SAĞLIK
Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı 06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:37:38 Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı.
06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:35 Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı. (UD-SVY-Y)
06 Aralık 2025 Cumartesi - 14:50 "RSV vakakarında artış başladı" Dünyada her yıl 33 milyon çocuğu hasta eden, 100 bin bebeğin ölümüne sebep olan RSV vakalarında artış başladı. Uzmanlar, bu virüsle mücadele için, hayatlarının ilk kışını yaşayan bütün bebeklere antikor verilerek bağışıklık kazandırılmasını tavsiye ediyor. Kış ayları yaklaşırken uzmanlar, özellikle bebekler için ciddi risk oluşturan bulaşıcı solunum yolu hastalığı RSV(respiratuvar sinsityal virüs)konusunda aileleri uyarıyor. Her yıl dünya genelinde milyonlarca çocuğu etkileyen RSV, bebeklerde bronşiolitin en sık sebebi olarak kabul ediliyor ve özellikle 0-6 ay arasındaki bebeklerde ölümcül seyredebiliyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Hamidiye Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Vefik Arıca, "RSV sıradan bir nezle değildir; bebeklerin bronşlarına yerleşip nefes darlığı yapan en tehlikeli solunum virüsüdür"diyerek dikkat çekiyor. "33 milyon çocuğu hasta ediyor" Prof. Dr. Arıca, "The Lancet dergisinde yayımlanan kapsamlı analizlere göre, her yıl 5 yaş altı 33 milyon çocuk RSV enfeksiyonu geçiriyor. Bu çocukların yaklaşık 3,6 milyonu hastaneye yatarken, 100 binden fazlası hayatını kaybediyor.Ölümlerin 45 bini ise henüz altı ayını doldurmamış bebeklerde meydana geliyor. RSV, çocuklarda özellikle bronşiolit ve zatürre yapan, son derece bulaşıcı bir solunum yolu virüsüdür. 0-5 yaş ölümlerinin her 50’sinden biri, 1-6 ay arası bebek ölümlerinin her 28’inden biri RSV kaynaklıdır" diyerek enfeksiyonun ciddiyetine vurgu yaptı. "İlk kışını geçiren bebekler riskte" Bebeklerde ilk kış mevsine dikkat çeken Prof. Dr. Arıca, "Türkiye’de de durum farklı değil. Yapılan çok merkezli araştırmalar, alt solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle hastaneye yatan 2 yaş altı çocukların yüzde 38’inde RSV tespit edildiğini gösteriyor. Kış aylarında görülen bronşiolit vakalarının ise yüzde 60-80’inden RSV sorumlu. Ekim-nisan döneminde çocuk servislerini dolduran bronşiolit tablolarının başrolünde RSV vardır. Özellikle ilk kışını geçiren bebekler yüksek risk altındadır" diye konuştu. "Önce kandırır sonra nefesi keser" Prof. Dr. Arıca, sözlerine şöyle devam etti: "RSV, daha büyük çocuklarda hafif burun akıntısı ve öksürükle geçse de, bebeklerde ağır nefes darlığı, hızlı solunum, göğüste çekilmeler, beslenememe, oksijen düşüklüğü ve hatta morarmaya yol açabiliyor. Özellikle 3 ay altı bebekler, prematüre doğanlar, doğuştan kalp hastalığı veya kronik akciğer hastalığı olanlar ile bağışıklığı baskılanmış çocuklar en yüksek risk grubunu oluşturuyor. Aileler çoğu zaman‘ateşi yok, nezle gibi’diyerek geçiştiriyor. Oysa RSV önce kandırır, sonra nefesi keser. Ağır RSV bronşioliti geçiren bebeklerin yüzde 30-40’ında sonraki yıllarda tekrarlayan hışıltı ve astım benzeri tablo gelişebiliyor. RSV astımın sebebi değildir ama tetikleyicisi olabilir " "Anne ve Babadan da bulaşır" Virüsün yetişkinlerden bulaşabileciğini belirten Prof. Dr. Arıca, "RSV’nin en dikkat çeken özelliklerinden biri ise erişkinlerde hafif soğuk algınlığına benzeyen bir tabloya neden olurken, bebeklerde ağır bir klinik tabloya dönüşebilmesi. Bu sebeple yetişkinlerin farkında olmadan bebeklere virüsü taşıması oldukça kolay" şeklinde konuştu. Korunma yolları Prof. Dr. Arıca, virüsten korunma yollarını şöyle açıkladı: "Ailelerin RSV’den korunmak için alabileceği çeşitli tedbirler de bulunuyor. Eller sık yıkanmalı, hasta kişiler bebekten uzak tutulmalı, sigara dumanından uzak durulmalı, kalabalık ve kapalı alanlardan kaçınılmalı ve kreşe giden çocuklar semptomluyken bebekle temas ettirilmemeli. Yenidoğan, 1-6 aylık, 6-12 aylık bebeklerin çoğu bu korumadan yararlanabilir. Ek olarak bilimsel çalışmalar prematüre bebekler, doğuştan kalp hastalığı olanlar, kronik akciğer hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılanmış bebekler ve yoğun bakımda uzun süre kalmış yüksek riskli bebeklere de öneriliyor."
06 Aralık 2025 Cumartesi - 14:05 Diyarbakır’da trafikte fermuar sistemi uygulamalı anlatıldı Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü, Acil Sağlık Haftası’nda fermuar sisteminin önemini trafikte uygulamalı anlattı. 1-7 Aralık Acil Sağlık Hizmetleri Haftası kapsamında Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü, ambulansların trafikte yaşadığı sorunları değerlendirmek amacıyla 112 Acil Sağlık personeliyle sahada incelemelerde bulundu. İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Emre Asiltürk, ekiplerle birlikte yoğun güzergâhlarda ambulansların karşılaştığı trafik sıkışıklığını yerinde gözlemledi. Acil sağlık hizmetlerinde saniyelerin hayat kurtardığını ifade eden Asiltürk, sürücülerin trafik kurallarına özellikle ambulans geçişlerinde daha duyarlı davranması gerektiğini vurguladı. Sağlık Bakanlığınca uygulamaya alınan fermuar sisteminin, ambulans geçişini kolaylaştıran önemli bir yöntem olduğunu belirten Asiltürk, "Fermuar sistemi; siren duyulduğunda sürücülerin şeridin sağına ve soluna düzenli şekilde açılması, ambulansın ise tam ortadan ilerlemesi esasına dayanır. Araçlar iki yana açıldığında, tıpkı bir fermuar gibi güvenli bir koridor oluşur ve bu da acil müdahale için hayati dakikalar kazandırır. Toplum olarak bu kurala uymak zorundayız" dedi. Acil Sağlık Hizmetleri Haftası boyunca ambulans geçiş önceliği ve fermuar sisteminin doğru uygulanmasıyla ilgili farkındalık çalışmalarının artırılacağı belirtildi. İl Sağlık Müdürlüğü, 112 ekiplerinin sahadaki ihtiyaçlarını düzenli olarak değerlendirerek hizmet etkinliğini artırmayı sürdüreceğini bildirdi.
Meme ağrısının nedeni sandığınız gibi olmayabilir
20 Kasım 2025 Perşembe - 13:19 Meme ağrısının nedeni sandığınız gibi olmayabilir Genel Cerrahi Uzmanı Tuğba Balkaya Tunçel, meme ağrısının en yaygın sebebinin hormonal değişiklikler olduğunu söyledi. Memede ağrı, kadınlarda en sık rastlanan şikayetlerin başında geliyor. Bu ağrı, hormonal değişikliklerden, meme dokusundaki yapısal değişikliklere hatta kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına kadar birçok faktörden kaynaklanabiliyor. Meme ağrısının tek başına meme kanserinin tipik bir belirtisi olmadığının altını çizen Medline Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Tuğba Balkaya Tunçel, "Her ağrı kanser değildir ama ihmale de gelmez. Kadınların meme sağlığı konusunda bilinçli olması ve değişiklikleri zaman kaybetmeden değerlendirmesi çok önemlidir" diyerek dikkat edilmesi gereken noktaları paylaştı. En sık neden hormonal değişikliklerdir Meme ağrısının en yaygın sebebinin hormonal değişiklikler olduğunu belirten Genel Cerrahi Uzmanı Tunçel, "Adet öncesi dönem, hamilelik, emzirme ya da hormonal dalgalanmanın arttığı süreçlerde memede dolgunluk ve hassasiyet sıkça görülür. Hormonal kaynaklı ağrılar genellikle her iki memede hissedilir ve döngüsel bir yapı gösterir. Bu durum kadınların büyük bir kısmında tamamen doğal bir süreçtir. Doğru sütyen kullanımı, kafein tüketiminin azaltılması ve yaşam tarzı düzenlemeleri şikayetleri azaltabilir. Meme ağrısının sık karşılaşılan bir diğer nedeni ise meme kistleri ve fibrokistik meme yapısıdır. Özellikle 30-45 yaş arası kadınlarda daha yaygın görülen bu durum, meme dokusundaki doğal değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkar. Kistler sıvı dolu yapılardır ve büyüdüklerinde ağrıya neden olabilir. Fibrokistik yapıda ise meme dokusu daha gergin ve hassastır. Bu belirtiler genellikle iyi huyludur ve ultrason gibi basit görüntüleme yöntemleri ile kolayca değerlendirilebilir" dedi. Kas kaynaklı ağrılar sıklıkla meme ağrısıyla karışır Bazı ağrıların da memeden değil, göğüs duvarı kaslarından kaynaklandığını kaydeden Tunçel, "Özellikle yanlış duruş, ağır kaldırma ya da kas zorlanmaları memede ağrı hissi oluşturabilir. Hareketle artan ve üzerine basınca belirginleşen ağrılar genellikle memeye bağlı değildir. Toplumdaki yaygın inanışın aksine meme ağrısının tek başına kanser belirtisi değildir. Kanserle ilişkili ağrılar genellikle tek taraflıdır ve çoğu zaman memede kitle, ciltte çekinti veya kalınlaşma gibi ek belirtilerle birlikte görülür. Bu nedenle yalnızca meme ağrısı yaşayan kadınların büyük kısmında ciddi bir probleme rastlanmaz. Bununla birlikte, memede sertlik hissi, akıntı, cilt değişikliği veya ele gelen kitle gibi belirtileri olan kadınların zaman kaybetmeden mutlaka bir uzmana başvurması gerekir. Unutulmamalıdır ki düzenli muayene ve kontroller kanser gibi durumlarda hayat kurtarıcı olabilir" ifadelerini kullandı. Uygun yöntemlerle sebep kolayca belirlenebilir Tunçel, meme ağrısı şikayetiyle başvuran kadınlara öncelikle ayrıntılı öykü ve fizik muayene yapıldığını kaydederek, "Doktor tarafından, yaşa ve ihtiyaca göre meme ultrasonu ve mamografi gibi görüntüleme yöntemleri tercih edilebilir. Bu yöntemler sayesinde ağrının kaynağını büyük oranda tespit edilmiş olur. Tedavi, tamamen ağrının nedenine göre şekillenir. Yaşam tarzı düzenlemeleri, doğru sütyen kullanımı, sıcak-soğuk uygulamalar ve gerektiğinde ilaç tedavileri hastaların büyük kısmında olumlu sonuçlar vererek rahatlama sağlar" diye konuştu.
Füzyon biyopsi ile prostat kanserinde doğru tanı imkanı
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:38 Füzyon biyopsi ile prostat kanserinde doğru tanı imkanı Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Önder Çınar, prostat kanserinin erken ve doğru tanısında füzyon biyopsi teknolojisinin önemli bir kırılma noktası olduğunu söyledi. Emar (MR) görüntüleriyle birleşik şekilde uygulanan bu yeni yöntemin, standart biyopsilere göre çok daha isabetli sonuçlar verdiğini vurgulayan Çınar, "Tedavi edilmesi gereken prostat kanserinin doğru tanısını koyabiliyoruz" dedi. Medicana International Samsun Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Çınar, eski standart biyopsi yönteminde çoğunlukla düşük dereceli ve hastanın yaşamını ciddi etkilemeyen kanser türlerinin tespit edildiğini belirterek, "Bu durumda hastaya gerekenden daha agresif tedaviler uygulanabiliyordu. Füzyon biyopsi ile bunun önüne geçmeyi hedefliyoruz. Hastada gerçekten tedavi edilmesi gereken bir hastalık var mı, varsa bunu gözden kaçırmamak için MR görüntülerini işlem sırasında kullanıyoruz" diye konuştu. Füzyon biyopsinin en güçlü yönlerinden birinin hastanın bütün prostat alanlarının doğru şekilde örneklenebilmesi olduğunu vurgulayan Çınar, özellikle transperineal (ciltten giriş) yöntemin enfeksiyon riskini büyük ölçüde azalttığını belirtti. Çınar, "Eski standart yöntemde makattan girildiği için bağırsak florasının prostata ilerleme riski vardı ve sepsis gibi hayatı tehdit eden enfeksiyonlar ortaya çıkabiliyordu. Transperineal biyopsi ise ciltten yapıldığı için sepsis riski yok denecek kadar azdır" şeklinde konuştu. Hastaların muayene, emar değerlendirmesi ve anestezi hazırlığı sonrası biyopsi işleminin ameliyathane ortamında ağrısız şekilde yapıldığını kaydeden Çınar, "İşlem sonrası hasta yaklaşık 3 saat dinlendirilip taburcu ediliyor. Patoloji sonuçları da 1 hafta ile 10 gün arasında çıkıyor ve gerekiyorsa hızlıca tedaviye başlanıyor" ifadelerini kullandı.
Denizli’de mutlu et paketleri kanserle mücadele eden ailelere ulaştı
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:33 Denizli’de mutlu et paketleri kanserle mücadele eden ailelere ulaştı LÖSEV kanser ile mücadele eden ailelerini 12 ay boyunca taze kırmızı et ve et ürünleri ile destekliyor. Mutlu Et Projesi kapsamında bu yıl da on binlerce aileye et yardımı yapılacak. LÖSEV Kurban Bayramında yapılan vekâleten kurban bağışları sayesinde 81 ilde, yıl boyunca hastalara ve onların ihtiyaç sahibi ailelerine et ve et ürünleri desteğini ara vermeden sürdürüyor. LÖSEV İzmir Merkez Ofisine bağlı olarak hizmet verecek olan Denizli ofisiyle bu desteklemesi gerçekleştirecek. Özelikle sağlıklı beslenme zincirinin en önemli halkalarından biri olan protein, lösemi-kanser tedavilerinde hayati önem taşıyor. Araştırmalar kansere yönelik iyileşmeyi sağlayacak fonksiyonların pek çoğu için proteinin önemini ortaya koyuyor. Öte yandan yetersiz protein alımı hastalığın iyileşmesini yavaşlatıyor ve enfeksiyonlara karşı vücut direncini azaltıyor. Bu yüzden kanser tedavisi gören hastaların, sağlıklı insanlardan yüzde 50 daha fazla protein ihtiyacı olduğu biliniyor. LÖSEV et desteğinden her yıl on binlerce hasta ve ailesi faydalanıyor. Hastalar vakumlu ambalajlarda taze et olarak ya da LÖSEV Et Kart ile büyük marketlerden, hijyenik şartlarda, kaliteli et ve et ürünlerine ulaşıyor. LÖSEV 81 ilde yaptığı dağıtımları aralıksız sürdürüyor. Denizli’de yapılan Et ve et ürünleri yardımında LÖSEV ‘e kayıtlı hasta ve ailelerine et ve et ürünleri sunuldu. Çocuk ve yetişkin tüm kanser hastalarına destek LÖSEV ’e kayıtlı 110 binden fazla lösemi ve kanser ile mücadele eden hasta ailelerin yüzde 87’si asgari ücret ve altında gelire sahip, kırmızı et almakta zorlanan aileler. Kanser hastası yetişkinlerde de ekonomik yoksunluğun çok kritik seviyede olduğunu tespit eden LÖSEV, Kurban Bayramı döneminde aldığı vekâleten kurban bağışları ve yıl içinde yapılan adak bağışlarını hem çocuk hem yetişkin tüm kayıtlı hastalarına ulaştırıyor.
Uzmanından uyarı: "Omurga romatizması geç kalınmadan tedavi edilmeli"
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:32 Uzmanından uyarı: "Omurga romatizması geç kalınmadan tedavi edilmeli" Gençleri hedef alan ‘omurga romatizması’, sinsi ilerleyerek kalıcı şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Dr. Musa Temel, hastalığa karşı en güçlü silahın erken tanı ve egzersiz olduğunu vurguluyor. Halk arasında "omurga romatizması" olarak bilinen AnkilozanSpondilit, sanılanın aksine ileri yaşta değil, özellikle gençlerde ortaya çıkıyor. Sinsi ilerleyen ve yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşüren bu kronik hastalık, tedavi edilmediğinde omurgada kalıcı şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Konuya ilişkin uyarılarda bulunan Medipol Sağlık Grubu’ndan Romatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Musa Temel, ilaç tedavisinin yanı sıra düzenli egzersizin hayati önem taşıdığını vurguladı. Erken teşhisin hareket kabiliyetini korumadaki rolüne dikkat çeken Dr. Temel, "Hastalığı ne kadar erken yakalarsak, oluşabilecek kısıtlılıkları ve şekil bozukluklarını o kadar önleyebiliriz" dedi. Hastalığın seyri ve belirtileri Uzm. Dr. Musa Temel, hastalığın kalça ile leğen kemiği arasındaki eklemlerde mikrobik olmayan bir iltihapla başladığını belirterek, zamanla bel, sırt, boyun ve kalçayı etkilediğini ifade etti. "Bu süreçte omurlar arasında köprüleşmeler oluşur, bunlar omurganın hareketini kısıtlayan yapılar haline gelir" diyen Dr. Temel, gece ya da sabah bel ve kalçalarda sırtta boyunda ağrı ve tutukluk, topuklarda batıcı ağrı gibi belirtilere dikkat çekti. Temel, hastalığın erken yaşta başladığını, ancak geç fark edildiğinde yaşam boyu sürecek fonksiyon kayıplarına yol açabileceğini aktardı. Göz ve bağırsakları da etkileyebilir Ankilozan spondilitin yalnızca omurgayla sınırlı kalmadığını ifade eden Dr. Temel, bazı hastalarda gözde ön üveit adı verilen iltihaplanmanın yanı sıra, iltihaplı bağırsak hastalıklarının da görülebildiğini söyledi. Erkeklerde hastalığın daha ağır seyrettiğini, vurguladı. Hastalığın tanısında iyi bir hasta sorgusu, fizik muayene, kan tahlilleri ve görüntüleme yöntemlerinin şart olduğunu belirten Temel, "Sakroiliak eklemlerdeki iltihabı röntgen ya da MR ile tespit edebiliyoruz. Egzersiz hastalığın tedavisinin temel taşıdır" dedi. Yüzme, pilates ve yoga gibi aktivitelerin önerildiğini belirten Temel, medikal tedavi olarak da anti enflamatuarilaçlar ile omurga dışı eklem tutulumlarında Salazopryn ve Methotreksate gibi antiromatizmal tedavilerin uygulandığını aktif ve ağır seyri olan hastalarda ise biyolojik ilaçlar olarak geçen ilaçlarla JAK inhibitörlerinin kullanıldığını kaydetti. Yaşam kalitesini korumanın yolu düzenli takip Hastaların düzenli hekim kontrolüne gitmeleri ve önerilen egzersizleri ihmal etmemeleri gerektiğini belirten Uzm. Dr. Temel, "Ankilozan spondilit doğru yaklaşımla kontrol altına alınabilir. Geç kalmadan harekete geçmek çok önemli" şeklinde konuştu.
Uzmanı uyardı: "Yanlış beslenmede zehirlenme ve kalp krizi riski var"
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:08 Uzmanı uyardı: "Yanlış beslenmede zehirlenme ve kalp krizi riski var" Acil servislere müracaatlarda görülen bulantı ve kusma şikayetlerinin çoğunun yanlış ya da uygunsuz tüketilen gıdalardan kaynaklandığını belirten uzmanlar, yanlış beslenmede gıda zehirlenmesi ve kalp krizi riskine karşı uyarıyor. Özellikle son yıllarda artan bulantı, kusma, ishal gibi şikayetlerle acil servislere yapılan başvuruların çoğunun gıda zehirlenmesi ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarından kaynaklandığını belirten uzmanlar, gerek soğuk zinciri kırılmış gıdalar gerekse pandemi sonrası dönemde yaygınlaşan fast food ve gazlı içecek tüketiminin, hem akut rahatsızlıklara hem de uzun vadede ciddi sağlık problemlerine yol açtığına dikkat çekiyor. Günlük olarak hem gıda zehirlenmesi şüphesiyle hem de gıda zehirlenmesiyle alakalı semptom ve bulgularla bulantı, kusma gibi durumlarla başvuran birçok hastanın olduğunu belirten Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Ömer Jaradat, "Kimilerinde tabii ki böyle durumlar saptanmazken basit bir yemek dokunmuş yani gıda zehirlenmesinden öte gıda yan etkisi dediğimiz durumlar olabilecekken bazı hastalarda ciddi bir gıda zehirlenmesi durumları oluyor. Çoğunlukla hastalar soğuk zinciri kırılmış gıdalarda veya örneğin yaz aylarında mesela mayonez tüketilmesi gibi hele ki uygun saklanmamışsa veya işte iyi pişmemiş tavuk, et ürünleri, yumurta gibi durumlarda veya pastörize edilmemiş süt tüketiminden sonraki durumlarda hastalarımız olmaktadır. Çoğunlukla hastalarda ilk önce vücudun fizyolojik bir savunma mekanizması olduğu için bir bulantı ardından bir kusma eşlik eder. Bir süre sonra buna ishal de eşlik eder ki bağırsaklardaki patojenler vücuda geçmesin diye bundan sonra da artık ishalle ve kusmayla beraber olan sıvı kaybından, elektrolit kaybından dolayı hastalarda bir halsizlik, hipotansiyon, bilinç bulanıklığına kadar varan dehidratasyon bulgularıyla karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla biz genel olarak bu tablolarda her zaman gıda ile alakalı zehirlenmeleri aklımızda tutmaktayız" dedi. "Hastalarda bir sedanter yaşam durumu oluştu" Acil serviste akut gıda zehirlenmeleri ve yan etkileri ile alakalı başvuruların olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Ömer Jaradat, "Bir pandemi süreci atlattık ve insanlar dünyada her yerde olduğu gibi halkımız da mecbur karantinadan dolayı evde kaldı. Sağlık önlemleri kapsamı açısından sokağa çıkma yasağımız vardı. Dolayısıyla hastalarda bir sedanter yaşam yani biraz tembellik durumu muhakkak herkeste olmuştur. Ayrıca bu da beslenme yöntemi ile alakalı yine bir yan etkisi veya kötü yansıması olmuştur. Çoğunlukla şu an çok denk geldiğimiz aşırı gazlı içecek tüketilmelerinde hem çok yüksek bir şeker içeriği fruktoz şurupları var içlerinde, dolayısıyla birçok tanı almamış şeker hastaları bize şeker komasıyla başvurduklarında bazen altta yatan sebeplerden biri de bu gazlı içeceklerin yoğun olarak tüketilmesi söz konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Keza içlerinde fosforik asit vardır, bu da kalsiyum emilimini azalttığı için kemiklerdeki mineral yoğunluğunu düşürür. Bu da uzun vadede hem kemik erimesi hem erken yaşta travmalardan sonra düşmelerden, çarpmalardan sonrasında kemik kırıklarının altta yatan sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkabilir" ifadelerini kullandı. "Lokmalarımızı iyi çiğnemek mide bağırsak sistemini, sindirim sistemini rahatlatacaktır" Bir diğer önemli hususun da fast food tüketilmesi olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Ömer Jaradat, "Aşırı doymuş yağ ve trans yağ içerdikleri için hem uzun vadeli olarak şeker hastalığını, hipertansiyon yani tansiyon hastalığını ve onunla beraber hatta damarlardaki yağlanmaları arttırıyor. Kimi hastalarımız bize 30-40’lı yaşlarda kalp krizi yani miyokard enfarktüsü tablosuyla gelip hatta o kadar yoğun içerikli yağ plakları ile karşılaşıldığı için damarlarında bazılarında da yapılan anjiyo işleminde damarları açılamamaktadır. Bu açıdan da bu büyük ve giderek büyüyen bir halk sağlığı problemi haline dönmüştür. Bunun için ne yapmamız lazım; yavaş yeme ve sağlıklı yeme rejimi var. Aslında lokmalarımızı gıda besin ne olursa olsun iyi çiğnemek mide bağırsak sistemini, sindirim sistemini rahatlatacaktır. Ayrıca sağlıklı besinlerin tüketilmesi zaten her zaman daha iyidir. Son zamanlarda özellikle pandemi sonrası dönemde fast food rejimi daha ulaşılabilir, daha cazip olduğu için bir tık daha arttı. Uzun vadeli olarak acil servise bu hastalar ’bir fast food yedim, kötü hissediyorum’dan ziyade bize kalp krizi gibi, şeker ve çok yüksek derecelere ulaşmış tansiyon hastalığı olarak tarafımıza başvurmaktadır. Bu konu da gerçekten gençlerimizin ve genel olarak tüm insanlarımızın dikkate alması gereken önemli bir husus" diye konuştu.
KBÜ’de sağlık yönetiminde insan kaynağı planlaması ele alındı
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:07 KBÜ’de sağlık yönetiminde insan kaynağı planlaması ele alındı Karabük Üniversitesi (KBÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi tarafından "Sağlık Hizmetlerinde İnsan Kaynaklarının Planlanması" konulu seminer düzenlendi. Karabük Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen seminerde, sağlık hizmetlerinde insan kaynaklarının planlanması; alanın profesyonelleri tarafından personel yönetimi, idari işleyiş ve görev dağılımı çerçevesinde değerlendirildi. 15 Temmuz Şehitler Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe; Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Müslüm Kuzu, Fakülte Dekan Yardımcısı ve Hemşirelik Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Güngör, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı. Seminerde konuşmacı olarak, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Erkan Doğan ile Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Müyesser Demir yer aldı. Açılış konuşmasında Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Güngör, sağlık kurumlarında insan kaynağı planlamasının kritik bir yönetsel sorumluluk olduğunu belirterek, "Kamu sağlık hizmetlerinde talepler ile mevcut kaynakları uyumlu hale getirmek yöneticiler açısından kritik bir sorumluluk. Bugün bu sürecin sahadaki uygulamalarını yöneticilerimizden dinleyeceğiz" dedi. Açılış konuşmasını yapan Fakülte Dekan Yardımcısı ve Hemşirelik Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Güngör, sağlık kurumlarında insan kaynağı planlamasının önemine değindi. Güngör, "Kamu sağlık hizmetlerinde talepler ile mevcut kaynakları uyumlu hale getirmek yöneticiler açısından kritik bir sorumluluk. Bugün bu sürecin sahadaki karşılığını yöneticilerimizden dinleyeceğiz" ifadelerini kullandı. Seminerde sunum yapan Başhekim Doç. Dr. Erkan Doğan, sağlık hizmetinin 7 gün 24 saat kesintisiz sürdüğünü vurgulayarak yöneticilerin çok boyutlu bir sorumluluk üstlendiğini ifade etti. Doğan, ekip çalışmasının, adaletin ve vicdanın sağlık yönetiminin temelini oluşturduğunu vurguladı. Doğan, ayrıca sağlık hizmetinin kesintisiz yapısına dikkat çekerek, "Sağlıkta tatil yok. Burada sadece üç tane saç ayağı var; hekim, sağlık hizmetleri ve diğer alt birimler. Bu süreçte hakkaniyet, adalet ve vicdan çok önemli. Çalışanın hakkının yanında hastanın ve kamunun hakkını da korumak zorundasınız" diye konuştu. Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Müyesser Demir ise sunumunda özellikle hastanenin fizikî yapısı ve işleyişiyle ilgili bilgiler aktardı. Hastanenin çok geniş bir alana yayılan modern bir sağlık kompleksi olduğunu belirten Demir, yapının büyüklüğü ve 7 gün 24 saat hizmet sürdürülebilirliği göz önünde bulundurulduğunda insan kaynaklarının doğru planlanmasının kritik önem taşıdığını söyledi. Demir ayrıca, "Sağlık hizmeti durmaz; bu nedenle doğru personel planlaması hayati bir gereklilik" dedi. Programda ayrıca yeni mezun hemşirelerin saha adaptasyonu, birimlerdeki iş yükü, acil servis ve yoğun bakım gibi kritik alanlarda görev almanın sorumlulukları da ele alındı. Konuşmacılar, mesleğin zorluklarının yanı sıra insan hayatına dokunan yönünün güçlü bir motivasyon kaynağı olduğunu dile getirdi.
Düşük doz BT ile akciğer kanserinde erken tanı mümkün
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:07 Düşük doz BT ile akciğer kanserinde erken tanı mümkün Akciğer kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerin en yaygın nedeni olarak ilk sıralarda kendini gösteriyor. En büyük sorun ise hastalığın genellikle belirti vermeden ilerlemesi. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte düşük doz bilgisayarlı tomografi (LDCT) taramaları, hastalığı erken evrede yakalama imkânı vadediyor. Söz konusu tarama yöntemi hakkında bilgi veren Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Nuran Katgı, bilimsel çalışmaların, bu yöntemle akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 20’ye varan oranlarda azaltılabileceğini gösterdiğini söyledi. Doç. Dr. Nuran Katgı, "Belirti beklemeden tarama yaptırın, erken tanı hayat kurtarır" dedi. Dünyada en sık görülen kanser türlerinden biri olan akciğer kanserine yönelik Medicana International İzmir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nuran Katgı, önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Nuran Katgı, akciğer kanserinin sessiz ilerleyen bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, düşük doz bilgisayarlı tomografi (BT) ile akciğer kanserinin erken teşhis edilebileceğini anlattı. Doç. Dr. Nuran Katgı, "Akciğer kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerin en başında yer almaktadır. Bunun başlıca nedeni, hastalığın genellikle belirti vermeden ilerlemesidir. Semptomlar ortaya çıktığında hastalık çoğunlukla ileri evreye ulaşmıştır. Sigara en önemli risk faktörüdür; buna ek olarak hava kirliliği, asbest, radon, genetik yatkınlık ve mesleki faktörler de etkili olur. Geç tanı konması, tedavi şansını düşürür ve mortaliteyi yüksek tutar" açıklamasını yaptı. Erken teşhisin önemine de vurgu yapan Doç. Dr. Nuran Katgı, "Erken evrede tanı konan hastalarda cerrahi tedaviyle tam kür elde edilebilir. Erken tanı, hastalığın diğer organlara yayılmadan yakalanmasını sağlar. Bu durum sağkalımı belirgin şekilde artırır. Gecikmiş vakalarda ise tedavi seçenekleri sınırlıdır" dedi. Erken evre tümörler LDCT ile yakalanabilir Düşük doz bilgisayarlı tomografinin (LDCT), akciğerlerin düşük radyasyon dozu kullanılarak görüntülendiği özel bir tarama yöntemi olduğunu aktaran Doç. Dr. Nuran Katgı, "Klasik toraks BT’de ortalama radyasyon dozu 6-7 mSv iken, LDCT’de 1-2 mSv civarındadır. Yani, 3-5 kat daha düşük radyasyonla yüksek çözünürlüklü görüntüler elde edilir" dedi. Doç. Dr. Nuran Katgı, "Bilimsel veriler güçlüdür. ABD’de yapılan NLST (National Lung Screening Trial) çalışması, düşük doz BT taramasının akciğer kanserine bağlı ölümleri yüzde 20 oranında azalttığını göstermiştir. Avrupa’da yapılan NELSON çalışması da benzer şekilde mortalitede belirgin azalma saptamıştır. Bu sonuçlar, erken evre tümörlerin LDCT ile yakalanabileceğini göstermektedir" ifadelerini kaydetti. 50-80 yaş arası herkes LDCT ile tarama yaptırmalı Uluslararası kılavuzlara göre 50-80 yaş arası, en az 20 paket-yıl sigara öyküsü olan ve hâlen içen veya son 15 yıl içinde bırakmış bireylerin yılda bir kez LDCT taraması yaptırmasının faydalı olabileceğini söyleyen Doç. Dr. Nuran Katgı, "Tarama genellikle yılda bir kez yapılır. Şüpheli bulgu saptanırsa, 3-6 ay gibi kısa aralıklarla kontrol çekimi önerilir. Rutin tarama sigara içmeyenler için önerilmez. Ancak pasif içicilik, aile öyküsü, radon veya asbest maruziyeti gibi ek risk faktörleri varsa hekim değerlendirmesi gerekir. LDCT’nin radyasyon dozu, klasik BT’ye göre çok daha düşüktür (yaklaşık 1-2 mSv). Bu oran doğal çevresel radyasyona yakındır, dolayısıyla hastalar güvenle yaptırabilir. LDCT işlemi ağrısız, kısa sürede tamamlanan, kontrast madde kullanılmayan bir yöntemdir. Risk minimaldir; esas önemli olan, sonuçların doğru yorumlanması ve gereksiz tetkiklerden kaçınılmasıdır. Her tarama testinde olduğu gibi LDCT’de de yanlış pozitif sonuçlar olabilir. Ancak Lung-RADS sistemiyle bu oranlar yüzde 10-13 seviyelerine düşmüştür. Yanlış negatif oranları ise düşüktür; düzenli yıllık tarama bu riski daha da azaltır" diye konuştu. Belirti beklemeden tarama yaptırın Akciğer kanserinin bir numaralı nedenlerinden biri de sigara kullanımı olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Nuran Katgı, "Akciğer kanserine karşı sigara bırakmak en önemli adımdır ancak risk tamamen ortadan kalkmaz. 50-80 yaş aralığında 20 paket-yıl sigara öyküsü olan herkes yılda bir kez LDCT taraması yaptırmalıdır. Erken tanı hayat kurtarır. Akciğer kanseri genellikle belirti vermeden ilerler. Şikayetler başladığında hastalık çoğu zaman geç evrededir. Belirti beklemeden tarama yaptırmak, hastalığı erken evrede yakalamanın en etkili yoludur. Yüksek risk grubunda yapılan düzenli LDCT taramaları, ölümleri anlamlı ölçüde azaltmaktadır. Erken tanı konan her hasta, kazanılmış bir hayattır. Erken tanı, güçlü hasta-hekim iletişimiyle mümkündür. Hastalar düzenli taramaya katıldıkça, hekimler de sonuçları doğru yönettiğinde başarı oranı artar. Multidisipliner yaklaşım, erken tanının başarısında kilit rol oynar" mesajını verdi.