POLİTİKA - 14 Ekim 2021 Perşembe 14:00

Bakan Gül: “Dün olduğu gibi bugün de teröre karşı işbirliğine açığız”

A
A
A
Bakan Gül: “Dün olduğu gibi bugün de teröre karşı işbirliğine açığız”

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Dün olduğu gibi bugün de teröre karşı işbirliğine açığız” dedi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Dün olduğu gibi bugün de teröre karşı işbirliğine açığız” dedi.


Ankara’da düzenlenen ‘Türkiye’de Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliğinin Geliştirilmesi’ programına katılan Bakan Gül, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki ‘Dünya beşten büyüktür’ sözlerini hatırlatarak, uluslararası işbirliğinde kötü sınav veren ülkeleri muhasebe yapmaya davet etti. Terör ve göç başta olmak üzere Türkiye’nin insanlığın


ortak geleceğini ilgilendiren her konuda öncü olduğunu hatırlatan Gül, Türkiye’nin daha adil bir dünya için mazlumların sesini duymaya ve duyurmaya devam edeceğini vurguladı. Irkçı nefret suçlarıyla yüzleşmede ciddi bir istek ve kararlılık gerektiğini söyleyen Bakan Gül, “Özgürlük ve güvenliği kendi ülkemizle birlikte komşularımız, bölgemiz ve tüm insanlık için istemek bize medeniyetimizin ve tarihimizin emridir. Bu anlayışla uluslararası adli işbirliğine açık olduğumuzu da her platformda ifade ediyoruz. Üstelik, adli işbirliğini adli işlemlerin usuli kalıplarına da hapsetmiyoruz. Dünya barışını tehdit eden ırkçılık ve yabancı


düşmanlığına karşı ortak ses yükseltmeyi, tek vücut olmayı da geniş anlamıyla adli işbirliği içinde mütalaa ediyoruz. Bilindiği üzere özellikle Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağcı İslam düşmanlığı, hatta yer yer Türk karşıtlığı, Batı demokrasisini zehirlemektedir. Unutmayalım ki, İslam düşmanlığı bir insan hakkı ihlali ve özünde bir nefret suçudur. Hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir sorundur. Bize göre Hristiyan düşmanlığı da, Yahudi düşmanlığı da bir nefret suçudur. Bu konuda bütün ülkelerin samimi ve çifte standarttan tamamen azat olmuş bir yaklaşıma kavuşmasını diliyoruz. Şüphesiz ırkçı nefret suçlarıyla yüzleşmek, hakiki bir istek ve sarsılmaz bir kararlılık gerektiriyor” diye konuştu.



“Terörün dini, milliyeti yoktur”


Hukukun ve insan haklarının merkezi olduğunu söyleyen birçok ülkenin 15 Temmuz sonrası üç maymunu oynadığını belirten Gül, “Demokratik düzenin, hak ve özgürlüklerin başlıca düşmanı olan terörle mücadele, özünde bir hak ve özgürlük mücadelesidir. Toplumun huzur ve güvenliğini sağlamadan özgürlükleri koruyamayız. Hak ve özgürlüklere güvence sağlamadan toplumsal huzuru da yaşatamayız. Türkiye bu anlayışla FETÖ, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle aynı ciddiyet ve kararlılıkla mücadele etmektedir. Türkiye bu mücadelesiyle sadece kendi ulusal güvenliğini sağlamakla kalmıyor. Aynı zamanda üyesi olduğu NATO sınırlarını da koruyor, komşularının ve Avrupa’nın güvenliğine de katkı sağlıyor. Bu mücadelede hiç bir politik seçiciliğimiz yoktur. Terörle mücadelede bu tür bir seçiciliğin insanlığın hayrına olmadığına inanıyoruz. Bu sebeple farklı motifler taşıyan pek çok terör örgütüyle eşzamanlı mücadele ediyoruz. Çünkü terörün dininin, milliyetinin olmayacağını düşünüyoruz. İyi terör-kötü terör ayrımını asla kabul etmiyoruz. Bu çerçevede dün olduğu gibi bugün de teröre karşı işbirliğine açığız. Uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm yükümlülüklerimize uymakta kararlıyız. Ancak aynı yaklaşımı muhataplarımızdan da beklediğimizi vurgulamak isterim. Üzülerek ifade etmeliyim ki hukukun, insan haklarının merkezi olduğunu söyleyen birçok ülke özellikle 15 Temmuz sonrası bu beklentimize karşı üç maymunu oynamıştır. Sınırlı sayıda bazı ülkelerin dostane ve yapıcı yaklaşımlarını tenzih ederek söylüyorum; teröre karşı işbirliğinde Batı ülkeleri maalesef sınıfta kalmıştır. Bu çifte standart devam ettikçe, adli yardımlaşmanın gerçek anlamda sağlanacağını söyleyebilmek, en iyimser tahminle bile mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte biz her şeye rağmen hukuktan vazgeçecek değiliz, uluslararası hukukun gereklerini ısrarla talep etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde yapılan bütün reformların amacının vatandaşların hak ve hayat standartlarını yükseltmek olduğunu ifade eden Bakan Gül, sözlerine şöyle devam etti:


“Politik ve maddi çıkarlar için evrensel değerleri göz ardı eden anlayış, insan hak ve onurunu merkeze alan politikalarımıza engel olacak güçte değildir. Reform irademiz her şeyden daha güçlüdür. Adalet duygumuz ve hukuka bağlılığımız hepsinden kuvvetlidir. Ülkemizin hukuk sistemini insanımıza yaraşır şekilde çağın ilerisine taşımak için çalışmaya devam edeceğiz. Reform irademizi canlı tutuyoruz ve canlı tutmaya devam edeceğiz. Çünkü bizim dikkatimiz her şeyden önce milletimizin talep ve ihtiyaçları temelinde yükselmektedir. Bu talep ve ihtiyaçlar temelinde ceza adaleti sistemimizi de hızlı, etkili ve adil biçimde çalıştıracak önlemler üzerinde dikkatle duruyoruz. Malumunuz olduğu üzere ülkemiz Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tarafı olup, AİHM’n de yargı yetkisini kabul etmiştir. Ayrıca anayasamıza 2004 yılında getirilen hükümle temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar iç hukukumuzun doğrudan bir parçasıdır. Sadece söz konusu uluslararası taahhütlerin bağlayıcılığı nedeniyle değil, aynı zamanda milletimizin layık olduğu hak ve özgürlük standardına kavuşması için de yapısal reformları hayata geçiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde bugüne kadar yaptığımız ve bundan sonra yapacağımız bütün reformların amacı vatandaşlarımızın hayat ve hak standartlarını yükseltmektir. Bu sebeple, güven veren ve erişilebilir adalet için Yargı Reformu Stratejimizi titizlikle uygulamaya devam edeceğiz. Yine, Cumhuriyetimizin 100. yılına emin adımlarla yürürken özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye için İnsan Hakları Eylem Planımıza hâkim olan temel ilke ve değerler pusulamız olacak. Biz insanımıza değer veriyoruz. İnsanımızın her şeyin en değerlisine layık olduğuna inanıyoruz. Uluslararası hukuk mekanizmalarını ve AB üyelik sürecini de hukukumuza kattığı değer, insanımıza sağladığı fayda için önemsiyoruz.”



“32 ülke ile adli iş birliği konusunda 45 ikili anlaşma imzaladık”


Türkiye’nin adli iş birliği bakımından da uluslararası alanda aktif bir politika izlediğini hatırlatan Bakan Gül, “Uluslararası ilişkilerde hukukun evrensel değerlerine sahip çıkan, ayrımsız ve ön yargısız ‘önce insan’ diyen siyaset üstü bir anlayış halen ve her şeye rağmen varlığını sürdürmektedir. Biz ikili ve çok taraflı ilişkilerimizde her zaman bu anlayış çizgisini takip eden tarafta olduk. Adli yardımlaşmayı ticari, ekonomik ve siyasi ilişkilerin tamamlayıcı bir parçası olarak görüyor ve bu nedenle çok önemsiyoruz. Güçlü bir sosyal ve ekonomik ilişki için güçlü hukuki ilişki şarttır. Bu kapsamda Türkiye, Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne (CİKAYAS) ve anılan Sözleşme’nin Ek 1. protokolüne taraftır. Ayrıca 32 ülke ile adli iş birliği


konusunda 45 ikili anlaşma imzaladık. 2016 yılında yürürlüğe giren Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu da konuya ilişkin temel bir kanun olarak bu konuda adeta kilometre taşı olmuştur. Bu Kanun sayesinde uluslararası sözleşmelerle getirilen basitleştirilmiş iade, görüntülü ve sesli iletişim tekniğiyle adli yardımlaşma gibi modern adli işbirliği yöntemlerini iç hukukumuza dâhil ettik. Ülkemiz, adli iş birliği bakımından da uluslararası alanda aktif bir politika izlemeyi ilke olarak benimsemiştir. Hâlihazırda adli iş birliğimizin görece yoğun olduğu 10 ülkede ve 13 yurt dışı birimimizde toplam 16 adalet müşavirimizi görevlendirmiş bulunmaktayız. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlerin Cenevre ve New York ofisleri ile Avrupa Konseyi nezdindeki daimi temsilciliklerimizde müşavirliklerimiz bulunmaktadır. Uluslararası adli iş birliğinde daha etkili ve başarılı sonuç elde etmek için önem verdiğimiz bir diğer husus ise, muhataplarımızla iletişim kanallarının geliştirilmesidir. Bu amaçla Bakanlığımız temsilcileri, Avrupa Konseyi nezdindeki çalışma gruplarının faaliyetlerine düzenli olarak iştirak etmektedirler. Aynı şekilde Avrupa Birliği bünyesinde faaliyet gösteren EUROJUST ve Avrupa Yargı Ağı faaliyetlerine de aktif şekilde katılım sağlamaktayız” şeklinde konuştu.


Programa Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün yanı sıra Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği Başkanı Faruk Kaymakcı ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer Landrut da katıldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Balıkesir Balıkesir’de hızlı gelişen tür ağaçlandırmaları gözlem altında Orman Genel Müdürlüğü İzmit Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ile Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğü ortak düzenlenen teknik personele ve İşletme Şeflerine yönelik, hızlı gelişen orman ağaç türleri, özellikle sahil çamı hakkında eğitim ve saha çalışması gerçekleştirildi. Eğitim, Balıkesir Orman Bölge Müdürü Kemal Kayıran başkanlığında, Bölge Müdür Yardımcısı Halil Karademir, Ağaçlandırma, Silvikültür, Orman İdaresi ve Planlama Şube Müdürleri, Etüt Proje Başmühendisi, Şube Müdürlüğü Mühendisleri ile Balıkesir, Bandırma, İvrindi ve Gönen Orman İşletme Müdürleri ve İlgili Orman İşletme Şeflerinin katılımıyla, büroda ve sahada gerçekleştirildi. Enstitü Müdürü Mustafa İşçioğlu ile Araştırma Başmühendisi Dr. Cemal Fidan ve Başmühendis Teoman Kahraman, tarafından eğitimin büro kısmında Araştırma Müdürlüğü çalışmaları, laboratuvar çalışmaları, toprak analizleri, iklime ve toprak yapısına göre dikim yapılacak türler ve dikim yapılan sahaların sürdürülebilirliği için yürütülmesi gereken teknik çalışmalar hakkında bilgiler verdiler. Saha çalışmalarında ise İvrindi Orman İşletme Müdürlüğündeki sahil çamı endüstriyel ağaçlandırma sahası, Bandırma Orman İşletme Müdürlüğündeki kızılçam endüstriyel ağaçlandırma sahasındaki mevcut sahil çamları, Gönen Orman İşletme Müdürlüğünde 2000 Yılı yangınından sonraki sahil çamı doğal gençlikleri, döl deneme sahasındaki ve tohum meşceresindeki ağaçların sürgün, boy ve çap gelişimleri, kök gelişimleri incelenerek ve toprak analizleri de açılan profillerle değerlendirildi. Eğitim neticesinde konuşma yapan Balıkesir Orman Bölge Müdürü Kemal Kayıran, araştırmacılarla müşterek yapılan bu gibi çalışmaların bir bilimsel ziyafet sofrası olduğunu, hep beraber istifade edildiğini belirtti. Araştırma Müdürü Mustafa İşçioğlu da enstitü olarak endüstriyel ağaçlandırmalarla ilgili her türlü desteğe hazır olduklarını ifade etti.
İstanbul Sarıyer’de 34 yıldır bitmeyen 27 katlı bina için yıkım kararı Sarıyer’de 34 yıldır kaba inşaat halinde bekleyen ve rezidansa dönüştürülmek istenen bina hakkında, depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkım kararı çıkarılırken şantiyedeki tüm faaliyetler durduruldu. İddiaya göre, Hacıosman’da 34 yıldır kaba inşaat halinde duran binada kısa süre önce rezidansa dönüştürülmek üzere tamamlama inşaatına başlamıştı. Boğaz manzaralı 27 katlı kaba inşaat halinde duran bina için yapılan şikayetler üzerine belediye ekipleri inceleme başlattı. Korozyona uğrayan bina ile ilgili ekipler tarafından yapılan incelemeler sonucunda ’depreme dayanıksız’ denildi. Yıkım kararı verildiği öğrenilen bina için dün aralarında zabıtanın da olduğu belediye ekiplerinin incelemeye gittiği öğrenildi. Şimdilik tüm faaliyetleri belediye tarafından durdurulan binanın ne zaman yıkılacağı ise merak uyandırdı. Sarıyer’de 20 yıldır işletmecilik yapan Salim Akın, “Burası 1993 yılında inşaata başladığı söyleniyor ben de öyle biliyorum. 34 yıllık bir bina. İnşaatı zaman zaman durdu ve devam etti. En sonunda müteahhit duyduğumuza göre mal sahipleriyle anlaştılar. Binayı bitirip ortaklaşa satacaklardı. Zaman zaman belediyeden gelip gidenler oldu. İnşaatı durduruldu sonra tekrar geri başladı. Şükrü Genç’in son döneminde tekrar bir söylenti çıktı çürük diye. Bu binaya girip çıkarım bekçiler arkadaşım. Sürekli buraya gidip geliyorlardı. Binanın kolonlarının sağlamlığı bence yeni yapılan binadan daha sağlamdır. Binada yıkım olacağını zannetmiyorum. Dün çok kalabalık şekilde çevik kuvvet otobüsleri ve zabıtalar binayı yıkmaya geldiklerini duydum. Geldiğimde de kalabalığı gördüm. Ben burada yaklaşık 20 yıldır işletmeciyim gördüğüm kadarıyla bina sağlam” diye konuştu.
Denizli Akciğerindeki kötü huylu kitleden video yardımlı cerrahi yöntemiyle kurtuldu Denizli Devlet Hastanesi’nde tahlil ve tetkiklerini yaptırırken akciğerinde kötü huylu kitle tespit edilen kadın, Göğüs Cerrahi Kliniğinde ilk kez uygulanan Video Yardımlı Göğüs Cerrahisi (VATS) yöntemiyle ameliyat edilerek sağlığına kavuşturuldu. Akciğerinde kötü huylu kitle tespit edilen 69 yaşındaki Nazire K., yapılan tahlil ve tetkiklerden sonra Göğüs Cerrahi Kliniğinde görevli Op. Dr. Umut Kilimci ve Op. Dr. Yasin Ekinci tarafından ameliyata alındı. Denizli Devlet Hastanesi’nde ilk kez uygulanan VATS yöntemiyle hastanın tümörü içeren akciğer lobu çıkartıldı.1 gün yoğun bakımda, 3 günde serviste tedavisi devam eden hasta sağlıklı bir şekilde taburcu edildi. Ameliyatı gerçekleştiren Denizli Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Umut Kilimci, akciğer kanserinin erken evrede teşhis edildiğinde en başarılı tedavi yönteminin cerrahi yöntem olduğunu, gelişen teknoloji ve artan tecrübe ile birlikte akciğer kanseri ameliyatlarının güvenle yapılabildiğini söyledi ve Denizli Devlet Hastanesi’nde ilk kez uygulanan VATS yönteminden bahsetti. Kilimci, “VATS yöntemi göğüs cerrahisinde vücutta minimum düzeyde hasar oluşturması hedeflenerek küçük kesiler yoluyla yapılmaktadır. VATS hastaya klasik yöntem denilen iki kaburga arasının kesilip göğüs boşluğuna girildiği açık ameliyat girişimi uygulanmadan kamera sistemi ve özel olarak üretilen cerrahi aletlerin, göğüs boşluğuna sokulması ile gerçekleşen cerrahi bir yöntemdir. VATS yönteminde açık yöntemden farklı olarak kaburga arasına ekartör konulmadığı için doku ve sinir hasarı oluşmaz. Hastanın kaburga kemikleri zedelenmediği için kanama miktarı ve cerrahi sonrası ağrı daha az olur. Hastanın hastanede kalış süreci daha kısa olur. İyileşme süreci de daha kısa olacağı için günlük yaşantısına dönme süresi de kısalır. Göğüs kafesi açılmadığı için dış ortamla temas daha az olur. Bu da enfeksiyon riskinin azalmasını sağlar. Denizli Devlet Hastanesi’nde ilk kez VATS yöntemiyle akciğer kanseri operasyonunu başarıyla tamamlamanın gururunu yaşıyoruz” dedi.
Mersin Mersin’de 22. Denizcilik Eğitim Konsey Toplantısı gerçekleştirildi Denizcilik Eğitim Konsey Toplantısı’nın 22’ncisi Mersin Üniversitesi’nin (MEÜ) ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Prof. Dr. Uğur Oral Kültür Merkezi’mizde gerçekleştirilen toplantıya, denizcilik fakülteleri dekanları, dekan yardımcıları, akademisyenler, sektör yöneticileri ve temsilcileri katıldı. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet İsmail Yağcı, Mersin’in küçük bir balıkçı kasabasından, Akdeniz’in en önemli liman kentlerinden biri olmasının en önemli sebeplerinden birinin Mersin Deniz Ticaret Odası’nın (MDTO) varlığı ve çalışmaları olduğunu ifade etti. MDTO’nun üniversiteye de çok cömert bir bağışta bulunduğunu belirten Yağcı, "Denizcilik fakültemizin yakın bir gelecekte çok güzel donanımla taçlandırılmış binasında, çok iyi bir kadroyla uluslararası düzeyde, standartlara uygun, iyi mezunlar vereceğini düşünüyorum" dedi. Deniz ticaretinin önemine işaret eden Yağcı, şöyle konuştu: "Büyük hızla gelişen ve sadece ihracat açısından ele alındığında günümüzde yaklaşık 25 trilyon doları aşmış olan ticaret hacminin büyük bölümünün, yani yüzde 80’nin denizcilik araçlarıyla yapıldığını düşündüğümüzde sektörün ne kadar büyük bir hizmet verdiğini anlayabiliyoruz. Yakın dönemde yaşamış olduğumuz Rusya-Ukrayna krizinde Odesa Limanı’nın ve Karadeniz’in ne kadar riskli bir yere geldiğini düşündüğümüzde, tedarik zincirinin ne kadar zorlandığını gördük. Süveyş Kanalı’nın, büyük bir geminin karaya oturmasıyla tıkanmasından dolayı ulaşımın ne kadar zorlandığını, belli alanlarda üretimin durma noktasına geldiğini gördük. Bu sektörün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda sektörde çalışan, sizlerin yetiştirdiği elemanların da ne kadar büyük bir risk altında çalıştıklarını da gösteriyor. O yüzden Denizcilik Eğitim Konseyi’nin bu konularda da birtakım önerilerde bulunacağını düşünüyorum. Konsey, bu alanda çalışan personelin bir şekilde daha çok bilinçlenmesi, işlerini daha az risk altında yapabilmesini sağlayacak birtakım öneriler verecektir." "Sektöre katkıda bulunulmaya devam ediliyor" Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İzzettin Temiz de 2006’da oluşturulan Denizcilik Eğitim Konseyi’nin denizcilik eğitimi ile ilgili gündem maddelerini tartışmak, sektördeki gelişmelere destek olmak ve problemlere çözüm önerileri sunmak amacıyla hayata geçirildiğini belirtti. Her yıl düzenlenen toplantılarda, denizcilik eğitimi konusunda güncel konular ele alınarak sektöre katkıda bulunulmaya devam edildiğini dile getiren Temiz, şöyle devam etti: "Bu yıl da gelişmekte olan denizcilik sektörünün ihtiyaçlarına uygun nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi ve denizcilik eğitimindeki güncel gelişmeleri değerlendirmek, denizcilik eğitiminin önemini ve gelişimini ele almak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu toplantıda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın desteği ile STCW Sözleşmesi ve Gemi Adamları Yönetmeliği esasları çerçevesinde eğitim, öğretim, araştırma ve toplum hizmetleri etkinliğinin ulusal ve uluslararası standartlarda sürdürülebilmesini sağlamak üzere önemli konular ele alınacaktır. Ayrıca üye kurumlar arasındaki iş birliğini güçlendirerek denizcilik eğitim programlarının kalitesinin artırılmasına yönelik adımlar da atılacaktır. Türkiye’de denizcilik eğitiminin bilimsel kriterlere uygun yürütülebilmesi için gereken faaliyetlerin planlanması ve uygulanması noktasında önemli adımlar atılmasına katkı sağlayacak bu toplantı, Türk denizcilik eğitiminin geleceğine önemli bir kilometre taşı olacaktır." Belirlenen gündem maddelerinin görüşüldüğü konseyi toplantısı kapsamında, katılımcılar MEÜ Denizcilik Fakültesi’nin yeni binasını inceledi, Tarsus gezisine katıldı.