POLİTİKA - 22 Mayıs 2024 Çarşamba 18:34

AK Parti Sözcüsü Çelik: “(Seferberlik Tüzüğü ilgili değişikliğe ilişkin) Şimdi değişen jeopolitiğe uygun şekilde güncellendi"

A
A
A

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, seferberlik tüzüğü ilgili değişikliğe değinerek, “Şimdi değişen jeopolitiğe uygun şekilde güncellendi. Değişen koşullarda belgelerin güncellenmesi gerekiyor” dedi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenlendi. Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MKYK toplantısının girişinde kapsamlı bir değerlendirme yaptığını bu değerlendirmenin iç ve dış politikayla ilgili olduğunu vurguladı. Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada yoğun bir mesai olacağını açıkladı. Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikle partimizin en üst organı olan MKYK üyelerine önümüzdeki 4 yıllık dönemi değerlendirirken, birlik beraberliğin korunması, parti içinde tartışma olmaması hep beraber aynı hedefe odaklanmış olarak yürümemiz gerektiği konusunda açıklamalar yaptığını, yine gelecek dönemi iyi değerlendirmekle ilgili olarak bütün arkadaşları kendi görev alanlarındaki hazırlıklarının tam olması gerektiğini ifade ettiğini aktardı. Çelik, AK Parti’nin kampa hazırlıkları ilgili değerlendirme yaptıklarını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu son gelişmeler ışığında savunma sanayi konusunda gelinen nokta hakkında da hızlı değerlendirmeleri olduğunu ve daha güçlü bir şekilde bu alana yatırım yapacaklarını ve bu alanı pekiştireceklerini ifade ettiğini bildiren Çelik, “Tabii önemli mesajlardan bir tanesi de; Cumhur İttifakı içerisindeki birlik ve beraberliği korunmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız bütün MKYK üyelerine Cumhur İttifakı’nı huzurunu ve birliğini bozmaya dönük yapılan açıklamalar karşısında hep beraber birlik beraberlik içinde hareket edilmesi gerektiğini ve Cumhur İttifakı’nın birliğinin korunması konusunda herkesin yüksek bir hassasiyetle ve sorumlu davranması gerektiğini ifade ettiler” diye konuştu.

İran devletine kardeş İran halkına taziyelerimizi sunduklarını ifade eden Çelik, “Cumhurbaşkanı Reisi’nin ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ve beraberindeki heyetin bu şekilde bir kaza hayatlarını kaybetmesi gerçekten de üzücüdür. Bu zor günlerinde kardeş İran milletinin de yanındayız. Bugünde Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız Türkiye Cumhuriyet adına katılacaklar. Dünyada bu tip kazalar olduğu zaman geçmişte Türkiye’de de bunlara zamanında ulaşabilmek, zamanında müdahale edebilmek bir imkan ve kabiliyet meselesidir. Bu çerçevede bizden talep edilen anında yerine getirilmiştir. AKINCI İHA ve gece görüşlü helikopter gönderilmiştir. Ayrıca AFAD ekipleri gönderilmiştir. Tabii AKINCI İHA’nın çok kısa bir zaman içerisinde, çok uzun ve zorlu hava koşullarında bir uçuş gerçekleştirerek merhum şahsiyetlerin yerini tespit etmesi, Türkiye’nin bu konudaki imkan ve kabiliyetinin nasıl geliştiğini göstermesi bakımından da fevkalade önemlidir. Dolayısıyla bu alanda bu teknolojiyi milletimize kazandıranlara bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu alandaki Türkiye’nin öncü rolünün aynı şekilde devam etmesi gerektiğine dair de bir kere daha böyle bir ortaya çıkmış” ifadelerini kullandı.

 

“Netanyahu’nun tutuklanması yakalanması için bir karar talebinde bulunması bu son derece önemlidir”

Gazze konusunda dünyada çok önemli gelişmeler olduğuna dikkat çeken Çelik, “Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı’nın ön yargılama dairesinden Netanyahu’nun tutuklanması yakalanması için bir karar talebinde bulunması bu son derece önemlidir. Bu talep başlı başına şunu kayda geçirmiştir ki; Netanyahu ve hükümetteki Savunma Bakanı başta olmak üzere diğer hükümet üyeleri doğrudan savaş suçlarından sorumludurlar. Dolayısıyla talepte Netanyahu’nun ve Savunma Bakanı’nın vurgulanması önemlidir. Burada umarız ki; Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Ön Yargılama Dairesi başsavcının talebine uygun bir karşılık verir ve insanlık vicdanı adına uluslararası hukuk adına hatta adına ve tarihin doğru yerinde durmak adına bu kişilerin tutuklanması kararı çıkar. Tabii burada başsavcının Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı’nın talebindeki nitelikli değerlendirmeler de çok önemli. Başsavcı, Netanyahu hükümetinin sivil nüfusu kasıtlı ve sistematik bir biçimde insanlığın hayatta kalması için gerekli olan şeylerden mahrum etmekle suçludur. Bu son derece önemlidir. Kasıtlı ve sistematik bir biçimde yapıyor, zaten bu soykırım suçudur. Burada sivilleri aç bırakılması insanların vücuduna ve sağlığına zarar verebilecek eylemlerde bulunulmasının altını çiziyor. Sivil nüfusu kasıtlı olarak hedef alarak savaş suçu işlediğini Netanyahu hükümetinin ifade ediyor. Dolayısıyla insanlığa karşı zulüm ve suç kapsamındaki bütün eylemleri başsavcının talebinde de ifade edildiği gibi; Netanyahu’nun ve hükümetinin tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu gecikmiş bir karardır, daha doğrusu gecikmiş bir taleptir, inşallah karara dönüşür. Ama bizim açımızdan olumlu bir taleptir, gecikmiş de olsa. Umarız ki bundan sonrasında Uluslararası Ceza Mahkemesi bunu bir karara dönüştürerek bu şahısların, bu kişilerin, savaş uçlarından yargılanması konusunda gereğini yapar” açıklamalarında bulundu.

"Norveç ve İrlanda’nın da tanıyacaklarını ifade etmesi fevkalade önemlidir"

İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin’i bir devlet olarak tanıyacaklarını duyurmasını memnuniyetle karşıladıklarının altını çizen Çelik, "Biliyorsunuz bunu duyar duymaz İrlanda ve Norveç’ten büyükelçilerini geri çağırma kararı aldı İsrail. Fakat Avrupa Birliği açısından bunun sadece İspanya, İrlanda ve Norveç ile sınırlı kalmaması bütün Avrupa Birliği’ne bunun şamil olması gerektiği açıktır. Bu şekilde davranarak İspanya Başbakanı Pedro Sanchez çok uzun zamandır yani bu olayın bu şekilde bir ’soykırım’ olarak ifade edildiği zamandan beri son derece değerli ve kıymetli açıklamalar yapıyor. Ama burada İspanya hükümeti tutumunu değiştirmedi. Buradan bir kere daha İspanya Hükümeti’ni tebrik ediyoruz. Dost İspanya halkına buradan selamlarımızı gönderiyoruz. Aynı şekilde Norveç ve İrlanda’nın da tanıyacaklarını ifade etmesi fevkalade önemlidir. Bugün 3 Başbakan da bu şekilde açıklama yaptılar. Umarız ki bu Avrupa Birliği’nin birlik çapındaki siyasetinin temel ekseni ve temel duruşu olur. Bu şekilde davranarak ilk defa batı dünyası içerisinde İspanya, İrlanda ve Norveç tarihin doğru tarafında durduğunu göstermiştir, insanlık vicdanından yana olduğunu göstermiştir, uluslararası hukuktan yana olduğunu göstermiştir. O sebeple hepsini tebrik ediyoruz” şeklinde konuştu.

Senatör Graham tarafından yapılan ‘Hiroşima ve Nagasaki’yi örnek göstererek ima yoluyla Amerika’nın orada atom bombası kullanması gibi nükleer silahı İsrail tarafından kullanılabileceğine’ dair bir açıklamasına tepki gösteren Çelik sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Bu korkunç bir açıklamadır. Yine aynı şekilde çok ibretlik bir şey. Okumayan herkesin okuması lazım. Bu senatörlerin Temsilciler Meclisi üyelerinin bir kısmının bir araya Uluslararası Ceza Mahkemesi başkanına ve başsavcısına yazdığı tehdit mektubu. Kişisel olarak onları tehdit eden hatta ailelerini tehdit eden Amerika Birleşik Devletleri’ne sokmamakla tehdit eden bir tehdit mektubu yazdılar. Bu aslında Batı’da temsil edilen insan hakları hukuk devleti, uluslararası hukukun üstünlüğü, uluslararası hukukun üstünlüğüne dayalı uluslararası düzen tezinin tamamen çökmesi anlamına gelir. Buna karşı aslında diğer kurumlardan, diğer senatörlerden ve temsilciler meclis üyelerinden güçlü bir ses gelmesi gerekirdi. Maalesef olmadı. Yine biliyorsunuz bir yaşa tasarısı gönderdiler, kongreye. Bu yasa tasarısı anti-semitizm farkındalık yasası diye bir yasa tasarısı. Bunun tabii esası İsrail karşısındaki bu hükümetin ortaya koyduğu soykırım siyaseti karşısındaki bütün eleştirileri susturmak. Yani İsrail’in ırkçılık yaptığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. İsrail’deki Netanyahu hükümetinin aynı Naziler gibi davrandığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. Bu kafayla gidilirse ne olacak? Amerikan üniversitelerindeki protestoları gerçekleştiren bütün öğrencileri bununla birlikte yargılamaya ve yaftalamaya dönük olarak bir yol açacaklar. Şimdi burada Netanyahu hükümeti dünyadaki Yahudilerin duruşunu da gölgeleyen aynı zamanda da İsrail’de ki herkesin güvenliğini tehlikeye atan bir tutum sergiliyor. Bu şekildeki girişimlerin bu girişimlerin tabii ki hükümetinden bağımsız bir tarafı yok. Böyle yaptığınız zaman ne oluyor? İnsanların aslında Siyonist bir takım faaliyetlere soykırım siyasetine Netanyahu hükümet cinayetlerine karşı ortaya koyduğu tavrı bütün bir tutum olarak yaftalarsanız o zaman her türlü eleştiriyi mahkum edersiniz. Ve bütün hatlar birbirine karışmış olur. Dolayısıyla bütün bunlar aslında ve düşünce hürriyetini ve diğer alanlardaki özgürlüklerin korunması konusunda gereken hassasiyetin ortadan kalktığına dair bir tablo ortaya çıkarıyor.”

Her devletin kendini savunma hakkı olduğunu ama bir ülkenin kendi savunma hakkı cinayet işleme hakkı anlamına gelmeyeceğini ifade eden Çelik, "Hiçbir şekilde kendi kutsal kitabını tahrip ederek istismar ederek başka ülkelere saldırma, başka ülkelerin halklarına saldırma şeklindeki cinayetlerin gerekçesi olamaz. Bütün bunlara baktığınız zaman karşı konulması gereken şey herkese karşı koyulması gereken şey aynı İsrail’in sokaklarındaki nasıl insanlar protesto ediyorlar Netanyahu hükümetini. Batıdaki başkentlerin meydanlarında nasıl protesto ediyorlar? Türkiye’yle üniversitelerde meydanlarda nasıl protesto ediyorlar ? Netanyahu hükümetinin insanlık adına mahkum edilmesi gerekir. Umuyorum ve diliyorum ki inşallah uluslararası ceza mahkemesinin talebi ön yargılama dairesi tarafından kabul edilir. Burada gereken karar çıkar, hiçbir şekilde herhangi bir ülkeye girmeye söz konusu olmaz. Bu kararın gereği olarak da bu cinayet şebekesi durdurulmuş olur” diye konuştu.

Çelik bir gazetecinin ‘Sokak köpekleriyle ilgili düzenleme olduğu ifade edildi. Çalışmalar ne durumda? Taslakta uyutmayla ilgili bir seçenek olduğu da yine iddia nasıl yorumlarsınız?’ sorusuna şu şekilde cevap verdi:

“Adı üstünde taslak. Bununla ilgili olarak toplumda birbirine zıt çeşitli talepler var. Biliyorsunuz bu çerçevede henüz üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki hafta veya daha sonraki hafta meclise gelmesi planlanıyor. Ama dediğim gibi taslak üzerinde ortadaki bütün görüşler tartışıldığı çalışma var, çalışma devam ediyor.”

AK Parti Rize İl Başkanı’nın istifasıyla ilgili soru üzerine Çelik, "Bir değişim sürecinin başlangıcı vesaire diye bir takım yorumları gördüm. AK Parti’de değişim olağanüstü bir durum değildir. Biz geleneklerimizi hem şimdiye kadarki tecrübelerimizi koruyarak sürekli değişim içerisinde olan bir partiyiz. Teşkilat başkanlığımızın olağan gündemi var. Olağan gündemi de şu. Bu çerçevede çeşitli yerlerde pekiştirmeyle ilgili adım atılacak. Bazı yerlerde değiştirmeyle ilgili atılacak. Bazı yerlerde görev değişimi olacak. Teşkilat başkanlığı bazı yerler vekaletle devam ediyor. Bu vekaletle devam eden yerlerin asalete çevrilmesi söz konusu olacak. Dolayısıyla teşkilat başkanlığının olağan gündemi içerisinde gerçekleşecek. Bugün yarın da başka illerle ilgili bu şekilde şey olacak, tasarruf olacak. Dolayısıyla bu AK Parti Teşkilat Başkanlığımızın olağan gündemi çerçevesinde yürüyen işler bunları” şeklinde cevap verdi.

Seferberlik tüzüğü ilgili değişikliğe ilişkin soru üzerine Çelik şu şekilde cevap verdi:

“Dün gece seferberlikle ilgili tüzük kaldırılıp yönetmenliğe çevrilince epey bir gündem oldu. sosyal medyada. Ne oluyor diye. Esasında burada olağan bir gündem arkadaşlar. Biliyorsunuz daha önceki seferberlik tüzüğü 1990 yılında hayata geçmişti. Bizim 2011 yılından itibaren değişen savaş teknolojileri, değişen savaş koşulları, etrafta değişen jeopolitik gelişmeler etrafında bu tip belgelerin güncellenmesi gerekiyor. Bu tabii Milli Savunma Bakanlığı koordinasyonunda el Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri’nin katkısıyla gerçekleşiyor. Ama tabii burada bu seferberlik meselesinde stratejik olan esas şudur biliyorsunuz. Herhangi bir Allah göstermesin savaş durumunda bütün milli güç unsurların, bütün kurumlardaki ve sivil toplumdaki, bütün güç unsurlarının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek verecek ona onun emrine verilecek şekilde koordine edilmesi esastır. Yani bir Allah göstermesin bir savaş grubu olduğunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, milletimizin egemenlik haklarını ve güvenliğini sağlayacak şekilde bütün milli güç unsurları nasıl edilecektir 90’lı yılların koşullarında hayata geçmiş olan bu belge 6-7 kere küçük değişikliklere uğradı. Daha sonra teknik sebeplerle tüzüğün düzenleyici olmaktan çıkması, yönetmenliğin düzenleyici bir belge haline gelmesiyle de esasında 2011 yılından itibaren çeşitli kurum bütün bakanlıklardan, bütün kurum ve kuruluşlardan yani milli güç unsuru diyebileceğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini sağlama ve muhafaza etmeyle ilgili olarak değerlendirilebilecek herkesin görüşleri alındı. Esasında daha önce bu değerlendirilecek daha deprem gündemi de girmiş oldu Tabii bu arada işte sizinle de sık sık paylaşıyoruz. Çok büyük değişiklikler oluyor dünyada, ülkelerin güvenliğinin korunmasıyla ilgili. Ama bu belge daha önceden çalışılmaya başlamıştı. Araya deprem gündemi de girdi. Şimdi bütün bu şeyler milli güç unsurları bir savaş durumunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkeyi koruma misyonuna nasıl destek verecekler nasıl emrine girecek. Bu şekilde bütün kurumların ve görüşleri alındı. Bu görüşler arasındaki tenakuzlar giderildi. Yeni jeopolitik gelişmeler ışığında veya yeni teknolojik gelişmeler ışığında Türkiye Cumhuriyeti’nin milli güvenliği için en üst düzeyde yapılması gerekenlerin koordinasyonu nedir? Buna karar verildi. Yönetmelik olarak yayınlandı. Yani olağan bir işlemdir, olağan bir şekilde güncellenmiştir. Herhangi bir özel konuya ya da özel gündeme dönük olarak bu adım atılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine dönük olarak bu belgenin olgunlaştırılmasıyla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle hayata geçmiştir."

 

AK Parti MKYK ise 3 saat süren toplantının ardından sona erdi.

Mehmet Kalay

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Palandöken: “Tüm sektörler sermayenin elinde” Enflasyonla mücadelenin en önemli ayağı olan esnaf ve sanatkarların haksız rekabet karşısında dayanacak gücü kalmadığını hatırlatan TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ülkede haksız rekabet çok ciddi boyuta ulaştı. Tüm sektörler sermayenin elinde. Maalesef perakende yasası bir türlü çıkmıyor. Çıkmayınca da haksız rekabetle birlikte fiyatları regüle edecek mahalle esnafı neredeyse yok noktasına geldi. Artan nüfusa karşı esnaf sayısında büyük bir artış yok. Sokakta kasap, manav kalmadı. Karşılıklı fiyatların ucuzlamasını sağlayacak bir sistem gerekiyor. Öncelikle zincirlerin haftada 1 gün tatil ve açma kapama saati belli olmalı. Bunun içinde perakende yasası şart. Yasanın olmaması, Hakkari’de, İstanbul’da, Ankara’da veya Bursa’da da aynı fiyatları dayatmaya yol açıyor. Oysa esnaf ve sanatkarlarımız enflasyonla mücadelenin en önemli ayağıdır. Anayasanın 173. maddesinde olduğu gibi esnaf ve sanatkar korunmalı. Meclis tatile girmek üzere bundan sonraki süreçte açılır açılmaz perakende yasası tartışılacak ilk madde olmalı” dedi. “Esnafı tezgahtar, çiftçiyi işçi konumuna getirdiler” Haksız rekabet yüzünden esnafın tezgahtar çiftçinin ise işçi konumuna geçtiğini söyleyen Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Türkiye’de, gelişmiş ülkelerden örneği alınanla hiç uyuşmayan bir haksız rekabet var. Tüm sektörler sermayenin elinde. Tüm sektörlerdeki ürünleri sattıkları yetmiyormuş gibi ülkenin her yerindeki ürünlerin fiyatını tek tuşla belirleyebiliyorlar. Esnafı bitirdiler, tezgahtar yaptılar. Çiftçiyi de kendilerine işçi yaptılar. Fideyi veriyor, ürettiriyor. Ondan sonra ürünü toplayıp kendi mağazalarına gönderiyor. Fiyatı da kendisi belirliyor. Bir tarafta işsizler ordusu varken diğer tarafta da iştigal edecek, kendi kendine iş yeri müteşebbis olacak insan yok. Artık her şey sermayenin elinde. Ben yaparım, ithal ederim diyor. Bireysel işletme kalmadığı müddetçe etin fiyatının düşmesini kimse beklemesin” şeklinde konuştu. “Haksız rekabetin önüne geçilmeli” Her şeyi bol olan ülkemizde fiyatları düşürememe sıkıntısı olduğunu dile getiren Palandöken, “Küçük esnafımız enflasyonla mücadelenin olmazsa olmaz ayağıdır. Her şeyi bol olan bir ülkede fiyatları düşürememenin sıkıntısı var. Sorunun çözümü belli. Perakende Yasası acilen esnafın ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmeli. Devletimizin enflasyonla mücadele ederken aldığı tedbirlerin işe yarayabilmesi için önce esnaf ve sanatkarların korunması şart. Küçük işletmeler ayakta kalmalı ki vatandaş fiyatları mukayese edip gerçek indirimin farkına varsın” diye konuştu.
Bursa Özgür Ozel: “Küfeyi benim sırtıma ver. Ben taşırım” Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara hitap etti. Sırtına küfe alan Özel, “Tayyip Bey, bırak küfeyi benim sırtıma ver. Ben emekliyi aslan gibi taşırım” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara otobüs üzerinden seslendi. İki gencin protesto amaçlı küfe getirdiğini gören Özel, gençleri yanına çağırdı. Burada eleştirilerini sürdüren Özel, “Geçen gün Tayyip Bey’i dinliyorum. Ben demişim ‘emekliye 12 bin 500 yetmez, 17 bin 500 ver.’ ‘Asgari ücrete zam yok’ demiş, asgari ücreti zam yapalım demişim. 17 bin lira çay parası çay parası olmaz, 25 bin taban fiyat olsun dedim. 9 bin 200’e buğday satılmaz, 15 bin olsun dedim. Tarlalarda 2 liraya domates kaldı, kavunun karpuzun bostanda kalması olmaz demişim, diyor ki ‘Özgür Bey’in sırtında küfe yok, emekliye zam istiyor.’ ‘2 bin 500 lira zam 33 milyar tuttu’ diyor. ‘Benim sırtımda küfe var’ diyor. Gençler bunu duymuş, küfeyi getirmişler. Tayyip Bey’e dedim ki, ‘Doğru, senin sırtında küfe var. Bu milletten oy istedin, onlar da aldı küfeyi sırtına koydu. Tayyip Bey diyor ki, ‘Emekliler bana ağır geliyor, taşıyamam. Asgari ücretli ağır gelir taşıyamam. Rizeli hemşerime çay parası veremem ağır geliyor’ diyor. Ama bir bakıyorsunuz yandaş müteahhitte sıra gelince dikeliveriyor. 660 milyar lirayı buluyor. Ben diyorum ki, ‘Tayyip Bey, bırak küfeyi ver benim sırtıma. Ben emekliyi aslan gibi taşırım. Asgari ücretliyi taşırız. Biz bu milleti taşırız. Eğer taşıyamıyorsan, bırak küfeyi. Sen bu milletin sırtına yüksün. Emekliler değil, asgari ücretliler değil, esnaf, çiftçi değil. Bu küfeye ne yük koyarsan koy, biz taşırız. Taşıyamayanlar bırakacak, taşıyanlar gelecek. Getir sandığı küfeyi biz taşıyalım. Emeklileri biz ayağa kaldıracağız” dedi. Özel, seçimlerin galibiyetle sonuçlanması durumunda kutlamalarda bu iki gencin de olacağının sözünü verdi.
Konya Konjonktivit tedavi edilmezse gözde ömür boyu izler bırakabiliyor Uzmanlar, gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkan kırmızı göz hastalığı olarak bilinen konjonktivitte, belirtileri görülen kişilerin göz doktoruna gitmesi konusunda uyarıyor. Konjonktivit, gözün beyaz ve şeffaf bölümünü ve göz kapaklarının içini kapsayan tabakanın (konjonktivanın) iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Normalde saydam olan konjonktiva, iltihap oluştuğunda pembe ya da kırmızı renk alıyor. Konjonktivitin temas yoluyla bulaştığını ifade eden Medicana Konya Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hasta olan kişi elini gözüne dokunduktan sonra başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor" dedi. "Göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür" Adenoviral konjonktivitlerin, adenovirüs denilen bir virüs nedeniyle ortaya çıktığını belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hastalarımızda genellikle ilk günlerde gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkar. Özellikle pandemi döneminden sonra adenovirüslerdeki salgınlar daha da artmaya başladı. Daha çok toplu yaşam alanları, çocuklarımızın gittiği kreşler gibi alanlarda daha sık görülüyor. Çünkü bu enfeksiyonda en önemli etken aslında dışarıdan bulaş. Havadan bir bulaş olmuyor. Genellikle temasta bulaş olur. Hasta olan birey elini gözüne dokunduğu zaman başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor. Bu virüs aslında uzunca sürebilen, tamamıyla geçmesi bazen bir ayı bulabiliyor, bazen göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür. O yüzden evde herhangi birinde gözünde bir kızarıklık başladı, birkaç gün içinde şiddetlenerek arttı, göz kapaklarında şişlik oldu, aşırı bir kızarıklık oldu mutlaka bir an önce bir hekime başvurmak lazım. Hekim muayenesinde eğer adenovirüs tanısı koyduysa hemen uygun ilaçlarla tedaviye başlıyor" diye konuştu. "Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz" Evde dikkat edilmesi gereken birtakım durumlar olduğunu belirten Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Elimizi her gözümüze dokundurduğumuzda mutlaka sabunlu suyla beraber yıkamamız gerekiyor. Ortak havlu kullanımını ortadan kaldırmalıyız. Bu tarz şeyler evde salgınlar halinde görülmesine neden oluyor. Genellikle gördüğümüz tablolar ailede bir sağlık çalışanı ya da çocuklarımız kreşe gittikten sonra diğer aile bireylerine bulaşla ortaya çıkıyor. Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz. Fakat hastalarımız bize geç zamanda gelirse ya da kişilerin bağışıklık sistemine bağlı göz yüzeyinde kalıcı izler oluşturursa, bu kalıcı izler göz yüzeyinde ömür boyu bile kalıcı olabilen izler bırakabilmekte. Bu da hastaların gözünde astigmata, görme bulanıklıklarına neden olabilmektedir. O yüzden böyle bir durumdan şüpheleniyorsak en kısa zamanda mutlaka bir göz hekimine başvurmalıyız" şeklinde konuştu.