SAĞLIK - 06 Haziran 2023 Salı 10:29

Koru Ankara Hastanesinden obezite ve pek çok kansere karşı robotik çözüm

A
A
A
Koru Ankara Hastanesinden obezite ve pek çok kansere karşı robotik çözüm

Koru Ankara Hastanesi, özellikle mide kanseri, kalın bağırsak kanseri, rektum kanseri ve obezite gibi durumlarda Da Vinci Robotik Cerrahi yöntemiyle zorlu ameliyatları son teknolojiyle gerçekleştiriyor.

Koru Ankara Hastanesi, özellikle mide kanseri, kalın bağırsak kanseri, rektum kanseri ve obezite gibi durumlarda Da Vinci Robotik Cerrahi yöntemiyle zorlu ameliyatları son teknolojiyle gerçekleştiriyor.


Teknolojinin gelişmesiyle birçok alanda kullanılan robot teknolojisi, sağlık sektöründe de pek çok ameliyatta aktif olarak uygulanıyor. Ülke genelinde 40’dan fazla Da Vinci Robotik Cerrahi yöntemi kullanan hastanelerden biri olan Koru Ankara Hastanesi, zorlu ameliyatları robotik yöntemle gerçekleştiriyor. Koru Ankara Hastanesi cerrahları, özellikle günümüzde daha da fazla artan obezite, mide kanseri, kalın bağırsak kanseri, rektum kanseri gibi hastalıklara karşı gerçekleştirilen zorlu ameliyatlarda robotik cerrahiyi tercih ederek hastanın ağrıyı ve rahatsızlığı daha az yaşamasına, daha hızlı iyileşerek normal aktiviteye dönmesine destek oluyor.


Özel Koru Ankara Hastanesinde robotik cerrahi kullanılan ameliyatları yapan cerrahlardan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdulkadir Bedirli, robotik cerrahiye ilişkin yaptığı açıklamada, robotik cerrahinin aslında bir NASA projesi olduğunu söyledi.


Uzaya gönderilen kişilerin sağlık problemleri yaşadığında cerrahi durumda uzaktan ameliyat yapılabilme durumunun robotik cerrahinin geliştirilmesindeki ana felsefe olduğunu kaydeden Dr. Bedirli, robotik cerrahinin ilk kez 1997 yılında safra kesesi ameliyatında kullanıldığını belirterek, “Bugün itibarıyla tüm dünyada 6 bin 500’den fazla robotik cerrahi platformu bulunmakta. Bunlardan biri de Koru Ankara Hastanesi’nde” dedi.


Robotik cerrahinin kullanılması için gerekli platformun olması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Bedirli, Türkiye’de robotik cerrahi platformuna sahip 40’ın üzerinde hastane bulunduğunu dile getirdi.



“Robotik cerrahide konsol ünitesini cerrah kontrol etmekte, tüm aşamalarda oturarak ameliyatları gerçekleştirmekte”


Prof. Dr. Bedirli, robotik cerrahinin halk arasında kapalı ameliyat olarak da bilinen laparoskopik cerrahiden farklarına değinerek şöyle devam etti:


“Hem laparoskopik cerrahi, hem de robotik cerrahi bizim minimal invaziv cerrahi olarak adlandırdığımız ameliyatları gerçekleştirdiğimiz tekniklerdir. Minimal invaziv cerrahinin temel mantığı hastalarda büyük kesiler yapmadan küçük deliklerden girilerek safra kesesi, fıtık, mide ve kalın bağırsak kanserleri ameliyatları ile son zamanlarda sık uyguladığımız obezite ameliyatlarını yapmaktır. Bu ameliyatlarda, açık ameliyatlara kıyasla kanama, enfeksiyon ve ağrı daha az görülmekte, hastaların iyileşme süreçleri daha hızlı olmaktadır. Fark, laparoskopik cerrahi, cerrahın hastanın bizzat başında ayakta monitöre bakarak yapılırken, robotik cerrahi ise, cerrahın hastadan ayrı bir yerde olan robotik cerrahi konsol dediğimiz ünitesinde oturarak yapılır.”



“Robotik cerrahide kamera 10-12 kat büyütmekte”


Robotik cerrahinin laparoskopik cerrahi ameliyatlarında yaşanan zorluklarda birtakım kolaylıklar sağladığını aktaran Bedirli, “Laparoskopik cerrahide bir kol ne kadar dönebilirse, robotun kolu farklı eksenlerde 540 derece dönebilmekte. Kullandığımız kamera laparoskopik cerrahide 2-3 kat büyütürken, burada 10-12 kat büyütmekte ve biz bu görüntüyü üç boyutlu olarak alıyoruz. Bunlar neyi gösteriyor; bir safra kesesi ameliyatında robot mu laparoskopi mi? Tabii ki laparoskopi uygulanabilir. Kısa bir ameliyattır, zor değildir. Ama ameliyatın maliyeti, zorluğu, derecesi ağırlaştıkça teknolojiyi ne kadar fazla kullanırsanız hem o ameliyatın daha güvenli şekilde yapıldığını görürsünüz hem de hasta sonuçlarınız daha iyi olur” diye konuştu.



“Robotik cerrahinin artıları laparoskopik cerrahinin üzerinde”


ABD’de gerçekleştirilen kapalı ameliyatların neredeyse yüzde 10’unun robotik cerrahi yöntemiyle yapıldığı bilgisini veren Prof. Dr. Bedirli, robotik cerrahi kullanımının dünyada son on yılda hızla arttığının altını çizerek şunları kaydetti:


“Ülkemizde bu oran biraz daha az ama robotu özellikle mide kanseri, kalın bağırsak kanseri, rektum kanseri gibi, obezitenin zor ameliyatlarında tercih ediyoruz ve bize gerçekten avantajlar sağlıyor. Bu avantajların dışında bir dezavantajı var. O da maliyet. Maliyet dışında laparoskopik cerrahiye göre hiçbir dezavantajı yok. Artıları laparoskopik cerrahinin üstünde. Bu laparoskopik cerrahinin de geldiği en son teknoloji.”


Prof. Dr. Bedirli, dünyada başarılı bir şekilde yapılan robotik cerrahi ameliyatının 10 milyonun üzerinde olduğunu ifade ederek, “Robotu gastrik bypass dediğimiz hem mideyi küçülten hem de emilimi azaltan ve obezitede yıllardır obezitede altın standart olarak tanımlanmış ameliyatta robot gerçekten laparoskopiye göre ciddi avantajlar sağlamakta” dedi.



“Robotik teknoloji revizyon ameliyatlarda ciddi kolaylık sağlıyor”


Obezite ameliyatları sonrası oluşan birtakım durumlardan sonra revizyon ameliyatı yaptıklarını hatırlatan Bedirli, “Revizyon ameliyatlarda robotun teknolojik ameliyatlarını kullanmak, görmek istiyoruz. Çünkü revizyon ameliyatları ilk primer ameliyatlara göre daha komplike, daha karmaşık ameliyatlar. Robotik teknoloji bize burada ciddi kolaylıklar sağlıyor. Vücut kitle endeksinin, yağ kitlesinin çok aşırı olduğu hastalarda robotun olması beni rahatlatıyor, o hastalarda robotu daha fazla öneriyorum” dedi.


Bedirli, robotik cerrahi yöntemiyle operasyon geçiren bir hastanın laparoskopik cerrahiye göre taburcu olma süresinin değişmediğini vurgulayarak, “Bir hasta laparoskopik yöntemle de robotik yöntemle de ameliyat olsun, ameliyat sonrası süreci, hastanede kalma süresi birbirine benzer. Hatta robotik cerrahinin küçük artıları olabilir. Gerçekten robotik cerrahi yapabilmeniz için çok küçük bir alanda tabiri caizse hiçbir kanama olmadan ameliyatı sonlandırmanız lazım. Bu hastaların önemli bir kısmında dren kullanımına gerek duyulmamakta çünkü kanama minimal oluyor” cümlelerine yer verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Her 3 bin bebekten birinde görülen ’kistik fibrozis’te erken tanı hayat kurtarıyor Türkiye’de 3 bin bebekten birinde görülen kistik fibrozis hastalığı, topuk taramaları ve ter testiyle erken teşhis ediliyor. Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hüseyin Arslan, kistik fibrozis hastalığının erken teşhis edilmesinin insanın yaşam kalitesini artırdığını ve yaşam sürecini uzattığını söyledi. Genetik bir hastalık olan kistik fibrozis, ülkemizde yeni doğan her 3 bebekten birinde görülüyor. Bebeklerin doğumuyla birlikte ön tanı için 2015 yılından itibaren yapılmaya başlanan topuk taraması ile erken teşhis sağlanıyor. Erken teşhisin ardından uygulanan ter testiyle de hastalığın tespiti yapılıyor. Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uygulanmaya başlanan ter testi de deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlara kolaylık sağlamaya başladı. Hastanede görevli Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Hüseyin Arslan, hastalığın tanı süreci hakkında ve sonrasındaki tedavi süreci hakkında bilgi verdi. "Kistik fibrozis genetik geçişli bir hastalık, bulaşıcı bir hastalık değildir" Kistik fibrozun genetik geçişli bir hastalık olduğunu ve bulaşıcı bir hastalık olmadığını ifade eden Arslan, "Burada çocuk göğüs hastalıkların dan biri olan kistik fibroz için ter çalışması yapıyoruz. Kistik fibrozis genetik geçişli bir hastalık, bulaşıcı bir hastalık değildir. Bu geni taşıyan anne ve babanın çocuklarında meydana geliyor. Türk toplumunun da 3 bin kişiden birinde görülebiliyor. Ülkemizdeki mutosyonlar Avrupa’daki görülen mutasyonlardan farklı görülüyor. Kistik fibrozis de ter ve senkrasoyonlarla ilgili bir sorun oluşuyor ve buna bağlı olarak akciğerde ki balgamların yumuşatılıp atılması, pankreasta senkrosyonlar etkileniyor. Buna bağlı olarak sık tekrarlanan akciğer enfeksiyonları, beslenme bozukluğu, yağlı dışkılama, pis koku ishal, gelişme geriliği, sık sinüzitler nedeniyle hastalar çeşitli sıkıntı yaşamakta ve ilerleyen zamanda hayatını kaybediyordu dedi. "Hastalığı ne kadar erken yakalarsak, hastaya bazı tedavileri verirsek daha faydalı oluyoruz" Ülkemizde 2015 yılından itibaren uygulanmaya başlanan topuk testiyle hastalığın erken teşhis edilmeye başlandığına dikkat çeken Dr. Arslan, “2015 yılından itibaren ülkemizde bu hastalık taranıyor. Bebekler doğduğunda topuk taramasında riskli görülen hastalar tarafımıza yönlendiriliyor. Burada ter testi yaparak bu hastalığın tanısını koyuyoruz. Erken tedavi ile daha iyi yaşam kalitesi sağlamaya yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ter testi için hastaları 1 gün öncesinden hazırlıyoruz çünkü hastalardan ter toplamamız gerekiyor. 1 gün öncesinden banyo yapıp, iyi besleniyorlar. Yaklaşık yarım saatlik bir süreç içerisinde de ter toplanıyor sonrasında da ölçüm cihazında teri ölçüyoruz. Toplamda 1 saat içerisinde ter testinin sonucunu elde etmiş oluyoruz. Erken yaşta gözlemlenmeye başlıyor. Hastalığı ne kadar erken yakalarsak, hastaya bazı tedavileri verirsek daha faydalı oluyoruz. Hastalar erken tanıyla daha uzun yaşam ömre sahip oluyor. Normal bir birey gibi yaşayabiliyorlar. Bu tedavi süreci hastalar için ömür boyu devam ediyor. Bazı ilaçları ve fizik tedavi uygulamalarını sürekli yapmaları gerekiyor" ifadelerini kullandı.