EĞİTİM - 26 Nisan 2018 Perşembe 11:53

Avrupa Gezi Edebiyatına Postkolonyal bir bakış

A
A
A
Avrupa Gezi Edebiyatına Postkolonyal bir bakış

Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORMER) tarafından “Avrupa Gezi Edebiyatı: Postkolonyal Bir Bakış” başlıklı bir konferans düzenlendi.

Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORMER) tarafından “Avrupa Gezi Edebiyatı: Postkolonyal Bir Bakış” başlıklı bir konferans düzenlendi.


ORMER Kudüs Salonunda gerçekleşen konferansa İbn-i Haldun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nagihan Haliloğlu konuşmacı olarak katıldı.


Konuşmasında gezi edebiyatına dair bilgiler veren Dr. Öğr. Üyesi Haliloğlu, şunları söyledi: “Seyyahlar gezerken yerlileri ne kadar dinlerler ve gezginler yerlilerin anlatımına ne kadar yer verirler? Gezi hikâyesi türüne neler girer? Bu sorular, bizi insanların neden seyahat ettiğine dair temel bir soruya götürür. İnsanların en eski seyahat etme sebepleri arasında, yeni bir yurt edinme, sürülme, savaş, ticaret ve eğitim sayılabilir. Dünyanın nasıl bir yer olduğunun keşfi ve arkeoloji de bu seyahatlerin bir parçası hâline gelmektedir. Seyahat, seyyahın ırkını, cinsiyetini ve sınıfını şekillendirdiği bir yetenektir. Bu arada bazı gezi hikâyelerinin bahsedilen yerlere hiç gidilmeden yazıldığını hatırlamakta fayda var. Ayrıca gerçek yerlerin anlatımında fantastik öğeler de olabilir. Buna Evliya Çelebi en güzel örnek olarak verilebilir.”


Yolculuğu anlatanlar ile gidilen yeri anlatanlar arasında form ve içerik olarak bir fark bulunduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Haliloğlu, “Seyahat türlerinin hepsine dair yüzyıllar boyunca metinler yazılmıştır ve seyahat etme sebepleri de günümüzde hala geçerlidir. Postkolonyal bakış ise bu gezi metinlerindeki güç ilişkilerinin nasıl kurgulandığının, temsil edildiğinin ve tekrar üretilip sabitleştirilmesini inceler” dedi.


Arkeolojinin etkisi azımsanamaz


Gezi edebiyatının müze ile olan ilişkisinin önemine değinen Dr. Öğr. Üyesi Haliloğlu, gezi edebiyatının gezilen yerlerdeki zamanı yavaşlatıp müzeleştirme gibi bir özelliği olduğunu söyledi. Haliloğlu, “Müze kurmak şart değil ama o yerlere müze muamelesi yapmak vardır. Örneğin Orta Çağ’da Haçlıların yaptıkları gezilerde ya da seferlerde, Kudüs’ten alınan ve menşei şüpheli olan kutsal emanetlerin Avrupa’ya gelmesiyle birlikte sergileniyor. Aydınlanmadan sonra Hristiyanlık kadar Pagan geçmişini de önemseyen Avrupa, yine bir müzeleştirme fikri ile arkeolojik gezilere önem vermiş ve bu gezilerin birçok güncesi yayınlanmıştır. Arkeolojinin gezi edebiyatına etkisini azımsamak mümkün değil, arkeoloji için yapılan geziler daha sonra arkeoloji sonucu çıkarılmış eserlerin ziyareti için yapılan gezilere dönüşmüş ve bu gezilerin hepsi gezi yazıları ile sunulmuştur. Antik dönem, Hristiyanlık sonrası dönem, Napolyon sonrası dönem ve Postkolonyal dönem, yani günümüz diyebiliriz” dedi.


Avrupa’dan örnekler


Gezi edebiyatının önemli isimlerinden örnekler de veren Dr. Öğr. Üyesi Haliloğlu, şunları söyledi; “Avrupa’da gezi edebiyatının piri diyebileceğimiz Marco Polo, 13’üncü yüzyılda yaşamış Venedikli bir tacirdir. Gezilerinin çoğunu Venedik için ticari ilişkiler inşa etmek üzere yapmıştır. Kolektif söylemlerin nasıl üretildiğini anlamak için bu seyahatnamenin nasıl metne aktarıldığının hikâyesi oldukça önemli. Marco Polo, gezileri sırasında Anadolu’dan geçerken, Cenevizliler tarafından 1296 yılında esir edilip hapse atılır. Cezaevinde kendi gibi bir gezgine hikâyesini anlatır. Gezgin kendi hikâyelerini de Polo’nun hikayelerine ekleyerek bir seyahatname yazar ve Marco Polo adıyla yayınlar. Yani aslında Marco Polo’nun bildiğimiz yazılar daha başında bir kolektif. İkinci fantastik gezi yazarımız ise Mandeville. Marco Polo’nunkilerden daha popüler olmuş ve bunları da kimin yazdığı meçhul. Daha sonra yazılmış olduğu halde Polo’nunkilerden daha fazla fantastik öğe barındırıyor. Aslen kimin tarafından yazıldığı belli olmayan Mandeville’nin metni 1357 yılında elden ele dolaşmaya başlıyor. Mandeville’nin anlatısı çoğu zaman gezi edebiyatından çok roman edebiyatına daha yakın görülmüştür.”


Etkinlik soru cevap kısmının ardından son buldu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İstanbul’da düzenlenen “Mahzen-34” operasyonunda elebaşılığını Sezai Gülmez’in yaptığı organize suç örgütü çökertildi İstanbul’da düzenlenen “Mahzen-34” operasyonunda elebaşılığını Sezai Gülmez’in yaptığı organize suç örgütü çökertildi. Operasyonda elebaşının da içerisinde bulunduğu organize suç örgütü üyesi 9 şüpheli yakalandı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İstanbul’da düzenlenen “Mahzen-34” operasyonunda elebaşılığını Sezai Gülmez’in yaptığı organize suç örgütünün çökertildiğini belirterek operasyonda elebaşının da içerisinde bulunduğu organize suç örgütü üyesi 9 şüphelinin yakalandığını kaydetti. "Aziz milletimizin bilmesini isterim ki; hangi büyüklükte olursa olsun organize suç örgütlerini çökertip, adalete teslim edeceğiz. Şafak sökerken de gün batarken de operasyonlarımız devam edecek" diyen Bakan Yerlikaya şunları kaydetti: "Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Başkanlığı koordinesinde; İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan çalışmalar sonucu elebaşılığını Sezai Gülmez’in yaptığı organize suç örgütü üyesi şüphelilerin; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kasten adam öldürmeye teşebbüs, iş yerlerine yönelik çok sayıda molotofkokteyli ve silahlı saldırı, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, 6136 sayılı kanuna muhalefet, tehdit ve mala zarar verme suçlarını işledikleri tespit edildi. Operasyon sonucu 3 adet ruhsatsız tabanca, çok sayıda şarjör ve fişeğe el konuldu. Operasyonları gerçekleştiren kahraman polislerimizi tebrik ediyorum. Allah ayağınıza taş değdirmesin. Milletimizin duası sizinle."
Adana Dede Korkut hikayeleri Türklerde kadının konumunu ortaya koyuyor Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Refiye Şenesen, “Türk Kültüründe Dede Korkut Kitabı” adlı konferansında Dede Korkut hikayelerindeki kadının konum ve önemine değindi. Prof. Dr. Şenesen, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi’nde (ÇÜTAM) verdiği konferansta, Dede Korkut Hikayelerinde genel olarak Oğuzların birtakım mücadelelerinin yer aldığını ifade ederek, “Bu mücadelelerin ikisi Oğuzların kendi aralarında yaptıkları mücadelelerdir. Bunlardan birinde Dirse Han ve oğlu Boğaç Han arasında geçer. Bir başka mücadele ise İç Oğuz ve Taş Oğuz karşılaşır” dedi. Prof. Dr. Şenesen, şunları kaydetti: “Dede Korkut Hikayelerinde sağlam temellere oturtulmuş bir sosyal yapıyla karşılaşırız. Eski kültür hayatımızı ile ilgili zengin bilgiye bu hikayelerde rastlıyoruz. Hikayelerde toplumun başında hanlar hanı diye gösterilen Begil oğlu Emren Hikayesinde padişah olarak ifade edilen Bayındır Han vardır. Bayındır Han’ın hikayelerindeki rolü beylere akın izin vermek, divanı toplamak, yılda bir defa büyük bir ziyafet vermektir. Hikayelerde kahraman olarak görünmez.” Dede Korkut Hikayelerinde hemen hemen tüm hikayelerde kadının önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Ç.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Refiye Şenesen, “Kadın bir güzellik sembolü olmanın yanında sosyal hayat içinde erkeğin yanında onun eşi ve ortağı olarak yer alır. Kadın sosyal hayat içinde düşüncesi alınan, eş seçiminde özgür, vefa duygusu gelişmiş, anne, iffet sahibi, saygı duyulan biridir. Bu özelliklerinin yanı sıra ata biner, kılıç kullanır, ok atar ve erkeklerle yarışır” şeklinde konuştu. Konferans sonunda Prof. Dr. Refiye Şenesen’e teşekkür belgesi verilirken hatıra fotoğrafı çekimi de gerçekleştirildi.