EĞİTİM - 16 Şubat 2020 Pazar 10:35

(Özel haber) 7+1 eğitim modeli ile öğrencilere iş istihdamı sağlanıyor

A
A
A
(Özel haber) 7+1 eğitim modeli ile öğrencilere iş istihdamı sağlanıyor

Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof.

Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık, 7+1 Eğitim Modeli ile ilgili, “Öğrencilerimiz bilgilerini, becerileriyle bütünleştiriyorlar ve uygulamaya gittikleri işletmelerde genellikle işe girerek yollarına devam ediyorlar. İstihdamı artırmak adına, işsizliği azaltmak adına elimizden gelen her türlü desteği ve katkıyı sağlıyoruz“ dedi.


Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin (SUBÜ) hayata geçirdiği 7+1 staj uygulaması sayesinde mezun olan öğrenciler daha kolay iş sahibi oluyor. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesinde 7+1 diye adlandırılan uygulamada öğrenciler bir dönemini alanlarıyla ilgili işletmelerde tam zamanlı olarak geçirerek işe adapte olmalarını sağladıklarını vurgulayan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Çay, diplomalarını almadan önce 4 ay boyunca öğrencilere iş tecrübesi kazandırdıklarını belirtti. SUBÜ Rektörü Sarıbıyık ise, aynı uygulamayı meslek yüksekokullarında, fakültelerde ve enstitüde de uygulayarak öğrencileri iş dünyasıyla birlikte iş hayatına hazırladıklarını belirterek birçok öğrencinin aynı işletmede ya da iş deneyimi nedeniyle başka bir işletmede işe girdiklerini kaydetti.


7+1 sistemiyle staj gördüğü yerde işe başlayan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği mezunu Duygu Uzunkaya, 7+1 stajı bittikten sonra tecrübe birikimiyle aynı işyerinde işe başladığını belirtti. 7+1 sistemiyle staj yaptığı zamanda fabrikayı birçok alanda tanıma fırsatı olduğunu ve işe başladığında adaptasyon sürecin de hiçbir şekilde zorlanmadığına değindi.



“Fabrika dışarıdan eleman alıp yetiştirmek yerine, yetişmiş eleman olarak bizleri tercih etti”


7+1 sistemiyle staj yaptığı yerde işe başlayan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği mezunu Duygu Uzunkaya , “7+1 stajım bittikten sonra burada işe başladım Haziran ayında ve o günden itibaren çalışıyorum. Burada fabrikanın birçok alanını tanıma fırsatı bulduk, biz uygun olduğumuz bölümlere yönlendirildik. Ben burada mobilya bölümünde planlamada çalışmaktayım şuanda. 4 aylık staj süresinde fabrika bizi, biz fabrikayı tanıdık. Fabrika dışarıdan eleman alıp yetiştirmek yerine, yetişmiş eleman olarak bizleri tercih etti” dedi.



“Teorik bilgilerimizi, pratiğe dönüştürme imkanını yakaladık”


16 haftalık staj dönemi bittikten sonra aynı yerde işe başlayan ve fabrikada üretim planlama mühendisi olarak çalışan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği mezunu Furkan Türkeköle, “Öncelikle geçtiğimiz yıl 7+1 işyeri eğitim programıyla bu firmaya stajyer olarak geldim. Daha sonrasında 16 haftalık staj sürem bittikten sonra istihdam sağlandı. Eylül ayından itibaren de burada üretim planlama mühendisi olarak çalışıyorum. Öncelikle şöyle söyleyebilirim, diğer arkadaşların öğrendiği teorik bilgileri, pratiğe dökme açısından bu 16 haftalık süreç beni oldukça rahatlattı. Teorik bilgilerimizi, pratiğe dönüştürme imkanını yakaladık. Normal mühendislik fakültelerindeki gibi 20 iş günlük staj dönemimiz olsaydı burada kendimizi kanıtlama imkanı bulamayabilirdik. Fakat Sakarya Uygulamalı Bilimleri Üniversitesi’nin oluşturduğu ayrıcalık ve bir imkanla burada 16 haftalık süreçte kendimizi firmaya kanıtlama, daha da adapte olarak bu kurumun bir bünyesi gibi hissettirme özelliğini yakaladık. Sürecin açıkçası burada istihdam olarak sağlanmasında önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Üniversitemizin sağladığı 7+1 olanağıyla bu iş imkanına sahip oldum. Aynı şekilde diğer 7+1 programlarında benim gibi arkadaşların da bu istihdamı sağlaması bence önemli bir örnek olur. Çünkü iş arayışı ve mezun olduktan sonra ne yapacağımızın bakış açısını toparlayamazken 7+1 sayesinde hem o adaptasyon sürecini atlatıyorsunuz hem de iş sahibi oluyorsunuz. Bence ülkemiz adına da olumlu bir gelişme” diye konuştu.



“Zaman kazanımı oluyor”


7+1 ve 3+1 staj eğitimi programında fabrikalarında staj yapan öğrencilere istihdam sağladıklarını dile getiren Aydın Endüstri Üretim Genel Müdür Yardımcısı Murat Zengin, “Fabrikamızda mobilya sektörünün en önemli maddeleri olan; sünger, çelik tel, yatak için kullanılan yaylar, aynı zamanda son ürün olarak mobilya sektöründe yatak, baza, başlık ve diğer bir ürün gamı olarak temizlik sektöründe ise; bulaşık süngeri ve temizlik bezi üretimlerini gerçekleştirmekteyiz. Dünya’da 58 ülkeye ihracat yapan bir firmayız. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ile beraber yaptığımız çalışmalar neticesinde 7+1 ve 3+1 staj eğitimi programından öğrenciler almaktayız. Bunların bizlere ve sektöre katkısı şu yönde olmaktadır; hem sektör hem de çalışan için aslında bir süre tanınıyor. Bu süreyle beraber 2 tarafta birbirine adapte olmakta ve bu süreyi her firmanın kendine ait bir kültürü olduğundan dolayı birbirlerine karşı zaman kazanımı olmaktadır. Bunla beraber 7+1 modelinden şuanda halihazırda 2 öğrencimizi istihdam etmiş bulunmaktayız ve 3 öğrencimizde şuanda stajyer olarak devam etmektedir” şeklinde konuştu.



"Üniversiteden mezun olmadan öğrencilerimiz işyeri imkanı sağlamış oluyorlar"


Bu sistemin ilk defa SUBÜ’de uygulandığını ve bu uygulamanın diğer üniversitelere de örnek olmasnı temenni eden Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Çay “+1 modeli olarak isimlendirdiğimiz ve ilk defa bizim üniversitemizin uyguladığı bir model. Gerçekten bunun sonuçlarını çok iyi bir şekilde almaktayız. Hem öğrencilerimize 4 ay boyunca bir tecrübe kazandırmış oluyoruz daha diplomalarını almadan önce. Hem de Üniversite-sanayi çerçevesinde çok iyi bir işbirliği yapmış oluyoruz. Kısacası hem üniversitemiz hem de sanayi için çok iyi bir işbirliği olarak sonuçlarını geri almaktayız” ifadelerini kullandı.



“Öğrencilerimiz bilgilerini, becerileriyle bütünleştiriyorlar”


7+1 sistemiyle henüz okulu bitirmeden iş sahibi olan çok sayıda öğrencileri olmasından mutluluk duyan SUBÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık, “Temel mottomuzu bilgiyi, beceriyle bütünleştiren üniversite şeklinde ifade ediyoruz. Üniversitemizin isminde de uygulamalı bilimler var. Meslek yüksekokullarından, lisansüstü eğitim enstitüsüne kadar bir dönem uygulama eğitimini kendimize rehber olarak aldık ve uygulamamızı bu şekilde gerçekleştiriyoruz. Üniversite-sanayi ve sektör işbirliğini önemsiyoruz, bu alanda çok iyi ilişkilerimiz var. Nitelikli bireyler yetiştirmeyi birlikte gerçekleştiriyoruz. Öğrencilerimizi bir dönem uygulamalı eğitim için tam zamanlı işletmeye gönderiyoruz. Öğrencilerimiz bilgilerini, becerileriyle bütünleştiriyorlar ve uygulamaya gittikleri işletmelerde genellikle işe girerek yollarına devam ediyorlar. Daha henüz okulu bitirmeden tecrübe sahibi ve iş sahibi olan çok sayıda öğrencilerimizin olmasından dolayı mutlu oluyoruz” dedi.



“Cumhurbaşkanımızın uygulamalı eğitim ve istihdama verdiği değeri önemsiyoruz”


3+1, 7+1 ve lisansüstünde ki +1 eğitim modelleriyle beceri eğitimini kazanmaları için öğrencilere fayda sağladıklarını belirten Rektör Prof. Dr. Sarıbıyık, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, üniversitelerin açılış töreninde özellikle uygulamalı eğitime ve istihdama vurgu yaptı. Biz bu alana verdiği değeri önemsiyoruz ve eğitimimizi de uygulamalı eğitim olarak gerçekleştiriyoruz. Özellikle baktığınız zaman bilgiyi artık her yerde kolaylıkla elde edebiliyoruz ama beceri kısmı genellikle eksik kalıyor. Bizde yapmış olduğumuz 3+1, 7+1 ve lisansüstünde ki +1 eğitim modelleriyle beceri eğitimini kazanmaları için öğrencilerimize fayda sağlıyoruz. Bu uygulama neticesinde öğrencilerimiz daha kolay iş buluyor ve iş hayatına daha çabuk başlıyorlar. Bunu da ülkemiz açısından önemli bir değer olarak görüyoruz” diye konuştu.



“İstihdamı artırmak, işsizliği azaltmak adına elimizden gelen her türlü desteği ve katkıyı sağlıyoruz”


Herkesin üzerine düşen görevi yaptığını belirten Rektör Mehmet Sarıbıyık, “Aslında burada herkes üzerine düşeni yapıyor. Herkes kazan kazan yapıyor. Ben öğrencimi gönderiyorum, sigortasını gerçekleştiriyorum. İş dünyası aynı zamanda geleceğine yönelik insan yetiştiriyor, sanayi bakanlığı birçok alanda ödenmesi gereken asgari ücretin 3’te 1’i tutarında ki ücretleri ödüyor. Dolayısıyla aslında burada herkes taşın altına elini sokmuş durumda, istihdamı artırmak adına, işsizliği azaltmak adına elimizden gelen her türlü desteği ve katkıyı sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara TZOB Başkanı Bayraktar: “Buğdayın maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 arttı” Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Kuru şartlarda üretimi yapılan buğdayın ortalama maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 oranında artarak kilogramı 10 lira 87 kuruş olarak tespit edildi” dedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, buğday üretiminde hasat döneminin yaklaşmasını değerlendirdiği ve üreticilerin sorunlarını dile getirdiği bir basın açıklaması yaptı. “Ülkemizin hemen hemen her ilinde üretimi yapılan, tarımsal üretimin ve gıda sanayinin vazgeçilmez ham maddesi buğdayda hasada sayılı günler kaldı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da çiftçilerimiz artan maliyet karşısında ürettiği üründen hak ettiği geliri elde etmeyi bekliyor” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Buğdayda kültürel işlemlerin yoğun olduğu Ekim-Mart döneminde mazot fiyatı ortalama 23 lira iken bu yıl aynı dönemde yüzde 76 artışla ortalama 40 liranın üzerine çıktı. Mazot fiyatı son bir yılda ise yüzde 105 oranında artış gösterdi. Taban gübresinin yoğun olarak kullanıldığı Ekim-Kasım-Aralık aylarında ise DAP gübresinin ortalama fiyatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16, 20.20.0 gübresinin fiyat ise yüzde 22 oranında artış gösterdi. Şubat ve Mart ayında kullanılan ÜRE gübresinin fiyatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36 oranında arttı.” Ziraat odalarından aldıkları bilgiyi paylaşan Bayraktar, Türkiye genelinde geçen yıla göre arazi kira ücretlerinde yüzde 64, işçilik ücretlerinde ise yüzde 75’e varan oranlarda artış yaşandığını söyledi. “Buğdayın maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 arttı” Bu yıl iklim değişikliğinin etkisiyle kış uykusundan erken uyanan tarla farelerinin birçok ilde ekili hububat alanlarını istila ettiğini belirten Bayraktar, “Bu durum zirai ilaç maliyetini geçtiğimiz yıla göre yüzde 52 oranında artırdı. Çiftçilerimizin buğday tohumunu attığı günden hasada kadar yapacağı harcamalar dikkate alınarak yapılan maliyet hesabında, kuru şartlarda üretimi yapılan buğdayın ortalama maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 oranında artarak kilogramı 10 lira 87 kuruş olarak tespit edildi” diye konuştu. “Geçtiğimiz yıl Toprak Mahsulleri Ofisi üzerine düşen görevi yaparak çoğunluğu buğday olmak üzere 12 milyon tonun üzerinde hububat alımı gerçekleştirdi. Haliyle Toprak Mahsulleri Ofisi’nin depoları doldu. Son günlerde Toprak Mahsulleri Ofisi depolarının doluluğuna ve dünya buğday fiyatlarının düştüğüne yönelik açıklamalar çiftçilerimizi tedirgin ediyor. Bu doğrultuda Toprak Mahsulleri Ofisi’nin sorumluluğu geçmiş yıllara nazaran bu yıl daha da arttı” ifadelerini kullanan Bayraktar, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin çiftçileri rahatlatacak buğday fiyatını bir an önce açıklaması gerektiğini aktardı. Değişen iklim şartlarının tarımsal üretimi her geçen yıl zorlaştırdığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Çiftçilerimiz her üretim döneminde önceden tahmin edemediği risklerle karşılaşıyor. Bu yıl üretim döneminin başladığı Ekim ayından itibaren toplam yağışlar ülke genelinde normalin üzerinde gerçekleşirken, artan sıcaklıklar farklı sorunları beraberinde getirdi. Bazı bölgelerde yağış ve beraberinde gerçekleşen aşırı sıcak hava artan nemle beraber buğdayda pas hastalığını artırırken, yine kış aylarının sıcak geçmesiyle artan fare popülasyonu çiftçilerimizi zora soktu.” Buğday üretiminin olduğu illeri sıralayan Bayraktar, “Buğday üretiminin yüzde 27,1’ini Afyonkarahisar, Çorum, Çankırı, Yozgat, Kırıkkale, Konya, Karaman, Samsun, Kastamonu, Karabük, Isparta, Uşak, Bilecik, Aydın ve Antalya oluşturuyor. 15 ilde yağışların yetersiz olması ve Nisan ayında 30 dereceyi geçen hava sıcaklıkları zarar riskini artırıyor. Bahar yağışlarının oldukça önemli olduğu buğdayda özellikle bu 15 ilde beklenen yağışların gerçekleşmemesi durumunda kuraklık bekleniyor” ifadelerini kullandı. “Tarımsal üretim tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de destekleniyor. Bu çerçevede buğday üreticisine de gübre mazot ve prim desteği başta olmak üzere destekleme ödemeleri yapılıyor. Ancak, ülkemizde destekler zamanında açıklanmıyor ve genel olarak çiftçilerimizin yoğun masraf yaptığı dönemde ödenmiyor” diyen Bayraktar, çiftçilerin buğday hasadından geçen yıl ki pirimi henüz alamadığını belirtti. 2022 yılında 19 milyon 750 bin ton buğday üretiminin 2023 yılında yüzde 11,4 artışla 22 milyon tona yükseldiğini hatırlatan Bayraktar, şu ifadelere yer verdi: “Bu üretim artışına rağmen ithalatımızda artış gösterdi. 2022 yılında 8 milyon 822 bin ton olan buğday ithalatımız üretimimizdeki artışın üzerinde yüzde 35 artışla yaklaşık 11 milyon 700 bin ton seviyesine yükseldi. Ülkemiz 2023 yılında yapmış olduğu buğday ithalatının yüzde 75’ini Rusya, yüzde 22’sini Ukrayna’dan gerçekleştirdi.” Türkiye’de artan nüfusa pareler olarak buğday talebinin de arttığını kaydeden Bayraktar, şöyle konuştu: “Buğdayda yurt içi ihtiyacımız dikkate alındığında buğday tüketimimiz 19,4 milyon ton seviyelerindedir. Dolayısıyla dünya genelinde ve ülkemizde buğday üretiminde azalma olduğunda ekmek fiyatları başta olmak üzere unlu mamuller fiyatlarındaki artış, tüm kesimleri etkiliyor. Buğday üretiminde sürdürülebilirliği sağlamak, ithalata olan bağımlılığı azaltmak gerekiyor. Bu nedenle üreticilerimizi her koşulda üretime teşvik etmek amacıyla gerekli tedbirler zamanında alınmalıdır.”
Ankara TZOB Başkanı Bayraktar: “Buğdayın maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 arttı” Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Kuru şartlarda üretimi yapılan buğdayın ortalama maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 oranında artarak kilogramı 10 lira 87 kuruş olarak tespit edildi” dedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, buğday üretiminde hasat döneminin yaklaşmasını değerlendirdiği ve üreticilerin sorunlarını dile getirdiği bir basın açıklaması yaptı. “Ülkemizin hemen hemen her ilinde üretimi yapılan, tarımsal üretimin ve gıda sanayinin vazgeçilmez ham maddesi buğdayda hasada sayılı günler kaldı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da çiftçilerimiz artan maliyet karşısında ürettiği üründen hak ettiği geliri elde etmeyi bekliyor” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Buğdayda kültürel işlemlerin yoğun olduğu Ekim-Mart döneminde mazot fiyatı ortalama 23 lira iken bu yıl aynı dönemde yüzde 76 artışla ortalama 40 liranın üzerine çıktı. Mazot fiyatı son bir yılda ise yüzde 105 oranında artış gösterdi. Taban gübresinin yoğun olarak kullanıldığı Ekim-Kasım-Aralık aylarında ise DAP gübresinin ortalama fiyatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16, 20.20.0 gübresinin fiyat ise yüzde 22 oranında artış gösterdi. Şubat ve Mart ayında kullanılan ÜRE gübresinin fiyatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36 oranında arttı.” Ziraat odalarından aldıkları bilgiyi paylaşan Bayraktar, Türkiye genelinde geçen yıla göre arazi kira ücretlerinde yüzde 64, işçilik ücretlerinde ise yüzde 75’e varan oranlarda artış yaşandığını söyledi. “Buğdayın maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 arttı” Bu yıl iklim değişikliğinin etkisiyle kış uykusundan erken uyanan tarla farelerinin birçok ilde ekili hububat alanlarını istila ettiğini belirten Bayraktar, “Bu durum zirai ilaç maliyetini geçtiğimiz yıla göre yüzde 52 oranında artırdı. Çiftçilerimizin buğday tohumunu attığı günden hasada kadar yapacağı harcamalar dikkate alınarak yapılan maliyet hesabında, kuru şartlarda üretimi yapılan buğdayın ortalama maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 oranında artarak kilogramı 10 lira 87 kuruş olarak tespit edildi” diye konuştu. “Geçtiğimiz yıl Toprak Mahsulleri Ofisi üzerine düşen görevi yaparak çoğunluğu buğday olmak üzere 12 milyon tonun üzerinde hububat alımı gerçekleştirdi. Haliyle Toprak Mahsulleri Ofisi’nin depoları doldu. Son günlerde Toprak Mahsulleri Ofisi depolarının doluluğuna ve dünya buğday fiyatlarının düştüğüne yönelik açıklamalar çiftçilerimizi tedirgin ediyor. Bu doğrultuda Toprak Mahsulleri Ofisi’nin sorumluluğu geçmiş yıllara nazaran bu yıl daha da arttı” ifadelerini kullanan Bayraktar, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin çiftçileri rahatlatacak buğday fiyatını bir an önce açıklaması gerektiğini aktardı. Değişen iklim koşullarının tarımsal üretimi her geçen yıl zorlaştırdığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Çiftçilerimiz her üretim döneminde önceden tahmin edemediği risklerle karşılaşıyor. Bu yıl üretim döneminin başladığı Ekim ayından itibaren toplam yağışlar ülke genelinde normalin üzerinde gerçekleşirken, artan sıcaklıklar farklı sorunları beraberinde getirdi. Bazı bölgelerde yağış ve beraberinde gerçekleşen aşırı sıcak hava artan nemle beraber buğdayda pas hastalığını artırırken, yine kış aylarının sıcak geçmesiyle artan fare popülasyonu çiftçilerimizi zora soktu.” Buğday üretiminin olduğu illeri sıralayan Bayraktar, “Buğday üretiminin yüzde 27,1’ini Afyonkarahisar, Çorum, Çankırı, Yozgat, Kırıkkale, Konya, Karaman, Samsun, Kastamonu, Karabük, Isparta, Uşak, Bilecik, Aydın ve Antalya oluşturuyor. 15 ilde yağışların yetersiz olması ve Nisan ayında 30 dereceyi geçen hava sıcaklıkları zarar riskini artırıyor. Bahar yağışlarının oldukça önemli olduğu buğdayda özellikle bu 15 ilde beklenen yağışların gerçekleşmemesi durumunda kuraklık bekleniyor” ifadelerini kullandı. “Tarımsal üretim tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de destekleniyor. Bu çerçevede buğday üreticisine de gübre mazot ve prim desteği başta olmak üzere destekleme ödemeleri yapılıyor. Ancak, ülkemizde destekler zamanında açıklanmıyor ve genel olarak çiftçilerimizin yoğun masraf yaptığı dönemde ödenmiyor” diyen Bayraktar, çiftçilerin buğday hasadından geçen yıl ki pirimi henüz alamadığını belirtti. 2022 yılında 19 milyon 750 bin ton buğday üretiminin 2023 yılında yüzde 11,4 artışla 22 milyon tona yükseldiğini hatırlatan Bayraktar, şu ifadelere yer verdi: “Bu üretim artışına rağmen ithalatımızda artış gösterdi. 2022 yılında 8 milyon 822 bin ton olan buğday ithalatımız üretimimizdeki artışın üzerinde yüzde 35 artışla yaklaşık 11 milyon 700 bin ton seviyesine yükseldi. Ülkemiz 2023 yılında yapmış olduğu buğday ithalatının yüzde 75’ini Rusya, yüzde 22’sini Ukrayna’dan gerçekleştirdi.” Türkiye’de artan nüfusa pareler olarak buğday talebinin de arttığını kaydeden Bayraktar, şöyle konuştu: “Buğdayda yurt içi ihtiyacımız dikkate alındığında buğday tüketimimiz 19,4 milyon ton seviyelerindedir. Dolayısıyla dünya genelinde ve ülkemizde buğday üretiminde azalma olduğunda ekmek fiyatları başta olmak üzere unlu mamuller fiyatlarındaki artış, tüm kesimleri etkiliyor. Buğday üretiminde sürdürülebilirliği sağlamak, ithalata olan bağımlılığı azaltmak gerekiyor. Bu nedenle üreticilerimizi her koşulda üretime teşvik etmek amacıyla gerekli tedbirler zamanında alınmalıdır.”
Bursa Yıllardır hurdadaydı, 1938 model otobüsün son hali göz kamaştırdı Bursa’da yaşayan Akman ailesi, kendi kurdukları işletmesinde 50 yıldır otobüs tamir ediyor. Müşterilerinin talebi üzerine hurdalıktan çıkan otobüsleri restore eden aile ilk günkü ihtişamına geri döndürüyor. İşletmeye ilk geldiğinde ‘tavuk kümesini andıran 1938 model Berner Alpenwagen marka otobüs, restore edilerek orijinal görünümüne kavuşturuldu. Bursa’da 50 yıldır kendi kurdukları işletmelerinde otobüs tamir eden Akman ailesi, antika otobüsleri restore ederek ilk günkü haline kavuşturuyor. Üretildiği günden bu yana tasarımlarıyla herkesin dikkatini çeken otobüsler, tepeden tırnağa yenilenerek görenlerin gözlerini kamaştırıyor. Uzun yıllar önce üretimi durdurulan otobüslerin eksik veya kullanılamaz hale gelen parçaları yeniden kalıp dökülerek orijinal halini bozmadan tamamlanıyor. Bir müşterilerinin talebi üzerine yurt dışından getirilen 1938 model Berner Alpenwagen marka otobüs yaklaşık 1 yıl süren emekle ilk günkü ihtişamına kavuştu. İlk geldiğinde kullanılamaz halde olan otobüsün bazı parçaları yurt dışından gelirken, birçok parça da orijinalliği bozulmadan aynısı üretildi. Yolcu taşıma kısmı tamamen ahşaptan oluşan otobüsün karoseri sökülerek orijinal tasarımındaki gibi yeniden ahşaptan üretildi. Ayrıca 22 yolcu taşıma kapasiteli otobüsün çalışamaz durumdaki motor ve mekanik aksamları için yurtdışından parça getirilerek ilk günkü haline dönüştürüldü. Yolcu kısmı tamamen ahşaptan oluşuyor Mercedes’ten lisans alınarak yapılan otobüsün yolcu taşıma kısmının tamamen ahşap üretim olduğunu belirten işletme sorumlusu Celal Akman, “Otobüs üzerinde inceleme yaptığımızda 1928 model olduğunu tespit ettik. Otobüsün evraklarında 1938 model Berner marka bir araç. Mercedes’ten lisans alınarak yapılan benzinli bir araç. O dönemlerde yapıldığına bakarsak mükemmel bir otobüs. Orijinal motorunu revize ederek tekrar çalıştırdık ve yürür hale getirdik. Bütün aksamlarını tamamen orijinale en yakın şekilde fabrikadan çıktığı gibi yapmaya çalıştık. Şoför ve yolcu bölümünden oluşuyor. O dönemlerde yolcu taşımak için bir otobüs yapılmamış, yolcu bölümü ve şoför bölümü ayrı. Şoförle cam aralığından görüşülebiliyor. Arkadaki yolcu bölümü tamamıyla ağaçtan yapıldı. Tavanı ve tabanı ağaçtan oluyor. Yan camları safari tipi” dedi . Eksik parçalar yeniden üretildi Otobüsün bazı parçalarının yurt dışından temin edildiğini ve birçok eksik parçanın da yeniden üretildiğini ifade eden Akman, “Bizim hem tecrübemiz hem de kalitemiz var. Bazı ürünleri elde yapabiliyoruz ya da yaptırabiliyoruz. O dönemlerde bütün araçlar tamamıyla metal değildi. Alüminyum daha kolay işlenebildiği için alüminyum parçalar da var. Bazı aksamları ağaç olan yerler var. Zamanında alüminyum çıtalar kullanılmamış ağaç mobilya çıtalar kullanılmış. Bizde ona göre yapıyoruz. Aslına uygun olarak yapmaya çalışıyoruz. Bizim yaptığımız araçlar ekspertize gidiyor. Yüzde 90 oranında aynı orijinalliği yapmaya çalışıyoruz. Eski zamanlar yıldız başlı değil düz başlı vida kullanılmış. Cıvatalarına kadar özel yaptırıyoruz. Bunlar maliyetler doğru orantılı. Biz orijinalliğe dikkat ettiğimiz için her şeyi en ince ayrıntısına dikkat ederek yapıyoruz” ifadelerini kullandı. “Otobüs ilk geldiğinde tavuk kümesi gibiydi” 84 yıllık otobüsün ilk geldiği gün tavuk kümesini andırdığını söyleyen Akman, “Otobüs ilk geldiğinde tabiri caizse tavuk kümesi gibiydi. Arka tarafı neredeyse hiç yoktu. Ön tarafta ağır deformasyonlar vardı. Arka tarafında yolcu döşemeleri hiç yoktu. Bu araçlara meraklı olan insanlar gördüklerinde onlar bile gıptayla bakıyor. Bizde yaptığımız ürünlerin taktir edilmesiyle mutlu oluyoruz. Yapım aşaması bayağı uzun sürdü. Motor ve mekanik aksamları çalışamaz durumdaydı. O parçaları yurtdışından getirtmek zorunda kaldık. Restorasyonu ortalama 1 yılı buldu. Bizim diğer yaptığımız araçlarda bu kadar uzun bir süreç yok. Bu araçta yaşadığımız parça sıkıntısından dolayı bu süreç uzadı” şeklinde konuştu. (AB-
Mersin Otizmli genç, geçen yıl da doğum gününde darbedilmiş Mersin’de özel bir engelli bakım merkezinde darbedilen 20 yaşındaki otizmli gencin annesi Muazzez Ünal, "Efe’nin ilginç tarafı geçen yıl da doğum gününde dövülmesiydi, bu yıl da doğum gününde dövüldü" dedi. Anne Muazzez Ünal gazetecilere yaptığı açıklamada, 24 Ocak’ta gerçekleşen olayı tesadüfen öğrendiklerini söyledi. Merkezde kalan oğlu ile haftada bir kez telefonla görüntülü görüşme hakları olduğunu belirten Ünal, "O sırada gördük; Efe baygın halde ve gözü şişmişti. Bunun üzerine karakola gideceğimizi bildirdik. Kurum sahipleri çok sinirlendi. ’Karakola gittiğiniz anda çocuğunuzu buradan almak zorunda kalırsınız’ gibi söylemlerde bulundular" diye konuştu. "Olay rapora ’basit yaralama’ olarak girmiş" Buna rağmen karakola gittiklerini ve hastaneden rapor aldıklarını ifade eden Ünal, olayla ilgili şöyle konuştu: "Olay rapora ’basit yaralama’ olarak girmiş. Akabinde de çok kısa sürede mahkeme süreci oldu. Mahkeme bir haftada bitti zaten. Verilen ceza onca eziyete rağmen; Efe’nin göğsüne sürekli oturması ki otizmli bir bireye dokunmak onu çok çıldırtır ama Efe’ye dakikalarca dokunuyor, küfürler ediyor, üzerinde git geller yapıyor. Efe daha da çok sinirleniyor. Göğüs kafesinde daralmalar oluyor, nefesi daralıyor. Ama hala Ali ısrarla hareketlerine devam ediyor. Sonra ’gözüm patladı’ diyor. İyi mi oldu falan o sözler var küfürlerin arasında. İşte en sonunda sonra bırakıyor Ali. Pes ettikten sonra da çok normal bir şeymiş gibi git elini yüzünü yıka, ağzını çalkala gel diyor. Arkasından gidiyor lavaboya, ağzını hemen çalkalıyor geliyor. Onlar için yani diğer engelli bireyler de öyle bakıyor. Biri de hatta anahtarı alıp kapıyı açıyor. Onlar için bu normal bir şiddet. Ali’nin çok profesyonelce dövmesi de çok ilginç. Yani bu iş sürekli, istikrarlı bir şekilde yapılmış diye düşünüyoruz. Çünkü çocuklar da hiç tepki vermiyorlar." Geçen yıl da doğum gününde dövülmüş Oğlunun bu yıl 24 Ocak olan doğum gününde darbedildiğini belirten anne Ünal, "Ama Efe’nin ilginç tarafı geçen yıl da doğum gününde dövülmesiydi, bu yıl da doğum gününde dövülmesi. Geçen yıl örtbas etmişlerdi; kolumuz çarptı falan diye. Aynı şey bu yıl da oldu. Hep doğum günlerinde oluyor. Çünkü video kayıtları var elimizde. Doğum günü pastasını götürdüğümüzde gözü yine aynı şişmişti. O zaman şikayetçi olmadık, dirseği çarptı diye. Ama bu defa şikayet etmek zorunda kaldık" diye konuştu. "Onca eziyete rağmen 12 ay çok az" Mahkemede sanık Ali K.’ye ’beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı basit yaralama suçu’ndan 8 ay hapis cezası verilmesi, suçun, yüzde 94 engelli kişiye karşı işlenmesi nedeniyle cezanın 12 aya yükseltilmesini de değerlendiren anne Ünal, "Onca eziyete rağmen 12 ay çok az. Zaten 2 ayını yattı kapalı cezaevinde, 10 ayda açık cezaevinde yatacak. Yani telefonla ailesiyle de görüşecek, dışarıya da çıkacak. Normal bir insan gibi diğer bireylerinin yanında normal yaşantısına devam edecek" ifadelerini kullandı. "Hayatımız hep dramaydı bizim" Olayla ilgili görüntüleri izlediği andaki düşüncelerini sorulması üzerine anne Ünal, "Orada zaten bitiyorsunuz. Hayatımız hep dramaydı bizim. Ben bedensel engelli bir bireyin kızıydım. Sonra da zihinsel engelli bir çocuğun annesi oldum. Hayatımızda hep travmalar vardı. Ama bir travma geçirdik yani. Enteresan taraflarından biri de olay sonrası Efe hiç psikologla görüştürülmemiş. Bizimle de hiç iletişime geçilmedi. Bu her şey normal sürecinde devam etti. Tabii istinafa müracaat edeceğiz. Hatta işlemler başlatıldı" dedi. "Bakımevleri çoğaldıkça bu tip problemler de daha fazla olacak" Yetkililere de çağrıda bulunan Ünal, "Her 36 çocuktan biri maalesef otizmli. Artık bir yapılandırma istiyoruz. Adı üstünde bunlar özel çocuklar. 20 yaşında ama hala beyin olarak 5 yaş, 3 yaş çocuğu. Kanunlarda bir değişiklik istiyoruz. Çünkü bakım evleri çoğaldıkça bu tip problemler de daha fazla olacak" diye konuştu. Oğlu halen aynı engelli bakım merkezinde kalan Ünal, merkezin yetkilileri ile telefonda görüştüklerini ve "Bir an önce çocuğunuzu buradan alın istemiyoruz" dediklerini sözlerine ekledi. Sanığa 12 ay ceza verilmişti Mersin 18. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, başka suçtan tutuklu sanık Ali K.’ye hakim ’beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı basit yaralama suçu’ndan 8 ay hapis cezası verilmiş, suçun yüzde 94 engelli kişiye karşı işlenmesi nedeniyle ceza 12 aya yükseltilmişti. Engelli bakım merkezinde yaşanan şiddet olayı, merkezin güvenlik kameralarına saniye saniye yansımış, görüntülerde; bakımevi görevlisinin, yaklaşık 8 dakika boyunca engelli gence şiddet uyguladığı anlar yer almıştı.
Zonguldak Hüseyin usta tezgahın başında mesleğin son ustalığını sergiliyor Zonguldak’ın Devrek ilçesinde kalaycı ustası Hüseyin Macit Çekeneci, mesleğini teknolojiye rağmen sürdürüyor. Devrek tarihini yansıtan ve bakır, kap-kacak, ibrik, tas, tabak, kazan gibi bakır mutfak eşyalarını kullanırken insanı zehirlememesi için yapılan kalay işlemini 68 yaşındaki Hüseyin Macit Çekeneci sürdürüyor. İlçede kalaycılık mesleğini seyyar ve yerleşik olarak yapan esnaf sayısı 1960’larda 23 iken şimdilerde son iki ustayla sürdürülüyor. 68 yaşındaki Hüseyin Macit Çekeneci 48 yıldır bu mesleği yaparak zamana direnen son iki ustadan birisi oldu. Kalaycı ustası Çekeneci; geçmiş zamanda Devrek’te sayılarının seyyar ve dükkan olmak üzere 23 olduğunu, kalaycıların olduğu sokağa girildiğinde çekiş seslerinden geçilmediğini hatırlattı. "Bizden sonra devam ettirecek çırak yok" Babasından devraldığı işyerinde 85 yıldır mesleğin yaşatılmaya çalışıldığını ifade Çekeneci, "Ben bu mesleği 1973 yılında 17 yaşımda liseden ayrıldıktan sonra babamın yanında başladığım zamandan beri yapıyorum. Askerden sonra da bu mesleği bırakmayarak devam ettim. Bu sokakta 12 belki de daha fazla kalaycı dükkanı vardı. Sokağa girdiğiniz zaman alışkın değilseniz çekiç seslerinden duramazdınız. İnsanların zamanla bakır mutfak eşyası kullanmayı bırakmasıyla birlikte sokağı inleten çekiç sesleri de zamanla azaldı. Şimdi bu mesleği yapan iki kişi kaldık. Bizlerde bırakırsak bu meslek ölmüş olacak. Bu meslek çok güzel bir meslek bu bakırlarda pişen yemeğin tadını hiçbir alüminyum, çelik vermez. Bir kalaycı ustası en az 7-8 defa kalay atacağı ürünü elden geçirir. Kalay için gelen bir bakır önce kostik asit daha sonra tuz ruhu ile sürtme işini yaparak parlatıp dogrultarak kalaya hazır hale getirip meslegi devam ettirmekteyiz. Bizler artık bu mesleğin son dönemlerindeyiz bizlerde bıraktıktan sonra bir çırak yok. Artık bu meslek Türkiye’de azalıyor” dedi.
Konya Eşinden tezgahı aldı, 17 yıldır müşterilerinin ’Simitçi Teyzesi’ oldu Konya’da eşi işe girince simit tezgahının başına geçen ve müşterilerinin ’Simitçi Teyzesi’ olan Elife Öztürk, 17 yıldır her gün sabah erken saatlerde tezgahında simit satarak evinin geçimine katkı sağlıyor. Konya’da 17 yıldır açtığı simit tezgahıyla evinin geçimine katkı sağlayan Elife Öztürk, yıllardır müşterilerini güler yüzüyle karşılıyor. Üç çocuk annesi 63 yaşındaki Elife Öztürk, daha önce simit tezgahında satış yapan eşinin işe başlaması nedeniyle Beşyol Kavşağında bulunan simit tezgahını 17 yıl önce devraldı. İşini, soğuk sıcak demeden bir gün bile aksatmayan Öztürk, eşinin şeker, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı olduğunu, kendisinin de romatizma rahatsızlığının bulunduğunu söyledi. Elife Öztürk, her gün sabahın erken saatlerinde tezgahında simit satarak evinin geçimine katkı sağlarken, müşterilerinin ’Simitçi Teyzesi’ oldu. Parası olmayan çocuklardan da okula aç gitmesinler diye ücret almayan Elife Öztürk, 17 senedir bu tezgahta simit sattığını söyledi. “17 senedir bu tezgahta simit satıyorum” Yıllardır simitçilik yapan 3 çocuk annesi Elife Öztürk, Konya’ya 1998 yılında Kadınhanı ilçesinden geldiklerini anlatarak, “Eşim burada tezgahta çalışıyordu. Güvenlik sertifikası alınca, orası bizim ekmek teknemiz ben çalıştırayım, hiç olmazsa sen yine işsiz kalırsan tezgahın başına geçersin dedim. 17 senedir bu tezgahta kış ayında da yaz ayında da simit satıyorum” dedi. "Tek isteğim tezgahımın etrafını soğuktan korunacak şekilde yaptırmak” İşini severek yaptığını, kış aylarında biraz zorlandığını anlatan Elife Öztürk, “Çalışıyorum ama kışın az zorlanıyorum. Soğuk gerçekten zor oluyor. Ayaklarım üşüyor, romatizma oldu. Yaş ilerledi, yaş ilerleyince kolay değil soğukta çalışmak ama yapacak bir şey yok. Eşim emekli oldu ama düşük maaştan alıyor. Ben ömrüm yettiğince ekmeğimizi nasıl olsa kazanıyorum. Tek isteğim tezgahımın etrafının soğuktan korunacak şekilde yaptırılması” şeklinde konuştu. Simitçi Elife Öztürk’ün müşterileri ise kendisinden memnun olduklarını ifade etti.