POLİTİKA - 09 Aralık 2025 Salı 17:16

Emine Erdoğan, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu:

A
A
A
Emine Erdoğan, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, "Şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır" dedi.


Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programına katıldı. İletişim Başkanlığına gelişinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran tarafından karşılanan Emine Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırılarında hayatını kaybeden gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı alanı gezdi. Programda konuşan Emine Erdoğan, bu anlamlı program vesilesiyle katılımcıları buluşturan İletişim Başkanlığına teşekkür etti. Filistinli gazeteci ve muhabirlerin yanı sıra Filistinli yönetmen Basel Adra’yı da misafir etmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten Emine Erdoğan, "Kıymetli kardeşim, öncelikle bilin ki siz, Türkiye’de yabancı bir ülkede değil, kendi evinizdesiniz. Burada misafir değilsiniz, ailenizle birliktesiniz. ’Başka Toprak Yok’ belgeseliniz, Oscar ve Berlin başta olmak üzere birçok film festivalinde ödül aldı. Ama siz çok daha büyük bir ödülün de sahibisiniz. O da tarihe bir hakikat savaşçısı olarak geçmenizdir. Belgeseliniz, Filistin davası gibi kelimelerin anlatmakta aciz kaldığı acılara ve onurlu Filistin halkının direniş mücadelesine tercüman oldu. İki senedir canlı yayında tüm dünyanın izlediği soykırımın yeni ve Gazze ile sınırlı olmadığını Filistin’in her karış toprağında bir asra yakın zamandır devam ettiğini uluslararası topluma duyurdunuz. Bu süreçte yaşadığınız zorlukları da biliyorum. Azminizden ve cesaretinizden dolayı sizi ve ekip arkadaşlarınızı yürekten kutluyor ve alkışlıyorum." diye konuştu. Bugün unutmamak ve şahit olduklarını konuşmak için bir arada olduklarını söyleyen Emine Erdoğan, hatırlamanın en büyük direniş olduğunu ifade etti. Emine Erdoğan, İsrail’in 2 yılda yaklaşık 300 gazeteciyi katlettiğini hatırlatarak bunların 37’sinin kadın olduğunu aktardı.



Filistin’de şehit olanlar için Fatiha okudu


Sözlerine bu cesur 37 kadından biri olan Selma Muheymer’i anarak başlamak istediğini belirten Emine Erdoğan, şöyle devam etti: "O hem bir gazeteci hem de 31 senelik hayatını İsrail bombardımanlarının ve insanlık dışı ambargoların gölgesinde yaşamış bir kadın ve anneydi. 2023’te 3 yıldır uzak kaldığı ailesini görmek ve daha bir yaşındaki oğlu Ali’yi onlarla tanıştırmak için Gazze’ye gitti. İsrail’in hava saldırısında evleri yerle bir edildi ve oğlu Ali, annesi, babası ve 4 kardeşi ile birlikte acımasızca öldürüldü. Selma kardeşimiz, sosyal medyada yaptığı son paylaşımında şunları söylemişti: ’Biz yok olursak ve hakkımızda haber alınamazsa dua bizi bir arada tutar.’ Şimdi gelin, bu vasiyeti yerine getirelim ve Filistin’de şehit olan tüm kardeşlerimizin ruhları için bir Fatiha okuyalım. Amin." Emine Erdoğan, insanın, derdi, kederi "dağ" gibi olduğunda hal hatır soranlara "Hangi birini anlatayım?" dediği anlar olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "İşte Filistin’den bahsetmek de bizler için böyle derin bir kalp yarasıdır. Hangi birini anlatalım? Çocukları öldürünce bayram yapan insanlığın yüzkarası siyonistleri mi? Üflesek uçacak çadırların bombalanmasını mı? Annesiz uyuyamadıkları için geceleri mezarlıkta, annelerinin mezarlarının üzerine kapanarak uyuyan çocukları mı? Açlıkla, susuzlukla geçen günleri mi? Bir deri, bir kemik kalmış çocukların, kendilerinden daha ağır un çuvallarını taşıyarak çıplak ayak yürüdükleri, ölümün kol gezdiği, upuzun yolları mı? Öleceğinden emin olan Filistinlilerin, her göz göze geldiklerinde birbirlerinden helallik istemelerini mi? Ve bunu Filistinlilere mahsus o vakur tebessümle yapışlarını mı? Yoksa enkazların tozuna toprağına karışan mezarsız ve kimliksiz naaşlara sayısız kere şahit oldukları için ’Onurumla gömülmek istiyorum’ diye haykırışlarını mı?" Bu cümleleri kurarken duygulanan Emine Erdoğan, "İsrail zulmü, 70 yılı aşkın süredir ’Bu kadarına kimse cüret edemez’ denilen her kötülüğe cüret edilebildiğini, ’aşılamaz’ denilen her sınırın aşılabildiğini gösterdi. İşte bu yüzden en çok kalemden, fotoğraf makinelerinden ve mikrofonlardan korkuyorlar." dedi. İsrail’in, gerçeğin insanlara ulaşan tüm yollarını tıkamak istediğini kaydeden Emine Erdoğan, "Hakikati de abluka atına alıyorlar. Basın mensuplarını korumaları gerekirken uluslararası hukuk ve normları hiçe sayıp bilhassa onlara saldırıyorlar. Düşünün ki İsrail ordusu, Filistinli gazetecileri sindirmek için evlerini bombaladı. Onları aileleriyle, komşularıyla birlikte yok etti. En güvenli yer olması gereken hastane avlularında bile insansız hava araçlarıyla gazetecileri öldürdü. Öldüremediklerini tarihin gördüğü en büyük kötülüklerin üretim merkezi olan hapishanelerinde ölüme terk etti. İsrail, hakikatin dünyaya ulaşmasını engellemek için sistematik bir saha infaz politikası uyguladı. Yetmedi, öldürdükleri gazetecileri, ’terörist’ ilan edip cinayetlerini aklamaya çalıştı. Al Jazeera gibi ulusal medya organlarının ofislerini ’ulusal tehdit’ diyerek kapattı." diye konuştu.



"Bilgiyi çarpıtarak, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor"


Emine Erdoğan, bütün bu örneklerin yeni bir gerçeği gösterdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "O da bilginin şiddete dönüştürülebilmesidir. Bilgiyi saklayarak, çarpıtarak, dezenformasyona çevirerek, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor. Enformasyon üzerinde güçlü bir tahakkümü olan bazı ana akım Batı medya kuruluşları, istedikleri sesleri kısıp istedikleri sesleri sonuna kadar açıyor. Mesela, bombardımanlarda ölen çocukların görüntüleriyle ilgili ’Filistinliler oyuncak bebekle propaganda yapıyor’ yalanını nasıl tüm dünyaya servis ettiklerini hepimiz görmedik mi? Katlettikleri Filistinli çocukların fotoğrafını Batılı bir medya kuruluşu ’İsrailli bebekler öldürüldü’ başlığıyla yayınladı. İsrail ve onların enformasyon şiddetine ortak olan medya kuruluşlarıyla dünya kamuoyu defalarca manipüle edildi. Ne acı ki, dünyanın birçok yerinde bu yalanlara inanarak soykırıma alkış tutanlar oldu. Artık demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin, ötekileştirilenler söz konusu olduğunda yalnızca bir tekerlemeden ibaret olduğunu biliyoruz." Bu gerçeğin, salondaki herkese çok önemli bir sorumluluk yüklediğine işaret eden Emine Erdoğan, "O da her zamankinden çok daha güçlü bir iletişim stratejisi yürütmektir. Dünyanın tüm kıtalarında hakikatin sesini yükseltmek, gerçeğin tercüme edilmediği tek bir lisan bile bırakmamaktır. Çünkü şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." ifadelerini kullandı.



"Bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular"


Emine Erdoğan, bugün andıkları 37 kadın gazetecinin, haber bölgelerine yeri geldi karnındaki bebeğiyle, yeri geldi çocuğunu birine emanet ederek koştuğuna dikkati çekerek şöyle devam etti: "Bu cesur kadınlar, daha göbek bağı kesilmemiş yeni doğan bebeklerin hava saldırılarında anneleriyle birlikte öldüklerine tanık oldukları için ölmeyi göze aldılar. Bebeklerin ömrü, kelebeklerinki kadar olmasın istediler. O yüzden yalanın anatomisi hakkında kimsenin bilmediği gerçekleri ortaya çıkardılar. ’Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var’ mısralarını doğrulamak için yaptıkları haberlerle zalime meydan okudular. Gazze’de işlenen ağır insanlık suçlarını tarihe not ederken kendi öyküleri de Gazze’nin öyküsüne karışan bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular. Tıpkı, gazeteci Meryem Ebu Dakka gibi. O da geçtiğimiz ağustos ayında bir hastanede haber çekimleri sırasında İsrail’in ahlaksız saldırısında hayatını kaybetti. ’Kamera benim görevim, mesleğim değil.’ diyen Meryem kardeşimiz, vefatından önce oğluna yazdığı mektupta şöyle demiş, ’Elimden gelen her şeyi, sen mutlu, iyi ve güvende olasın diye yaptım.’ Şahsen, bu yiğit kadınların, ölümün kıyısında verdikleri tüm bu mücadelenin tek bir amacı olduğunu düşünüyorum. Filistin’in çocukları, Filistin’in baharı olabilsin diye..." Gazze’de 2 senede 70 binden fazla insanın öldürüldüğünü hatırlatan Emine Erdoğan, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana bile yaklaşık 400 kişinin daha hayatını kaybettiğini söyledi. Bunlardan birinin de 28 yaşındaki gazeteci Salih El Ceferavi olduğunu söyleyen Emine Erdoğan, şunları kaydetti: "O, 700 günden fazla süren soykırım boyunca yaptığı haberlerle, çektiği videolarla, en çok da umudun yüzünde çiçek gibi açmasıyla hepimizin sevdiği bir evladımızdı. Ondan geriye maalesef ki kurşun geçirmez sandığımız basın yeleği ve ailesine sevgi dolu mesajları, vasiyet olarak bıraktığı videosu kaldı. Sadece kasım ayında Filistinli gazetecilere yönelik 57 ihlal ve saldırı gerçekleştirildi. İsrail’in, Filistin’de yalnızca Filistinlileri değil, Filistin’e dair tüm hafızayı da öldürmek istediğini biliyoruz. Soykırımın yanında eko-kırım yaparak toprağı yaşanamaz hale getiriyorlar. Tarihi ve kültürel mirası yok ederek milli kimliği kırıma uğratıyorlar. Filistinlilerin tarihî ayak izlerini siliyorlar ki yarın öbür gün ’Siz aslında burada hiç yoktunuz.’ diyebilsinler. Biz, elbette buna müsaade etmeyeceğiz. Selmaları, Meryemleri, Salihleri ve nicelerini aklımızda ve dualarımızda muhafaza edeceğiz. Gazze’de yok edilen 1 milyon zeytin ağacının kırık dallarıyla hayatı aşılayıp yeniden filizlendireceğiz. Çoğu zaman ’Ve o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler’ denir. Ama biz o güzel insanların gittikleri yerden gemilere binip insanlık vicdanının çağırdığı yere Gazze’ye geldiklerini gördük. O yüzden inanıyorum ki, biz hakikatin ışığını yansıttıkça bugün Gazze’nin üstüne çöken karanlık, yarın insanlığın topyekün direnişiyle inşallah aydınlığa dönüşecektir." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Gazze’de son 2 yılda basın mensuplarına yönelik saldırı ve katliamların kayda geçirilmesi amacıyla hazırlanan "Gerçeğin Katli: İsrail’in Gazeteciliğe Karşı Savaşı" kitabının da tanıtıldığı programa, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Abdulkadir Çay, gazeteci ve "Başka Toprak Yok" belgeselinin yönetmeni Basel Adra, gazeteci Somaya Abunima ile ulusal ve uluslararası medya temsilcileri de katıldı. Konuşmaların ardından "Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler: Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi" ve "Medya Baskısı: Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması" oturumlarının yapılacağı panele geçildi.


1. Oturum’da Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi başlığı ele alındı.


"Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" panelinin ilk oturumu, - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Uluslararası Medya Koordinatörü Dr. Gözde Kirişcioğlu moderatörlüğünde gerçekleştirildi.


Oturumda; Yönetmen ve İnsani Yardım Koordinatörü Tülay Gökçimen, Gazeteci Youmna El Sayed, Al Jazeera Prodüktörü Hind Touissate, YeniŞafak Gazetesi Editörü Ayşe Betül Kayahan konuşmacı olarak yer aldı.


Medya Baskısı - Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması başlıklı İkinci oturum ise, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanı Doç. Dr. Bora Bayraktar moderatörlüğünde gerçekleşecek. Oturumda; Anadolu Ajansı Muhabiri Nour Mahd Ali Abu Aisha, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Dr. Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Caner, Gazeteci Hatem Shurrab, Daily Sabah Yayın Koordinatörü Mehmet Çelik konuşmacı olarak yer alacak.



Emine Erdoğan, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu:

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Konya Bakan Kurum, Suriçi Çarşısı birinci etabın açılışını yaptı: "Bu proje bir vizyon eseridir, bir medeniyet iddiasıdır" Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesinin ve Konya tarihinin en kapsamlı dönüşüm adımlarından biri olan Suriçi Çarşısı Kentsel Dönüşüm Projesi’nde bir etap daha tamamlandı. Suriçi Çarşısı 1. Etabın açılışı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un katılımıyla gerçekleştirildi. Bakan Kurum, "Bu proje bir vizyon eseridir, bir medeniyet iddiasıdır. Özellikle de jeodezik cam kubbemiz, sadece Selçuklu mirasını değil geleceğimizi de koruyacak; Türkiye’nin şehircilik vizyonuna Konya’dan vurduğumuz bir imza olacak" dedi. Meram Belediyesinin, Meram tarihinin en büyük Konya tarihinin de en kapsamlı dönüşüm adımlarından biri olan Suriçi Çarşısı Kentsel Dönüşüm Projesinde bir etap daha tamamlandı. 2. Etap ve Tescilli Ada Etabı’ndan sonra 1. Etabın açılışı da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un katılımıyla gerçekleştirildi. Törende konuşan Bakan Kurum, "Bakanlık olarak Konya’mıza kazandırdığımız yatırımların toplam tutarı 229 milyar lirayı aştı. Altyapıdan üstyapıya, kentsel dönüşümden sosyal konuta ve kültürel ihya projelerine kadar her alanda kapsamlı yatırımlar gerçekleştirdik. Bunun yanı sıra devam eden 37 milyar lira tutarındaki projelerimizle şehrimizin gelişimine katkı sunmayı sürdürüyoruz. Kadim şehrimizin kalbi Alaaddin Camii ve çevresindeki görüntü kirliliğini ortadan kaldırdık. Bugün Konya’mızda Mevlana Türbesi’nin etrafında, yılların yorgunluğu çökmüş o çarşılarımız, artık pırıl pırıl ışıldıyor. Misafirlerimiz bu alanı gezerken dünün mirasıyla bugünün tecrübesinin nasıl birleştiğini görüyor. Mevlana Çarşımız, Altın Çarşı’mız artık bütün ihtişamıyla bizleri selamlıyor. İşte bugün de bu çalışmalarımızın devamı için Suriçi’ndeyiz. Bakanlığımız, Büyükşehir Belediyemiz ve Meram Belediyemizle birlikte Konya’nın asırlık hafızasını bir kez daha bugüne taşıyoruz. Burada; tam 163 bin metrekarelik bir alanda kapsamlı bir çalışma başlattık. Şu ana kadar; 3 adada yapısal peyzaj çalışmalarının tamamını bitirdik. Şükran Mahallemizde birinci etabında 307 dükkan ve ofisi tamamladık. Yine esnafımızın ve bu alanı ziyaret eden kardeşlerimizin konforlu bir şekilde alışverişlerini yapmaları için 4 bin 628 metrekarelik bir alanı otopark hizmeti için tahsis ettik. Bu muazzam ticari alanımız; çevresindeki Kalecik, Mücellit, Kapu ve Erdemşah Camileriyle adeta Konya’mızın güzel bir özeti gibi. Bu proje sadece bir mimari yenileme çalışması olmamıştır. Çünkü bu projede, Selçuklu’dan miras kalan en büyük hamam kalıntısını şeffaf bir kubbenin altında koruyoruz. Buraya gelen her misafir; tarihi bir hamamın sadece izlerini görmeyecek, Selçuklu’nun heybetini hissedecek, Mevlana şehrinin maneviyatını teneffüs edecek. Bu proje bir vizyon eseridir, bir medeniyet iddiasıdır. Özellikle de jeodezik cam kubbemiz, sadece Selçuklu mirasını değil geleceğimizi de koruyacak; Türkiye’nin şehircilik vizyonuna Konya’dan vurduğumuz bir imza olacak. Ben şimdiden eserimiz, Konya’mıza, ülkemize, şehirlerimizin geleceğine hayırlı uğurlu olsun diyorum" dedi. "11 ilimizdeki çalışma bir kaç cümleye sığdırabilecek bir çalışma değil" Asrın Felaketi’nde ağır yara alan 11 ilde yapılan çalışmaları özetleyen Bakan Murat Kurum, "11 ilimizde de 780 bin kilometrekare vatan toprağının her köşesinde de yapıyoruz. Kentsel dönüşümle 81 ilimizde 10 milyona yakın vatandaşımızı sağlam konutlara kavuşturduk. Sosyal konutlarla yaklaşık 5 milyondan fazla vatandaşımızı ev sahibi yaptık. Özellikle İstanbul’u olası bir afete hazırlamak için hassasiyet gösteriyor, bu kapsamda her iki kentsel dönüşümden birini şehrimizde yapıyoruz. Tabii tüm bunları 11 ilimizdeki asrın inşa çalışmalarımız sürerken yaptığımızı de belirtmem lazım. Hafta sonu Hatay’daydım. Yine birkaç gün önce de Kahramanmaraş’taydım. 6 Şubat’ın hemen sonrasında orada bulunan biri olarak gelinen aşamadan büyük bir gurur ve mutluluk duyuyorum. O gün birlikte ağladığımız vatandaşlarımızla, bu gün yeni evlerinde huzurla oturuyoruz. O gün yaralarımızı sarmak için birbirimize sarılıyorduk; bu gün sevinçle hasret gideriyoruz. 450 bin konut. Dile kolay, bir ülke büyüklüğündeki alanı orada yeniden kurduk. Sadece ev yapmadık; dükkanları, çarşıları, meydanı, okulları, parkları, tüm sosyal donatılarıyla birlikte şehirleri tamamladık. Bu süreçte; Konyalı hemşerilerimiz yine bu millete vefalarını ortaya koydular, Büyükşehir Belediyemiz ve ilçe belediyelerimiz hakikaten çok büyük emekler verdiler, alın teri döktüler. İnşallah 27 Aralık’ta da Cumhurbaşkanımızla Hatay’da son anahtarlarımızı teslim edeceğiz. O gün, Konyalıların emekleriyle, büyük bir teşekkürü hak eden Uğur İbrahim Altay kardeşimin gayretleriyle ayağa kalkan Habibi Neccar Camiimiz tarihi yürüyüşüne yeniden başlayacak. Ve hep birlikte; yıl sonunda söz verdiğimiz 453 bin yuvamızı kardeşlerimize teslim edeceğiz. Tabii 11 ilimizdeki çalışma bir kaç cümleye sığdırabilecek bir çalışma değil, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yeniden diriliş seferberliğidir. Şunu söylemeliyim ki; Bugün Türkiye; 453 binden fazla konutu tamamlayan, saatte 23, günde 550 konut teslim eden bir ülke seviyesine ulaşmışsa; bu başarı; kararlılığın, azmin ve devlet millet dayanışmasının eseridir; liderimiz, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesidir" şeklinde konuştu. Yüzyılın Konut Projesi hakkında da konuşan Kurum, "81 ilimizde 500 bin sosyal konutu hayata geçiriyoruz. Dar gelirli vatandaşlarımızı ev sahibi yapmak; konut-kira fiyatlarını dengelemek için arzı artırıyor, milletimizin ihtiyacına cevap veriyoruz. Bu büyük adımın bir parçası olarak, baba yurdum Konya’mıza da müjdemizi veriyoruz. Konya’mızda merkezde 9 bin 370, Akşehir’de 500, Ereğli’de 500, Seydişehir’de 500, Beyşehir’de 450, Karapınar’da 300 olmak üzere Konya’mızın 31 ilçesinde toplam 15 bin 200 konutu hemşerilerimize kazandırıyoruz. Ben bu yeni yuvaların şimdiden Konya’mız için, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" ifadelerini kullandı. Başkan Mustafa Kavuş: "Suriçi, bir şehrin yeniden doğuşudur" Törende konuşan ev sahibi Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ise, Suriçi Projesi’nin yalnızca bir kentsel dönüşüm değil, bir medeniyet tasavvuru ve medeniyetin yeniden canlandırılması olduğunu vurguladı. Projenin tamamının 163 bin metrekare alan, 467 yapı, 690 parsel, 1.720 bağımsız bölüm ve 3 bin 151 hissedardan oluştuğunu ve güncel rakamlarla maliyetinin 5.5 milyar TL’yi aştığını ifade eden Başkan Kavuş konuşmasında ayrıca şu görüşlere yer verdi: "Suriçi Dönüşüm Projesinde etap etap ilerliyoruz. 20 bin metrekarelik 2. Etabın büyük ölçüde hizmet vermeye başladı. Türkiye’nin en büyük ikinci tescilli bina taşıma projesi olan 5 bin metrekarelik Tescilli Ada Etabı bugün Sırçalı Hotel ve Suriçi Avlu Kafe olarak hizmet veriyor. 3. Etap, Larende Etabı ve Arkeolojik Park Alanı’nda da çalışmalarımız büyük bir hızda devam ediyor." Başkan Kavuş: "Bu büyük eser bu kadim şehre ve Meram’a duyduğumuz saygının sembolüdür" Açılışı yapılan 1. Etap hakkında da şu bilgileri veren Başkan Kavuş, 21 bin metrekare alanda 158 adet dükkan, 149 adet ofisten oluşan bu etabın Murat Kurum’un destekleriyle Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ile (EPP) Emlak Planlama İnşaat Proje Yönetimi ve Meram Belediyesi iş birliğinde yürütüldüğünü ifade etti. Kavuş, özellikle 1. Etapta yer alan Selçuklu döneminin en büyük hamam kalıntısının jeodezik cam kubbe ile korunarak turizme kazandırılmasının, projenin tarihi yönünü güçlendirdiğini belirterek; "Bu kubbe sadece bir çatı değil; şehrimizin bin yıllık tarihine duyduğumuz saygının sembolüdür" diye konuştu. Projenin bütün etaplarında yatay mimari, düşük yoğunluk ve tarihî dokuya saygı prensibiyle hareket ettiklerini belirten Başkan Kavuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Bakan Murat Kurum ve projeye destek veren tüm kurumlara teşekkür ederek sözlerini şöyle tamamladı: "Bu projeye verdiği büyük destek, sahiplenme ve kıymetli katkılar için Sayın Bakanımız ve ekibine huzurlarınızda en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Bakanımızın desteği olmasaydı bugün bu hıza ulaşmamız ve bu aşamaya geçmemiz mümkün değildi." Başkan Altay: "Konya, Darülmülk kimliğine yakışır bir görünüme kavuşuyor" Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da konuşmasında Suriçi dönüşümünün Konya için tarihi bir kırılma noktası olduğunu vurgulayarak; "Bugün burada Darülmülkün çok önemli bir parçasını daha yerli yerine koyuyoruz. Kimsenin dönüşmeye cesaret edemediği Mevlana Çarşısı, Altın Çarşı ve Suriçi Çarşısı’nda atılan her adım, Bakanımız Murat Kurum’un verdiği cesaretle mümkün oldu" dedi. Suriçi’nin Altın Çarşı, Mevlana Çarşısı, sur kapıları ve yakın bölgelerde yürütülen çalışmalarla bütüncül bir şekilde yeniden ihya edildiğini aktaran Başkan Altay, Larende Caddesi’nde yürütülen çalışmalarda Konya’nın dış surlarının ve Larende Kapısı’nın yeniden ortaya çıkmaya başladığını söyledi. Suriçi’nin de Konya’nın hafızası ve medeniyetimizin kadim izlerini taşıyan en özel bölgelerden biri olduğunu belirten Başkan Altay, "Burada atılan her adım, sadece bir yapıyı yenilemek değil; bir şehrin ruhunu geleceğe taşımaktır. Meram Belediyemizin yürüttüğü bu proje, ortak aklın, güçlü iş birliğinin ve sürdürülebilir şehircilik anlayışının güzel bir örneğidir. Konya’yı geleceğe hazırlarken bu tür projeler bizim için büyük bir motivasyon kaynağıdır" şeklinde konuştu. Milletvekilleri adına konuşan AK Parti Konya Milletvekili Selman Özboyacı da, böylesine büyük bir dönüşüme şahit olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Konya Valisi İbrahim Akın, Konya’nın ruhunu yansıtan bu önemli projenin açılışında bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Konuşmaların ardından Bakan Murat Kurum ve protokol üyeleri iş yeri sahiplerine anahtarlarını teslim etti. Anahtar teslimlerinin ardından, Meram Belediyesinin dev vizyon projesi Suriçi Kentsel Dönüşüm Projesi’nin 1. Etabının açılışı Konya Müftüsü Prof. Dr. Ali Öge’nin duasıyla gerçekleştirildi. Açılış törenine; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanı sıra Konya Valisi İbrahim Akın, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, AK Parti Konya İl Başkanı Fatih Özgökçen, AK Parti Konya Milletvekilleri Selman Özboyacı, Mustafa Hakan Özer, Ziya Altunyaldız ve Mehmet Baykan, Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş, Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, AK Parti İl, İlçe Başkanları, Kadın ve Gençlik Kolları Başkanları, İlçe Belediye Başkanları, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlık bürokratları, MHP Konya İl Başkanı Remzi Karaaslan, BBP İl Başkanı Seyit Özcan, meclis üyeleri, muhtarlar ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Kayseri MHP’li Özdemir: "Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır" Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kayseri Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, "Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır. Ege Denizi’ndeki adaları silahlandıran, boyunu aşan iş ve gündemlere kalkışan, Türkiye zıtlığını açıkça ortaya koyup sözde ittifaklar kuran Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir" dedi. MHP Kayseri Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, TBMM’de Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına yaptığı konuşmasında, "Son 50 yılda ülkemizin etrafında bulunan Balkanlar, Karadeniz, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya bölgelerinde gerçekleşen savaş ve çatışma sayısı 70’den fazladır. Bu kadar hareketli ve zor bir coğrafyada yaşanan gelişmelerde söz sahibi olan, olayların yön ve neticesini tayin etme kudreti gösterebilen bir ülkeyiz. Karabağ Savaşı ve Suriye’deki iç çatışma şartlarının düzene girmeye başladığı bir iklimde ise kuzeyimizde Ukrayna ve Rusya arasında başlayan, güneyimizde ise İsrail’in terör devleti edasıyla neredeyse önüne gelen her ülkeye yönelik sürdürdüğü saldırganlık ülkemizin yeni sınamalarla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Yeni gündem ve gelişmeler de her an vukuu bulabilmektedir. Son zamanlarda Karadeniz’de kendi egemenlik sahalarımızda yaşanan bazı gelişmeler, endişeli olduğu kadar kuşku uyandırıcı hususları karşımıza getirmektedir. Bir yandan Polonya diğer yandan Romanya ve Bulgaristan’ın, Rusya’ya karşı örtülü operasyonlarda kullanılmaya çalışılması, Rusya’yı tahrik ederek savaşı sadece Ukrayna sahasıyla sınırlı kalmayıp daha geniş bir alana yayma riski barındırmaktadır. Karadeniz’e kıyısı olan bir ülkeye satışı yapılan savunma araçlarının, hülle ile Ukrayna’ya tekrar satılması çabaları kuşku uyandıran gelişmeler olarak dikkat çekmektedir. Bilhassa Karadeniz’deki çatışmaların kaynağını oluşturacak paravan ve nakil üssü ülkeler oluşturma girişimleri karşısında uyanık ve dikkatli olma mecburiyetindeyiz" dedi. Özdemir, Türkiye’nin karanlık oyunlara karşı hukuki yükümlülüğünü uygulaması gerektiğini söyleyerek, "Türkiye’nin hem kendi egemenliğini hem de Boğazlar üzerindeki hakimiyetini tescilleyen Montrö Sözleşmesi’nin delinmesi girişimlerine karşı hassas tavrımızı korumalıyız. Türkiye her ne kadar NATO üyesi olsa bile Ukrayna ve Rusya arasında süregelen savaşta adil olmak zorundadır. Savaşan taraflarla aynı anda görüşebilen ve daha da önemlisi iki tarafın esir takası ile tahıl nakli gibi alanlarda birbirleriyle anlaşma sağlamalarını tesis eden ülkemiz, özellikle ABD ve İngiltere’nin başını çektiği karanlık oyunlara karşı hukuki yükümlülüğünü kararlılıkla uygulamalıdır. Ancak bu şartlarda Montrö’nün gereklilikleri yerine getirilebilecektir" dedi. "Rusya ve Ukrayna arasında ABD Başkanının sunduğu ancak daha sonra revize edilmesi Avrupa Birliği ve Ukrayna tarafından talep edilen ateşkes önerilerinin ise şimdilik sonuç vermediği görülmektedir" ifadelerini kullanan Özdemir, "Ülkemizin arabuluculuğunda yürütülecek savaşı sona erdirme gayretlerinde hükümetimizin bu zamana dek üstlendiği sorumluluğu ise müspet bulduğumuzu ifade etmek isterim. Türkiye olmadan her iki tarafın da birbiriyle samimi bir barış iklimi oluşturamayacağını görmesi ülkemizin küresel barış ve istikrara sağladığı mümtaz katkılarını bu vesileyle her çevreye göstermiştir. Ancak bu olumlu iklime rağmen savaşın devam etmesi bir yana Avrupa içlerine doğru yayılması riskinin hâlâ sürdüğü akıllardan çıkarılmamalıdır. Kendisinin Ukrayna başta olmak üzere diğer pek çok sahalarda, türlü vesilelerle sınandığını düşünen, yine NATO’nun da uyguladığı politikalar sebebiyle topraklarına yönelik güvenlik risklerini arttırdığını değerlendiren Rusya, 2025 yılı içerisinde somut karşılıklar vermeye başlamıştır. Başta Polonya olmak üzere çok sayıdaki NATO üyesi ülkelerin hava sahalarını ihlale uzanan sınamalarla mukabelede bulunan Rusya da, gerek NATO’nun kendisini çevrelemesi stratejisini, gerekse de zayıflama ve toprak bütünlüğünü kaybetme tehlikesi karşısında boş durmayacağını göstermiştir. Bu tehditle Rusya’yı kendisi ile anlaşmaya zorlayan ABD yönetimi ise Çin ile koyulduğu mücadelesinde Moskova’yı ya yanına alabilme ya da etkisiz eleman hâline getirme uğraşındadır" dedi. "Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir" Özdemir, Yunanistan’ın ipin ucunu kaçırdığını söyleyerek, "Diğer yandan Japonya’nın Çin’le yaşadığı gerginlik giderek artmaktadır. Sadece Avrasya siyaseti için değil, Sibirya, Antarktika ve Pasifik bölgesini de etkileyebilecek yeni şartların 2026 yılında yüksek bir ivmeyle yoluna devam etmesi kaçınılmaz olarak görülmektedir. İkisi de aynı güvenlik şemsiyesi altındayken ve üstelik ikisi de birbirine karşı savunma taahhüdünde bulunmuşken, bir NATO üyesi ülke neden komşusu olan bir başka NATO üyesi ülkeyi tehdit eder? Neden tüm savunma, politika ve taarruz sistemlerini aynı komşu NATO üyesi ülkeye karşı konuşlandırır? Neden her fırsatta ve her şartta aynı NATO üyesi ülkenin egemenlik haklarını gasp etme girişiminde bulunur? Bu suallerin cevabî muhatabı kuşku yoktur ki Yunanistan’dır. Yıllardan bu yana Ege ve Doğu Akdeniz’de Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır. Ege Denizi’ndeki adaları silahlandıran, boyunu aşan iş ve gündemlere kalkışan, Türkiye zıtlığını açıkça ortaya koyup sözde ittifaklar kuran Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir. Karasuları genişliğini 12 mile çıkararak ülkemizin Mavi Vatan hudutlarına mütecaviz eylemlerde bulunma niyetini en üst seviyeye taşıyan Yunanistan, şayet böyle bir karar alırsa karşısında yıkıcı bir azapla muhatap olacağını ve çok şeylerini feda etmek durumunda kalacağını unutmamalıdır. TBMM’nin bu konuda yıllar önce aldığı karar hala geçerlidir. Türkiye’nin kimsenin toprağında, hududunda, hakkında ve hukukunda gözü yoktur. Ancak benzer bir durum bizim için geçerli olursa göz dikenin gözünü oymak, el uzatanın elini kırmak boynumuzun borcudur. Çünkü vatan bizim namusumuzdur" dedi. "Yunanistan ve GKRY’nin hem tek taraflı hem de hukuka aykırı girişimleri Türkiye ve Kıbrıs Türklüğü’nün egemenlik haklarını ihlal etmiştir" Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin egemenlik haklarını ihlal ettiğini söyleyen İsmail Özdemir, şunları kaydetti: "Doğu Akdeniz bölgesi giderek milli güvenliğimiz ve bekamız açısından çok mühim gelişmeleri karşımıza getiriyor. Uzun yıllardan bu yana Yunanistan ve GKRY’nin hem tek taraflı hem de hukuka aykırı girişimleri Türkiye ve Kıbrıs Türklüğü’nün egemenlik haklarını ihlal etmiştir. Aynı ihlal teşebbüsleri, tarihi ilişkilerimizin olduğu Mısır’ı da hedef almaktadır. Buna mukabil Mavi Vatan doktrinini ilan etmemiz, KKTC ve Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmalarını imzalamamız, nihai olarak da BM’ye deniz yetki alanlarımızı bildiren coğrafi bilgilerimizi sunmamız mütecaviz eylemlere karşı hak ve menfaatlerimizi koruma gayretinde kayda değer kazanımlar doğurmuştur. Ne var ki Gazze’ye yönelik soykırım politikası işleten İsrail’in, Hindistan ile beraber "IMEC" adı verilen proje kapsamında Doğu Akdeniz’de yeni şartlar oluşturma çabaları dikkatle takip edilmeli ve asla makul görülmemelidir. Son dönemlerde İsrail’in, Kıbrıs Rum Kesimi’ne ileri nesil silah sevkiyatlarında bulunması, eşgüdüm hâlinde Yunanistan’ın askeri ve taarruz altyapı ve kapasitesini güçlendirme politikasını takip etmesi sessizlikle karşılanacak eylemler değildir. Bize göre bu politikalar bizzat ABD’nin güdümü ve bölgesel hesapları dâhilinde şekillenmekte, hatta teşvik edilmektedir. GKRY’ye yönelik silah ambargosunu kaldıran, Yunanistan’ın kontrol ettiği bazı sahalarda sözde Rusya tehdidi ile yüksek kapasiteli askeri üsler ve altyapı tesisleri kuran ABD, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki yayılmacılığını desteklemektedir. Bölgede aleni şekilde Türkiye zıtlığı olan Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail’den müteşekkil bir ittifak kurulmuştur. ABD’nin hesaplarına göre Hazar ve Akdeniz arasındaki alanda yeni şartlar oluşturma girişimleri hız kazanmıştır. Türkiye’nin beka mücadelesinde sergilediği üstün gayretlerin sadece savunma politikalarını kapsamadığı, ikili ve çok taraflı ilişkileri de içerdiği dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu kapsamda KKTC ve Libya ile Doğu Akdeniz hususunda sürdürdüğümüz ilişkilerin Mısır, Suriye ve Lübnan ile de makul bir zemine taşınarak, tüm tarafların adil biçimde hak ettiğini alacağı bir neticeyi bölgeye kazandırabilmeliyiz. Aksi halde bu bölgede restleşmelerin askeri bir çatışmaya doğru hızla ilerlediği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar gerginliği yükselten ve bölge için tehdit oluşturan, kendisi haricinde bölgeye komşu olan ülkelerin egemenliğine kasteden biz olmasak da, kendi egemenlik haklarımız söz konusu olduğunda gereğini kararlılıkla yapacağımızı her tarafa gösterme mecburiyetimiz vardır. Türkiye bu minvalde acilen daha önce partimiz tarafından ilan edilen Kudüs Paktı ve TRÇ isminden doğan Türkiye, Rusya ve Çin İttifakı seçeneğini devreye almalıdır. Küresel barış ve istikrarın tesis edilebilmesi için ülkemizin kendi çıkarlarını önceleyerek alternatif seçenekleri hayata geçirebilmesi gerekir. Bu vesile ile sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, üstün hizmetleriyle ülkemize çok değerli katkıları olan tüm dışişleri personelimize teşekkür ediyor, gazi meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum."
Bartın Sağlıklı Hayat Merkezi Çocuk Akademisi faaliyetleri başladı 12 yaş grubu çocuklara ve ailelerine yönelik bilgilendirmeler yapılacak. Bartın İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yürütülen programda anne ve babalara; çocuk sağlığı, hijyen, beslenme, ekran kullanımı ve davranış yönetimi konularında bilgilendirmeler yapılarak vatandaşların bilinçlendirilmesi amaçlanıyor. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada, "Çocuk Akademisi ile sağlıklı yaşam alışkanlıklarının aile içinde kalıcı hâle getirilmesi hedeflenirken eğitimlere yalnızca anne ve babalar değil; anneanne, babaanne ve dedeler de katılabiliyor. Program, ilk etapta kurum personelimiz ile belediye personeline yönelik olarak Şehit Furkan Sağlıklı Hayat Merkezinde başlatıldı." ifadeleri kullanıldı. Başlayan eğitimler, Sağlıklı Hayat Merkezinde görev yapan Çocuk Gelişimci Dilek İncekara tarafından verildi. Programda Çocuk Akademisi’nin yanı sıra Bebek Akademisi ile gebelik döneminden itibaren anne babalara ve anne baba adaylarına; bebek bakımı, beslenme, bağışıklama ve ebeveynlik rolleri gibi konularda rehberlik sunulacağı belirtildi. Genç Akademisi ile ergenlik dönemindeki gençlere; ruhsal ve fiziksel değişimler, sağlıklı yaşam alışkanlıkları, teknoloji ve ekran kullanımı, stresle başa çıkma ve zararlı alışkanlıklardan korunma konularında destek verildiği ifade edildi. Bartın’da bu eğitime katılmak isteyen vatandaşların, Sağlıklı Hayat Merkezlerine başvurması ya da 0378 228 40 10 numaralı telefonu arayarak kayıt oluşturmaları gerekiyor.