GENEL - 27 Eylül 2018 Perşembe 14:21

STK’lardan Yalova’da yeşil alan protestosu

A
A
A
STK’lardan Yalova’da yeşil alan protestosu

Yalova Platformu üyeleri, okul yapılmak istenen Meteoroloji alanı önünde toplanarak eylem yaptı.

Yalova Platformu üyeleri, okul yapılmak istenen Meteoroloji alanı önünde toplanarak eylem yaptı. Platform adına açıklama yapan Hakim Menteş, “Söz konusu alan mevcut yeşil haliyle korunmalıdır” dedi.


Meteoroloji arazisinin yeşil alan mı kalacağı ya da okul mu yapılacağı mahkemeden çıkacak kararla netlik kazanacak. Ancak Yalova Platformu bu meseleye müdahil oldu. Meteoroloji alanı önünde toplanan Yalova Platformu üyeleri, “Havama, suyuma, toprağıma dokunma” diye slogan attı. Ardından platform adına hazırlanan ortak metni Samanlı Dağları Çevre ve Kültür Derneği’nin (SAMDER) Başkanı Hakim Menteş okudu. Menteş, “Atatürk İlkokulu’nda yaşanılan sıkışıklık bahane edilerek Meteoroloji alanına ilave okul yapılmasına karşıyız. Bahse konu alan mevcut yeşil haliyle korunmalıdır. Beklenen Marmara depreminde Süleymanbey Mahallesi içinde halkın toplanma alanı olarak kullanılabileceği sayılı yerlerden biridir. Kıyı zonundaki mevcut dolgu alanı, oluşabilecek yıkım, çökme ve zemin kırılmaları sebebiyle emniyetli değildir ve ancak depremden zarar görmemiş kesimleri kontrollü bir şekilde halkın kullanımına açılabilir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Doç. Dr. Alıcı: "Yılda 200 bin kişiye inme iniyor" Sağlık Bilimleri Üniversitesi Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Alıcı, şah damarındaki tıkanma ile gelişen ve halk arasında “inme” olarak bilinen hastalığın yaşlanan nüfusla birlikte önemli bir sağlık sorunu haline geldiğini ve yaşlanan nüfusla birlikte her geçen yıl artış gösterdiğini bildirdi. Alıcı, “beynin bir bölgesine giden dolaşımın birkaç dakikadan daha fazla kesilmesiyle bölgedeki beyin hücrelerinin tahrip olması sonrasında hastada gelişen görme, konuşma, vücudun belli bölgelerinde hareket ya da his kaybı durumu” olarak tanımlanan inmenin her yıl yaklaşık 200 bin kişide görüldüğünü ifade etti. İnme hastalığında risk faktörlerinin genetik etkenler ve ilerleyen yaş dışındaki büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Gökhan Alıcı, “Tütün mamulleri ve alkol gibi zararlı alışkanlıklar damarlarda plak oluşumunu artırdığından inme risk faktörleri arasında ilk sıralarda yer alıyor” dedi. Hipertansiyon, halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, yüksek kolesterol, fiziksel aktivite eksikliği, hareketsiz yaşam ve bunun doğal sonucu olan obezitenin diğer risk faktörlerini oluşturduğunun altını çizen Doç. Dr. Alıcı, yağ, şeker ve tuz oranı yüksek beslenme alışkanlığının da inme riskini artırdığını ifade etti. Şah damarı tıkanıklığı denince en çok korkulan durumun inme olduğunu belirten Alıcı, “Beyin dokusunun nörolojik sisteminde kalıcı ya da geçici olarak fonksiyon bozukluğunun en önemli nedenini şah damarı tıkanıklığı oluşturuyor. Ülkemizin yaklaşık 85 milyon nüfusunun her yıl 200 bin’inde inme vakası görülüyor” uyarısında bulunarak, şöyle devam etti: “İskemik inme yani temel olarak damarın tıkanmasına, kan akımının iletilmesinde yetersizlik olmasına bağlı inme gelişmesi durumudur. Toplumda gelişen inmelerin yaklaşık yüzde 80’i iskemiye, yaklaşık yüzde 20’si de başta hipertansiyon olmak üzere çeşitli nedenlerden kaynaklanan kanamaya bağlı olarak gelişmektedir. Beyne pıhtı atması olarak ifade edilen durum şah damarındaki tıkanmadan kaynaklanmaktadır.” Damar tıkanıklığı yapan her şeyin şah damarını da tıkadığını belirten Alıcı, “Damarlar her yerde aynı, yani aynı risk faktörleri geçerli. Yaşın ilerlemesi, şeker, tansiyon, sigara, erkek olmak, ailede damar hastalığına yatkınlık ve yüksek kolesterol. Tedavide bunları modifiye ediyoruz. Yani tıkanmaya yol açan nedenleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Yapacağımız tedavi eşlik eden risk faktörlerine göre değişiyor” dedi. Doç. Dr. Gökhan Alıcı, eskiden belli bir yüzdenin üzerinde tıkanıklık varsa hastayı felç bırakmışsa bunların tek tedavi yönteminin ameliyat olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti: “Oysa artık stentleme işlemi yapıyoruz. Tıkalı yere stent yerleştirip pıhtı atmaması için orayı stabilize ediyoruz. Eğer hastadaki darlık yüzde 60’ın üzerinde değilse risk faktörlerini ortadan kaldırıyoruz. Rutin taramayı herkese önermiyoruz ancak, hastanın çok fazla risk faktörü bir arada ise anjiyo ya da ilaçlı tomografi ile oradaki darlığın seviyesini ölçebiliyoruz.” Doç. Dr. Alıcı, aniden gelişen inme vakalarındaki belirtilere de dikkati çekerek, şu uyarılarda bulundu: “Yüz, kol veya bacakta vücudun tek tarafında görülen his ve güç kaybı, bilinç bulanıklığı, konuşmada zorlanma ya da hiç konuşmama, dengesiz yürüme, yutkunma güçlüğü, tek gözde ya da her iki gözde gelişebilen görme kaybı, ani başlayan baş ağrısı ve baş dönmesi inme belirtisi olabilir. Bu nedenle hastaların bu tür belirtilerde vakit geçirmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalarını tavsiye ediyoruz.” İnmeden sonra tam iyileşmenin mümkün olup olmadığının da halk arasında en fazla yöneltilen sorular olduğunu belirten Doç. Dr. Alıcı, “İnme tedavisi görüp normal hayatına dönen çok sayıda hasta bulunmakla birlikte, burada belirleyici unsur beyindeki hasarın derecesidir. Erken tanı ve hızlı müdahale ile beyindeki hücre hasarının ilerlemesini önleyebiliyoruz” dedi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2023 yılında açıklanan verilere göre, 2020 yılında 507.938 kişi hayatını kaybetti. Ölümlerin 183.109 (%36)’unun nedeni kalp damar sistemi hastalıklarından kaynaklandı. Aynı yıl inmeden ölüm kaydı sayısı 35.880 olup tüm ölümlerin %7,2’i ve kalp damar hastalıkları kaynaklı ölümlerin %19,6’sına karşılık geliyor. Bu veriye göre 2020 yılında her on beş dakikada bir Türk insanı inme nedeniyle kaybedildi.
Adana "Birbirimize Candan Bağlıyız" kan projesi Türk Kızılay’ın, Adana Valiliği himayesinde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Adana Bölge Müdürlüğü iş birliğinde “Birbirimize Candan Bağlıyız” sloganıyla hayata geçirdiği kan bağışı 30 Nisan Salı Günü İstasyon Meydanı’nda gerçekleşecek. Türk Kızılay 1. Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Saygılı, Kan bağış oranlarının düşüş gösterdiği kış koşulları ile Ramazan ayının ardından kan stoklarını belirli bir seviyenin üzerine çıkarmayı hedeflediklerini belirterek, tüm kan dostlarını Salı günü İstasyon Meydanı’nda buluşmaya davet etti. Ramazan Saygılı, Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in himayelerinde, İletişim Başkanlığı Adana İl Müdürlüğü ve Türk Kızılay iş birliğiyle; tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde düzenli kan bağışının teşvik edilmesi amacıyla bir iş birliği protokolü imzaladıklarını anımsatarak, şunları kaydetti: “Türk Kızılay’ımız, ‘İyiliğin gücüyle birey ve toplumun dirençliliğini arttırmak, insan onurunu korumak ve ıstırabını dindirmek için çalışmak’ misyonu ile 1868 yılından bu yana her koşulda, yerde ve zamanda ihtiyaç halinde bulunan insanların umudu olurken; ülkemizin kan ihtiyacının karşılanması amacıyla yürüttüğü faaliyetlerle büyük başarılara imza atmaktadır. Ülkemizin kan ihtiyacının karşılanması amacıyla düzenli kan bağışı bilincinin güçlendirilmesi ve bireylerin düzenli kan bağışına teşvik edilmesi hususlarında yürütülen faaliyetler kapsamında; Türk Kızılay Orta Akdeniz Bölge Kan Merkezi Müdürlüğü ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Adana Bölge Müdürlüğü önemli bir iş birliği gerçekleştirildi.” Saygılı, iki kurum arasında imzalanan söz konusu protokol kapsamında 30 Nisan Salı günü Adana İstasyon Meydanı’nda düzenlenecek kan bağışı etkinliğinin amacına ulaşacağına inandığını kaydetti. Adana Valiliği’nin destekleriyle gerçekleştirilecek ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarının katılım sağlayacağı etkinliğin saat 09.00’da başlayıp, gün boyu devam edeceği bildirildi. Birbirimize Candan Bağlıyız Türk Kızılay tarafından hayata geçirilen "Birbirimize Candan Bağlıyız" kampanyası, ülke çapında kan bağışı bilincini artırmayı ve düzenli bağışların oranını yükseltmeyi amaçlamaktadır. Kış şartları ve Ramazan ayı gibi dönemlerde genellikle azalan kan stoklarını güçlendirmek için başlatılan bu kampanya, her sağlıklı bireyi kan bağışı yapmaya teşvik ediyor. Türk Kızılay, 69 kan bağış merkezi, 18 bölge kan merkezi ve 300’den fazla mobil araç ile desteklenen geniş bir ağ kullanarak, 2 bin 920 uzman personel ile hizmet veriyor. Bu kampanyada, 18-65 yaş aralığındaki sağlıklı bireylerin, erkekler için üç ayda bir ve kadınlar için dört ayda bir kan bağışı yapmaları öneriliyor.
İzmir İEÜ Medical Point, çocuk sesleriyle şenlendi İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi, yıllardır destek sağladığı Sevgi Evleri çocukları için hastane bahçesinde şenlik düzenledi. Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba, “Biz, Medical Point ailesi olarak çocuklarımızın sağlıklı bir şekilde büyümesine ve gelişmesine katkıda bulunmaya kararlıyız. Onların yanında olmak ve geleceğe umutla bakmalarını sağlamak bizim en büyük misyonlarımızdan” dedi. İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi, yıllardır destek sağladığı Sevgi Evleri çocuklarının eğlenceli ve hoş vakit geçirmesi için Ço0cuk Şenliği düzenledi. Hastanenin bahçesinde gerçekleşen etkinliğe, Sevgi Evleri çocuklarının yanı sıra hastane çalışanlarının çocukları ve hastaneye tedavi için gelen hastaların çocukları da katıldı. Şişme oyuncakların kurulduğu, Bubble Show’un yer aldığı şenlikte çocuklar boyama yaparak, maskotlarla eğlenceli oyunlar oynadı. İzmir İtfaiyesi Çocuk Kulübü’nün kurduğu su parkurunda da, çocuklar minik itfaiyeci olma şansı yakaladı. İtfaiye kostümleri giyerek, itfaiye hortumu kullanan çocuklar parkura yoğun ilgi gösterdi. "Her türlü desteğe kararlıyız" Düzenlenen şenliğe katılan ve çocuklarla tek tek ilgilenen Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba, sağlıklı yetişen çocukların, sağlıklı toplumlar oluşturacağını ifade ederek, “Bugünün çocuk ve gençleri yarının doktorları, hemşireleri sağlık çalışanları olacak. Biz Medical Point Ailesi olarak, onların yanında olmak ve sağlıklı bir gelecek için gereken her türlü desteği sağlamak için kararlıyız. Bu doğrultuda, tüm çabamız onları korumak ve desteklemek için. Çocuklarımızın neşelerine ortak olduğumuz için mutluyuz” ifadelerini kullandı.
Antalya Epilepsi hastası Manavgat Irmağında ölü bulundu Antalya’nın Manavgat ilçesinde ailesinin Cuma Gecesi Şelale Polis Karakoluna kayıp başvurusunda bulunduğu 41 yaşındaki Ümit Ejder Korkusuz, Manavgat Irmağında ölü bulundu. Cansız bedeni bulunduğunda elinde cep telefonu olan Korkusuz’un telefonla konuşurken epilepsi krizi tuttuğu, ırmağa düşerek boğulmuş olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Manavgat Irmağı ile denizin buluştuğu Boğaz mevkiinde ırmak içerisinde bir ceset olduğu ihbarı Manavgat İlçe Jandarma Komutanlığı Merkez Karakolu ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerinin alarma geçirdi. Olay yerine gelen ekipler, ihbarı yapan vatandaşın kürekle elbisesinden tutup kıyıya çektiği erkek cesediyle karşılaştı. Irmakta soğuktan katı hale gelen cesedin elindeki cep telefonu dikkatlerden kaçmadı. Yapılan araştırmalar sonucunda cesedin Cuma gecesi ailesinin Cumhuriyet Polis Merkezine kayıp başvurusunda bulunduğu 41 yaşındaki Ümit Ejder Korkusuz’a ait olduğu belirlendi. Polis ekiplerinin haber vermesi üzerine olay yerine gelen Ümit Ejder Korkusuz’un kardeşi büyük üzüntü yaşarken, kardeşinin epilepsi hastası olduğunu, kimse ile bir probleminin olmadığını, daha önce kendisini damdan attığı için beyin kanaması geçirdiğini, büyük ihtimalle ırmak kenarında telefonla konuşurken gelen epilepsi krizi sonucu ırmağa düşerek boğulmuş olabileceğini dile getirdi. Ümit Ejder Korkusuz’un cenazesi, Manavgat İlçe Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Ekibi, Adli Tabip ve Cumhuriyet Savcısının incelemelerinin ardından Antalya Adli Tıp Kurumuna gönderildi.
İstanbul Türk dönerine Avrupa’da geleneksel ürün tescili geliyor Türk mutfağı denilince akla gelen ilk lezzetlerden dönerin "geleneksel ürün adı" olarak tescil edilmesi için Uluslararası Döner Federasyonu tarafından Avrupa Birliği’ne (AB) yapılan başvurunun ilanı, AB Resmi Gazetesi’nde yayımlandı. Avrupa Komisyonu’nun Resmi Gazete’de yayınladığı karara göre, dönerin sığır, koyun veya tavuk etinin ince ve yatay biçimde dilimlenmiş şekilde kesilerek bir şiş üzerinde sabitlendiği, bunun dikey olarak kendi ekseni etrafında dönerek ateşte pişirildiği bilgisi verildi. İnce ve yatay olarak dilimlenen etlerin pişirme öncesi yoğurt veya süt, biber veya domates püresi, tuz, çeşitli ot ve baharatlardan oluşan bir karışımla terbiye edildiği belirtilen ilanda, dönerin şişlenmesi sırasında et katmanlarının arasına yatay olarak dilimlenmiş yağ yerleştirildiği anlatıldı. Dönerin 1800’lü yılların başından itibaren İstanbul’dan Osmanlı coğrafyasının çeşitli şehirlerine yayıldığı, lokantalarda ve hanlarda pişirilip satıldığı belirtilen ilanda, Takiyüddin el yazmalarında dönerin dikey pişirilmesinin 1546 yılına kadar gittiği bilgisi verildi. İlanda, dönerin 1962’den 1979’a kadar yoğun bir şekilde devam eden Türklerin Avrupa’ya ve özellikle Almanya’ya göçünün kültürel simgesi haline geldiği, dönerin adı ve üretim süreci değişmeden Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine yayıldığı belirtildi. Dönerin Avrupa’da en popüler sokak yemeklerinden biri haline geldiğine işaret edilen ilanda, döner tabirinin dönmek kelimesinden türediği ve yemeğin adının geleneksel pişirme tekniğiyle ilgili olduğu kaydedildi. İlanın AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmasıyla dönerin AB tarafından "Geleneksel Ürün Adı" tescil sürecinin ilk adımı atılmış oldu. Döner, 3 aylık itiraz süresinin dolmasının ardından tescil edilecek ve Türkiye’den AB’de tescillenen ilk geleneksel ürün adı olacak. Bu gelişmenin ardından Uluslararası Döner Federasyonu bir basın açıklaması düzenledi. “Döner kültürlerin kaynaşmasını sağladı” Basın açıklamasında konuşan Uluslararası Döner Federasyonu Baş Danışmanı Huriye Özener, “2020 yılında kendi ülkemizde dönerin geleneksel ürün adı olarak tescilini yaptık. Uluslararası Döner Federasyonu adına Avrupa Birliği Komisyonuna 2022 yılında geleneksel ürün olarak başvurumuzu gerçekleştirdik. Nisan ayının 24’ünde ilan edildi. 3 ay askı sürecimiz var, tescili bekliyoruz. Tescil bizim için çok önemli, bugün 140 ülkede döneri temsil edebilmek bununda UDAFED tarafından yapılıyor olabilmesi bizim için onur ve mutluluk verici. Osmanlı döneminden gelen bir lezzet kültüründen bahsediyoruz. Türklerin iş için Avrupa’ya göç etmesiyle beraber dönerin Avrupa ve diğer ülkelere yayılmasına neden oldu. Döner toplamsal alışveriş ve kültürel birlikteliğe neden oldu. Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye gelişinde dönerle gelmesi bu kültürün örneklerindendir” diye konuştu.