SAĞLIK
23 Aralık 2025 Salı - 16:20 İnegöl Belediyesi’nin tahsis ettiği arsa üzerine hayırsever Ali İpek’in yaptırdığı Aile Sağlığı Merkezinde sona gelindi Mesudiye Mahallesinde İnegöl Belediyesi’nin tahsis ettiği arsa üzerinde hayırsever Ali İpek tarafından yapımı gerçekleştirilen Aile Sağlığı Merkezinde sona gelindi. Kısa sürede hekim atamaları yapılıp hizmete girmesi planlanan Aile Sağlığı Merkezi yaklaşık 15 bin kişiye hizmet verecek. İnegöl’de sağlıkta devlet, belediye ve hayırsever iş birliği ile hayata geçirilen Aile Sağlığı Merkezlerine bir yenisi daha ekleniyor. Mesudiye Mahallesi Hekim Sokak üzerinde Bakanlık organizasyonuyla İnegöl Belediyesi’nin arsa tahsisini gerçekleştirdiği alan üzerinde hayırsever Ali İpek tarafından yapımı üstlenen Aile Sağlığı Merkezi inşaatında sona gelindi. Protokolü 2024 yılı Aralık ayında Bursa Valiliğinde imzalanan ve 240 m2 arsa üzerinde 210 m2 kapalı alana sahip şekilde projelendirilen Ali İpek Aile Sağlığı Merkezi Sağlık Bakanlığı tarafından onaylandı. Ocak ayında kura çekimi yapılarak hekim görevlendirmesi yapılacak merkezde 5 hekim görev alacak. Yaklaşık 15 bin kişi bu merkezden hizmet alacak. Aile sağlığı merkezlerini büyük projeler kadar önemsiyoruz İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban, bugün beraberindeki İlçe Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Kavak, hayırsever Ali İpek, meclis üyeleri, AK Partili yöneticiler, Mesudiye Mahalle Muhtarı Necmettin Sevim ve müteahhit firma yetkilileri ile birlikte Aile Sağlığı Merkezini yerinde inceledi. İnceleme sırasında açıklamalarda bulunan Başkan Taban, "Mesudiye Mahallemizde Ali İpek Aile Sağlığı Merkezi büyük oranda tamamlamış durumda. Geçtiğimiz günlerde benzer şekilde Sinanbey ve Süleymaniye Mahallelerimizde Aile Sağlığı Merkezlerini incelemiştik. Bugün de burada yapımı tamamlanan yapıyı yerinde görelim istedik. Daha sağlıklı bir toplum için Sayın Cumhurbaşkanımız öncülüğünde ülkemizde sağlık politikaları işletiliyor. Vatandaşın sağlık hizmetlerine erişimiyle ilgili tabi ki çok devasa yatırımlar da yapılıyor ancak biz bu Aile Sağlığı Merkezlerini de o büyük yatırımlar kadar önemsiyoruz. Mahallelerimize bir mütehassıs hekimin gelmesi, ona çok yakın mesafede olmamız bizlere sağlıkta ne kadar erişilebilir olduğumuzu da hissettiriyor. Her an burada doktorlarımızın, hekimlerimizin hizmet veriyor olması insanlara huzur ve güvence veriyor" dedi. Sağlıkta çok güzel bir birliktelik var Bir yandan nüfusun arttığını, bununla beraber İnegöl’de Aile Sağlık Merkezi yapımlarının da arttırıldığını kaydeden Başkan Taban, şöyle devam etti, "Tüm sağlık ocaklarının tamamlandığını düşündüğümüzde, inşallah bizler bu noktada ülkemize göre en iyi noktalardan birisi olacağız. Bu bizim için çok güzel bir hedef. Sağlık politikaları noktasında İlçe Sağlık Müdürümüze teşekkür ediyorum. Bu konuda bizlere neler yapabileceğimizi anlatmışlardı. Yine Sağlık Müdürlüğümüz ve Kaymakamlığımız koordinesinde hayırseverler bulunarak bunlarla ilgili hayırseverlerin destek ve katkılarıyla bu yapılar hayata geçiriliyor. Bizler de nerede ihtiyaç varsa sağlık ocaklarına, o bölgede yer üreterek uygun alanları hazırlamış oluyoruz. Burada çok güzel bir imece usulü, birlikte çalışma durumu var."
23 Aralık 2025 Salı - 16:12 MSKÜ’de bir ilk: Gastronomi öğrencilerine aşçı ceketi giydirildi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Turizm Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü bir ilke imza atarak, 2025-2026 Eğitim Öğretim Yılı Aşçı Ceketi Giydirme Töreni gerçekleştirdi. Akademik ve sektörel paydaşların katılımıyla Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen tören, öğrencilerinin mesleki gelişim süreçlerini desteklemek ve sektörle etkileşimlerini güçlendirmek amacıyla yapıldı. Açılış konuşmalarıyla başlayan programda, gastronomi eğitiminin uygulama temelli yapısına ve mesleki disiplinin önemine vurgu yapıldı. Daha sonra gerçekleştirilen oturumlarda, mutfak sanatları alanında profesyonelleşme sürecine ilişkin temel konular ele alındı. Etkinlik kapsamında Pirge Akademi Eğitmeni Fırat Erbil tarafından "Mutfakta Profesyonel Bıçak Eğitimi" başlıklı uygulamalı bir sunum gerçekleştirildi. Bu oturumda mutfak güvenliği, mutfakta bıçak türleri ve kullanım teknikleri konularında öğrenciler ile interaktif bir oturum yapıldı. Programın devamında ‘Aile İşletmelerinde Nesiller Arası Girişimcilik Kültürü’ adlı oturum Doç. Dr. V. Hazal Özyurt ile Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü öğrencisi İsmet Dural’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda işletme sahibi Mehtap Şeniz Çahan ile Muğla Ticaret ve Sanayi Odası (MUTSO) Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Çahan gastronomi sektöründe sürdürülebilirlik, girişimcilik ve kurumsallaşma süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ‘Geleceğin şeflerine öneriler: Kariyer planlamasında dikkat edilmesi gereken unsurlar’ başlıklı oturum ise Doç. Dr. Nur Çelik İlal ve Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü öğrencisi Elif Erdem’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Konuşmacılar gastronomi alanında kariyer gelişimi ve sektörel beklentilere ilişkin görüş ve önerilerini öğrencilerle paylaşırlarken, etkinliğin bir diğer bölümünde ‘Marka oluşturma stratejileri: Sıfırdan marka nasıl kurulur?’ adlı oturum Doç. Dr. Şaban Kargiglioğlu ve Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü öğrencisi Sinem Palabıyık’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda, marka oluşturma süreçleri ve işletmecilik deneyimleri paylaşıldı. Programın son bölümünde, mezuniyet aşamasındaki öğrenciler için pasta kesim töreni gerçekleştirildi. Son olarak aşçı ceketleri giydirilen birinci sınıf öğrencileri, mesleki yolculuklarına başlamanın sevincini yaşadı.
23 Aralık 2025 Salı - 15:27 Van’da sigara bırakma polikliniklerinde 800 kişi sigarayı bıraktı Van İl Sağlık Müdürlüğü sağlıklı hayat merkezlerindeki sigara bırakma polikliniklerinde, 2025 yılında yaklaşık 800 kişi sigarayı bıraktı. Kent genelinde hizmet veren 17 sigara bırakma polikliniği aracılığıyla vatandaşlara ücretsiz danışmanlık ve tedavi desteği sunulurken, tütün kullanımının azaltılması ve toplum sağlığının korunması hedefleniyor. Sağlık personelince yürütülen çalışmalar kapsamında, sigarayı bırakmak isteyen bireyler düzenli olarak takip edilerek tedavi süreçleri destekleniyor. Yapılan değerlendirmelerde, 2025 yılı içerisinde sigara bırakma polikliniklerine toplam 2 bin 614 kişinin ayaktan başvurduğu, bu kişilerden bin 800’üne sigara bırakma ilacı başlandığı ve tedaviye uyumu yüksek olan grubun yaklaşık yüzde 40’ının sigarayı tamamen bıraktığı kaydedildi. "Van’ın 13 ilçesinin 11’inde sigara bırakma polikliniğimiz bulunuyor" Konuya ilişkin konuşan İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Muhammed Tosun, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun destekleriyle koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli bir noktaya gelindiğini belirtti. İl Sağlık Müdürü Tosun, "İnsanları hastalanmadan önce; gerek kronik hastalıklara gerekse akut hastalıklara yakalanmadan önce, koruyucu sağlık hizmetlerimizle bilinçlendiriyor, hastaneye gitmeye gerek kalmadan, hastalık aşamasına gelmeden tedavi imkânları sunuyoruz. Bu hizmetlerden biri de sağlıklı hayat merkezlerimiz ve ilçe sağlık müdürlüklerimiz bünyesinde başlayan, daha sonra sokaktaki her caddeye ve ara sokağa kadar yayılan sigara bırakma timleri ve polikliniklerimizdir. Hâlihazırda 17 noktada sigara bırakma polikliniği hizmeti veriyoruz" dedi. "Yüzde 40’ı sigarayı tamamen bıraktı" Sigara bırakma polikliniklerine sigaraya başlamış, bırakmayı düşünen ya da bu süreçte desteğe ihtiyaç duyan vatandaşların başvurduğunu dile getiren Tosun, "Bunun yanında yerinde sigara bırakma polikliniklerimiz ile sahada aktif görev yapan mobil timlerimiz de bulunuyor. Mobil timlerimiz, dükkân dükkân gezerek sigaranın zararlarını anlatıyor, sigarayı bırakmak isteyenlere yol gösteriyor. Ayrıca sigara bırakma mobil aracımız da şehrin kalabalık noktalarında, meydanlarda ve caddelerde hizmet vererek, sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlarımıza hem bilgilendirme yapıyor hem de işlemlerini yerinde gerçekleştiriyor. 2025 yılı içerisinde il genelinde hizmet veren 17 sigara bırakma polikliniğine toplam 2 bin 614 kişi ayaktan başvurdu. Bu vatandaşlarımızdan bin 800’üne sigara bırakma ilacı başlandı. Tedaviye uyumu yüksek olan bu grubun yaklaşık yüzde 40’ı sigarayı tamamen bıraktı. Bu veriler doğrultusunda, ilimizde 2025 yılı içerisinde yaklaşık 800 vatandaşımız sigaraya veda etti" diye konuştu. Vatandaşın daha sağlıklı bir yaşama kavuşması için çalışmalarının devam edeceğini ifade eden Tosun, sigaranın; KOAH, kalp krizi ve benzeri pek çok kronik hastalığın en önemli tetikleyicilerinden biri olduğu düşünüldüğünde, bu başarının toplum sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını kaydetti.
42. Ulusal Hematoloji Kongresi
22 Ekim 2016 Cumartesi - 13:24 42. Ulusal Hematoloji Kongresi 42. Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya’nın Belek bölgesindeki bir otelde gerçekleştirildi. Kongrede; 17 bilimsel oturum ve 13 uydu sempozyumda 47 oturum başkanının moderatörlüğünde 66 konuşmacı sunumlarını gerçekleştirdi. 12 sözlü sunu oturumunda, 60 sözlü bildiri ve 10 ekranda 60 sözel tartışmalı poster ve kalan kısmı poster sunumu olacak şekilde toplam 368 bildirinin yer aldığı belirtildi. "Anemiye eklenen başka bir hastalık ölüm riskini artıyor" Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve THD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, anemiyle ilgili bilgiler verdi. Aneminin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirten Prof. Demir, aneminin tek başına çok alışıldık bir hastalık olduğunu vurguladı. Toplumda birçok kadında anemiye rastlandığını da belirten Demir, “Anemi her yaşta görülebilmesine rağmen bazı özel durumlarda daha sık görülmekte ve yatkınlık oluşturan durumlar olmaktadır. Başka hastalıklarla birlikte kansızlık olması o hastalığın seyrinde değişiklikler oluşturmakta hatta ölüm riskini arttırmaktadır. Özellikle ileri yaşlardaki anemi, sindirim sistemi gibi hastalıklara işaret etse de anemi diğer hastalıklardan ölme riskini artırmaktadır. Felç geçiren yaşlı hastalarda görülen kansızlıkların hastalarda ölüm oranının arttırdığı gösterilmiştir. Anemiye ikinci bir bulgu eklendiğinde ölüm oranını artırıyor. Kronik böbrek hastalığında anemi çok büyük bir risk faktörü. Anemiyi iyileştirince hastanın yaşam süresini uzatmış oluyorsunuz” dedi. Hemofilide daha az enjeksiyon İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhlis Cem Ar da hematologların eğitimiyle ilgili yeni bir uygulamadan söz etti. Hematolojinin çok farklı dallara ayrıldığını da belirten Ar, “Artık hematolojinin içinde de hastalık gruplarına özel uzmanların yetişmesi lazım. Biz de bir miktar bu yönde gidişi desteklemek için o konularda uzmanlaşmış uzmanlar yetiştirmeyi amaçladık. Belli kriterlere göre genç hematologları seçerek 2 sınıf oluşturduk bu sene için. Lenfoma ve kanama hastalığı olan hemofili için oluşturduk. Bu arkadaşlara 6 ay boyunca eğitim vereceğiz. Dünyada bu konuda isim yapmış hocalar gelerek yüz yüze eğitim veriyor. Her eğitim sonunda bir sınava girip ne yaptıklarını görüyorlar. Hem tıbbi hem de kişisel gelişim programlarını bu sunuma dahil ettik. 6’ncı ayın sonunda bu bilgileri kullanarak bir sunum yapacaklar ve onlardan en iyi puanla bitireni ve yurt dışında belli bir süre eğitimlerini devam ettirecekleri şekilde ödüllendireceğiz” diye konuştu. Her 10 bin erkek doğumda bir görülen kanama eğilimli seyreden kalıtsal bir hastalık olan hemofili konusunda yeni bir uygulamadan da söz eden Prof. Ar, “Doğuştan kanamayı durdurmak için gereken ve pıhtılaşma faktörü denilen bir kan proteininin eksikliği sonucu oluşan hemofilide hastalar yürümeye başladıkları yaştan itibaren özellikle diz, dirsek, ayak bileği gibi ağırlık taşıyan eklemlerde kanamalarla karşılaşırlar. Hemofilik artropati adı verilen ve tekrarlayan kanamalara bağlı eklem hasarı sonucunda gelişen sakatlığı anlatan bu durum hemofilinin en önemli komplikasyonudur. Eklemlerde meydana gelen kalıcı hasar hastaların sadece hareketini kısıtlamakla kalmaz aynı zamanda sosyal yaşamdan kopmalarına da neden olur, iş gücü kaybına, eğitimin aksamasına yol açar. Bu nedenle kanamayı, dolayısıyla sakatlığı engellemek ve hastaların normal yaşamlarını devam ettirmelerini sağlamak amacıyla hemofili hastalarına erken yaşlardan itibaren eksik olan pıhtılaşma proteinin haftada 2-3 gün damar yolu ile verilmesi önerilmektedir. Ancak haftada 2-3 kez damar yolu ile tedavi almanın kendi içinde güçlükleri vardır. Her ne kadar damar içi enjeksiyon amacıyla hastaneye gelmekten kurtarmak amacıyla hastalara kendi kendilerine damar içine faktör uygulama becerisi öğretilse de hastaların çoğu için haftada birkaç kez enjeksiyon yapmak bir süre sonra bıkkınlık yaratmakta ve tedavide aksamalara neden olmaktadır. Bu bağlamda geliştirilen daha uzun etkili pıhtılaşma faktörleri hastaların tedavisinde önemli bir rahatlama getirecek ve yaşam kalitelerinde belirgin bir düzelmeye yol açacaktır. Hastalar haftada 2-3 kez yerine 1-2 kez enjeksiyon yaparak kanama riskini kontrol etme imkanına kavuşacaktır” dedi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Prof. Dr. Güner Hayri Özsan ise, hodgkin lenfoma ve multipl myelom hastalıklarının habis bir hastalık olduğuna değindi. Hodgkin lenfomanın özellikle erken evrede yakalandığı takdirde standart kemoterapiler ile büyük oranda şifanın elde edildiği bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Özsan, yeni bir ilacın geliştirildiğini ancak bu ilacın bir sihirli değnek özelliği taşımadığını belirtti.
Boşanmalar çocukları vuruyor
22 Ekim 2016 Cumartesi - 10:06 Boşanmalar çocukları vuruyor Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, boşanma vakalarının en çok çocukları etkilediğini söyledi.Nişantaşı Psikiyatri Merkezinden Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, “Günümüzde boşanma artık normalleşmiş durumda. Ne yazık ki her geçen gün de artıyor. Her ne kadar eşler bu durumdan etkileniyorlarsa da çocuklar daha farklı etkileniyorlar” dedi.Çocukluğun her biri birbirinden farklı dönemlerden oluştuğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, “Her yaşın ihtiyaçları ve algılamaları farklı düzeyde olmaktadır. Dolayısıyla ebeveynin boşanması; çocukları, yaşına göre faklı düzeyde etkileyecektir. Ancak her şeye rağmen çocuklar anne baba ayrıldıktan 2 yıl sonra bu durumu kabullenmeye başlarlar ve 6 yıl sonra durum normalleşir. Boşanan çiftin, boşanma kararı aşamasından başlayarak her dönemde çocuklarına karşı açık ve dürüst olması gerekmektedir. Bu belki de boşanma esnasında çocuğun etkilenme düzeyini en aza indirmekte en önemli kuraldır” diye konuştu.Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, yaşlara göre çocuklarda görülen davranış değişikliklerini ise şöyle aktardı:“0-2 yaş grubu: Genelde çocuğun daha bir şey anlamadığı bir dönem olarak değerlendirmemek gerekir. Bu yaşta da çocuk olup bitenleri ve ayrılığı algılayabilir. Bu dönemde çocuklarda ağlama nöbetleri, kilo artışında durma, boy uzamasında durma, hırçınlık, oyuncaklarına karşı ilgisizlik görülebilir.3-6 yaş grubu: Bu yaş belki diğer yaşlara göre en çok etkilenen yaştır. Bu dönemde çocuk kendisini ailenin merkezine koyar. Olan bu olumsuzluktan kendini sorumlu hisseder. Dolayısıyla bu dönemde kendini suçlayabilir. Parmak emme, tırnak yeme, hırçınlık, öfke nöbetleri, uyku ve iştah sorunları, inatçılık, tuvalet eğitiminde sorunlar ve depresyon gibi belirtiler görülebilir.7-12 yaş grubu: Boşanma durumu, çocuğa açıklıkla anlatılmalıdır. Bu yaş grubunun özelliği artık sosyalleşmiş olup, okul hayatı başlamıştır. Boşanmadan sonra mutlaka öğretmenine bilgi verilmelidir. Bu dönemdeki boşanmalarda okul başarısında düşme, hırçınlık, arkadaş ilişkilerinde bozulma, içe kapanma, dikkat dağınıklığı, anne veya babayı suçlama, onları bir araya getirme çabası olabilir.Ergenlik dönemi: Bu dönem farkındalığın en yüksek olduğu dönemdir. Ancak gene de davranış bozuklukları, anneye ve babaya düşmanca tutum, ders başarısında düşme, evden kaçma, kızgınlık, öfke nöbetleri, arkadaşlarıyla sorunlar, sigara ya da uyuşturucu kullanımı olabilir. Bu dönemde ergen iyi takip edilmelidir.""Boşanma durumundan çocuklar mutlaka etkileneceklerdir"Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerini en az düzeye indirmek için ise şu önerilerde bulundu:“Boşanma kararını anne ve baba birlikte söylemeliler. Çocuğun bu karara tepki vermesi doğal karşılanmalı. Hemen bu durumu kabullenmesi beklenmemelidir. Çocuğa durumu açıklamadan önce velayet ve görüşme günlerinin belirlenmiş olması gerekir. Anne baba çocuğa karşı açık ve dürüst olmalılar. Çocuklarına, kendilerinin ayrı yaşayacaklarını ancak anne ve baba sorumluluklarının ve ona karşı sevgilerinin devam edeceği sözü verilmelidir. Bundan sonraki yaşam şekli, ne zaman ve kiminle görüşeceği sade bir şekilde anlatılmalı. Görüşme gün ve saatlerine sadık olunmalı, olası bir değişiklik olacaksa en az bir gün öncesinden çocukla telefonla görüşerek durum açıklanmalı. Mümkünse önemli günlere boşanmış anne ve baba birlikte katılmalılar. Okulun ilk günü, diploma töreni, 23 nisan gösterisi gibi. Boşanılan eşe çocukla mesaj gönderilmemeli. Nafaka ya da çocuğun okulu ile ilgili para ödenmesi gerekiyorsa çocuk kullanılmamalı. Boşanılan eş hakkında çocuğun yanında konuşulmamalı. Boşanmış çift çocuğu alıp verme esnasında çocuğun yanında tartışmamalıdırlar. Boşanan çiftlerden birisinin devam eden bir ilişkisi varsa, onu çocukla tanıştırma konusunda acele etmemeli. Boşanan çiftlerden birisinin ciddi bir ilişkisi varsa çocukla tanıştırabilir. Ancak çocuğu o kişiyle zaman geçirmesi konusunda zorlamamalı. Boşanan çiftlerden birisi evlenmeyi düşünüyorsa bu çocuğa makul bir şekilde anlatılmalı. Çocuğun sağlık problemlerinde mümkünse boşanmış ebeveyn destek olabilmeli. Çocuğunuzu karşı taraftan bilgi alması yönünde kullanmayın. Boşanma nedeniyle çocuk ebeveynlerinden birine yaptıramadığını diğerine yaptırmak isteyebilir. Bu konuda boşanmış ebeveyn tutarlı davranmalı. Bütün bunlara rağmen, davranış sorunları oluşmuşsa onu mutlaka bir psikiyatriste veya psikoloğa götürün.”
Yaşlanmayan beyin için balık tüketin
22 Ekim 2016 Cumartesi - 09:56 Yaşlanmayan beyin için balık tüketin Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, yaşlanmayan beyin için balık tüketilmesi önerisinde bulundu.Gebze Medical Park Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Avlanma yasağının kalktığı şu haftalarda balık çeşitleri soframızdaki yerini almaya başladı. Doğal antidepresanımız olan balık yemek hem beden hem ruh sağlığımız için kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden” dedi.Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük daha sık balık tüketmemiz için damak zevkimiz dışında 7 farklı sebep olarak şunları sıraladı:“Diyabeti geciktiriyor: Son çalışmalar balıkta bulunan omega 3 yağ asitlerinin, insülinin etkinliğini arttırarak tip 2 diyabet hastalığını geciktirdiğini ortaya koymaktadır. Özellikle balığın kas etleri arasında bulunan omega 3 yağlarının insülin aktivitesini dengelediği bildirilmektedir.Kalp-damar hastalıklarına fren: Yeterli balık tüketimiyle alınan omega 3 yağ asitleri, kötü kolesterol LDL’yi düşürüp, iyi huylu kolesterol HDL’yi arttırmaktadır. Aynı zamanda trigliserid seviyesini de düşürerek, kalp-damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Omega 3, kan damarlarında pıhtı oluşumunu da engelleyerek, damar tıkanıklığını ya da damarlarda yağ birikimini önlüyor. Böylece kalp krizi ve felç riskini azaltmaktadır.En Doğal antidepresan: Yeterli miktarda omega 3 alımının, stres ve depresyonu daha iyi bir şekilde kontrol etmemize yardımcı olmasından dolayı balıklar doğal antidepresan olarak düşünülmektedir.Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirir: Bağışıklık sistemimiz, vücudumuzda bulunan kötü huylu hücreleri baskı altında tutabilmek ve savaşabilmek için omega 3 yağ asitlerinden destek almaktadır. Meme, prostat ve kolon kanseri başta olmak üzere birçok kanser türünde, omega 3 yağ asitlerinin olumlu etkisi olduğu bilinmektedir.Zeka gelişimi için: Beyin, kalp, damarlar ve gözlerin sağlıklı gelişmesinde önemli rol oynayan omega 3, anne karnındaki bebeğin sağlıklı gelişimi için elzem bir yağ asididir. Anne sütüyle beslenen çocukların problem çözme yeteneklerinin, okuma, telaffuz ve yazma becerisinin daha iyi olduğu görülmüştür. Bu nedenle gebelik ve emzirme sürecindeki annenin de yeterli balık tüketmesi önemlidir.Yaşlanmayan beyin için: Düzenli omega 3 bakımından zengin balık tüketenlerin, beyin yaşlanması daha yavaş olmaktadır. Yetersiz balık tüketenlerin ilerleyen yaşlarda alzheimer ve demans gibi hastalıklara yakalanma riski daha yüksektir.Pişirme yöntemine dikkat: Balık besin değerini ızgara veya kömürde pişirme ile kaybeder bu sebeple balığı kağıtta buğulama ya da fırında pişirin. Balığın zayıflamada da etkisinin olmasını istiyorsanız sebzeler ile beraber fırında düşük ısıda uzun süre pişirmelisiniz.”
Yüz gençleştirme estetiğini en çok boşanmış kadınlar tercih ediyor
22 Ekim 2016 Cumartesi - 09:54 Yüz gençleştirme estetiğini en çok boşanmış kadınlar tercih ediyor Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Hayati Akbaş, daha çok boşanmış kadınların yüz gençleştirme operasyonları yaptırdığını söyledi.Yüz gençleştirme ameliyatlarının artık günümüzde gelişmiş toplumlarda, ekonominin ve eğitimin yüksek olduğu toplumlarda en çok talep edilen operasyonlardan birisi olduğunu belirten Özel FBM Tıp Merkezi Estetik Kliniği Sahibi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç.Dr. Hayati Akbaş, “Herkesin bildiği gibi zaman içerisinde hem yaşlanmanın getirdiği sonuçlar, hem yer çekimi hem genetik özellikler hem de yüzümüzde eskiye göre bir takım kırışıklıkların, sarkmaların oluşması gibi istenmeyen değişikliklere ve yaşlanmaların ortaya çıkmasına yol açar. Yaşlanma bazılarında çok erken yaşlarda ortaya çıkarken, bazılarında da ileriki dönemlerde kendisini gösterebilir. Ama her ne zaman gösterirse göstersin, yaşlanma insan üzerinde zaman zaman çok ciddi negatif tesirler bırakır. Kadın ya da erkek fark etmez, aynaya baktığında kendini kötü hisseder. Eski güzelliğinin ve eski yakışıklılığının kaybolduğunu düşünür. Bu da hayatının bütün yönlerine olumsuz tesir eder. Yaşlanma ve onun getirdiği olumsuzluklardan dolayı özgüvenini kaybetmiş ve büyük oranda da ailesel bir takım problemlere yol açmış, ailelerin, yuvaların dağılmasına kadar giden sorunlara yol açmış olabilir. Bazen yaşlanan insan özellikle Türk toplumunda kadınların yaşlanması biraz daha erkeklere göre sık görülebiliyor diye kabul edilebilir. Bu nedenden dolayı yüzlerde çıkan yaşlanma emareleri kadınları daha az çekici hale getirir. Kocalarının da evlilik içerisindeki o rolünü biraz daha sıkıntılı duruma düşürür. O yüzden yaşlanma nedeniyle kendini kötü hisseden kadınların ya da erkeklerin yüz gençleştirme operasyonları ile tekrar eski yüzlerine kavuşmaları, tekrar gergin, sıkı, yüzünün olması gerektiği gibi pozisyona getirilmesi estetik operasyonlarla mümkündür” dedi.“60 yaşındaki bir kadını 30’lu yaşlara geri çekmek zaman zaman mümkün”Estetik yüz gençleştirme operasyonlarıyla yaklaşık 5 ile 25 yıl arasında yaşı geriye almanın mümkün olduğunu ifade eden Akbaş, “Bazen yüz durumlarında dokuların uygun olduğu iskelet yapının mümkün olduğu durumlarda 60 yaşındaki bir kadını 30’lu yaşlara geri çekmek zaman zaman mümkün olabilmektedir. Bu da o insan için çok ciddi kazanımdır. Sadece yüzünü gençleştirmiş olmuyoruz, aynı zamanda psikolojisini de gençleştirmiş ve tazelemiş oluyoruz. Operasyondan sonra insanlar kendilerini çok daha iyi hissediyorlar. İşlerinde, sosyal hayatlarında, iş hayatlarında ve cinsel hayatlarında kendilerini çok daha güçlü ve başarılı hissediyorlar. O yüzden yaşlanma emareleri taşıyan insanların paniğe kapılmalarına, depresyona girmelerine veya birtakım sıkıntılar yaşamasına gerek yoktur. Estetik plastik cerrahinin dünyada gelmiş olduğu gelişmişlik seviyesi ve Türkiye’de de estetik cerrahinin gelişmişlik olduğu seviyesi her zaman bilinen bir gerçektir. Bugün dünyada estetik cerrahi Türkiye’de dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bir tanesidir. Bu nedenle yüz gençleştirme ameliyatları da ülkemizde eski dönemlerine göre çok daha sık yapılır ve daha başarılı yapılır bir hale gelmiştir. Toplumsal hayat içerisinde sırf eskisi kadar güzel olmadığı, eski güzelliğini kaybettiği ya da eski yakışıklılığını kaybettiği için eşleri tarafından terk edilen, boşanma davalarının olduğu birçok olaylar söz konusudur. Bu nedenden dolayı yuvalar dağılabilmektedir. Özellikle boşanmış kadınlarda yüz gençleştirme operasyonları çok sık yapılmaktadır. Çünkü boşanmış ve kocaları tarafından eskisi gibi beğenilmeyen, mobbing uygulanan ve özgüvenlerini kaybetmiş kadınlar ne yazık ki depresyona düşmekte, bir takım ilaçlar kullanmaktadır. Eğer bir insan kendisini eskisi kadar güzel olmadığını düşünüyorsa, yaşlandığını düşünüyorsa ve eski güzelliğini arıyorsa yapılması gereken şey estetik plastik cerrahi yöntemiyle yüz gençleştirme ve yüz güzelleştirme operasyonlarıdır. Ameliyat tecrübeli ve deneyimli ellerde yapıldığı takdirde yaklaşık 3-4 saat içerisinde bütün yüzde olumlu değişiklikler yapmak ve tekrar gençleştirmek yaşlanmanın emarelerini ortadan kaldırmak mümkündür. Ameliyattan sonra 15-20 gün içerisinde tekrar normal iş hayatına veya sosyal hayatına dönülebilmektedir” diye konuştu.
PRP ile cildinizi gençleştirin
22 Ekim 2016 Cumartesi - 09:50 PRP ile cildinizi gençleştirin Dr. Emrah Çinik, PRP tedavi ile cildin gençleştirilebileceğini belirtti.PRP etkiliğinin (Platelet Rich Plazma) içinde faktörlere bağlı olduğunu söyleyen Dr. Emrah Çinik, “Bu faktörler dokuların geliştirilmesi ve yaraların iyileştirilmesini hızlandırmak içindir. Kök hücrelerin iyileşmesini tetikler” dedi.PRP nedir, nasıl elde edilir?Dr. Emrah Çinik, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:“Parmağınızda bir yara oluştuğunda vücut onu iyileştirmek için yapıcı ve belli oranlarda kanda bulunan büyüme faktörlerini yaralanmış alanda en hızlı şekilde harakete geçirir. PRP uygulamasının temel amacı, kendi kanından daha kapsamlı ve saf form faktörleri elde etmek ve dışarıdan bölgeye uygulamaktır. Böylece, doku iyileşmesi hedefi erken ve güçlü bir şekilde başlamış olacak ve daha hızlı yol açacaktır. Bu uygulama için, sizden yaklaşık 10 cc kan alınacak ve laboratuvarda uyarıcı, büyüme faktörleri tam saf serum plazmada işlenecektir. Bu sizden elde edilen yüzde 100 doğal bir üründür ve uygulamadan sonra hiç bir yan etkisi yoktur."PRP uygulamasında amaç nedir?"PRP tedavisinde amaç hayati önemi olan rekonstrüktif ve uyarıcı büyüme faktörleri elde etmektir. PRP yöntemiyle elde edilen faktörler yeni kolajen oluşumunu tetikler ve hücreler arasında maddeleri artırır ve deriyi yeniler. PRP tedavisinde amaç hayati önemi olan rekonstrüktif ve uyarıcı büyüme faktörleri elde etmektir. PRP yöntemiyle elde edilen faktörler yeni kolajen oluşumunu tetikler ve hücreler arasında maddeleri artırır, deriyi yeniler."Hangi amaçla PRP tedavisi kullanılır?"Saç kaybını azaltmak ve saç köklerini gençleştirmek için bir tedavi yöntemidir. PRP uygulaması hasarlı, zayıf saçların köklerini uyararak saç dökülmesini durdurur. Bu cilt gençleştirme için kullanılır. Zaman- zaman ciltte bazı dokuların kaybedilmesi ve kollajen azalması nedeniyle kırşıklıklar, kıvrımla ve sarkma meydana gelir. PRP yapılan bölgede salgılanan büyüme faktörleri vasıtası ile iyileşme ve optimizasyon meydana gelir. Deride kollajenin yenilenmesi ve üretiminde artış nedeniyle esneklik artar. Cilt lekelerinde kullanılır. PRP ile trombositler tarafından salgılanan büyüme faktörleri ciltteki renk üretimini sağlayan melanin hücrelerinin çalışma sistemini tutarak cilt lekelerini iyileştirir. Bu sivilce yara izi ve yarık tedavisinde kullanılır. Deride akne, yara izlerinin, lezyonlardakı yarıkların etrafında olan trombositler büyüme faktörleri tarafından görünüşde azalma sağlar ve iyileşmeni hızlandırır. Doku yaralanmalarında : Örneğin, futbolcuların diz yaralanmalarında, yaralı dokunun normalden iki kez daha hızlı iyileşmiş olduğu görülmektedir."PRP nasıl uygulanır?"Dönemlerle uygulanır. Üç ay Boyunca ayda Bir Kez. 10 cc kan sizden alınır işlenir ettik. Filtre edilir. Daha sonra, saf madde olarak mikroenjeksiyon ile cildin üst tabaka içine enjekte edilir. Bu uygulama acısızdır. Uygulama 40 dakika sürer. Morarmayı önlemek amacıyla uygulamadan önce hiç bir bitkisel çay, içki, aspirin gibi ilaçların tüketimi uygun değildir. Uygulamadan sonra hasta 13 saat makyaj yapmamalı, güneşe çıkmamalı ve güneşten korunmak için krem kullanmalıdır."PRP tedavisinin etkisi kalıcı mıdır?"PRP tedavisi ince çizgileri azaltır, cilti sıkılaştırır ve yağlanmanı geciktirir. Cilt üzerinde 2 yıl olumlu etkisi vardır. Ama kontrolu ve destek tedavisi yılda bir defa yapılmazsa etkisi uzun sürmeyecektir. Araştırmalar sonucunda, PRP tedavisinin diğer özellikleri saç, yüz, boyun ve dekolte bölgelerine uygulanabilmesidir. Hastalara uygulamak güvenli ve kolaydır. Neticeleri uzun yıllar sürer. Yenileyici ve yapıcı etkileri vardır. Cildin bütün hayati fonksiyonlarının desteklemesinin yanı sıra kollan oluşumunu da destekler.”
Saniyeler içerisinde anjiyo
22 Ekim 2016 Cumartesi - 09:04 Saniyeler içerisinde anjiyo Bir kalp atışından daha hızlı sürede kalp çekimi, saniyeler içerisinde kalp anjiyosu ve kolonoskopi yapabilen bilgisayarlı tomografi sistemi, hem tedavide başarıyı artırıyor hem de radyasyon seviyesini en aza indiriyor.Türkiye’de sadece birkaç şehirde az sayıda olan bilgisayarlı tomografi sistemi, Medical Park İzmir Hastanesinde hizmete girdi. Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Selim Serter, cihazın bir kalp atışının 4’te 1’i süresinde kalp çekimi yaptığını, kolonoskopinin de 10 saniyenin altında bir süre içerisinde gerçekleştirildiğini söyledi. Hızın artmasıyla görüntülenmesi en zor alanların yüksek çözünürlükte başarıyla görüntülenebildiğini ifade eden Serter, “Sürenin kısa olması tetkikin başarısını artırıyor. Organların kendi hareketleri bile görüntüleri bozarken bu hız bize hareketsiz görüntüler sağlıyor. Hareketsiz görüntü daha doğru tanı ve tedavi demek. Sürenin kısalması radyasyon dozunu da azaltıyor” dedi.Daha büyük alan tarıyorDiğer cihazların bir turda 2 veya 4 santimetre alanı tarıyor iken yeni cihazın daha kısa sürede 16 santimetre alanı taradığına dikkat çeken Medical Park İzmir Hastanesi Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Selim Serter, “Bu durum daha geniş alanı daha sorunsuz şekilde görmeye yarıyor. 1 saniyenin 4’te 1’i zamanında tüm kalbi görüntüleyebiliyoruz. Yani bir kalp atışının 4’te 1’i zamanında tüm kalp damarlarını görebiliyoruz. Böylece hareketin neden olduğu istenmeyen görüntülerden de korunmuş olunuyor” diye konuştu.10 saniyenin altında kolonoskopiKolonoskopinin dakikalar yerine 10 saniyenin altında tarayabildiklerini kaydeden Doç. Dr. Serter, sözlerini şöyle sürdürdü:“Akciğerleri 2-3 saniyede, beyin damarlarını 3-4 saniyede taramak mümkün olabiliyor. Eskiden kalp çekimleri bir kalp atımı süresinden daha fazla sürede elde edilirdi. Böylece birkaç tetkikin arka arkaya yapılıp onların birleştirilmesini gerektirirdi. Bu da hem hastanın aldığı dozu hem de süreyi uzatırdı. Dolayısıyla dakikalara ulaşan çekim süreleri, günümüzde bir kalp atımının 4’te 1’i seviyesine inmiş durumda.”1 saniyede anjiyoHastalarda mağduriyet oluşturan anjiyo operasyonlarında, kateterle girilmesi yerine damardan enjeksiyon ile 1 saniyede uygulama yapıldığını anlatan Doç. Dr. Selim Serter, “Kanser hastalarının tedavi ve takibi yapılırken cihaz sayesinde doku canlılığı da ortaya konuluyor. Ölü dokular, canlı dokulardan ayırt edilebiliyor. Ayrıca şah damar darlığının saptanması, karaciğerde pıhtıların 1 saniye gibi kısa sürede bulunması ve hayati organlardaki kitlelerin canlılıklarının ortaya konması başarıyla sağlanıyor” dedi.