POLİTİKA - 02 Aralık 2025 Salı 19:02

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "Ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5’inci ülke konumundadır"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "Ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5’inci ülke konumundadır"

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Ülkelerin son 7 yıldaki doğurganlık hızı değişimleri incelendiğinde; Çin, Güney Kore, Arjantin ve Kuveyt’ten sonra ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5’inci ülke konumundadır" dedi.

’Aile ve Nüfus On Yılına Doğru Uluslararası Sempozyumu’ kapanış programı Ankara’da bir otelde düzenlendi. Programa, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve yabancı milletlerde olmak üzere çok sayıda davetli katıldı. Kapanış programı, sempozyum özelinde hazırlanan videonun seyredilmesinin ardından açılış konuşmaları ile devam etti.

"Ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5’inci ülke konumundadır"

Son yıllarda nüfus artış hızında yavaşlama olduğunu belirten Cevdet Yılmaz, "2017 yılında toplam doğurganlık hızımız 2,08 iken, 2024’te 1,48’e kadar gerilemiştir. Toplam doğurganlık hızı dünya ortalaması, 2024 yılında 2,25 çocuktur. Ülkelerin son 7 yıldaki doğurganlık hızı değişimleri incelendiğinde; Çin, Güney Kore, Arjantin ve Kuveyt’ten sonra ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5’inci ülke konumundadır. Doğurganlıktaki bu eğiliminin devam etmesi durumunda, ülkemiz AB ortalamasının da altına düşecektir. Neslin devam edebilmesi için doğurganlık hızının 2,1 çocuğun altına düşmemesi gerekmektedir. TÜİK tarafından yapılan hesaplamalarda önümüzdeki 10 yıl içinde ortanca yaşın 40’a yaklaşacağı tahmin edilmektedir. Kadınlarda ilk evlenme yaşının 26’nın, erkeklerde 28’in üzerine çıkması, evliliklerin ve doğurganlığın giderek daha ileri yaşlara kayması, aileye dair kararların bugün farklı bir sosyolojik çerçevede alındığını ortaya koyuyor. Aile 10 yılı çerçevesinde, mevcut menfi eğilimleri tersine çevirme irademizle, nüfus ve aile politikalarıyla ilgili tüm bu öncelikli alanlarda gerekli adımları kararlılıkla atmaya devam edeceğiz. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre, bugün içinde bulunduğumuz doğurganlık eğilimi devam ederse, nüfusumuzun 2050’li yılların ilk yarısında en yüksek büyüklüğe ulaşarak yaklaşık 94 milyona çıkacağı; 2100 yılında ise yeniden azalarak 77 milyon civarlarına düşeceği tahmin edilmektedir. Tüm kurumlarımız bu konuda azami dikkat, özen ve sorumluluk içerisinde hareket etmeli, aile kurumunu zayıflatacak, doğurganlığın doğrudan veya dolaylı olarak azalmasına neden olacak girişimlere fırsat verilmemelidir" şeklinde konuştu.

"2026’dan itibaren, eşlerin her ikisinin 18-25 yaş arasında olması durumunda 250 bin liraya yükseltecektir"

Türkiye gibi kalkınmakta olan bir ülke için yaşlanmadan zenginleşmenin bir zorunluluk olduğunu dile getiren Yılmaz, "Aksi halde demografik fırsat penceresinin kapanmasıyla mevcut avantajlarımızı yitirme noktasına gelebiliriz. Bu kapsamda geçtiğimiz yıl aralık ayında tesis edilen Nüfus Politikaları Kurulumuz, bu alanda çalışmalarına yoğun biçimde devam etmektedir. Mevzuattan çalışma hayatına, ekonomik teşviklerden sağlık, eğitim ve iletişim başlıklarına kadar geniş bir yelpazede ilgili tüm kurum ve kuruluşları kapsayan çalışma grupları oluşturduk. Bu 5 ana başlıkta Eylem Planı çalışmalarımızı 2026 yılı başı itibariyle tamamlamayı ve kapsamlı reformları hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Kalkınma Planımızda, doğurganlığın nüfusun kendini yenileme seviyesinin üzerine çıkarılmasını temel amaç olarak belirlememiz, yaklaşımımızın stratejik boyutunu açıkça ortaya koyuyor. Bugüne kadar Kurul çalışmalarımız ekseninde çeşitli reformları hızla hayata geçirdik. Doğum sonrası sağlanan tek seferlik destek tutarını 5 bin liraya yükselttik. Bunun yanında, 2’nci çocuk için beş yaşına kadar aylık 1 bin 500 lira, 3’üncü ve sonraki çocuklar için yine 5 yaşına kadar aylık 5 bin lira düzenli doğum yardımı desteğini uygulamaya aldık. 2025 yılı itibarıyla ülke genelinde yaygınlaştırdığımız Aile ve Gençlik Fonu ile gençlere faizsiz kredi ve esnek geri ödeme modeliyle güvenli bir başlangıç imkanı sunuyoruz. Fon kapsamında 2025 Eylül sonu itibarıyla 42 binden fazla yeni evlenecek çifte 150 bin lira faizsiz kredi sağladık ve evlilik öncesi ve sonrası danışmanlık hizmetleri verildi. Destek tutarı Ocak 2026’dan itibaren, eşlerin her ikisinin 18-25 yaş arasında olması durumunda 250 bin liraya, en az birinin 26-29 yaş aralığında olması durumunda ise 200 bin liraya yükseltilecektir" diye konuştu.

"2026-2035 döneminin ’Aile ve Nüfus On Yılı’ olarak belirlenmesi, bu alanda uzun vadeli, bütüncül ve kararlı bir yaklaşımın ifadesidir"

Doğurganlık hızındaki azalışın sebeplerinden birinin sezaryen doğumların yüksekliği olduğunu vurgulayan Yılmaz, "2024 yılı Sağlık İstatistikleri Yıllığına göre, ülkemizde sezaryen oranları yüzde 61,2 seviyesine ulaşmıştır. Bu oran, Türkiye’yi dünya sıralamasında en üst noktaya taşımaktadır. OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama oran yüzde 28 düzeyindedir. Özel hastanelerde sezaryen oranının yüzde 80’in, kamu hastanelerinde ise yüzde 50’nin üzerinde olması hem anne-bebek sağlığı hem de doğurganlık eğilimlerinin uzun vadeli seyri açısından dikkatle ele alınmalıdır. Normal doğumun teşvik edilmesi, tıbbi gereklilik dışındaki sezeryan uygulamaların azaltılması öncelikli çalışma alanlarımız arasında yer almaktadır. Cumhurbaşkanlığı tarafından tüm kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen resmi yazıyla; kamu kurumlarında kreş ve gündüz bakımevlerinin yaygınlaştırılması ve kapasitelerinin artırılması hususu talimatlandırılmıştır. Gençlerin konut edinme süreçlerini kolaylaştıran sosyal konut projelerinde çok çocuklu ailelere öncelik verilmesi sağlandı; hanelerin ihtiyaç duyduğu sosyal destek modelleri daha kapsayıcı bir yapıya kavuşturuldu. ’Yüzyılın Konut Projesi’ kapsamında da gençlerimize yüzde 20; 3 çocuk ve üzeri ailelere yüzde 10 düzeyinde özel kota ihdas edilmiştir. Aile içi danışmanlık, ebeveyn eğitimleri, çocukların dijital ortamlardaki güvenliği ve aile odaklı sosyal hizmet modelleri genişletilirken, dezavantajlı hanelere dönük destek programları da yenilerek daha etkin bir çerçeveye taşındı. 2025 yılının Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle ’Aile Yılı’ ilan edilmesi, toplumun tüm kesimlerini aynı başlık altında buluşturan güçlü bir irade beyanı olmuştur. Cumhurbaşkanımızın uluslararası Aile Forumunda açıkladığı üzere 2026-2035 döneminin ’Aile ve Nüfus On Yılı’ olarak belirlenmesi, bu alanda uzun vadeli, bütüncül ve kararlı bir yaklaşımın ifadesidir. Bu vizyon doğrultusunda; cinsiyetsizleştirme akımı başta olmak üzere genç nesilleri ve aile yapımızı tehdit eden tüm akımlara karşı güçlü bir duruş sergilemeye devam edeceğiz" dedi.

"Doğurganlık hızı 71 ilimizde nüfusun yenilenme seviyesi olan 2,1’in altına düştü"

Bakan Göktaş ise yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:

"Aile ve Nüfus Vizyonu, Türkiye’nin, ulusal ve uluslararası alanda önümüzdeki 10 yılda izleyeceği yolu belirleme iradesidir. Düzenlediğimiz bu sempozyumla, ulusal ve uluslararası uzmanların katkılarıyla bu iradeyi somut politikalara dönüştürecek kıymetli bir adım atmış bulunuyoruz. Doğurganlık hızı 71 ilimizde nüfusun yenilenme seviyesi olan 2,1’in altına düştü. Ortalama hane büyüklüğümüz gerilerken tek kişilik hanelerin payı yüzde 20’ye çıktı. Yıl boyunca gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla, aileyi ülkenin geleceğini taşıyan bir güç alanı olarak yeniden konumlandırdık. 2024-2028 dönemini kapsayan ve bu alanda ilk olan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı, çalışmalarımızın stratejik çerçevesini oluşturdu. Türkiye’nin dört bir yanında farkındalık kampanyaları yürüttük. 81 ilimizde 15 bini aşkın faaliyet ve etkinlik gerçekleştirdik. Aileleri ve evlenecek gençleri desteklemek için bin 926 kurumla iş birliği yaptık. Evlenecek gençlere ve çocuk sahibi olmak isteyen ailelere devletimizin tüm kurumlarıyla destek olduk. Hem kadın hem erkek memurların, çocukları ilköğretim çağına gelene kadar yarım zamanlı çalışma hakkından yararlanmalarını sağladık. Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarında, kreş ve çocuk bakımevlerinin yaygınlaştırılması için çalışmalarımızı hızlandırdık. Bugün ülkemiz, aile diplomasisini dünya gündemine taşıyarak, bu alanda öncülük eden bir ülke konumuna geldi. Aileyi güçlendirmek için atacağımız her adımın, gelecekte ekonomik ve sosyal kazanım olarak geri döneceğine inanıyoruz. Aileyi ve dinamik nüfusu korumak, bir beka meselesidir."

Program, toplu fotoğraf çekiminin gerçekleşmesi ile sonlandı.

Bilal Sarıkavak - Gürkan Sayın



 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.