SAĞLIK - 16 Haziran 2025 Pazartesi 10:25

Sessiz tehlike pusuda

A
A
A
Sessiz tehlike pusuda

Havaların ısınmasıyla birlikte doğayla temasın arttığı bu günlerde, kene ısırığıyla bulaşan ve ölümcül sonuçlara yol açabilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) yeniden gündeme gelirken, Medicana Konya Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, özellikle mayıs-ekim ayları arasında kene kaynaklı bulaşıcı hastalıklara karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.


Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, kenelerin tamamının virüs taşıyıcısı olmadığını ancak riskin ciddiyetine dikkat çekerek, "Her kene KKKA virüsünü taşımaz ama bu, tedbiri elden bırakmamız anlamına gelmez. Bu hastalık, yüksek ateş ve iç kanamayla seyreden, zamanında müdahale edilmezse ölümle sonuçlanabilen ciddi bir enfeksiyondur" dedi. KKKA virüsünün Türkiye’de ilk kez 2000’li yıllarda görülmeye başladığını hatırlatan Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, "Başlangıçta yılda yaklaşık 2 bin vaka görülüyordu. Sağlık Bakanlığı’nın 2017 verilerine göre bu sayı 200-300’e kadar düştü. Ancak hala riskli bölgelerde vaka görülüyor. Özellikle Kastamonu, Sivas, Erzurum gibi Kuzey Anadolu illerinde daha sık rastlanıyor" bilgisini paylaştı.



"Konya’da risk düşük ama özellikle seyahatlere dikkat"


Paylaşılan risk haritasında Konya’daki kene türlerinin genellikle hastalık taşıyıcısı olmadığını belirten Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, yine de tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini ifade etti. Düzenli ilaçlama yapılan bölgelerde riskin daha az olacağını da hatırlatan Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, "Şehir içindeki park ve bahçeler düzenli ilaçlandığı için risk daha az. Ancak ormanlık ve sulak alanlarda risk artıyor. Ayrıca seyahatle başka bölgelerden kene getirme ihtimali de unutulmamalı. Bunun için seyahat dönüşlerinde kıyafetler, araba ve valizler kontrol edilmeli" diyerek uyarıda bulundu.



"KKKA ağır grip gibi başlar, iç kanamayla devam eder"


Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, hastalığın belirtilerini ise şöyle sıraladı:


"Kene ısırığından sonra 2-3 gün içinde halsizlik, boğaz ağrısı, kırgınlık gibi ağır grip belirtileri görülür. Ardından yüksek ateş, burun ve diş eti kanamaları, idrarda ve dışkıda kan gibi daha ciddi belirtiler ortaya çıkar; iç organlarda da kanamaya neden olur. Ancak kene ısırığının bulunduğu bölgede şişme gibi bir belirti olmadığı için ısırığı fark edemeyebilirsiniz; bu nedenle kırsal alanlardan, park ya da bahçeden geldikten sonra vücudu kontrol etmekte fayda var."



İlk müdahale hayati


Kene ısırıklarında doğru müdahalenin önemine değinen Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, ilk müdahaleyle ilgili ise şunları aktardı:


"Kenenin baş kısmı deri içerisinde kalmamalı. Yağ, kolonya gibi maddelerle çıkarılmaya çalışılmamalı. Bu durumda en doğru yol, acile gidip uzman yardımı almaktır. Hastanelerde bu işlem için özel kene makasları kullanılmaktadır. Bu nedenle daha önceden bir eğitim ya da kene çıkarma tecrübeniz yoksa en doğru yol, hastanelere başvurmak."



"Hastalığın aşısı yok, erken tanı şart"


KKKA’nın henüz bir aşısının olmadığını belirten Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, "Bu hastalıkta sadece tedavi edici ilaçlar var. Ancak bu ilaçlar bağışıklık kazandırmıyor. Bu nedenle erken tanı çok kritik. Isırık sonrası yüksek ateş, burun ve diş eti kanaması gibi belirtilerle karşılaşıldığında, geçmişte kene teması olmuşsa acil olarak hastaneye başvurulmalı" dedi.



"Kendinizi ve sevdiklerinizi koruma altına alın"


Kene ısırığının hafife alınmaması gerektiğini belirterek, bu hastalığın insandan insana da bulaşabileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Doğaç Uğurcan, solunum ve kan yoluyla bulaşan bu hastalığa karşı tedbirli olunması gerektiğini belirtti. "Attığınız her adımda kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için tedbir şart" diyen Uğurcan, kenelere karşı korunmak için de şu bilgileri verdi:


"Kırsal alanlara gidildiğinde şort yerine uzun pantolon, tişört yerine uzun kollu kıyafet tercih edilmeli. Kenelerin sevmediği ve daha fark edilebilir olan açık renkli kıyafetler giyilmeli. Çorap giyilmeli, pantolon paçaları çorap içine sokulmalı. Sinek kovucu spreylerin çoğunda kenelerin sevmediği maddede bulunduğu için sinek kovucular tercih edilebilir. Doğadan döndükten sonra, kenelerin sevdiği alanlar olan vücut kıvrımları; boyun, kulak arkası, koltuk altı, diz arkası gibi bölgeler mutlaka kontrol edilmeli". Uğurcan son olarak, hayvanların KKKA hastalığı kapmadığını belirterek yalnızca taşıyıcı konumda olabileceğini aktardı; evcil hayvanların da eve dönüş sonrası kontrol edilmesi konusunda uyarıda bulundu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."