POLİTİKA - 01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:37

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Muhalefet ve bazı marjinal yapılar 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Muhalefet ve bazı marjinal yapılar 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim" dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ’Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi Yemeğinde konuştu.


Çalışma meclisi üyelerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan," Sözlerimin hemen başında yarın ülkemizle birlikte tüm dünyada coşkuyla kutlanacak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Bu vesileyle helal rızık peşinde koşan tüm işçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için ter döken, emek veren her bir kardeşimden ’Allah razı olsun’ diyorum. Biliyorsunuz 1 Mayıs tarihi ülkemizde yıllarca gerilimin, kavganın, çatışma ve sokak olaylarının sembolü olarak görüldü. Bilhassa 1977 senesinde yaşanan faciadan dolayı her 1 Mayıs uzun süre şiddetin ve kaosun olduğu bir gün olarak algılandı. 2008 yılında 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren de resmi tatil ilan ederek buna son verdik. Ayrıca 2010 yılında 32 yıl sonra Taksim’i kutlamalara açan yine biz olduk. Böylece 1 Mayıs’ın hiçbir engellemeye, hiçbir gayri meşru çabaya gerek duymaksızın işçi bayramı olarak kutlanabilmesini temin ettik" dedi.


"Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir"


Buna rağmen son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapıların Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalıştığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim. İstanbul’da göstere, miting ve yürüyüş güzergahları bellidir. Geniş çaplı buluşmalar için her iki yakada da miting alanları mevcuttur. Gerekli izinler ve tedbirler alındığı sürece herkes mitingini, gösterisini, anma programını ve barışçıl protestosunu buralarda özgürce yapabilir. İstanbul’da yapılacak kutlamalar için 40 ayrı yer ve güzergah belirlenmiştir. Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir. Müsaade edilenler dışında bir alanda yürüyüş ve miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığı açıktır" diye konuştu.


Gün aşırı yaptıkları çağrılarla 1 Mayıs’ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini sunulmaması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti:


"Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiği kanaatindeyim. Sendikalarımızı ve siyasi partilerimizi 1 Mayıs atmosferine zarar verecek adımlardan uzak durmaya davet ediyorum. Çalışma hayatında katılımcı, sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından birini çalışma meclisimiz oluşturuyor. Bugüne kadar 13 kez toplanan meclisimiz, çalışma hayatına dair yol haritasının belirlendiği, sorunların tartışıldığı, çözüm önerilerinin getirildiği bir platform görevi üstlendi. Biz de hem meclis toplantılarına iştirak ederek hem de taraflarla farklı vesilelerle bir araya gelerek gündemimizdeki konuları değerlendirdik. Çalışma hayatımıza dair kritik kararların arifesinde sizlerin görüşlerine başvurduk. Sizden gelen teklifler, tenkitler ve fikirler çerçevesinde meselelerimize, çözüm yolları geliştirdik. Göreve geldiğimiz andan itibaren, sürdürdüğümüz diyaloğu bugün de aynı yoğunlukla ve hassasiyetle devam ettiriyoruz. İşçisiyle, işvereniyle, memuruyla, esnafıyla, çiftçisiyle, meclis zemininde yaptığımız istişarelerin şimdiden ülkemiz, milletimiz, çalışma hayatımız bakımından hayırlara vesile olmasını diliyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza 5 yıllık aradan sonra güncel konuları ele almak üzere toplantıya öncülük ettiği için teşekkür ediyorum. Siz dostlarımın her birine de katkılarınız için şükranlarımı sunuyorum."


"Kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik"


Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeğin alın terinin öneminden bahsederek, "Milletimizin takdiriyle geldiğimiz görevlerin yanı sıra şahsen de çalışma hayatının bizzat bulunmuş bir kardeşinizim. Gençlik yıllarımda İETT’de işçi olarak çalışmanın kazandırdığı tecrübeden, siyasi yaşamım boyunca hep istifade ettim. Emeğin, alın terinin kendisi ve ailesinin iaşesi için ter dökmenin değerini, o dönemlerde çok yakından görme fırsatı buldum. Emekçi kardeşlerimle aramızda kurduğumuz sarsılmaz bağ, yarım asırdır hiç kopmadı, eksilmedi, eskimedi. Belediye başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkemize hizmet sorumluluğunu üstlendiğimizde nereden geldiğimizi asla unutmadık. İşçilerimizin her sıkıntısını kendi sıkıntımız, her kazanımını da kendi kazanımımız olarak telakki ettik. Son 21 yılda kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik. İş kanunu, sosyal güvenlik reformu, iş güvenliği ve iş sağlığı sendika kanunlarına ilişkin düzenlemeleri sizlerle bilistişare hayata geçirdik. Asgari ücrette tarihi artışları, işçi ve işverenlerimizin azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. Net asgari ücreti 2024’te 17 bin 2 liraya yükselttik. Böylece 2023 Temmuz ayına göre yüzde 49, Ocak ayına göre yüzde 100 artış oldu. 2016 yılında başlattığımız asgari ücret desteğini 2024 yılı için sigortalı başına aylık 700 liraya yükselttik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasıyla, tüm gelir gruplarına asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik" ifadelerini kullandı.


"İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi"


Ülkenin istihdam rakamlarında da tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki yıla göre yani son bir yılda iş gücü sayısı 775 bin kişi, istihdam sayısı 1 milyon 156 bin kişi arttı. Gelecekte işsizlik oranlarının daha da aşağıya ineceğine inanıyorum. Burada son dönemde sıkça şahit olmaya başladığımız bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum. Tarımdan turizme, sanayiden ticarete, farklı sektör temsilcileriyle bir araya geldiğimizde en önemli sorunun işçi bulamama olduğu anlaşılıyor. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Öyle ki, deprem sonrasında iyice hareketlenen inşaat sektöründeki işçi ve usta eksikliği sebebiyle çalışmalar olması gerekenden daha yavaş ilerliyor. Bugün işini büyütmek, üretimini arttırmak yani iş alanlarına açılmak isteyen firmalarımızın en büyük endişe kaynağı kalifiye eleman kıtlığıdır. Özel sektörümüz çalıştıracak personel bulamazken, resmi kurumlarımızın kapısında iş başvuruları için uzun kuyruklar oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin geleceği açısından bu iki tablo arasındaki tenakuzu popülizme tevessül etmeden mutlaka gidermek zorundayız. Çalışma hayatının tarafları olarak mesleki eğitim sistemimizin yeniden gözden geçirilmesi dahil daha kalıcı çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde hükümetimizin önceliklerinden birisi de istihdamda arz talep dengesinin temini olacaktır. Bu dengenin sağlanması noktasında sizlerin de bizlere gereken desteği vermesini bekliyorum" açıklamasını yaptı.


"Darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu"


Ücretler ve istihdamın yanı sıra sendikal haklar ve özgürlükler alanında da son 21 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sendikal ve toplu iş sözleşmesi kanunuyla 1983 yılında darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu. Ağızlarını her açtıklarında, 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı yasalardan şikayet edenlerin değiştirmediği yasaları biz değiştirdik. Memurların toplu sözleşme yapma hakkına anayasal güvence getirerek memurlarımıza toplu sözleşme hakkını verdik. İşçi ve memurlarımızın toplu sözleşme süreçlerini çoğunlukla mutabakatla sonuçlandırdık. 2013 yılında bir milyon olan sendikalı kişi sayısını bugün itibariyle 2 buçuk milyona yükselttik. Sendika üyesi sayısı, kamu görevlilerine üç ayda bir toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesine imkan sağladık. Ancak bu kazanım, ana muhalefet partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda iptal edildi. Düzenlemenin iptali nedeniyle 2 milyonu aşkın memurumuzun aylıklarında 345 liralık düşüş oldu. Bunun takdirini kamu personelimizin en iyi şekilde yapacağı inancındayım. Tüm dünyayı yaklaşık 3 yıl boyunca derinden sarsan Covid-19 salgınında işçi ve işverenlerimizin yanında olduk. Bu dönemde prim ödemelerini erteledik, istisna haller dışında işverenler tarafından işçi çıkarılmasını sınırlandırdık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarıyla milyonlarca çalışanımıza sahip çıktık. Salgın sonrası istihdamda normale dönüşü teşvik için normalleşme desteği sağladık, müstakil iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve alt düzenlemelerini hayata geçirerek bu alanda önemli bir reforma imza attık. İş kazası oranlarını düşürdük. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçilerini doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldık. 2011 ve 2013 yıllarında sayı 300 bin olan sözleşmeli personelimiz kadroya geçirilmişti" dedi.


"2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik"


2023 yılındaki düzenlemeyle de 500 bine yakın sözleşmeli personele kadroya geçme hakkı tanıdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik. Ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindik. Son 21 yılda burada saymaya kalksak saatler sürecek daha pek çok düzenlemeyi, reformu, hakkı ve kolaylığı, başarıyla hayata geçirdik. Ülkemizde ve dünyada maalesef çalışma hayatının taraflarını birbirine düşman gösteren bir anlayışa rastlıyoruz. Bunlar işçiyle işverenin tıpkı mıknatısın iki farklı ucu gibi asla bir araya gelemeyeceğini, uzlaşmayacağını savunuyorlar. Hatta işçi ve işveren arasındaki iş birliğini kendi ideolojilerini içinde tehdit kaynağı olarak görüyorlar. Çatışmacı, kavgacı, hayatı sadece dost-düşman ayrımı üzerinden tarif eden bu katı ideolojik yaklaşımın ne ülkemize ne milletimize faydası olur. Çalışma hayatını, işçi-işveren, patron-emekçi rekabetine indirmenin doğru ve hakkaniyetli bir olmadığına inanıyorum. Hak mücadelesi, işveren ve sermaye düşmanlığı değildir. İşçinin de işverenin de hakkını aldığı adil bir sistemin tesisi mücadelesidir. İşçinin ücretinin daha alın teri kurumadan verildiği, sanayicinin, üreticinin, işverenin ortaya çıkan katma değerden hak ettiği payı aldığı yapının kültür ve medeniyet kotlarımıza daha uygun bir sistem olduğu açıktır. Yani ne işçi ezilecek ne de işveren mağdur olacak. Ne emekçinin hakkı gasp edilecek ne de patron ötekileştirilecek. Çalışma hayatının tüm taraflı aynı gemide olduklarının bilinciyle birbirlerine karşı sorumluluk duygusuyla hareket edecek. Çalışma hayatında bu kader ortaklığını tesis ettiğimiz ölçüde ekonominin diğer alanlarında da başarılı olacağımız muhakkaktır. İşçinin hakkını alamadığını düşündüğü, işverenin, esnafın, sermaye sahibinin kendini güvende hissetmediği, toplum kesimleri arasında duygudaşlığın gelişmediği, zenginin fakirin halini umursamadığı bir tablodan hiçbirimize hayır gelmez. Millet olmak bir olmayı, beraber olmayı, kardeş olmayı, omuz omuza dayanışma içinde hareket etmeyi gerektirir. Bu hakikatler gün gibi ortadayken çalışma hayatı dahil her meseleye siyasetin penceresinden bakanlar olduğunu görüyoruz. Bunların nazarında mağdurun veya failin siyasi kimliği diğer her şeye garibe çalıyor. Öyle ki aynı ideolojik kabileden olunca terör eylemleri ve iş cinayetleri bile önemsiz hale gelebiliyor" ifadelerini kullandı.


"İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu"


Geride bıraktığımız haftalarda milletçe iki büyük acı yaşandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beşiktaş’ta ruhsatı sıkıntılı bir gece kulübünde çıkan yangında 29 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İstanbul’un göbeğinde işlenen bu iş cinayeti karşısında maalesef işçinin hakkını savunduğunu iddia kuruluşların hiçbirinin sesi dahi çıkmadı. İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu. Adeta dillerini yuttular, sanki 29 insan hem de feci bir şekilde hiç ölmemiş, hiç can vermemiş gibi hak, hukuk, adalet, özgürlük demeye pişkince devam ettiler. Aynı aymazlığa, bayramın ikinci günü meydana gelen teleferik faciasında da şahit olduk. Sorumlulardan hesap sorulmasını bir yana bıraktım ellerinden gelse böyle bir rezaleti bizlere yaşatanları baş tacı edeceklerdi. Evlatlarına kavuşma mücadelesi veren Diyarbakır annelerinden, bölücü örgüt terör örgütünün katlettiği işçilerimize, öğretmenlerimize kadar her konuda benzer vicdansızlığı sergilediler. Sırf aynı ideolojik kaynaktan beslendikleri için terör örgütünün eylemlerini dahi görmezden, duymazdan geldiler. Oysa hak ve adalet mücadelesi siyasi ve ideolojik holiganlığa kurban edilemeyecek kadar anlamlı, önemli ve ulvi bir mücadeledir. Söz konusu eğer lisansa, insansa ve insan hayatıysa diğer her şey ikinci planda kalır. İstanbul Gayrettepe ve Antalya’daki skandallara biz vicdan pencere bakıyoruz. İhmal, kasıt veya ihanetten dolayı insanımızın mağduriyetine yol açan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için gerekli çabayı gösteriyoruz. Nihai hedefimiz bu yüzyılı emeğin, yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin, kalkınmanın ve refahın yüzyılı yapmaktır" değerlendirmesini yaptı.


"Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz"


Bu amaçla hayata geçirdikleri iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:


"Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sosyal güvenlik ve prim ödeme bilincini arttıracağız. Rehberliği ve gönüllü uyumu ön planda tutacak risk odaklı denetim kapasitemizi daha da etkinleştireceğiz. Ülkemizin çalışma hayatını Türkiye Yüz yılı vizyonumuza paralel olarak güncelleyecek, eksiklerini giderecek, sorunlarına inşallah çözüm bulacağız. Sizlerin de güçlü desteği ve işbirliğiyle Türkiye yüz yılı ülkümüzü inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bir kez daha iki gün boyunca devam eden 13’üncü çalışma meclisinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada müzakere edilen konu başlıklarından görüş, talep, beklenti ve önerilerden çıkacak sonuçların bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından dikkate alınacağını özellikle vurgulamak istiyorum. 1 Mayıs arifesinde böyle önemli bir istişare toplantısına vesile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızı Sayın Bakan ve ekibini canı gönülden tebrik ediyorum. Toplantılara iştirak eden işçi, kamu görevlileri ve işveren sendikaları, konfederasyonlarımıza, sivil toplum örgütlerimize, akademisyenlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarımıza Teşekkür ediyorum."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Adnan Oktar’ın 72 sanıklı örgüt davasının görülmesine başlandı Silahlı suç örgütü yöneticisi olan ve cezaevinde tutuklu bulunan Adnan Oktar’ın 72 sanıklı örgüt davasının görülmesine başlandı. Sanık Oktar duruşmaya katılmazken mahkeme ara kararında 1 sanığın tahliyesine hükmetti. Silahlı suç örgütü yöneticisi olan ve cezaevinde tutuklu bulunan Adnan Oktar’ın 72 sanıklı örgüt davasının görülmesine başlandı. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Adnan Oktar katılmadı. Duruşmada 3 tutuklu, 4 tutuksuz sanık ile sanık avukatları hazır bulundu. Duruşmada Adnan Oktar’ın avukatları, mahkemeden yetkisizlik kararı verilmesini ve dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesini talep etti. Diğer sanık avukatları da bu talebe katıldıklarını ifade ettiler ancak mahkeme, kendisinin görev ve yetkili olması hususlarının tespit edildiği gerekçesiyle bu talebi reddetti. "Ne benim, ne Adnan beyin ne de arkadaş çevremin suçla hiçbir işi olmadı" Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Ali Sadun Engin, "Ben kimseyle suç işlemek için ya da bu örgüt suç işliyormuş diyerek görüşmedim. Adnan Bey’i hiç tanımıyor da olsam dindar biri olarak yaşamaya devam ederdim. Allah yolunda yaptığımız tüm emeklerimizin üstü kapatılmak isteniyor. Ne benim, ne Adnan Bey’in ne de arkadaş çevremin suçla hiçbir işi olmadı. Hani diyorlar ya medyada, örgütten ayrılmak zordur, Taha Akyol’un oğlu Mustafa Akyol ’ben ayrılmak istiyorum’ dedi ayrıldı. İngiliz müzisyen, şarkıcı ve söz yazarı Cat Stevens ile tanıştık, yeni adı Yusuf İslam. Kendisine telkinde bulunduk İslam’a gelmesi için. Kendisini davet ettik, Adnan Oktar ile tanıştı. Acun Ilıcalı’nın ağabeyi ile beraber bütün Asya’yı beraber gezdik. Oralarda hizmetlerimizden bahsettik. Al Pacino ve Robert De Niro gibi isimlere hizmetlerimizi anlattım. Birebir sohbetimiz var. Ya ben gidiyorum Al Pacino ile konuşuyorum sonra gidiyorum alışveriş merkezinde kadın mı kovalıyorum? Bu nasıl mantık? Adnan Bey yazdığı kitaplardan bir kuruş para almadı. İsrail’le köprü vazifesi gördüğüm söyleniyor. Doğruyu anlatmak, kötülükten men etmek anlamında da köprü vazifesi görmüş olabilirim. Biz zaten köprü vazifesi görmeye çalışıyoruz’’ şeklinde konuştu. "Örgüt şirketi diyerek el konuldu ve batırıldı’" Tutuklu sanıklardan Orkun Şimşek ise savunmasında, "Benim şirketim 2014’de kurulmuştur. Bunun Adnan Oktar’la bir ilgisi yoktur, örgüt adına da kurulmuş değildir. Örgüt şirketi diyerek el konuldu ve batırıldı. Şirket sahibi olarak itibarım da sıfırlandı. Milyonlarca lira borca da sokulduk. Bu da başımıza gelen hukuksuzluklardan biridir. Ben hiçbir mali işi takip etmiyordum. Ben mali işler sorumlusu falan değilim’’ ifadelerini kullandı. 1 sanığa tahliye Ara kararını açıklayan mahkeme, sanıklardan Paşa Durmuş’un tahliye edilmesine karar verdi. Sanıklar Erol Şimşek, Orkun Şimşek, Ali Sadun Engin ve Paşa Durmuş’un dosyalarının ayrılmasına hükmeden heyet, eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı erteledi. İddianameden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, şüpheli Ali Sadun Engin’in örgüt içinde "Sado" lakabını kullandığı, özellikle ABD ve İsrail ile örgüt arasında köprü vazifesi gördüğü, örgüt elebaşı Adnan Oktar’ın talimatıyla İsrail’de düzenlenen ve örgüt tarafından organize edilen konferanslarda konuşmacı olarak yer aldığı kaydedildi. Hazırlanan iddianamede, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen Altuğ Revnak Eti’nin, sanık Engin’in İsrail’in eski Likud Partisi Milletvekili radikal haham Yehuda Glick ile bağlantılarını anlattığı, Adnan Oktar tarafından örgüte gelen paraları saklamakla görevlendirilen Çalıkoğlu’nun örgütte "İmam Kardeşler" olarak adlandırılan grupta yer aldığı, Oktar’ın da aralarında bulunduğu bir grup örgüt üyesinin 1999’da gözaltına alındıklarında işkence gördükleri iddialarıyla ilgili dönemin emniyet görevlileri hakkında açılan dava kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) şikayette bulunduğu ve kazandığı tazminatı "infak" adı altında örgüte aktardığı kaydedildi. Hazırlanan iddianamede Adnan Oktar, Ulviye Didem Ürer, Tarkan Yavaş ve Alev Babuna’nın aralarında bulunduğu 13 sanığın çok sayıda kişiye karşı birden fazla kez "nitelikli cinsel saldırı", "çocuğun cinsel istismarı", "cinsel taciz", "basit cinsel saldırı", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklamak" suçlarından bin 938 yıl 5’er aydan 2 bin 758 yıl 6’şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Diğer 59 şüphelinin de değişen oranlarda hapsi istendi.
Isparta Eğirdir Gölü’nün en büyük kaybı buharlaşma Isparta’da "Eğirdir Gölü ve Su Verimliliği Seferberliği Çalıştayı" başladı. Isparta Valisi Aydın Baruş, 2024 yılı başlarında bazı tedbirler almak zorunda olduklarını belirterek, "Önceki yıllarda yapılan çalışmalarla birlikte yıllık yaklaşık 67 milyon metreküp su Eğirdir Gölü’ne takviye olarak aktarılmaktadır" dedi. Isparta Valiliği koordinasyonunda Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürlüğü ve Süleyman Demirel Üniversitesi Su Enstitüsü iş birliğinde düzenlenen "Eğirdir Gölü ve Su Verimliliği Seferberliği Çalıştayı" başladı. Eğirdir Gölü’nün mevcut durumdaki sorunları ve çözüm alternatiflerinin tüm katılımcılar ile konuşulacağı çalıştayın en önemli çıktısı olarak Sektörel Su Verimliliği Uygulamaları ve Su Verimliliği İl Planının hazırlanması olarak hedefleniyor. "Eğirdir Gölü’nün en büyük kaybı buharlaşma" Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürü Osman Erkan çalıştayda yaptığı konuşmasında, kamuoyunda yanlış anlaşılmalara sebep olan bazı konular hakkında önemli bilgilendirmelerde bulundu. Erkan, "Eğirdir Gölü’nde kamuoyunda yanlış bilinen bazı gerçekler var. Şimdi Kovada kanalı Eğirdir Gölü’nün aslında taşkın savağı niteliğinde olup 1969’lu yıllarda DSİ tarafından açılmış, etrafındaki direnç problemleri de çözülerek Bozova’daki, buranın bir meyve bahçesi, meyve deposu olması sağlanmıştır. Biz kesinlikle Kovada kanalına, kanalın yapıldığından beri, ki böyle bir HES’lerin hakkı da yok, bir tahsis de yok. Kesinlikle biz Kovada’dan kanalla HES için su vermiyoruz. Verdiğimiz su, sulama sezonunda tamamen Bozova’daki 30 bin dekarlık bir alanın sulanması amacıyla verilmektedir. Eğirdir Gölü’nden göletler ve barajlar için kullandığımız toplam su, uzun yıllar ortalamasında 33 milyon metreküp. Biz bunun yanında 1989 yılında Aksu’dan Yılanlı derivasyon kanalı sayesinde 64 milyon metreküp suyu ortalama her yıl Eğirdir gölüne aktarıyoruz. Bunun 100 milyonu geçtiği zamanlar da doluyor 30 milyon civarlarında olduğu zamanlarda, kuraklığa bağlı oluyor. Bunun yanında tabii Eğirdir Gölü’nün en büyük kaybı buharlaşma. Yıllık 460 milyon metreküp buharlaşma var. Yani minimum 2 milyar metreküp düşünürseniz toplam suyu yaklaşık dörtte biri buharlaşmaya gidiyor. Isparta Belediyesi’nin aldığı su konusu da çok polemik oluyor. Toplamda uzun yıllar ortalamasında 9 buçuk milyon metreküp su alıyoruz. Bu da yani buharlaşmayla kıyasladığımız zaman Temmuz ve Ağustos ayındaki 8 günlük buharlaşmaya eşdeğer bir su alıyor” dedi. "Eğirdir Gölü içme suyu ihtiyacı için ciddi risk oluştuğunu gösteriyor" Isparta Valisi Aydın Baruş ise Eğirdir gölünün Isparta için hayati öneme sahip olduğunu belirterek, “Eğirdir gölü Isparta merkezin yıllık yaklaşık 13 milyon metreküplük içme ve kullanma suyu ihtiyacını temin etmektedir. Yani Eğirdir gölünden su sağlanmadığında Isparta il merkezinde yaşayan yaklaşık 250 bin nüfusun su ihtiyacının nasıl karşılanacağı gerçekten üzerinde düşünmeye değer bir konudur. Gölünün diğer önemli bir hususu Isparta tarımına hayat kaynağı olmasıdır. Gölümüzden tutulan tatlı su levreği, çim sazanı ve kerevit gibi su ürünleri yıllardır Isparta’nın ihracatına önemli katkı sağlamaktadır. Ancak son yıllarda azalan su varlığı nedeniyle bu su ürünlerinin üretiminde de ciddi düşüşler olduğunu maalesef görmekteyiz. Özellikle küresel iklim değişikliği neticesinde yağış miktarındaki azalışının önemli bir rol oynadığını ve her yıl gölden önemli miktarda buharlaşma meydana gelmesinin göl seviyesinde ciddi çekilmelere sebep olduğunu görmekteyiz. Özellikle son yıllarda meydana gelen kuraklık ve yağış rejimindeki ciddi değişiklikler minimum kot seviyelerinden de aşağıya doğru inişe zorlamaktadır. Nitekim 2023 sulama sezonu bitiminde minimum su kodu seviyesinde neredeyse gölün su varlığını tamamladık. 2024 Mayıs itibariyle de minimum su kotu seviyesinin biraz üzerindeyiz ki bu artık Isparta tarımı için Isparta’nın il merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyacı için hakikaten çok ciddi bir risk oluştuğunu bizlere göstermektedir” açıklamalarında bulundu. "Yıllık yaklaşık 67 milyon metreküp su Eğirdir gölüne takviye olarak aktarılmaktadır" 2024 yılına girerken bizler bazı tedbirler alma zorunluluğu duyduklarını belirten Vali Baruş, “Yaptığımız toplantıda 2024 yılı iyi durum senaryosuna göre yüzde 34 sulama da kısıtlama uygulanması gerektiğini belirttik. Bunun için alınabilecek önlemlere baktığımızda kapalı sulama sistemlerinin bir an önce hayata geçirilmesi büyük önem kazanıyor. Atabey sulaması ve Senirkent sulaması olarak yapılan çalışmaların bir an önce bitirilmesi gerekiyor. Bu ovaların sulama alanlarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda Eğirdir gönlünün suyunun çok daha verimli şekilde kullanılmasına çok ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Yine önemli çalışmalardan birisi Eğirdir Gölü’ne başka kaynaklardan su aktarımı, önceden yapılan çalışmalarla birlikte yıllık yaklaşık 67 milyon metreküp su Eğirdir gölüne takviye olarak aktarılmaktadır. Yine şu anda proje çalışmaları devam eden Aksu-Yılanlı havzasında su aktarımı vasıtasıyla yıllık yaklaşık 42 milyon metreküp bu su aktarımı gerçekleştirilmesiyle birlikte en azından gölümüzü takviye ederek su varlığının zenginleştirilmesine katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz” dedi. Çalıştaya Isparta Valisi Aydın Baruş, Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı Mahir Özcan, SDÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Saltan, DSİ 18. Bölge Müdürü Osman Erkan, Eğirdir gölüne kıyısı olan ilçelerin kaymakamları ve belediye başkanları, ilgili kamu kurum ve kuruluş müdürleri, sulama birliği başkanları ve akademisyenler katıldı.
Sakarya Oğlu tarafından benzin dökülerek yakılmıştı, son yolculuğuna uğurlandı Sakarya’nın Akyazı ilçesinde para vermediği iddiası ile oğlu tarafından üzerine benzin dökülerek yakılan ve 32 gün sonra hastanede hayatını kaybeden kadın, son yolculuğuna uğurlandı. 18 Nisan Perşembe günü Akyazı ilçesi Erdoğdu Mahallesi’nde meydana gelen olayda, iddiaya göre kısa bir süre önce annesi Mükerrem Yılmaz’dan (64) para alan ve tekrar isteyince ret cevabı ile karşılaşan Ö.Y. (42) öfkelendi. Ö.Y., benzin dökerek annesi ve kendisini yaktı. İhbar üzerine bölgeye jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi olay yerinde yapılan talihsiz kadın, ilk olarak Akyazı İlçe Devlet Hastanesi’ne, buradan da Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Vücudunda 2 ve 3’üncü derece yanıklar oluşan ve hayati tehlikesi bulunan Mükerrem Yılmaz, Kocaeli Şehir Hastanesi Yanık Ünitesi’ne sevk edilmişti. Her iki elinde de yanıklar oluşan şüpheli Ö.Y. ise olaydan kısa bir süre sonra yakalanarak İlçe Jandarma Komutanlığına götürülmüştü. Şahıs, işlemlerinin ardından elleri sargılı şekilde sevk edildiği adli makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Son yolculuğuna uğurlandı 32 gündür hastanede yaşam mücadelesi veren Mükerrem Yılmaz’dan yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Hastane işlemleri sonrasında cenazesi teslim alınan Mükerrem Yılmaz, Erdoğdu Mahallesi’nde kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurlandı.