POLİTİKA - 27 Kasım 2025 Perşembe 00:13

Bakan Güler: "Askeri hastanelerin açılması için çok yoğun çalışma var"

A
A
A
Bakan Güler: "Askeri hastanelerin açılması için çok yoğun çalışma var"

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, "Askeri hastanelerin açılması için çok yoğun çalışma var" dedi.


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş’un başkanlığında Milli Savunma Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçesi ve kesin hesabının görüşmek üzere toplandı. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, görüşmelerin ardından milletvekillerinin sorularını yanıtlayarak, değerlendirmelerde bulundu. Mağarada şehit olan 12 asker ve İskenderun’da şehit olan 2 asker hakkında konuşan Güler, "Bütün olaylar operasyonel, idari ve teknik boyutlarıyla tek tek incelenmiş, hiçbir ayrıntı görmezden gelinmemiştir. Merkezde Bakanlığımız, sahada komutanlıklarımız ve ilgili tüm kurumlarımız oluşabilecek zafiyet alanlarını tespit etmiş, birlik güvenliğini artırmaya dönük yeni tedbirleri süratle sahaya yansıtmıştır. Nitekim İskenderun Denizli Eğitim Er Alay Komutanlığı’nda iki Mehmetçiğimizin şehit olduğu olaya dair araştırma süreci büyük bir hassasiyetle yürütülmüş, kastı, kusuru veya ihmali tespit edilen alay ve tabur komutanları dahil dört personelin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilmiş, sekiz personeli ise kusur derecelerine göre çeşitli disiplin cezaları da verilmiştir. Adli süreç de İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından yürütülmektedir" ifadelerini kullandı.



"Her komutan, şehadet mertebesinin verilmesi için gerekli tüm işlemleri titizlikte kayıt altına almakta ve takip etmektedir"


"Şehitlik statüsü ise hem toplumumuzun ortak vicdanında hem de hukuki düzenlemelerimizde çok özel ve titizlikle korunan bir kavramdır" diyen Güler, "İlgili yönetmelikler ve yargı içtihatları çerçevesinde uygulama yapılmakla birlikte personelini görev esnasında kaybeden her komutan, geride kalanlara bir manevi miras olacak şehadet mertebesinin verilmesi için gerekli tüm işlemleri titizlikte kayıt altına almakta ve takip etmektedir" dedi.



"Ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan her olayda adli ve idari soruşturma açılmaktadır"


Güler, "Ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan her olayda şehadet, kaza veya intihar adli ve idari soruşturma açılmakta, olay en ince ayrıntısına kadar araştırılmakta ve sorumluluğu tespit edilenler hakkında gerekli işlemler yapılmaktadır. Özellikle bu intihar vakaları ile ilgili Silahlı Kuvvetlerimizde uzun yıllardan beri uygulamakta olduğumuz bir yöntemi de sizlere arz etmek isterim. Bu intihar vakası tespit edildiği andan itibaren derhal ailesine haber veriyoruz. Ailesi ’Gelmek istemiyorum’ dese dahi biz bütün masraflarını karşılayarak aileyi birliğe getiriyoruz. Orada bir salonu kendilerine tahsis ediyoruz. Çocuğun, şehidimizin en samimi bütün arkadaşlarını, erbaş ve erler bunlar, hepsini oraya seçiyorlar kendileri, girmek isteyenlerin hepsi oraya giriyor. Hiçbir subay, astsubay rütbeli olmadan onlar orada kendileriyle oturuyorlar, dertleşiyorlar. En sonunda kapıyı açıyorlar. ’Evet ben buna razı oldum’ ya da ’Hayır ben razı değilim kardeşim, mahkeme devam etsin’. Kendisi zaten demese de mahkeme devam ediyor" dedi.


TSK’ya siyasetin müdahil olduğu şeklindeki eleştirilere cevap veren Bakan Güler, "İnanın bana değerli vekillerim, bugüne kadar bir tane siyasetle ilgili bir şey benim önüme gelmemiştir" diyerek, "Şimdi bana bir tane örnek gösterin, ben kabul edeceğim. Gösteremezsiniz" dedi.



"Askeri hastanelerin açılması için çok yoğun çalışma var"


Askeri hastanelerin yeniden açılıp, açılmayacağı konusunda milletvekillerine bilgi veren Bakan Güler, "Askeri hastanelerle ilgili zaten açılması için çok yoğun çalışma var. Çok yoğun. Bizim askeri hastanelerle ilgili özellikle tabip ihtiyacımızı karşılamak için GATA’daki üniversitede her sene bunları yapıyoruz. Şu anda 744 küsur doktor adayı oradaki üniversitede okuyor. Bu sene 147 tane tabibimiz mezun oldu ve bunların hepsini kıtalarımıza gönderdik" dedi.


Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen C-130 askeri kargo uçağı hakkında da konuşan Güler, "Havacılıkta eski uçak yeni uçak diye bir şey yok. Yani siz bugün ben 2025 model parçayı takıyorsan motoru koyuyorsan üstüne, uçak 2025 tarihlidir. Böyle bir şey bu. Çünkü çok ince ve çok zor ve çok ağır bakımlardan geçiyorlar. Yani eski uçak diye bir uçağımız yok bizim. 250 tane F-16’mız var. Siz öyle bakarsanız hepsi eski. Hayır, biz hepsini şu anda tepe tepe kullanıyoruz. Böyle bir risk olsa kabul eder miyiz? Hayatımız geçti onlarla. Bu uçaklarımız üç kademeli bakıma giriyorlar. Bir arıza olduğu zaman buna bakan başka bir yerimiz var, oraya gidiyorlar. Fabrika seviyesi bakım: Her 69 ayda bir full bakıma giriyorlar; her şey sökülüyor, inceleniyor, bakılıyor, değişecekler değişiyor, gerisini atıyor. 1957 yılından itibaren C-130’ları kullanmaya başladık. Bu tarihe kadar bugüne kadar C-130’larımızdan hiçbir kaza olmadı. Bir tane 99’da bir tane uçakta motorunda bir yangın, hafif yangın çıktı. Dünyanın en emniyetli uçakları, toprak yol dahil hepsine inip kalkma özelliği var. İsterseniz bir toprağın üzerine indirip kaldırabilirsiniz. Bunun dışında ilk kazamız bu. 57’den bugüne kadarki ilk kazamız" şeklinde konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.