POLİTİKA - 11 Mart 2025 Salı 14:06

Eğitim Gücü-Sen Başkanı Özat: Türban, ideolojik çekişmelerin değil, kişisel özgürlüklerin bir sembolü olarak değerlendirilmelidir"

A
A
A
Eğitim Gücü-Sen Başkanı Özat: Türban, ideolojik çekişmelerin değil, kişisel özgürlüklerin bir sembolü olarak değerlendirilmelidir"

Eğitim ve Bilim Gücü Dayanışma Sendikası (Eğitim Gücü-Sen) Kurucu Genel Başkanı Oğuz Özat, "Memurların türbanlı görev yapmasına yönelik Anayasa değişikliği talebini olumlu ve memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu talebin samimi olmadığını düşünüyoruz. Çünkü ne yazık ki türban, ideolojik sendikalar tarafından istismar edilmektedir" dedi.


Eğitim Gücü-Sen Genel Başkanı Oğuz Özat, türbanlı görev yapan memurlara yönelik Anayasa değişikliği talebini olumlu ve memnuniyetle karşıladıklarını belirten yazılı bir açıklamada bulundu. Bir yandan Eğitim-Bir-Sen Anayasa değişikliği talep ederken; diğer yandan Eğitim-İş’in türban aleyhtarlarına Danıştay davası açtığını vurgulayan Eğitim Gücü-Sen Başkanı Özat, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:


"Bu çelişkili tutumlar, türban meselesinin ideolojik sendikalar tarafından politik bir araç olarak kullanılmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu konuyu gereksiz yere zorlaştırmak, meseleyi kullanmaktan başka bir şey değildir. ‘Bakın, biz istedik ama yapmadılar’ demek için mi bu talepler öne sürülüyor? Türban meselesi üzerinden yapılan bu istismar artık sona ermelidir. Meseleyi gündemden düşürmek ve kamu çalışanlarının haklarını güvence altına almak için mevzuat düzenlemesi elzem hale gelmiştir. TBMM’de görüşülen ya da görüşülecek bir torba yasanın içerisine 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na eklenecek bir madde, türban meselesini yasal güvence altına alacaktır. Bu basit ve etkili çözüm, konuyu gereksiz yere zorlaştıranların samimiyetini de sorgulatacaktır. Temmuz ayında gerçekleştirilecek toplu görüşmelerde, 657 DMK’nın türban ve diğer memur özlük haklarını toplumun taleplerine uygun şekilde düzenlemesi için Eğitim Gücü-Sen olarak gerekli desteği vereceğimizi beyan ediyoruz. Türban, ideolojik çekişmelerin değil, kişisel özgürlüklerin bir sembolü olarak değerlendirilmelidir. Bu konuda yapılacak mevzuat düzenlemesinin, kamu çalışanlarının haklarını koruyacağına ve toplumsal barışı sağlayacağına inanıyoruz. Eğitim Gücü-Sen olarak, ideolojik sendikaların bu tür istismarlarının karşısındayız ve türbanın bir istismar aracı olmaktan çıkmasını talep ediyoruz. Hep birlikte, kamu çalışanlarının haklarını güvence altına alacak düzenlemelere odaklanmalıyız."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."