POLİTİKA - 31 Mart 2022 Perşembe 13:01

İçişleri Bakanı Soylu’dan 6 muhalefet partisinin bildirisine ilişkin açıklama

A
A
A
İçişleri Bakanı Soylu’dan 6 muhalefet partisinin bildirisine ilişkin açıklama

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 muhalefet partisinin ortak bildirisine ilişkin, “6+1’li mutabakatlarını bile büyükelçiye gönderiyorlar.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 muhalefet partisinin ortak bildirisine ilişkin, “6+1’li mutabakatlarını bile büyükelçiye gönderiyorlar. Birkaç tanesi ifşa oldu diye başka bir büyükelçiye gönderiyorlar. Arkadaşlar bunun adı vatana ihanettir, bu kadar açık ve net. Ben ciddi bir şey söylüyorum. Kaç gündür de söylüyorum, söylemeye devam edeceğim” dedi.


İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, beraberinde İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy ile birlikte Türkiye Belediyeler Birliği’nde düzenlenen Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü Hizmet İçi Eğitim Semineri’nin kapanışına katıldı. Törende konuşan Bakan Soylu, “Güvenlik eksenli, bir anlamda korumak eksenli bir konjonktürden geçiyoruz. İstikrarı korumak, güvenliği korumak, doğayı korumak gibi farklı kaygılar ve gayretler içinde bir dünya gündemini yaşıyoruz. Daha da önemlisi, güvenliğin ekosistemi etrafımızda giderek daha da büyüyor. Siyasi istikrarı korumak, ekonomik alanı etkiliyor; sosyal alandaki bir farklılığın üretebileceği çatışma siyasal istikrarı etkiliyor; terör göçü, uyuşturucu terörü, bir virüs salgını yani sağlık, tüm dünyadaki güvenlik dengelerini etkiliyor. Tıpkı bir ağaç ve sürekli büyüyen gölgesi gibi insan aslında sabit, ama güvenliğin alanı giderek büyüyor. Eskiden devletin ve görevli kurumların sadece polis eliyle asayişi, asker eliyle sınırları koruduğu bir dünya modelinden bugün algılarımızın bile dezenformasyonla yönlendirilmesine karşı bir güvenlik ihtiyacı hissediyoruz” ifadelerini kullandı.



“Biz son 4 yıldır dünyada en çok uluslararası yardım yapan ülkeyiz”


Türkiye’nin 4 son yıldır dünyada en çok uluslararası yardım yapan ülke olduğunu belirten Soylu, “Bakın bugün sizler Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün parçasısınız. Bu genel müdürlük 2018 yılında kuruldu, önceden Dernekler Dairesi Başkanlığı’ydı. Peki bu toplumun sivil toplum anlayışı sadece bu kadar mı geriye gider? Elbette ki hayır. Selçuklu’nun inanılmaz kervansaray sisteminden, derbent teşkilatından tutun Osmanlı’da zirvesini bulan vakıf geleneğine, loncalardan Ahilik Teşkilatı’na kadar uzanan bir karakter var. Bu karakterin Batı’yla büyük bir farkı var. Eylül ayında Balıkesir’deki toplantıda ifade etmiştim. Batı’da sivil toplumun gelişme dinamiği daha çok bilhassa İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle devletlere bağlanan umutların boşa çıkmasıydı. Bizde ise sivil toplumun motivasyon kaynağı, güçlü devlet geleneği içinde sivil topluma tanınan özgürlükçü ve demokratik bir alanın varlığıdır. Bu yüzden Osmanlı’daki loncalar, ayan, vakıf gibi yapılardan oluşan sivil toplum-devlet ilişkisi, modern dünyadaki sivil toplum-devlet ilişkisine oldukça benzer. Hem eskiye ait bu yapılar, hem de kendi kültürümüzden ve inancımızdan gelen ‘şura, istişare’ geleneği, bugünkü modern anlamda bir sivil toplum alanının zeminini hazırlamıştır. , bizim ithal ettiğimiz bir anlayış değildir. Elbette ki örgütlenme biçimleri açısından dönemsel olarak etkilendiğimiz, örnek aldığımız modeller olmuştur, iyi uygulama örnekleri olmuştur. Sonuçta kökeni 16. yüzyıla dayanan bir sahadan bahsediyoruz. Bu kadar uzun bir sürede mutlaka kültürler arasında bu alanda da etkileşimler ve örnek almalar olmuştur. Ancak sivil toplum alanı, buradaki özgürlük alanı ve bunu korumaya yönelik medeniyet aklı, kendi özümüzden gelmiştir, ithal değildir, bize ait anlayışları ve değerleri barındırır. Biz son 4 yıldır dünyada en çok uluslararası yardım yapan ülkeyiz” diye konuştu.


Avrupa’dan, Amerika’dan Türkiye’deki derneklere yardım edildiğini ifade eden Soylu, “Cinsiyetsizlik kavramı ortaya koymak, LGBT’cilik, FETÖ’cülük, kuytuculuk, PKK’cılık, DHKPC’cilik bunların büyük bir bölümü sivil toplum adı altında geliştirmektedir. Bunların her bir kökü dışarıdadır. Bu ülkenin birliğini bozmaya çalışan, değerlerini erozyona uğratmaya çalışanların kökü dışarıdadır. Bizim böyle zararlı alışkanlıklarımız yok. Hepsinin kökü dışarıdır. Adam Avrupa’dan, Amerika’dan, dünyanın birçok yerinden Türkiye’deki sözde derneklere yardım ediyor. Erkekle erkeğin ve kadınla kadının evlenmesini teşvik etmeye çalışıyor, ben bunu görmeyeyim. LGBT’çilik yapıyor, bunu görmeyeyim. Bizim sadece kamu görevimiz yok, biz insanız” açıklamasında bulundu.


Gezi olaylarının Türkiye’deki sivil toplumculuğun üzerinden istismar edildiğini söyleyen Soylu, “Amerika ve Avrupa bir takım yazarları desteklemek, hükümetin bir takım politikalarını eleştirmek, hükümetin bakanlarına hakaret edebilmek, toplumun bütün değerlerini alaşağı edebilmek için vakıflar üzerinden para yardımı yapacak, biz teslim olacağız. Bunların tamamı sivil toplumlar üzerinden gerçekleşiyor” dedi.


Bakan Soylu, 2022 yılı itibarıyla Türkiye’deki faal dernek sayısının 122 bin 98 olduğunu belirtti. Soylu, 2016 yılında bu rakamın 108 bin 217 olduğunu, bunun da yaklaşık yüzde 13’lük bir artışa karşılık geldiğini ifade etti.



“6+1’li mutabakatlarını bile büyükelçiye gönderiyorlar”


6 muhalefet partisinin ortak bildirisi hakkında Bakan Soylu, “6+1’li mutabakatlarını bile büyükelçiye gönderiyorlar. Birkaç tanesi ifşa oldu diye başka bir büyükelçiye gönderiyorlar. Arkadaşlar bunun adı vatana ihanettir, bu kadar açık ve net. Ben ciddi bir şey söylüyorum. Kaç gündür de söylüyorum, söylemeye devam edeceğim” diye konuştu.


STK ziyaretleri kapsamında 2019’dan bu yana toplam 5 bin 204 STK’yı ziyaret ettiklerinin bilgisini veren Soylu, şu ifadeleri kullandı:


"İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüklerimizin modern bir yapıya kavuşturulmasından eksikliklerinin giderilmesine, hizmet kalitesinin yükseltilmesinden sivil topluma yönelik hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesi adına ‘konsept proje’ adıyla bir projemizi de inşallah hayata geçirmenin gayreti içindeyiz. Yeni nesil nüfus müdürlüğü konseptinde olduğu gibi bu proje kapsamında da il müdürlüklerimizin yeni bir tasarımla modern bir görünüme kavuşmasını planlıyoruz. 40 ilde bu projelerin uygulanması talimatını da arkadaşlarımızla birlikte verdik. Görev sahamıza giren her başlıkta olduğu gibi sivil toplum alanında da dijitalleşmeye dair kilit hamleler yaptık. Bunların da en başında halen 123 bin 485 aktif kullanıcısı bulunan DERBİS geliyor. DERBİS üzerinden diğer kamu kurum ve kuruluşları ile yapılan entegrasyon sayısı da şu an 18’e ulaştı. Artık derneklerin gelir tahsilinde kullanılan e-alındı belgesi, ayrıca e-faaliyet ve e-tüzük belgeleri fiziksel ortamın yanı sıra, DERBİS üzerinden de alınabiliyor. Vatandaşların herhangi bir derneğin üyesi olup olmadığını sorgulayabilmeleri, üye olduğu dernekten e-Devlet üzerinden üyeliğini sonlandırabilmelerine ilişkin “dernek üyeliği sorgulama ve sonlandırma” hizmetlerini de tamamladık. Bugüne kadar bu hizmet 3,8 milyon kez sorgulanmış ve bu hizmet kullanılarak 94 bin 363 kişi dernek üyeliğinden istifa etmiştir. Şunu söylemek isterim, bugün derneklerle, sivil toplumla ilgili iş ve işlemlerin yüzde 100’e yakını DERBİS üzerinden gerçekleştirilebilmektedir. DERBİS ve e-Devlet üzerinden yardım toplama başvurusunda bulunmalarına yönelik e-yardım toplama, derneklere elektronik tebligat yapılabilmesine ilişkin e-tebligat, derneklerin tutmakla yükümlü oldukları defterleri DERBİS üzerinde tutabilmelerine imkân sağlanması amacıyla E-defter, UYAP entegrasyonu, siyasi partiler bilgi sistemi-PARBİS gibi birçok dijitalleşme projesini inşallah kısa bir süre içerisinde hayata geçirmeyi planlıyoruz. Önemle üzerinde durduğumuz bir diğer husus ve bu toplantının asıl konusu, elbette ki denetimlerdir. 15 Temmuz sonrasında ciddi bir denetim atağına kalktık. 2017 yılında denetlenen dernek sayımı 3 bin 682’ydi. Bir sonraki yıl bunu 5 bin 582 yaptık, bir sonraki yıl 2019’da 14 bin 639 olarak gerçekleşti, pandemi etkisiyle 10 bin 511 doğru bir azalış oldu. Sonrasında ise geçen yıl 17 bin 787’ye yükselterek bu ivmeyi devam ettirdik. Bu yıl da halen 5 bin 214 denetim gerçekleştirdik. İnşallah yılsonu hedefimiz de 25 bin sayısına ulaşmaktır.”


2016-2020 yılları arasında Türkiye’de kurulmuş 22 LGBTİ derneğine toplam 20 milyon 127 bin dolar yardım yapıldığı bilgisini veren Soylu, “2021 yılında herhalde 5 milyon dolar vardır. Toplam 25 milyon dolar LGBT derneklerini Batı deli gibi fonluyor. İdlib’te, Bangladeş’teki kamplarda gördüğüm sefilliği, dramı başka hiçbir yerde görmedim, günlerce etkisinde kaldım samimiyetle söylüyorum. Batılı ülkelerden oralara bu kadar sistemli, bu kadar kolay ve hızlı para bulabilmemiz mümkün değil. Sistemli diyorum çünkü bahsettiğim bu 25 milyon küsür dolar yardım, her yıl belli oranda artarak gelmiş. 2016 yılında yıllık 1.7 milyon dolar, 2019’da 5.3 milyon dolar, pandemi etkisiyle 2020’de düşmüş. Düşmüş hali 4.2 milyon dolar. Bu yıl 5 milyon dolar, hiç boş bırakmamışlar, hiç parasız bırakmamışlar. Bir başka kıyas daha yapayım; yurtdışından gelen yardımları, konularına göre ayırdığımızda, bir yanda 22 LGBTİ derneğine gelen 25 küsür milyon doları tutun. Şöyle bir tablo ifade etmek isterim. Yurtdışı yardım alınan 20 kategori içinde 4’üncü en büyük kategori, 84.6 milyon dolarla ‘hak ve savunuculuk dernekleri’ olarak görünüyor. 2018-2020 arasında toplam 1.5 milyon TL; 250 bin dolar, 200 bin euro ve 175 bin İngiliz sterlini dış yardım almış. Faaliyetleri arasında ne var biliyor musunuz? Erişim engeli kararı verilmiş internet sitesi içeriklerini, kendi sosyal medya hesaplarından erişime açmak. Yani aslında, sizin kamu düzeninizle, kanunlarınızla, kurumlarınızla, sizin kamu düzeninizde aldığınız kararları delmek, onları yok saymak. Şimdi insan ister istemez şunu sorguluyor, acaba bunlara gelen fonlara yardım mı demek lazım, yoksa stratejik yatırım mı? Biz bu stratejiye yabancı değiliz. PKK’yı yıllarca bu yöntemle beslediler. 15 Temmuz öncesinde, Batman’da, Şırnak’ta adı sanı duyulmamış, sadece bir yıllık mazisi olan derneklere Avrupa’dan milyon euroluk EFT’ler yaptılar. DHKP-C, aynı şekilde yıllardır Batı’nın bu yöntemle fonladığı bir yapıdır. Sivil toplum kuruluşu görünümündeki pek çok dernek üzerinden fonlanmıştır. Keza bugün birtakım dini yapıların güya radikal görüntü vererek sokak eylemleri yaparak, polisle ve devletle karşı karşıya gelerek, özgürlük savaşçısı kılığında toplumsal bir ayrışma oluşturmaya çalışması, yine sivil toplum alanını istismar etme stratejisinden beslenmektedir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 13’üncü Çalışma Meclisi’nin kapanış toplantısı Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldı "Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği" temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi’nin kapanış toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu’nda yapıldı. "Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği" temasıyla düzenlenen 13’üncü Çalışma Meclisi, 29-30 Nisan tarihlerinde gerçekleşti. 4 oturumda düzenlenen Çalışma Meclisi’nde “Çalışma Hayatında İnsana Yakışır İş, Yeşil ve Dijital Dönüşümün İşgücü Piyasasına Etkileri ve Adil Geçiş, Sendikal Örgütlenmede Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Toplu Pazarlık Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Yolları” başlıkları ele alındı. İki gün boyunca devam eden programda, işçi, kamu görevlileri ve işveren sendika konfederasyonlarının başkanları, oda ve borsa birliklerinin başkanları, sivil toplum kuruluşlularının başkanları ile akademisyenlerin katılımıyla çalışma hayatına ilişkin istişarelerde ve çözüm önerilerinde bulunuldu. İkinci gününde de devam eden program, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenlenen yemekle sona erdi. Burada konuşma yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, çalışma hayatında; sosyal diyalog mekanizmalarının etkin bir biçimde işletilmesinin Bakanlık açısından çok önemli ve faydalı gördüklerine vurgu yaparak, “Geçtiğimiz yıl içerisinde çalışma hayatında katılımcı sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından olan; Üçlü Danışma Kurulu’nu, Kamu Personeli Danışma Kurulu’nu ve Ortak Paylaşım Platformu’nu gerçekleştirdik. Çalışma Meclisi ise bu platformlar arasında, en kapsamlı ve en kritik öneme sahip istişare mekanizmalarından biridir. Bu çerçevede; ilgili bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, işçi, işveren, ve kamu görevlileri sendikaları/konfederasyonları, akademisyenler, iş dünyası, uluslararası ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan geniş katılımlı yapısı ile; Çalışma Meclisi toplantılarımızı, sosyal diyalogun hayata geçirilmesi vizyonuyla gerçekleştirmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı. “İşçi, işveren ve kamu ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında; ortak çözüm önerilerinin geliştirilmesi, çalışma meclislerinin en önemli hedefleridir” Işıkhan, Türkiye Yüzyılı’nın ilk Çalışma Meclisi olan bu seneki programın ‘Türkiye Yüzyılı’nda Çalışma Hayatı: Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarına dikkati çekerek, “İşçi, işveren ve kamu ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında; ortak işbirliği alanının oluşturulması, mevcut durum hakkındaki değerlendirmelerin yapılması, sorunların karşılıklı olarak, tartışılarak, ortak çözüm önerilerinin geliştirilmesi, Çalışma Meclislerinin en önemli hedefleridir. Dün ve bugün gerçekleştirilen toplantı ve panellerimiz ile çalışma hayatına dair güncel konular yanında, geleceğe dair fırsatlar ve zorluklarla ilgili istişarelerde bulunduk. İki gün boyunca gerçekleştirilen panelde; çalışma hayatının geleceği, insana yakışır iş, ikiz dönüşüm ve adil geçiş konuları yanında; sendikal örgütlenmede ve toplu pazarlık süreçlerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini kapsamlı olarak ele aldık” diye konuştu. “Temel hedefimiz, refahtan herkesin pay alabildiği, insanı merkeze alarak büyüyen bir Türkiye’dir” Bakanlıkların, sosyal tarafların, sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası kuruluşların temsilcileri ile akademisyenlerin katkıları doğrultusunda etkin ve verimli bir Çalışma Meclisi toplantısını gerçekleştirdiklerini aktaran Bakan Işıkhan, şu ifadelere yer verdi: “Temel hedefimiz, sadece üreterek büyüyen ve istihdamı arttıran bir Türkiye değil; aynı zamanda; ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ temel değeriyle; refahtan herkesin pay alabildiği, hakkın ve adaletin korunduğu, insanı merkeze alarak büyüyen bir Türkiye’dir. Bu noktada; Çalışma Meclisi gibi çözüm odaklı platformlar; çalışma hayatının hem yapısal hem de fonksiyonel sorunlarının çözüme kavuşturulabilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu meclisin çıktıları, özellikle; kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ücret, çalışma koşulları, iş sağlığı ve güvenliği gibi çalışma hayatının öncelikli sorun alanlarının kalıcı olarak çözüme kavuşturulması için bizlere, geleceğe ait önemli fırsatlar sunacaktır.” “Emeğe ve onun müdafaasına verdiğimiz değerin en net kanıtı yarın kutlayacağımız 1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü’dür” Işıkhan, Türkiye’nin 21 yılda sosyal güvenlikten sendikal örgütlenmeye kadar çalışma hayatını ilgilendiren her alanda çok büyük mesafeler kat edildiğini belirterek, “Geçmişte; hak ettiği ilgiyi göremeyen sendikacılık ile işçi, memur ve işveren ilişkilerini düzenleyen sosyal diyalog mekanizmaları son 21 yılda etkin bir şekilde işletilmiştir. Özellikle; örgütlü emek mücadelesinin kendine en rahat yaşam alanı bulduğu dönem, hükümetlerimiz, dönemidir. Çünkü; emek ve alın teri bizim hem maddi hem de manevi dünyamızda derin karşılıkları olan kavramlardır. Emeğe ve onun müdafaasına verdiğimiz değerin en net kanıtı yarın kutlayacağımız 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’dür. Daha önce kanlı olaylarla anılan ve toplumda büyük endişelere yol açan 1 Mayıs; Başbakanlığı döneminde; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 2009 yılında resmi tatil ilan edilmiştir. 1 Mayıs resmi tatil yapıldıktan sonra hem kutlamalar tüm Türkiye’ye yayılmış; hem de toplumun tüm kesimlerince kutlanmaya başlanmıştır” dedi. Işıkhan, Türkiye’nin her yerinde 1 Mayıs’ın barışçıl gösterilerle, anlamına uygun olarak kutlandığını söyleyerek, “Daha önce belli başlı marjinal gruplar tarafından sahip çıkılan 1 Mayıs; günümüz itibariyle tüm emekçilerimize bir bayram olarak teslim edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde; işçimizin, memurumuzun ve tüm emekçilerimizin hakkının korunması, her zaman öncelikli meselemiz olmaya devam edecektir” değerlendirmesinde bulundu. Programda Jandarma Genel Komutanlığı’nda temizlik işçisi olarak çalışan evli ve iki çocuk sahibi Saadet Tom da bir konuşma yaptı. Tom, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlayarak, “Bugün burada, 2018 yılında taşeron işçi olarak çalışırken kadroya geçirilmiş bir kardeşiniz olarak bulunuyorum. Hepiniz çok iyi biliyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımız bizlere kadro verdi. Emekçiler olarak istediğimiz hastanelere gidemediğimiz günlerden, SSK hastanelerinde ilaç kuyruklarında beklemekten bugün istediğimiz hastanelerde muayene olacak bir sosyal güvenlik sistemine sayenizde sahip olduk. Çocuklarının ve ailesinin geleceği adına büyük kaygılar içerisinde evine helal lokma götürebilmenin telaşı içerisinde olan biz emekçiler olarak sizlere teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Bursa Ormanlık alanda gezintiye çıkan 3 genç mahsur kaldı, ekipler seferber oldu Bursa’nın Orhangazi ilçesinde dağlık arazide gezintiye çıkan ve dere kenarında mahsur kalan 3 genç, ekiplerin yaklaşık 3 saatlik çalışmasıyla kurtarıldı. Olay, Orhangazi’ye bağlı Sölöz mahallesi ile Bayırköy yolu üzerinde dağlık bir bölgenin içinde yer alan vadide meydana geldi. Alınan bilgilere göre, motosikletler ile Sölöz köyüne gelen Beyzanur A., Ali K., Ahmet Arda Ş. isimli 3 genç, yanlarına hiçbir koruyucu ve güvenlik malzemesi almadan yaya olarak ormanlık alanda gezintiye çıktı. Geldikleri yerden yaklaşık 1 kilometre uzaklaşan ve orman içindeki vadide yollarını kaybeden 3 genç, 112’den yardım istedi. Gençlerin bulunduğu bölgeye ihbar üzerine ilk olarak Orhangazi İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri sonrasında ise çok sayıda AFAD, JAK ve itfaiye personeli sevk edildi. Sölöz Mahallesi ile Bayırköy Mahallesi arasındaki yol üzerinden başlatılan çalışmayla ekipler yaklaşık 500 metre mesafeden aşağı indi. Yoğun akan bir derenin karşı tarafından yerleri tespit edilen 3 genç, ilk olarak derenin karşı tarafına alındı ve sonrasında ekiplerinde yardımı ile yukarı çıkarıldı. 3 saatlik bir çalışma ile mahsur kaldıkları yerden alınan ve sağlık durumları iyi olduğu öğrenilen gençler daha sonra yol üzerinde hazır bekletilen sağlık ekipleri tarafından tedbir amacıyla Orhangazi Devlet Hastanesine kaldırıldı.
Elazığ Eğitmeninden ’astroloji’ vurgusu, ’medyum’ yanılgısı Astrologların medyum olarak görüldüğünü, astroloji denince insanların aklına fal, büyü ve cadılık gibi yanlış bilginin geldiğini ifade eden astroloji eğitmeni Yüsra Öztürk, astrolojinin, M.Ö. 4000’li yıllara dayandığını söyledi. Astroloji eğitmeni Yüsra Öztürk, gökyüzü bilimi ve astroloji hakkında toplumda doğru olarak kabul edilen yanlışlar konusunda açıklamalarda bulundu. Öztürk, astrolojinin, gökteki gezegenlerin hareketleriyle, dizimleriyle, güneş sisteminin varlığı ve yokluğuyla, dereceleriyle alakalı bir bilim dalı olduğunu kaydetti. Özellikle astrologların, medyum, falcı ve cadı olarak tanımlanmasının yanlış olduğunu ifade eden Öztürk, yaşam koşullarını, hayat kalitesini ve yaşamın sürdürebilirliği için evrenle sürekli bağlantı halinde olunması için insanlara, astrolojiyi araştırma ve öğrenme önerilerinde bulundu. ’’Gezegenlerin hareketleri ile dünyadaki sarsılmalar eş zamanlı’’ Astrolojinin tarihsel gelişimine değinen astroloji eğitmeni Yüsra Öztürk, ’’Astrologlar medyum olarak görülüyor. Batıya göre doğu tarafında astroloji hiç gelişmemiş. Astroloji denince insanların aklına fal, büyü ve cadılık geliyor. Bizim yaşadığımız toplumda bizlere çok garip bir gözle bakılıyor. Batıda astroloji, bir ilim bir bilim olarak kabul edildi ama doğuda bu şekilde değil. Astroloji, haram bir şey olarak görülüyor. Aslında astroloji, Kur’an’da da geçen, fizikte de kanıtlanmış ve matematik hesapları ile ortaya çıkan bir bilim dalıdır. Astroloji, M.Ö. 4000’li yıllara dayanan, en büyük gelişimini İslamiyet sayesinde gerçekleştiren bir bilim dalıdır” dedi. Astrolojinin yıldızları inceleyen gökyüzü bilimi olduğunu belirten Öztürk, “Biz de uzman astrologlarımız gibi sürekli, depremleri, heyelanları, doğa olaylarını, insanların ruh halini ve hastalıklarını anlatıyorlar. Astroloji, yalan değildir. Astroloji, gökteki gezegenlerin hareketleriyle, dizimleriyle, güneş sisteminin varlığı ve yokluğuyla, dereceleriyle alakalı bir bilim dalıdır. Örneğin, pandemi döneminde balık burcu dolunayı etkisi altındaydı. Balık burcu astrolojide sağlık demektir. Pandemi döneminde balık burcu dolunayı komple Türkiye ve dünyanın sağlığını derinden etkiledi. Depremlerin hepsi önceden gökyüzünde biliniyor. Çünkü gezegenlerin hareketleri ile dünyadaki sarsılmalar eş zamanlı” şeklinde konuştu. ’’Evrenin hareketleri bizi etkiler’’ Astrolojinin araştırılması ve doğru bilinmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Bizim yaşam koşullarımız, hayat kalitemiz ve yaşamımızı sürdürebilmemiz için evrenle sürekli bağlantı halinde olmamız gerekmektedir. Evrenin hareketleri bizim günlük hayatımızı, duygularımız, düşüncelerimizi, ruh halimiz ve sağlığımızı çok derinden etkiler. Astrolojiyi, araştırmaktan öğrenmekten çekinmeyin. Astroloji, bir fal değildir veya medyumlarla alakalı bir şey değildir. Astroloji tamamen yıldız bilimidir, gökyüzü ile alakalıdır. İnsanlar, astrolojiyi araştırmaya, öğrenmeye daha çok meylederse doğuda da batıda da astroloji hayatımızın her alanında kolaylıklar sağlayacak bir ilimdir” diye konuştu.