POLİTİKA - 18 Aralık 2025 Perşembe 14:17

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: "İsrail’in uzun yıllar uluslararası sistemde fiilen dokunulmazlık zırhıyla hareket etti"

A
A
A

 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye Hükümeti ile SDG arasında varılan 10 Mart mutabakatını hatırlatarak, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı" dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World'e verdiği röportajda bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Fidan, Türkiye'nin Filistin meselesinde uluslararası vicdanın sesi olduğunu vurgulayarak İsrail'in Gazze'deki saldırılarına karşı Türkiye'nin en başından bu yana açık bir diplomatik duruş sergilediğini kaydetti.
İsrail'in uzun yıllar uluslararası sistemde fiilen dokunulmazlık zırhıyla hareket ettiğini belirten Bakan Fidan, "Bu durum on yıllardır böyleydi ve İsrail uluslararası sistemden muaf tutuldu, ama bence bu dönem artık sona erdi. Türkiye, ortaklarıyla birlikte bu sonuca varılmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu yüzden İsrail, Türkiye'nin katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Ama burada tek ilgili aktör İsrail değil. Burada başka ilgili aktörler de var, bu yüzden onlarla da görüşüyoruz" şeklinde konuştu.

Bakan Fidan, İsrail'in Türkiye'nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara'nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü dile getirerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze'ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi.

"En büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik"

Türkiye'nin terörle mücadelede bölgedeki en tecrübeli ülkelerden biri olduğunun altını çizen Bakan Fidan, "Son 40 yıldır PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Bu süreçte ciddi bir birikim, kapasite ve uzmanlık geliştirdik. Dolayısıyla konu DEAŞ olduğunda, ne yazık ki geçen yıla kadar Suriye'deki tehdit ortamı nedeniyle DEAŞ ve diğer terör örgütleri sistemdeki boşluklardan faydalanabildi. Ancak artık iç savaş sona erdi, Şam'da halk iradesi hâkim ve şu anda sağlıklı bir iş birliği söz konusu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bir iş birliği mekanizması olduğu sürece bunun üstesinden gelebiliriz. Devrimin ilk aylarında, 2025'in başlarında, diğer bölge ülkeleriyle bir araya geldik. Dedik ki, ‘Suriye toparlanma sürecine girdi. Çok derin yaraları var, iyileşmesi için zamana ihtiyacı var ve bu süreçte uluslararası ve bölgesel desteğe ihtiyaç duyuyor. Ancak bu sırada başka düşmanca unsurların bu süreci istismar etmesini istemiyoruz.' Bu nedenle o dönemde en büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik. Bu iş birliği, Suriyeli ortaklarımızın zihinlerinde ayrı bir farkındalık oluşturulması açısından oldukça faydalı oldu" ifadelerini kullandı.

"Uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve Washington'da gerekli belgeleri imzaladılar"

Suriye'nin uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyona katılımının önemli bir adım olduğunu belirten Fidan, şöyle devam etti:
"Uluslararası toplumun DEAŞ'la nasıl mücadele ettiği, hangi mekanizmaların kullanıldığı ve artık birer devlet aktörü olarak diğer bölge ülkeleriyle birlikte bu sorunla nasıl başa çıkmaları gerektiği onlar için yeni bir alandı. Bu açıdan faydalı oldu. Suriyeli muhataplarımız oldukça yetkin ve bu meseleyi ele alma konusunda son derece istekli. Bildiğiniz üzere uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve geçen ay Washington'da gerekli belgeleri imzaladılar. Bu çok olumlu bir adımdı. Böylece DEAŞ'la mücadele konusunda, diğer ülkelerle birlikte kararlı olduklarını açıkça ortaya koydular. Şu anda askeri ve istihbarat uzmanlarımız, diğer bölge ülkeleriyle, Amerikalılarla ve ilgili tüm taraflarla birlikte DEAŞ'la mücadele gündemini ileriye taşıyor. Hiçbir terör unsurunun Suriye halkının ve devletinin toparlanma yolculuğunu sabote etmesine izin vermemeliyiz."

"Bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz"

Suriye'nin kuzeyindeki SDG unsurlarının entegrasyon sürecine ilişkin değerlendirmede bulunan Fidan, sürecin yavaş ilerlemesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi.
Türkiye, Suriye ve bazı ortakların, SDG'nin zaman kazanmaya çalıştığı yönünde ortak bir kanaate sahip olduğunu ifade eden Fidan, "Amerikalı ortaklarımız da bu sürecin tamamlanması gerektiğinin farkında. Bu, Suriye'nin birliği açısından hayati önemde. Bildiğiniz üzere, Suriye'deki muhalif silahlı grupların tamamı, SDG hariç, artık Savunma Bakanlığı çatısı altına girdi. Çünkü SDG, eski muhalefet yapısının bir parçası değildi.
Eskiden farklı silahlı gruplar vardı ve tek bir komuta-kontrol yapısı altında değillerdi. Şimdi ise Savunma Bakanlığı'nın komutasını kabul ettiler. Bu, ulusal birlik açısından son derece önemli. Çünkü bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz. Böyle bir durumda birlikten ve egemenlikten söz edemezsiniz" diye konuştu.

"Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz"

Suriye Hükümeti ile SDG arasında varılan 10 Mart mutabakatını anımsatan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı. 10 Mart tarihli anlaşmaya bağlılıklarını gecikmeden ve çarpıtmadan yerine getirmeleri bekleniyor. Bu anlaşmadan herhangi bir sapma görmek istemiyoruz. Şam'daki Suriyeli ortaklarımız da bunun ulusal birlik için hayati bir adım olduğunu görüyor. Ben temkinli ama umutlu bir iyimserlik içindeyim. Doğru yöntemler ve iş birliği biçimleriyle bu noktaya ulaşacağımıza inanıyorum" dedi.

"Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD'nin aktif katılımıyla mümkün"

Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Fidan, Türkiye'nin her iki tarafla da konuşabilen nadir ülkelerden biri olduğunu ve ateşkes için başından bu yana yoğun çaba gösterdiğini söyledi. Avrupa'nın ortasında süren savaşın büyük bir yıkıma yol açtığını aktaran Fidan, "Karadeniz'e doğru olası bir genişleme, Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler için ciddi bir risk oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye, savaşın başından itibaren ateşkes için yoğun çaba sarf etti. Pek çok girişimimiz oldu; bazılarını ortaklarımızla, bazılarını tek başımıza yaptık. Son haftalarda görüşmelerin yoğunlaştığını görmekten memnuniyet duyuyoruz. Avrupalılar devrede, Amerikalılar arabuluculuğu yürütüyor. Bu süreçte Başkan Trump ve ekibine özel bir takdir borçluyuz. Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD'nin aktif katılımıyla mümkün. Biz de Amerikalılarla, Ruslarla, Ukraynalılarla ve Avrupalılarla temas halindeyiz. Taraflar şu anda bir anlaşmaya oldukça yakın" ifadelerine yer verdi.
Ortaya çıkacak mutabakatın Ukrayna halkına sunulacağını belirten Fidan, güvenlik garantileri konusunun sürecin en zor başlıklarından biri olduğunu kaydetti.

"Sorunların en kısa çözümü ateşkestir"

Karadeniz'de artan güvensizlik ortamına da değinen Fidan, Tahıl Anlaşması sayesinde 30 milyon ton tahılın dünya piyasalarına ulaştırıldığını, bunun özellikle Afrika için hayati önemde olduğunu vurguladı. Ticari gemilerin hedef alınması ve İHA tehditlerinin bölgesel güvenliği zedelediğini belirten Fidan, "Karadeniz'de güvensizlik yeniden arttı. Türk Hava Kuvvetleri Karadeniz'den gelen bir İHA'yı düşürdü. Ticari gemiler hedef alındı. Bu ciddi bir sorun. Hükümetiniz enerji altyapısı ve liman tesisleri için bazı güvenlik garantileri çağrısı yapıyor. Ancak Karadeniz'de gemilerin hedef alınması, mayınlar ve İHA'lar kıyıdaş ülkeleri de etkiliyor. Romanya ve Bulgaristan'la bu konuda askeri iş birliği içindeyiz. Tüm bu sorunların en kısa çözümü ateşkestir. Aksi halde uyardığımız bölgesel tırmanma gerçekleşiyor ve bu başka yerlere de yayılabilir" diye konuştu.

"Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli"

Kıbrıs meselesine ilişkin değerlendirmesinde Fidan, Güney Kıbrıs'ın AB Dönem Başkanlığı'nı devralmasının Türkiye açısından hem risk hem fırsat barındırdığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Rum yönetimi her platformda Türkiye'yi engelliyor. Buna rağmen Avrupa'nın karşı karşıya olduğu tehditler, AB-Türkiye iş birliğini her zamankinden daha önemli hale getirdi. Kıbrıs'ta gerçekler ortada. Türk tarafı Annan Planı'na ‘evet' dedi, Rumlar ‘hayır' dedi. Eşitlik temelinde bir güç ve refah paylaşımını kabul etmiyorlar. Herkes bunu biliyor. Alternatif nedir? İki devletli çözüm. Siyasi sorun dondurulabilir, ama ekonomik, turistik ve enerji alanlarında iş birliği yapılabilir. Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli. Gerçekleri söylemek cesaret ister. Bu cesareti göstermeliyiz."

Oğuzhan Halil Özbek

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Bakan Işıkhan: "(TÜRK-İŞ ile görüşme) Komisyona katılmama gerekçelerini tekrar yenilediler" Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ile olan görüşmesinin ardından "Geçen hafta bize iletmiş oldukları komisyona katılmama gerekçelerini tekrar yinelediler" dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, asgari ücrete ilişkin görüş alışverişinde bulunmak üzere Türk-İş Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Bakan Işıkhan, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından, ikili birlikte basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. "Geçen hafta bize iletmiş oldukları komisyona katılmama gerekçelerini tekrar yenilediler" Türk-İş’in Asgari Ücret Komisyonuna katılmama gerekçelerini tekrar yinelediğini ifade eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, "2026 yılı itibari olacak olan asker ücret sürecini başlattık. Bugün de saat 14.00’da ikinci toplantımızı gerçekleştireceğiz. Daha önce bakanlık olarak sosyal diyalog sürecini devam ettireceğimi söylemiştim. Bugün de sağ olsun Ergün Atalay’ı ziyaret ettik. Geçen hafta bize iletmiş oldukları komisyona katılmama gerekçelerini tekrar yenilediler. Herhangi bir değişiklik yok. Bu şekilde biz süreci devam ettireceğiz. Bundan sonraki aşamada da HAK-İŞ Başkanı’nı ziyaret edip sosyal diyalog sürecini işleteceğiz. Görüşlerini alacağım ve komisyona ileteceğim, sosyal diyalog sürecini iki önemli sendikamız var biliyorsunuz. Türk-İş başkanının yanındayım, yakın zamanda da HAK-İŞ’e gidip onların da görüşlerini, asker ücretiyle ilgili önerilerini almak durumundayım. Rakam belli değil zaten müzakerenin amacı bu" açıklamalarında bulundu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda tüm konuların konuşulacağını belirten Bakan Işıkhan, "Hepsini komisyonda değerlendiriliyor. Tabii ki komisyon amacım bu zaten. Komisyona gelecek bu rakamlar işveren kesimi, kamu kesimi ve işçiden aldığım bu bilgileri komisyonda çalışma genel müdürümüze ileteceğim. Komisyonda bunları savunacak ve dediğim gibi her zaman işçilerimize, çalışanlarımıza enflasyona ezdirmeyecek aynı zamanda da işverenlerimizin gelişimlerini, girişimlerini engelleyemeyecek, ortak bir noktada anlaşacağımı verenizi ben belirtmek isterim" ifadelerinde bulundu. "Katılmama gerekçelerimiz biz geçen sunduk" Görüşme sonrası Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na katılmayacaklarını vurgulayan TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, "Biz dediğimiz noktadayız. Burada komisyonu öyle olmuş, böyle olmuş, biz ona bakmadık hiçbir zaman. Burada veriler ortada, kira ortada, ulaşım ortada, eğitim ortada, gıda ortada. Bununla ilgili asgari ücretin kayıpları ortada. Bunları göz ardına almasınlar. Emeklin durumu ortada, işsizin durumu ortada. Bugün ne anlattıysam kendisine burada, hepsini bir de anlattım. Bakan Bey’de aynısını anlattı, talep verdiğimiz yok. Katılmama gerekçelerimiz biz geçen sunduk" diye konuştu.
Sakarya Sapanca Gölü’nde Bizans’a açılan kapı: Kalıntılar, stratejik bir yapının parçası olabilir Sapanca Gölü’nde su seviyesinin çekilmesiyle ortaya çıkan adacıktaki kalıntıların bazilika, kilise, şapel ya da gözetleme noktası olabileceği değerlendiriliyor. Sakarya Sosyal ve Kültürel Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SAKUM) Müdürü Dr. M. Alper Cantimer ise "Bitinya döneminden itibaren Roma’da, Bizans’ta ve hatta Osmanlı’da denenmiş olan bir proje var. Biz bunu hep Marmara’ya üçüncü bir boğaz gibi düşündük ama bir alternatif olarak Karadeniz’e çıkışı değil de Sakarya Nehri’ni değerlendirerek Sapanca Gölü’yle birleştirerek Körfeze bir çıkış yani İstanbul’a yeni yol olarak düşünmenin de oldukça makul olduğunu düşünüyorum" dedi. Sakarya ve Kocaeli’de milyonlarca vatandaşın içme suyu kaynağı olan Sapanca Gölü’nün çekilmesiyle gözle görülür şekilde ortaya çıkan adacık üzerindeki yapı merak uyandırdı. İlgili adacık hakkında başlatılan tahkikat sürecinin ardından Sakarya Müze Müdürlüğü tarafından bölgede kurtarma kazısı çalışmaları başlatıldı. Çalışmalar sırasında çeşitli envanter niteliğinde buluntulara rastlandığı, sikke gibi küçük buluntuların yanı sıra yerleşime ait olduğu değerlendirilen mozaik kalıntılarının tespit edilerek koruma altına alındığı bildirildi. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Sakarya Sosyal ve Kültürel Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SAKUM) Müdürü Dr. M. Alper Cantimer ise göl seviyesinin düşmesiyle görünür hale gelen kalıntının bir bazilika, kilise, şapel ya da gözetleme ve kontrol noktası olabileceği ihtimallerinin değerlendirildiğini söyledi. Kalıntının, Sakarya ve çevresinde Bizans döneminden kalma kale ve köprülerle birlikte ele alınmasının daha sağlıklı neticeler verebileceğini dile getiren Cantimer, Justinianus döneminde planlandığı bilinen ve Beşköprü’yü de içine alan nehir limanı projesinin hayata geçirilmiş olması halinde, bu alanın stratejik bir noktada yer almış olabileceğini kaydetti. Cantimer, Sakarya Nehri üzerinden İstanbul’a taşımacılık yapılması durumunda 200 kilometrelik bir yol kat edilmesi gerektiğini, projeyle nehir ve göl ikilisi kullanılarak Körfez’den İstanbul’a ulaşımın mesafesinin en az 100 kilometre kısaltılmasının hedeflendiğini aktardı. "Burasının gözetleme ve kontrol noktası olması da muhtemel" Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Sakarya Sosyal ve Kültürel Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SAKUM) Müdürü Dr. M. Alper Cantimer, "Sapanca Gölü’nde ortaya çıkmış olan kalıntı üzerinde yoğun çalışmalar gerektiriyor. Önümüzdeki birkaç yıl boyunca bu çalışmaların devam edeceğini düşünüyorum. Ortaya çıkan yapının ne olduğunu bilmemekle birlikte bir hipotez üzerinde çalışacak olursak Sakarya ve çevresinde Bizans döneminden kalmış olan kaleler, köprüler ve bu kalıntıyı beraber değerlendirebilmenin bence ciddi bir anlamı var. Bu kalıntı, şuan itibariyle belki güncel bilgi olarak bazilika İznik’tekiyle mukayese edilebilir ya da bir kilise, şapel denebilir. Bize kalmış olsa makul olan çerçevede üretmek istediğimiz hipotezle bağlantılı olarak burasının gözetleme ve kontrol noktası olması da muhtemel ya da ihtimaller dahilindedir. Gözetleme derken eğer Justinianus zamanında Beşköprüyü’de içine alacak şekilde planlanmış olan nehir liman projesi işlemiş olsaydı burası önemli bir nokta olacaktı. Elbette bugün böyle görünmüyor çünkü ‘Sakarya’nın bir tarihi yoktur’ diye düşünülüyor. Oysaki adı konulmamış birbirinden farklı noktalarda bir sürü yapıyı bir araya getirebilme imkânı sunuyor bu kalıntı bize. Eğer bir iskele babasına rastlarsak ya da yapılan araştırmalarda buna benzer bir yapılar bulunursa memnun oluruz. Çünkü hemen yakınlarında Kurtköy Kalesi ve Eşme de hemen bu kalıntıyı gören bir de köprü var. Bu yapının bulunduğu yer Kocaeli Körfezi’ne doğru en son derinlikli noktadan önceki zirve nokta göl içeresinde" dedi. "Bitinya döneminden itibaren Roma’da, Bizans’ta ve hatta Osmanlı’da denenmiş olan bir proje var" Bizans döneminden bu yana Marmara ile Karadeniz arasında ticaret ve askeri transfer hususunda ulaşımın kısaltılması hedeflenen bir projenin olduğuna dikkat çeken Cantimer, "Göl çerçevesinde konuşmak gerekirse bunların anlam kazanabilmesi için gölün genişleme ve daralma sürelerini tarihi olarak bilememiz gerekiyor. Bununla ilişkilide hidrojeologlar çalışıyorlardır, bunların verilerinden istifade etmek ve beraber çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Beşköprü ile buraya nasıl birleştirecek dersek; restorasyon geçirmekte olan Beşköprü’de bugün itibariyle biliyoruz ki altında küçük bir iskelesi var. Bitinya döneminden itibaren Roma’da, Bizans’ta ve hatta Osmanlı’da denenmiş olan bir proje var. Biz bunu hep Marmara’ya üçüncü bir boğaz gibi düşündük ama bir alternatif olarak Karadeniz’e çıkışı değil de Sakarya Nehri’ni değerlendirerek Sapanca Gölü’yle birleştirerek Körfeze bir çıkış yani İstanbul’a yeni yol olarak düşünmenin de oldukça makul olduğunu düşünüyorum. Bunu bizden evvel düşünen pek çok tarihçi, arkeolog, sanat tarihçimiz var, rahmetli Sencer Şahin hocamız bunlardan bir tanesiydi. Beşköprü’nün altında yapılan sondaj çalışmalarında büyük bir nehrin geçmediği ama geniş bir bataklık olduğu meselesi önümüzde akademik çalışma olarak duruyor. Bunun yapılabilmesi, bütün boğazın açılabilmesi Sapanca Gölü’nün tatlı su havzası özelliğini kaybetmesi demektir. Bitinyalılardan beri kimse bunu yapmak istemiyor. Kaldı ki Körfez’in kotunu sıfır aldığımızda Sapanca’nın rakımının 31-32 olduğunu, Sakarya Nehri’nin gölün paralelinden geçerken bundan biraz daha yüksek olduğunu düşündüğümüzde başka bir yapılanmaya ihtiyaç vardı. Bugün itibariyle Körfez tarafında bir ticaret yolu eğer ortaya çıkacak olursa bir taş zemin veya başka bir şey olabilir. Bu yol ortaya çıkacak olursa söylediklerimiz büyük bir anlam kazanacaktır. Sakarya Nehri’nden Sapanca Gölü arasında nasıl bir bağlantı söz konusu olabilir; Çark Deresi suyuyla bağlanılarak Sakarya Nehri’nin Kuzey’den Güney’e çevrilmesi ve Anadolu içlerinden gelen ticari emtianın aynı zamanda gönderilmek istenen askeri birliklerin en hızlı transfer edebileceği alandır. İnsanların zihinlerinde canlandırılmaları adına da 5-6 metre uzunluğunda, yaklaşık 3 metre eninde Bizans teknelerinin varlığını Yenikapı kazısı sırasında ortaya çıktığını söylemek isterim" diye konuştu. "Ayasofya’nın varlığından daha eski bir Bizans yapısına da erişmiş oluruz" Kalıntının, Ayasofya’dan daha eski bir yapı olabileceği ihtimalinin olduğunu aktaran Cantimer, "Eşdeğer olma ihtimali vardır hatta öncesinde de bir yapının varlığına erişilebilirse Ayasofya’nın varlığından daha eski bir Bizans yapısına da erişmiş oluruz. Bunu da İznik ile mukayese etmiş olursa oradaki Bazilika’nın altında da bir mezarlığın olduğunu hatırlatmak gerekir. Sapanca’nın altında da böyle bir yapının olması insanlık tarihinde anormal gelmemelidir. Sağlıklı bir araştırmanın 2-3 yıldan önce bitebileceğini ön görmüyorum çünkü gölün içerisinde ve tatlı su havzasıyla ilişkili zaten transfer imkânı oldukça sınırlı seyrediyor. Ekiplerin de devreye girmesi akademisyen arkadaşların çalışmalarını zaman alacağını zannediyorum. Bunun zaman alması bir kayıp değildir çünkü Beşköprü’deki restorasyonun da buna benzer şekilde hızla bitmesini istiyor insanlar ama Beşköprü’nün ayaklarının daha aşağıya kazılması ve görünür hale gelmesi bizim için çok önemli. Gözle görülmeyen bir sürü yeni iş çıkabilir. Sakarya’nın tarihi çerçevesinde oldukça önemli olan bu eser, Sakarya Nehri boyundaki Bizans kaleleriyle, nehir limanla birlikte Sakarya şehir tarihinin ilerlemesi ve derinleşmesinde büyük katkılar sağlayacaktır" şeklinde konuştu.
Kayseri Başkan Büyükkılıç’tan 1 yılda 90 saat ücretsiz tramvay hizmeti Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç’ın talimatıyla, Kayserispor’un iç saha maçlarında taraftarlar için tramvaylar ücretsiz hizmet vermeye devam ediyor. Son bir yılda oynanan 18 karşılaşmada toplam 90 saat ücretsiz ulaşım sağlandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, şehrin Süper Lig’deki temsilcisi Zecorner Kayserispor’a ve sarı-kırmızılı taraftarlara verdiği desteği aralıksız sürdürüyor. Başkan Büyükkılıç’ın talimatıyla hayata geçirilen ücretsiz tramvay uygulaması, Kayserispor’un ev sahibi olduğu maçlarda taraftarların stadyuma ulaşımını kolaylaştırıyor. Uygulama kapsamında, Kayserispor’un RHG Enertürk Enerji Stadyumu’nda oynadığı karşılaşmalarda maçtan 2,5 saat önce ve 2,5 saat sonra olmak üzere toplam 5 saat boyunca tramvaylar ücretsiz hizmet veriyor. Bu sayede taraftarlar hem ekonomik hem de konforlu bir şekilde stadyuma ulaşma imkânı buluyor. 2025 yılı içerisinde, hem bu sezon hem de geçtiğimiz sezonu kapsayan süreçte Kayserispor’un kendi sahasında oynadığı 18 karşılaşmada toplam 90 saat ücretsiz tramvay hizmeti sunuldu. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Ulaşım A.Ş. tarafından sağlanan bu hizmet, şehirde futbol coşkusunun artmasına ve tribün desteğinin güçlenmesine önemli katkı sağladı. Kayserispor’u yalnız bırakmayan ve şehirde takım lehine oluşan birlik ve beraberliğe öncülük eden Başkan Büyükkılıç, bu sezonda da taraftarın yanında olmayı sürdürüyor. Şehrin markası Zecorner Kayserispor için sunulan ücretsiz ulaşım hizmeti, sporun birleştirici gücünü ve yerel yöneticilerin kulübe olan sahiplenmesine örnek teşkil ediyor. Başkan Büyükkılıç’ın "taraftar odaklı belediyecilik" anlayışıyla sürdürülen uygulama, Kayserispor camiasından da büyük takdir topluyor.