirmeyi sürdürüyor. Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin son yıllarda gerçekleştirdiği spor tesisleri, olimpik projeler, dağ ve doğa sporları yatırımları, çocuklar ve gençlere yönelik spor destek programları ile uluslararası organizasyon kabiliyeti, kenti spor turizminin merkezlerinden biri hâline getirdi. Brüksel’de alınan bu ödül, Kayseri’nin spor alanındaki vizyoner yaklaşımının Avrupa standartlarında tescillenmiş bir göstergesi olarak değerlendirilirken, Kayseri, aldığı bu ödülle Dünya Spor Başkenti olma yolundaki kararlılığını bir kez daha gösterdi.
İzmir İzmir sahilinde ’yeşil’ istila İZMİR (İHA)-İzmir’in Karşıyaka ilçesi Bostanlı sahilinde deniz yüzeyi, "deniz marulu" olarak bilinen yeşil tabakayla kaplandı. Prof. Dr. Doğan Yaşar, "Geçen yıl büyük bir plankton patlamasıyla olağanüstü bir balık ölümü yaşadık. Bugün deniz marulunun görülmesi, körfezin çok kirli olduğunun açık bir göstergesidir." dedi. İzmir Körfezi’nin Bostanlı kıyılarında sabah saatlerinden itibaren deniz yüzeyinde yoğunlaşan yeşil görüntü dikkat çekti. Sahil bandının kıyı kesimlerinde biriken ve deniz marulu olarak adlandırılan su yosunları, denizin rengini değiştirirken kıyıya vuran ve su yüzeyini kaplayan yeşil tabaka, sahil boyunca geniş bir alanda gözlemlendi. Özellikle dalga hareketlerinin az olduğu sığ bölgelerde yoğunluğun arttığı görüldü. Ayrıca havanın güzel olmasını fırsat bilerek Bostanlı sahiline yürüyüş ve spor yapmaya gelen vatandaşlar, denizdeki renk değişimini fark etti. Öte yandan deniz yüzeyindeki tabakanın kıyı boyunca belirli aralıklarla devam ettiği görüldü. "Bu mevsimde deniz marulu olmaz" Deniz marulunun çoğunlukla Ekim ve Mayıs aylarında görüldüğünü kaydeden Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, "2007’de İzmir’de bir katliam yaptılar; derelerin altını betonlamaya başladılar. ‘Etmeyin, eylemeyin, körfezi öldürürsünüz, perişan edersiniz.’ dedik ama dinlemediler. Bugün Aralık’ın 12’si ve artık kış mevsimine geldik; bu mevsimde deniz marulu hiç olmaması gerekirken şu anda deniz marulu var. 2005’ten sonra arıtmayı kesince bir anda geri dönüş başladı; bir yıl sonra İzmir’de koku ortaya çıktı. 2012’lerden sonra ise deniz marulu yavaş yavaş patlamaya başladı. Önceleri yalnızca Mayıs ve Ekim aylarında görülürken zamanla aylar boyunca sürer hale geldi. Bu durum, denizin yeniden doygunluğa erişmeye başladığının göstergesiydi. Geçen yıl büyük bir plankton patlamasıyla olağanüstü bir balık ölümü yaşadık. Bugün Aralık’ın 12’sinde deniz marulunun görülmesi, körfezin çok kirli olduğunun açık bir göstergesidir." ifadelerini kullandı. "Kirliliğin nedeni arıtılmamış su" Körfezdeki asıl kirliliğin nedenin fabrikalardan gelen arıtılmamış su olduğunu belirten Yaşar, "İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Priştina döneminden sonra jeoloji mühendislerine ve doğa bilimcilerine hiçbir şekilde yer vermedi. Asıl kirliliğin nedeni ise özellikle Bornova ilçesinin arkalarından gelen derelerden taşınan ağır kirliliktir. Fabrikalar arıtma yapmıyor. Bu nedenle fabrikalar arıtmalarını çalıştırmalı gerekirse enerjileri sübvanse edilmeli, bakanlıkla görüşülerek çözüm bulunmalı; hatta gerektiğinde derelerin üzerine küçük arıtmalar bile yapılabilir. Önemli olan, denize pırıl pırıl suyun ulaşmasıdır. Çünkü gördüğünüz bu iç körfez, tüm Akdeniz’in en verimli, en güzel körfezidir ve en kaliteli balıkların yaşadığı alandır. Ancak bunun için önce bilime inanılması ve bilimin dediğinin yapılması gerekir. Ne yazık ki mevcut yönetimin bilimle hiçbir ilgisi yok. 1999’dan beri belki 500 defa anlattık, yazılı basında 3-4 bin kez dile getirdik ama İzmir Büyükşehir Belediyesi bunlarla hiç ilgilenmedi. Bugün geldiğimiz noktada, 12 Aralık itibarıyla deniz marulları denizi kaplamış durumdadır. Temizlik çalışmaları sürüyor Öte yandan bölgede İzmir Büyükşehir Belediyesine ait yüzer-gezer palet aracı ile deniz yüzeyindeki deniz marullarını temizleme çalışmaları sürüyor.