SAĞLIK
Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı 06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:37:38 Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı.
06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:35 Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı. (UD-SVY-Y)
06 Aralık 2025 Cumartesi - 14:50 "RSV vakakarında artış başladı" Dünyada her yıl 33 milyon çocuğu hasta eden, 100 bin bebeğin ölümüne sebep olan RSV vakalarında artış başladı. Uzmanlar, bu virüsle mücadele için, hayatlarının ilk kışını yaşayan bütün bebeklere antikor verilerek bağışıklık kazandırılmasını tavsiye ediyor. Kış ayları yaklaşırken uzmanlar, özellikle bebekler için ciddi risk oluşturan bulaşıcı solunum yolu hastalığı RSV(respiratuvar sinsityal virüs)konusunda aileleri uyarıyor. Her yıl dünya genelinde milyonlarca çocuğu etkileyen RSV, bebeklerde bronşiolitin en sık sebebi olarak kabul ediliyor ve özellikle 0-6 ay arasındaki bebeklerde ölümcül seyredebiliyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Hamidiye Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Vefik Arıca, "RSV sıradan bir nezle değildir; bebeklerin bronşlarına yerleşip nefes darlığı yapan en tehlikeli solunum virüsüdür"diyerek dikkat çekiyor. "33 milyon çocuğu hasta ediyor" Prof. Dr. Arıca, "The Lancet dergisinde yayımlanan kapsamlı analizlere göre, her yıl 5 yaş altı 33 milyon çocuk RSV enfeksiyonu geçiriyor. Bu çocukların yaklaşık 3,6 milyonu hastaneye yatarken, 100 binden fazlası hayatını kaybediyor.Ölümlerin 45 bini ise henüz altı ayını doldurmamış bebeklerde meydana geliyor. RSV, çocuklarda özellikle bronşiolit ve zatürre yapan, son derece bulaşıcı bir solunum yolu virüsüdür. 0-5 yaş ölümlerinin her 50’sinden biri, 1-6 ay arası bebek ölümlerinin her 28’inden biri RSV kaynaklıdır" diyerek enfeksiyonun ciddiyetine vurgu yaptı. "İlk kışını geçiren bebekler riskte" Bebeklerde ilk kış mevsine dikkat çeken Prof. Dr. Arıca, "Türkiye’de de durum farklı değil. Yapılan çok merkezli araştırmalar, alt solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle hastaneye yatan 2 yaş altı çocukların yüzde 38’inde RSV tespit edildiğini gösteriyor. Kış aylarında görülen bronşiolit vakalarının ise yüzde 60-80’inden RSV sorumlu. Ekim-nisan döneminde çocuk servislerini dolduran bronşiolit tablolarının başrolünde RSV vardır. Özellikle ilk kışını geçiren bebekler yüksek risk altındadır" diye konuştu. "Önce kandırır sonra nefesi keser" Prof. Dr. Arıca, sözlerine şöyle devam etti: "RSV, daha büyük çocuklarda hafif burun akıntısı ve öksürükle geçse de, bebeklerde ağır nefes darlığı, hızlı solunum, göğüste çekilmeler, beslenememe, oksijen düşüklüğü ve hatta morarmaya yol açabiliyor. Özellikle 3 ay altı bebekler, prematüre doğanlar, doğuştan kalp hastalığı veya kronik akciğer hastalığı olanlar ile bağışıklığı baskılanmış çocuklar en yüksek risk grubunu oluşturuyor. Aileler çoğu zaman‘ateşi yok, nezle gibi’diyerek geçiştiriyor. Oysa RSV önce kandırır, sonra nefesi keser. Ağır RSV bronşioliti geçiren bebeklerin yüzde 30-40’ında sonraki yıllarda tekrarlayan hışıltı ve astım benzeri tablo gelişebiliyor. RSV astımın sebebi değildir ama tetikleyicisi olabilir " "Anne ve Babadan da bulaşır" Virüsün yetişkinlerden bulaşabileciğini belirten Prof. Dr. Arıca, "RSV’nin en dikkat çeken özelliklerinden biri ise erişkinlerde hafif soğuk algınlığına benzeyen bir tabloya neden olurken, bebeklerde ağır bir klinik tabloya dönüşebilmesi. Bu sebeple yetişkinlerin farkında olmadan bebeklere virüsü taşıması oldukça kolay" şeklinde konuştu. Korunma yolları Prof. Dr. Arıca, virüsten korunma yollarını şöyle açıkladı: "Ailelerin RSV’den korunmak için alabileceği çeşitli tedbirler de bulunuyor. Eller sık yıkanmalı, hasta kişiler bebekten uzak tutulmalı, sigara dumanından uzak durulmalı, kalabalık ve kapalı alanlardan kaçınılmalı ve kreşe giden çocuklar semptomluyken bebekle temas ettirilmemeli. Yenidoğan, 1-6 aylık, 6-12 aylık bebeklerin çoğu bu korumadan yararlanabilir. Ek olarak bilimsel çalışmalar prematüre bebekler, doğuştan kalp hastalığı olanlar, kronik akciğer hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılanmış bebekler ve yoğun bakımda uzun süre kalmış yüksek riskli bebeklere de öneriliyor."
06 Aralık 2025 Cumartesi - 14:05 Diyarbakır’da trafikte fermuar sistemi uygulamalı anlatıldı Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü, Acil Sağlık Haftası’nda fermuar sisteminin önemini trafikte uygulamalı anlattı. 1-7 Aralık Acil Sağlık Hizmetleri Haftası kapsamında Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü, ambulansların trafikte yaşadığı sorunları değerlendirmek amacıyla 112 Acil Sağlık personeliyle sahada incelemelerde bulundu. İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Emre Asiltürk, ekiplerle birlikte yoğun güzergâhlarda ambulansların karşılaştığı trafik sıkışıklığını yerinde gözlemledi. Acil sağlık hizmetlerinde saniyelerin hayat kurtardığını ifade eden Asiltürk, sürücülerin trafik kurallarına özellikle ambulans geçişlerinde daha duyarlı davranması gerektiğini vurguladı. Sağlık Bakanlığınca uygulamaya alınan fermuar sisteminin, ambulans geçişini kolaylaştıran önemli bir yöntem olduğunu belirten Asiltürk, "Fermuar sistemi; siren duyulduğunda sürücülerin şeridin sağına ve soluna düzenli şekilde açılması, ambulansın ise tam ortadan ilerlemesi esasına dayanır. Araçlar iki yana açıldığında, tıpkı bir fermuar gibi güvenli bir koridor oluşur ve bu da acil müdahale için hayati dakikalar kazandırır. Toplum olarak bu kurala uymak zorundayız" dedi. Acil Sağlık Hizmetleri Haftası boyunca ambulans geçiş önceliği ve fermuar sisteminin doğru uygulanmasıyla ilgili farkındalık çalışmalarının artırılacağı belirtildi. İl Sağlık Müdürlüğü, 112 ekiplerinin sahadaki ihtiyaçlarını düzenli olarak değerlendirerek hizmet etkinliğini artırmayı sürdüreceğini bildirdi.
Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü’nden "Antibiyotik Kullanımı" uyarısı
20 Kasım 2025 Perşembe - 11:02 Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü’nden "Antibiyotik Kullanımı" uyarısı Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkat çekerek önemli bir bilgilendirme yaptı. Açıklamada, antibiyotiklerin yalnızca hekim önerisi ile kullanılması gerektiği vurgulandı. Müdürlükten yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Antibiyotikler bilinçli kullanılmalıdır. Bilinçsiz kullanım, enfeksiyonlara neden olan bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç kazanmasına yol açar. Bu durumda, ölümcül hastalıkların tedavisi zorlaşabilir veya tamamen imkânsız hale gelebilir." Antibiyotiklerin ateş düşürmek, ağrı gidermek ya da virüslere bağlı enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılmasının yanlış olduğunun altı çizilerek, antibiyotiklerin yalnızca bakterilere karşı etkili olduğu hatırlatıldı. Açıklamada ayrıca şu bilgiler paylaşıldı: Antibiyotikler yalnızca hekim önerisiyle ve reçeteyle alınmalıdır. Enfeksiyonları etkili şekilde tedavi edebilmek ve direnç gelişimini önlemek için doğru dozda ve reçetede belirtilen zaman aralıklarında kullanılmaları gerekir. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı, dünya genelinde önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü, vatandaşlara çağrıda bulunarak, "Şimdi harekete geçin; Bugünümüzü koruyun, geleceğimizi güvence altına alın" mesajını paylaştı.
Bilinçsiz antibiyotik kullanımı halk sağlığını tehdit ediyor
20 Kasım 2025 Perşembe - 10:29 Bilinçsiz antibiyotik kullanımı halk sağlığını tehdit ediyor Denizli İl Sağlık Müdürlüğü tarafından, 18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası kapsamında sağlık tesislerinde akılcı ilaç ve akılcı antibiyotik kullanımı konusunda farkındalık oluşturmak için stantlar kurularak bilinçli ilaç kullanımının önemine dikkat çekildi. Akılcı olmayan ilaç kullanımı ve antibiyotik direnci tüm dünyanın karşı karşıya olduğu bir sağlık tehdididir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından vatandaşlar ve sağlık çalışanları arasında antibiyotik direnci konusunda farkındalık oluşturulması amacıyla 18 Kasım Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü, 18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası olarak belirlenmiştir. Ülkemizde antimikrobiyal dirençle müdahaleye katkı sağlamak amacıyla antibiyotiklerin akılcı kullanımının sağlanması konusunda birçok çalışma yürütülmektedir. Denizli’de de hafta kapsamında Denizli İl Sağlık Müdürlüğü tarafından sağlık tesislerinde akılcı ilaç ve akılcı antibiyotik kullanımında farkındalık oluşturmak için stantlar kurularak, vatandaşlara antibiyotik kullanımı konusunda broşür dağıtılıp bilgilendirme yapıldı. Hekim reçetesi dışında antibiyotik kullanmayın Denizli İl Sağlık Müdürü Uz.Dr. Berna Öztürk, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımının tüm dünyada ciddi bir halk sağlığı tehdidine dönüştüğüne dikkat çekti, antibiyotik direncinin her yıl artış gösterdiğini, gereksiz ve reçetesiz antibiyotik kullanımının da bu süreci hızlandırdığını vurguladı. Öztürk; "Yanlış ve gereksiz ilaç kullanımı hastalıkların tekrarlanmasına, tedavinin uzamasına, hastada beklenmeyen yan etkilerin görülmesine ve tedavi maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Toplumumuzda antibiyotiklerin her hastalığa çözüm olduğuna dair yanlış bir inanış vardır. Bunun aksine antibiyotiklerin ateş düşürücü, ağrı kesici ve virüslere bağlı enfeksiyonları tedavi edici özellikleri yoktur. Antibiyotikler sadece bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları tedavi edebilir. Hekiminizin reçetede yazdığı durumlarda eczacınıza danışarak uygun miktar ve sürede antibiyotiklerinizi kullanın." dedi. 18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası kapsamında Denizli İl Sağlık Müdürlüğü olarak sağlık tesislerinde farkındalık çalışmaları yürüttüklerini söyleyen Uz.Dr. Berna Öztürk; "Antibiyotik direnciyle mücadele sadece sağlık çalışanlarının değil, toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğundadır. Bir kez daha vatandaşlarımızı uyarmak istiyorum. Hekim reçetesi dışında kesinlikle antibiyotik kullanmayın, kullandırtmayın. Aksi takdirde faydadan çok zarar getirecektir" dedi.
Ağızdaki sessiz düşman: Kalpten beyne kadar yayılıyor
20 Kasım 2025 Perşembe - 10:15 Ağızdaki sessiz düşman: Kalpten beyne kadar yayılıyor Ağızda çoğalan mikroorganizmaların kanser, kalp krizi, eklem romatizması ve Alzheimer gibi ciddi hastalıkları tetiklediği yönünde kanıtlar elde edildiği açıklandı. Diş Hekimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülhan Ünal, ihmal edilen ağız temizliğini "mutfağın çöpünü atmamak" benzetmesiyle açıklayarak, "Mikrop kana karışacak, ayağınızın ucundan beyninizin ucuna kadar kirli kan dolaşacak" uyarısında bulundu. Türkiye’de Diş Hekimliği Fakültesi’nin kurulduğu tarih olan 22 Kasım’ın Diş Hekimleri Günü, 17-23 Kasım Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası olarak kutlanması kapsamında Kocaeli’de kapsamlı program düzenlendi. Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Kocaeli Valiliği ve çeşitli kamu kurumlarının iş birliğiyle yürütülen 4 günlük programda; din görevlilerinden öğretmenlere, emniyet personelinden sanayi temsilcilerine kadar toplumun farklı kesimlerine eğitimler veriliyor. Etkinliklerde ağız sağlığının sadece estetik ya da çiğneme fonksiyonundan ibaret olmadığı; kalp krizi, romatizma, Alzheimer, erken doğum ve bazı kanser türleriyle doğrudan ilişkili olduğu vurgulanarak doğru ağız hijyeni alışkanlıklarının önemi hatırlatılıyor. Ünal: "Din görevlilerimize, ayrıca ilkokul öğretmenlerimize eğitimler vereceğiz" Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden Doç. Dr. Gülhan Ünal, programın detaylarına ilişkin bilgilendirmelerde bulundu. 4 günlük bir etkinlik programı olduğunu aktaran Ünal, "İlk günümüzde basın toplantımızla etkinliğin öneminden bahsedeceğiz. Aynı gün huzurevi ve yetiştirme yurdu ziyaretleri ile sahil temizliği gibi sosyal sorumluluk projelerini gerçekleştireceğiz. İkinci günde eğitimlerimiz başlayacak. Din görevlilerimize, ayrıca ilkokul öğretmenlerimize eğitimler vereceğiz. Temizlik, dinimizin temelinde olan bir kavram ancak hedefimiz bilimsel ve güncel bilgiyi din görevlilerimize aktararak toplumun en uzak köşesine kadar doğru bilginin yayılmasını sağlamak. İlkokul öğretmenlerimiz ise çocuklara küçük yaşlarda doğru sağlık alışkanlıklarını kazandıran en temel kurumun temsilcileri. Bu nedenle öğretmenlere sadece bilgi değil, güncel ve bilimsel içeriği yeni öğretim yöntemleriyle sunmayı amaçladık" dedi. "Projeye emniyet mensupları da dahil edildi" Emniyet mensuplarının eğitiminin de proje kapsamında yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Gülhan Ünal, "Çünkü toplumda rol modeli olabilecek kişilere ihtiyaç var ve polis, güven ve düzenin simgesi olarak güçlü bir rol modeldir. Bu nedenle onların da eğitime dahil edilmesi, toplumda doğru davranış örneklerinin artmasını sağlayacaktır. Etkinliğin son gününde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile birlikte bir panel düzenleyeceğiz. Panelimizin adı ’Ağız ve Diş Sağlığı: Kafamda Delil Sorular’ olacak. Bu ismi, bir hekim olarak hastalarımdan sıkça duyduğum sorulardan yola çıkarak belirledik" diye konuştu. "Sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var" Günümüzde sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği olduğunun altını çizen Ünal, şöyle konuştu: "İnsanlar hangi macunu kullanacağını ya da nasıl fırçalayacağını bile çok karmaşık hale getiriyor. Bu panelde amacımız bu kirliliği temizleyerek sade, doğru ve bilimsel bilgiyi halka ulaştırmak. Akademisyenlerimiz, herkesin kolaylıkla anlayabileceği cümlelerle katılımcıların merak ettikleri tüm soruları yanıtlayacak. Çünkü davranış değişikliğinde yüzde 80 çevrenin etkisi vardır. Bilgiyi almak kolaydır, onu davranışa dönüştürmek ise en zor kısımdır. Kalıcı bir değişim için kişinin çevresinin de bu dönüşüme uygun hale gelmesi gerekir. Bizim etkinliğimiz de geniş bir kitleye ulaşarak toplumda bu çevresel değişimin ilk adımını atmayı hedefliyor. Tüm halkımızı, kafalarındaki tüm delil sorulara yanıt bulmak üzere panelimize bekliyoruz. 22 Kasım Cumartesi, saat 14.00-16.00’da Sekabahçe Etkinlik Salonu’nda buluşalım." "Ağızda çoğalan mikroorganizmalar kansere neden oluyor" Son yapılan bilimsel çalışmalara atıfta bulunan Doç. Dr. Gülhan Ünal, ağızda çoğalan mikroorganizmaların sistemik hastalıklara etkilerini anlattı. Ünal, ağız sağlığı problemlerinin kalp krizini, kalp damar tıkanıklıklarını, eklem romatizmasını ve Alzheimer’ı tetiklediğine; gebelerde erken doğum riskini artırdığına dair kanıt değerinde sonuçlar elde edildiğini aktardı. Ünal, ayrıca bu mikroorganizmaların, ağız kanserleri başta olmak üzere yemek borusu, pankreas, bağırsak, meme ve akciğer kanseriyle de yakından ilişkide olduğuna dair bulgular olduğunu ifade etti. "Ayağınızın ucundan, beyninizin ucuna kadar kirli kan dolaşacak" Ağız temizliğinin önemini vurgulayan Ünal, konuyu çarpıcı bir benzetmeyle şöyle açıkladı: "Yaz günü sıcağında mutfağın çöpünü akşamdan çıkartıyorsanız ağzınızın çöpünü de çıkartmanız gerekiyor. Nasıl mutfağın çöpünü atmadığınız takdirde sabah sinek oluyorsa, ağzınızın çöpünü atmadığınız takdirde de ağzınızdaki bu mikrop çoğalacak. Çoğalan mikrop diş etinin kenarına durmayacak, diş etine girecek, diş etinde durmayacak, çenek emeğini de eritecek, çene kemiğinde de durmayacak, kanınıza karışacak. Kirli kan kalbe gelecek, kalbi kirletecek. Kalp kanı pompalayacak, ayağınızın ucundan beyninizin ucuna kadar kirli kan dolaşacak. Biz güncel doğru bilgiye ulaştırmamız ve gerçekten neden fırçalamamız gerektiği bilgisini oluşturmamız gerekiyor. Bizim hayalimiz, çocuklarımızın, gençlerimizin, gelecek nesillerin; koruyucu sağlık bilinciyle büyüyen bir toplum hayal ediyoruz. Yapılan çalışmalarda ağız diş sağlığı problemlerinin iş gücü kayıplarının yüzde 20’sini oluşturduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu oranları düşürmek adına bu etkinliği planladık." Türköz: "Türkiye’de diş hekimliği eğitimi Avrupa’nın tepesindedir" Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gültekin Mehmet Emin Türköz, Türkiye’deki diş hekimliği eğitiminin kalitesine vurgu yaparak, "Ülkemizdeki eğitim, donanım ve altyapı gerçekten Avrupa seviyesinde. Türkiye’de diş hekimliği eğitimi Avrupa’nın tepesindedir" dedi. Elmas: "Avrupa’dan eksiğimiz yok" Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas ise üniversitedeki diş hekimliği eğitiminin, donanım, altyapı, bakımından Avrupa seviyesinde olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: "Avrupa seviyesindeyiz, eksiğimiz yok. Gelecek dediğimiz şey yapay zeka ve robotlar. O yüzden biz de eğitim öğretimimizi, süreçlerimizi bu çağa göre yapmak zorundayız. Bu konuda da adımlar atıyoruz hem üniversitemizde hem de diş hekimliği fakültesinde. İddialı bir diş hekimliği fakültesi olma yolunda devam ediyoruz." Avşarbey: "Bizler iğnesiz, morfinsiz, kerpetenle diş çekilen bir zamandan geldik" Programa katılan Kocaeli Vali Yardımcısı Aslan Avşarbey ise sağlık sektörünün gelişimine dair görüşlerini aktardı. Avşarbey, Türkiye’nin sağlık alanındaki ilerlemesine atıfta bulunarak, "Bizler iğnesiz, morfinsiz, kerpetenle diş çekilen bir zamandan geldik. Bir yandan da tesadüfen yaşıyoruz ama sizler inşallah bu hizmeti, burada aldığınız eğitimleri ülkenin en ücra köşesine kadar ulaştıracaksınız. Sağlık konusunda Türkiye’nin dünyada hatırı sayılır yerde olduğu bir gerçek" şeklinde konuştu.
Menisküs yırtığı gençlerde de hızla artıyor
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:55 Menisküs yırtığı gençlerde de hızla artıyor Medical Point Gaziantep Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Sezgin Bahadır Tekin, özellikle ani hareketler, ters basmalar ve kontrolsüz spor aktiviteleri nedeniyle menisküs yırtığı vakalarında belirgin artış olduğunu vurguladı. Dr. Tekin, "Diz sağlığını tehdit eden menisküs yırtıkları, artık sadece profesyonel sporcuların değil, günlük hayatta aktif olan gençlerin de önemli bir problemi haline geliyor" dedi. Doç. Dr. Tekin, menisküsün diz ekleminde adeta bir "amortisör" görevi gördüğünü belirterek, "Menisküs yırtıkları erken tanı ve doğru tedavi ile hastayı kısa sürede günlük yaşamına döndürebilir. Ancak ihmal edildiğinde kıkırdak hasarına, ilerleyen yıllarda ise ciddi diz problemlerine yol açabilir" dedi. Uzmanlar, dizde ani kilitlenme, takılma, oturup kalkarken ağrı, yürürken güvensizlik hissi ve şişlik gibi belirtilerin menisküs yırtığının habercisi olabileceğini ifade etti. Medical Point Gaziantep Hastanesi bünyesinde uygulanan artroskopik (kapalı) cerrahi yöntemler sayesinde hastaların büyük kısmı aynı gün taburculuk mümkün olurken, tedavi sonrası doğru rehabilitasyon sürecinin de iyileşmede kritik rol oynadığı vurguladı. Doç. Dr. Sezgin Bahadır Tekin, "Isınmadan yoğun spora başlamak ve ani yön değiştirmeler menisküs yırtıklarının başlıca nedenidir. Diz sağlığını korumak için kontrollü egzersiz ve doğru antrenman teknikleri şarttır" diye konuştu.
‘Dünya Diyabet Günü’nde belediye personellerine şeker ölçümü
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:49 ‘Dünya Diyabet Günü’nde belediye personellerine şeker ölçümü Mersin’de ‘Dünya Diyabet Günü’ kapsamında belediye personeline ücretsiz şeker ölçümü yapılarak diyabette erken teşhis ve düzenli kontrolün önemine dikkat çekildi. Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi, vatandaş sağlığına dikkat çekmek için özel günlerde farkındalık çalışmaları yapmayı sürdürüyor. ‘Dünya Diyabet Günü’ kapsamında her yıl çeşitli yerlerde ücretsiz şeker ölçümü yapan Büyükşehir Evde Sağlık ve Bakım ekipleri, bu kez de Belediye Ana Hizmet Binasında personelin şeker ölçümünü yaptı. Ekipler, ölçüm sırasında diyabet risk faktörleri ve düzenli kontrolün önemi hakkında da bilgilendirme yaparken, erken teşhisin diyabette kritik rol oynadığını belirttiler. Şekeri düşük ya da yüksek çıkan personel, uzman hekimlere yönlendirildi. Büyükşehir Belediyesi, toplum sağlığını korumak ve vatandaşları sağlıklı yaşama yönlendirmek için farkındalık çalışmalarına devam edecek. "Personelimizde farkındalık oluşturmak için şeker ölçümü yaptık" Mersin Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesinde görev yapan Evde Sağlık ve Bakım Hemşiresi Berfin Çağatay, "‘Dünya Diyabet Günü’ kapsamında, belediye binamızda farkındalık oluşturmak için personelimizin şeker ölçümünü yaptık. Şekeri yüksek çıkan ya da herhangi bir farklılık gördüğümüz personeli, hekimimiz tarafından uygun uzman doktorlara yönlendirdik. Her yıl Diyabet Günü kapsamında AVM’lerde, belediye binamızda, farklı kurumlarımızda ve değişik noktalarda şeker ölçümü yaparak, bugüne has farkındalık oluşturuyor ve vatandaşlarımızın dikkatini çekmeye çalışıyoruz" dedi.
Sessiz katil: ’Pankreas Kanseri’
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:47 Sessiz katil: ’Pankreas Kanseri’ Pankreas kanserinin, genellikle sessiz ilerleyen ve erken evrelerde belirgin belirti vermeyen bir kanser türü olarak dikkat çektiğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, erken teşhisin hayat kurtarıcı rolünü vurguladı. Pankreas kanseri, vücudun sindirim ve kan şekeri dengesini sağlayan önemli bir organ olan pankreasta geliştiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, çoğu zaman erken dönemde belirgin bir bulgu göstermediği için, hastalık genellikle ilerlemiş evrelerde teşhis edildiğini söyledi. Bu durum, pankreas kanserini ’sessiz katil’ olarak adlandırılmasına neden olduğunu ifade eden Dündar, "Pankreas, sindirim için gerekli enzimleri üretirken aynı zamanda insülin ve glukagon gibi hormonlar da salgılar. Pankreas kanseri, bu organın hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkar ve genellikle belirti vermeden ilerler. Pankreasın karın içinde derin bir konumda olması nedeniyle, tümör büyüyene kadar ağrı veya başka belirgin şikâyetler ortaya çıkmaz. Bu nedenle erken tanı, hastalığın tedavi edilebilirliğini önemli ölçüde artırır. Ancak ne yazık ki, pankreas kanseri için henüz etkin bir erken tarama testi bulunmamaktadır" dedi. Pankreas kanserinin belirtilerini ise Dündar şöyle sıraladı: "Karın veya sırt bölgesinde ağrı, iştahsızlık ve hızla kilo kaybı, ciltte ve gözlerde sararma (sarılık), idrar renginde koyulaşma, dışkı renginde açılma, bulantı, halsizlik ve sindirim problemleri, bu belirtiler çoğu zaman başka sağlık sorunlarıyla karıştırılabilir, ancak uzun süre devam eden şikâyetlerde bir uzmana başvurulması önemlidir. Pankreas kanseri gelişiminde sigara kullanımı, ailesinde pankreas kanseri öyküsü bulunan kişiler, kronik pankreatit, şeker hastalığı ve aşırı kilo gibi faktörler önemli rol oynar. Bu risk faktörlerine sahip olan kişiler, düzenli sağlık kontrollerini aksatmamalı ve doktorlarıyla bu konuda açıkça konuşmalıdır." Doç. Dr. Dündar, "Pankreas kanserini tamamen önlemek mümkün olmasa da sağlıklı hayat alışkanlıkları, riski önemli ölçüde azaltabilir. Sigara içmemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve alkol tüketimini sınırlamak, pankreas kanseri riskini düşürmek için alabileceğimiz basit ama etkili önlemler arasındadır. Pankreas kanserinin tedavi seçenekleri, kanserin evresine bağlı olarak değişir. Erken evrede yapılan cerrahi müdahale, hastalığın tedavi edilebilirliğini artırabilir. Ayrıca kemoterapi, radyoterapi, immünoterapiler ve hedefe yönelik tedaviler de tedavi sürecinde önemli yer tutmaktadır. Her geçen gün pankreas kanseri tedavi yöntemlerinde önemli gelişmeler kaydediliyor. Erken farkındalık ve erken tanı, bu hastalığa karşı mücadelede en güçlü silahlarımızdır. Toplumun bu konuda bilinçlenmesi, hastaların tedavi şansını artıracaktır" dedi.
Kış hastalıklarına çorbayla doğal destek
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:17 Kış hastalıklarına çorbayla doğal destek Kış mevsimine girerken soğuk hava ve kapalı ortamlarda geçirilen sürenin de artmasıyla, nezle, grip ve soğuk algınlığı gibi mevsimsel hastalıklar da yaygınlaşıyor. "Böyle dönemlerde en çok aranan bir kase sıcak çorba oluyor" diyen Diyetisyen Berna Arslan, çorba ve çorbanın faydaları hakkında bilgi verdi. "Hemen hemen pek çok kişi, sonbahar kış dönemlerinde solunum yolu hastalıklarından muzdarip olurken, ilaçlarla en çok çorbaya yönelebiliyor. Plasebo etkisinden mi yoksa iyileştirici gücünden mi bilinmez, genelde hastalıkla savaşanların sofrasında en fazla aranan besin mutlaka çorba oluyor" diyen Medicana Ataköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Berna Arslan, hastalık dönemlerinde sıcak bir kase çorbanın kişilere iyi gelebileceğini söyledi. Sıvı ve elektrolitleri geri kazanmaya yardımcı Diyetisten Arslan, "Bu sadece psikolojik bir rahatlama değil, aynı zamanda fizyolojik faydaları da olan bir durumdur. Özellikle ateş ve terleme ile sıvı kaybının arttığı durumlarda çorbalar, vücudun ihtiyaç duyduğu sıvı ve elektrolitleri (tuzlar ve mineraller) geri kazanmaya yardımcı olur. Bu, dehidrasyonu önlemek için kritik öneme sahiptir" dedi. Bağışıklık sistemini destekliyor Sıcak ama yakıcı olmayan çorbanın iltihaplı ve tahriş olmuş boğazı yatıştırabileceğine değinen Arslan, "Hastalık sırasında iştahsızlık yaygın olduğu için, besin değeri yüksek, kolay yutulur bir gıda almak önemlidir. Ayrıca çorbanın buharı, burun ve boğazdaki mukusu inceltmeye yardımcı olarak tıkanıklığı geçici olarak hafifletir. Sıcak sıvıların bu etkisi, özellikle grip ve nezlede nefes almayı kolaylaştırır ve burun akıntısını azaltmaya yardımcı olur. Hastalık azaltmada da faydalı bir besindir ancak içeriği önemlidir. Çorba, bağışıklık sistemini destekleyen makro ve mikro besinlerin kolayca alınmasını sağlayan mükemmel bir araçtır" şeklinde görüş verdi. Çorbalar ecza dolabı gibi olmalı Hastalık döneminde ve korunma amaçlı hazırlanan çorbaların içeriğinin, bir ecza dolabı gibi olması gerektiğini kaydeden Arslan, "Kemik suyuna veya et suyuna dayanan çorbalar, içerdikleri kolajen, jelatin, amino asitler (glisin, prolin) ve mineraller (kalsiyum, magnezyum) sayesinde bağırsak sağlığını destekler. Bağışıklık hücrelerinin büyük bir kısmı bağırsakta bulunduğundan, sağlıklı bir bağırsak dolaylı yoldan bağışıklığı güçlendirir. Çorbaya eklenen sebzeler vücudun savunma mekanizması için hayati önem taşır" diye konuştu. Sebzelerle şifalı çorbalar yapılabilir Sebzelerin içeriklerine de dikkat edilmesi gerektiğini belirten Diyetisten Berna Arslan şöyle devam etti: "Havuç, balkabağı, tatlı patates gibi turuncu sebzeler, vücutta A vitaminine dönüşen beta-karoten içerir. A vitamini, mukozal zarların bütünlüğünü koruyarak virüslerin vücuda girişini zorlaştırır. Kırmızı biber, maydanoz, brokoli ve ıspanak gibi sebzelerle zenginleştirilmiş çorbalar, yüksek C vitamini sağlar. C vitamini, bağışıklık hücrelerinin fonksiyonunu destekler. Sarımsak ve soğan gibi sebzeler, anti-enflamatuar ve doğal antiviral özelliklere sahip bileşikler içerir. Sarımsak özellikle allisin içeriği sayesinde güçlü bir bağışıklık destekçisidir. Bu ürünlerle hazırlanan çorbalar şifa kaynağıdır denilebilir." İyileşmeye yardım eden çorbanın formülü Çorbalarda kaçınılması gerekenler hakkında da bilgiler veren Dyt. Berna Arslan son olarak şunları söyledi: "Çorbalarda aşırı yağ ve tuzdan uzak durulmalıdır. Çok yağlı, kaymaklı çorbalar mideyi zorlayabilir ve sindirimi yavaşlatabilir. Hastalık sırasında enerji sindirime değil, iyileşmeye harcanmalıdır. Yüksek tuz içeriği, vücutta ödemi artırabilir ve yorgunluk hissini tetikleyebilir. Tuzu azaltmak ve lezzet için limon, otlar ve baharatları kullanmak gerekir. Un ve nişasta ile kıvamı artırılmış (terbiye edilmiş) kremalı çorbalar, besin yoğunluğunu düşürür ve sindirimi zorlaştırır. Bunun yerine mercimek, kabak gibi sebzelerin kendi doğal kıvamını kullanmak doğrudur. İyileşme süreci, doku onarımı gerektirir ve bunun için proteine ihtiyaç vardır. Çorbaya haşlanmış tavuk, hindi, haşlanmış ve ezilmiş mercimek veya nohut ekleyerek protein değerini artırmak önem taşır. Hastalıkla mücadele etmek için vücudun glikoza (enerjiye) ihtiyacı vardır. Çorbanıza pirinç, bulgur, arpa şehriye gibi sağlıklı tam tahıllardan bir miktar eklemek, uzun süreli enerji sağlar. Çorba piştikten sonra eklenen taze nane, maydanoz, dereotu gibi otlar, hem lezzeti artırır hem de ekstra vitamin ve antioksidan sağlar. Özellikle maydanoz iyi bir C vitamini kaynağıdır. Bunun yanında mide bulantısına iyi gelmesi, anti-enflamatuar özelliklere sahip zencefil, iltihabı azaltmaya yardım eden zerdeçal, burun tıkanıklığını gidermede etkili olan karabiber ve pul biber çorbalara eklenmelidir."
Beyoğlu’nda kahveye deterjan iddiası: "İç organlara ilerlemeyip, bir hasara yol açmadıysa toparlama ihtimali var"
19 Kasım 2025 Çarşamba - 17:26 Beyoğlu’nda kahveye deterjan iddiası: "İç organlara ilerlemeyip, bir hasara yol açmadıysa toparlama ihtimali var" Böcek ailesinin zehirlenme dolayısıyla öldüğü iddiasında incelemeler sürerken uzmanlar, otelin ilaçlanmasında kullanıldığı öne sürülen ’alüminyum fosfit’ maddesine ilişkin konuştu. Acil Tıp Uzmanı Doç. Dr. Afşin İpekci, "Alüminyum fosfitin panzehri yok, tespit edebileceğimiz testimiz de yok, öldürücülüğü yüzde 50 ile 70 oranında. Odayı havalandırsalar bile bu riski azaltabilirlerdi, ailenin hissetme şansı yok çünkü fosfin gazı renksiz ve kokusuz bir gaz, erken müdahaleyle kurtulma şansları vardı" dedi. Beyoğlu’nda kahvede deterjan kullanıldığı iddiası üzerine ise İpekci, "Sodyum hidroksit zehirlenmesi yanıcı, yemek borusu ve akciğere doğru tüm yolları yakar, kusturmamak lazım. En erken dönemde hastaneye götürmeli. İç organlara ilerlemeyip, bir hasar, bir enfeksiyona yol açmadıysa toparlama ihtimali var ama ne kadar yaktı; endoskopi bize daha çok bilgi verir" diye konuştu. Almanya’dan İstanbul’a tatil için gelen Servet ve Çiğdem Böcek çifti ile çocukları 6 yaşındaki Kadir ile 3 yaşındaki Masal’ın zehirlenme dolayısıyla öldüğü iddiasında incelemeler devam ediyor. Beyoğlu’nda kafeye giden 26 yaşındaki mühendis Ayben Ö.T.’nin ise sipariş ettiği kahvenin bulaşık deterjanıyla hazırlandığı iddiası sonrası hastanedeki tedavisi sürüyor. Uzmanlar, otelin ilaçlanmasında kullanıldığı öne sürülen ’alüminyum fosfit’ maddesi ve bulaşık deterjanlarında bulunduğu belirtilen yakıcı bir madde olan sodyum hidroksit içeriklerinin etkilerine yönelik konuştu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Afşin İpekci, maddelere maruziyet durumunda neler yapılması gerektiğini aktarırken önemli uyarılarda bulundu. "Erken müdahaleyle kurtulma şansları vardı" Alüminyum fosfite yönelik bilgi veren Acil Tıp Uzmanı Doç. Dr. Afşin İpekci, "Daha çok haşere öldürücü olarak kullanılan ve ucuz bir madde. Kullanımı kolay olduğu için otellerde, evlerde, hastanelerde ilaçlama için kullanılır. Ayrıca tahıl ve ambarlarda kullanılan bir tablet. Su ve nem ile temas ettiğinde çok ciddi öldürücü etki yapan fosfin gazına dönüşen ucuz ama zehirli bir materyal. Tüm haşere ilaçlarının reçeteli olması, bunların kullanımında çok bilgili, eğitimli olunması lazım. Kullanımdan önce tedbir her şeyden önemli. Alüminyum fosfitin antidotu yok, tespit edebileceğimiz elimizde biyokimyasal bir testimiz de yok, sadece klinik bulgular ve bu ilaçlamanın olduğuna dair bilgi verilmesi, bizi tanıya götüren en önemli yol. Gıda zehirlenmesi, haşere ilaçları olsun basit enfeksiyonlarda bile bulantı, kusma, ishal ilk semptomlardır. Alüminyum fosfitın öldürücü mekanizması hücrenin işleyişini bozmak, oksijen seviyesini düşürmek sonra da kalbimizi etkileyerek kardiyojenik şok dediğimiz ciddi ölüme yol açan durumlara yol açmak. Erken safhada geldiğimizde yeterli tedaviyi yapabilmemiz için bilgiyi doğru almamız gerekiyor. Alüminyum fosfitin öldürücülüğü yüzde 50 ile 70 oranında, hasta bu bulgularla gelse tamamen kurtarabilir miyiz deme ihtimalimiz; zor ama yüzde 30-40 şansımız var. Erken gelip erken müdahaleyle kurtulma şansları vardı" şeklinde konuştu. "Bilinen bir panzehri yok, renksiz ve kokusuz" Sözlerini sürdüren Doç. Dr. İpekci, "Bilinen bir panzehri yok, destek, sıvı tedavisi yapıyoruz. Bozulan organlara göre destek tedavisi yapıyoruz. Eğer solunum yetmezliği gelişirse erken solunum cihazına bağlama gibi çeşitli destek tedavilerini yapıyoruz. Yapılan tedavi değişmiyor ama erken müdahale yaptığımız, erken desteklediğimiz için organları yaşam şansları daha artıyor. Organ etkilenmesi olmadan hastayı kurtarabilirsek normal yaşamlarına döner ama ölümcüllük ve vücudu etkileme oranı yüksek. Destek tedavimize rağmen de belirli organlar etkilenebilir ve hasarlı bir şekilde de kurtarma ihtimalimiz var. Kullandığımız haşere ilaçlarını mutlaka bilmeleri gerekiyor. Ucuz, etkili olması zararsız olduğu anlamına gelmez. Özelliklerini, hangi risklere yol açacağını bilmemiz lazım, ona göre tedbir. Öldürücü olan fosfin gazı, bunun çıkacağını, oluşabileceğini insanlarımızın ya da kullanan kişilerin bilmesi gerekiyor. Bilmeden kullandıkları zaman bu olaylar karşımıza çıkıyor. Odayı havalandırsalar bile bu riski azaltabilirlerdi, bu bilgi aileye verilip odayı havalandırması ya da aile dışarıda olduğunda odayı havalandırmaları bile zararı aza indirirlerdi. Bunu bilmedikleri için ailede bu semptomlar olduğu zaman hastaneye de bu bilgi gitmedi ki ailenin bunu hissetme şansı yok çünkü fosfin gazı renksiz ve kokusuz bir gazdır" dedi. "Midede delinme yapmayıp iç organlara zarar vermediyse toparlama ihtimali yüksek" Beyoğlu’nda genç mühendisin içtiği kahvenin deterjanlı olduğu iddiasına ilişkin konuşan Doç. Dr. İpekci, "Sodyum hidroksit yakıcı bir madde, ülkemizde çocukların yanlışlıkla su diye içmelerine bağlı böyle yanıcı, zehirlenmeler sık görülüyor. Üzerine yazı yazılmadan bir alana su gibi konulması erişkinleri de etkileyebilir. Sodyum hidroksit zehirlenmesi yanıcı olduğu için yemek borusu ve akciğere doğru tüm yolları yakar, bu vakalarda öncelikle kusturmamak lazım. En erken dönemde de hastaneye götürmek lazım çünkü mide, yemek borusunda yanıklara yol açabilir. Hastanın durumunu bilmediğimiz zaman sıvı vermemiz de delinen yerlerde iç organlara sıvı kaçmasına yol açar. Yakıcı madde zehirlenmelerinde öncelikle hızlı bir şekilde hastaneye götürmek ve kusturmamak en önemli bilgi olmalı. Kusturduğumuz zaman o içeriğin akciğere gitmediyse oraya da gitmesine yol açıp hem mideyi hem akciğeri yaralayabiliriz. Sodyum hidroksitin de alüminyum fosfit gibi kesin bir antidotu yok. Yapacağımız şey; destek tedavileriyle yani solunum cihazına bağlayarak akciğeri koruyoruz. Eğer iç organlara ilerlemeyip, bir hasar yapmadıysa bir enfeksiyona yol açmadıysa toparlama ihtimali var ama ne kadar yaktı, endoskopi bilgileri bize daha çok bilgi verir. Çamaşır suyu, bulaşık deterjanı olsun bu tip şeyleri isimsiz hiçbir şeye koymamamız lazım. Midede delinme yapmayıp iç organlara zarar vermediyse toparlama ihtimali yüksek ama oralara giderse süreç daha da uzar" dedi.
Bilkent Şehir Hastanesinden normal doğum etkinliği: ‘Doğal Şenlik’
19 Kasım 2025 Çarşamba - 16:50 Bilkent Şehir Hastanesinden normal doğum etkinliği: ‘Doğal Şenlik’ Bilkent Şehir Hastanesi, Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle normal doğumun faydalarının anlatıldığı ‘Doğal Şenlik’ düzenledi. Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Bilkent Şehir Hastanesinde normal doğumun faydalarını anlatmak ve özendirmek için ‘Doğal Şenlik’ etkinliği yapıldı. Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Kadın Doğum Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Özlem Moraloğlu Tekin, 2024 yılında ‘Doğal olan normal doğum’ lansmanı düzenlendiğini belirterek, "Sağlık Bakanlığımız bir proje başlattı. Ülkemizde özellikle son yıllarda artan sezaryen olma oranlarını düşürmek üzere bir eylem planımız bulunuyor. Biz de bu sene istedik ki bu eylem planına bir faydamız, katkımız olsun. Bu amaçla Kültür ve Turizm Bakanımızın desteğiyle ‘Doğal Şenlik’ projesi yaptık. Buraya katılanlara normal doğumu anlatmak, özendirmek ve normal olan doğumun anne ile bebek üzerinde faydaları konusunda bilgilendirmeler yapıyoruz. Ülkemizde artan sezaryen oranlarının neden düşürülmesi gerektiğini böyle bir şenlik ortamında tekrar dile getirelim istedik. Halkın bu konudaki farkındalığını artırmak istedik" diye konuştu. "Normal doğan bebekle sezaryen yoluyla meydana gelen bebekler aynı değil" Sağlıklı nesillerin üremesi için doğum şeklinin çok önemli olduğuna değinen Prof. Dr. Tekin, "Normal doğan bir bebekle sezaryen dediğimiz ameliyat yoluyla meydana gelen bebekler aynı değil. Yapılan çalışmalar bize vajinal yoldan yapılan doğumda bebeklerin bağışıklarının daha iyi olduğunu gösteriyor. Alerjik hastalık risklerinin sezaryenle doğan bebeklerde daha yüksek olduğunu ve sezaryenle doğan bebeklerin kanser, obezite, şeker hastalığı gibi genetik birtakım değişiklikler nedeniyle risklerinin yüksek olduğunu görüyoruz. Biz demiyoruz, çalışmalar bize bunu gösteriyor. Dolayısıyla artık doğum şekli önemli. Doğum şekliniz sizin ilerideki hayatınızı etkiliyor. Bizim topluma bunu anlatabiliyor olmamız gerekiyor ki sezaryen ameliyatının bir doğum şekli olmadığını, bir tercih olmaması gerektiğini, sadece acil durumlarda, gerçekten gerekli durumlarda, anne-bebek hayatı tehlikeye girdiği durumlarda yapılması gereken bir ameliyat olduğunu anlatmamız gerekiyor" ifadelerini kullandı.
ERÜ Hastaneleri’nde, ‘Böbrek Taşlarında Retrograd İntrarenal Cerrahi (RIRS) Kursu’ düzenlendi
19 Kasım 2025 Çarşamba - 16:31 ERÜ Hastaneleri’nde, ‘Böbrek Taşlarında Retrograd İntrarenal Cerrahi (RIRS) Kursu’ düzenlendi Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Üroloji Anabilim Dalı bünyesinde, Türk Üroloji Derneği çatısı altında bu yıl ikinci defa ‘Böbrek Taşlarında Retrograd İntrarenal Cerrahi (RIRS) Kursu’ gerçekleştirildi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı ve Türk Üroloji Derneği katkılarıyla düzenlenen programda, Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Gökhan Sönmez ve Doç. Dr. Emre Can Akınsal tarafından Kayseri Şehir Hastanesinden gelen araştırma görevlileri ile birlikte toplam 10’u aşkın üroloji uzman adayına "Böbrek Taşlarında Retrograd İntrarenal Cerrahi (RIRS) Kursu" başarıyla gerçekleştirildi. ERÜ Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Gökhan Sönmez ve Doç. Dr. Emre Can Akınsal tarafından, kursta vakum uyumlu üreteral erişim kılıfları, son teknoloji fleksibl üreterorenoskoplar ve Türk mühendis ve doktorları tarafından geliştirilen yerli robotik fleksibl cihaz (Avisenna) kullanılarak katılımcılara ileri düzeyde eğitim verildi. Kurs kapsamında dört canlı cerrahi vaka uygulaması ve canlı demonstrasyonlar ile modern taş cerrahisinin güncel tedavi yaklaşımları uzman adayları ile paylaşılarak, katılımcılara yüksek teknolojili endoürolojik ekipmanlarla birebir deneyim imkânı sunuldu. Erciyes Üniversitesi yenilikçi yaklaşımı ve eğitim vizyonu ile hem ulusal hem de uluslararası düzeyde referans merkez olma yolunda önemli bir adım daha attı.