GENEL - 14 Mayıs 2020 Perşembe 13:36

Antalya’da tam izolasyonlu tatilin adresi karavanların sayısı artıyor

A
A
A
Antalya’da tam izolasyonlu tatilin adresi karavanların sayısı artıyor

Antalya’da korona virüs salgını sebebiyle sosyal mesafeye göre park ettikleri karavanlarında denize sıfır izole yaşam sürdüren karavancılar, gider ve su bağlantıları olmadığı için çok sıkıntı yaşadıklarını dile getirerek, belediyeden karavan park talebinde bulundu.

Antalya’da korona virüs salgını sebebiyle sosyal mesafeye göre park ettikleri karavanlarında denize sıfır izole yaşam sürdüren karavancılar, gider ve su bağlantıları olmadığı için çok sıkıntı yaşadıklarını dile getirerek, belediyeden karavan park talebinde bulundu.


Dünyaca ünlü Konyaaltı sahili kıyısına yakın bir bölgede 20’nin üzerinde karavanda sosyal mesafe kuralına uygun bir hayat yaşanıyor. Araçlarını 3’er metre mesafe aralığında park eden vatandaşlar, apartman yaşamından uzak deniz manzaralı bir bölgede korona virüse karşı izole yaşam sürdürüyor. Karavanlarına kapanan vatandaşlar, elektriği karavanlarının üzerlerindeki panellerinden elde ettikleri güneş enerjisiyle, suyu ise yakın bölgedeki çeşmelerden depolarına su doldurarak temin ediyorlar. En büyük sıkıntılarının tuvalet ihtiyacı ve su olduğunu söyleyen karavancılar, herhangi bir gider ve su bağlantıları olmadığı için çok sıkıntı yaşadıklarını dile getirdiler. Karavancılar, belediyeden karavan park talebinde bulundu.



“Şehir hayatına göre daha huzurlu bir hayat”


Korona virüs tedbirleri kapsamında alınan seyahat kısıtlaması öncesinde Ankara’dan Antalya’ya gelen Gözde Gürer, kısıtlamayla birlikte 2 aydır kentte kaldığını söyledi. Karavan hayatında bireysel izolasyonun ön planda olduğuna dikkat çeken Gürer, “Zaten karavanlarda sosyal mesafeye kuralına göre park ediliyor. Gün içerisinde çiçek ekerek, kitap okuyarak vakit geçiriyoruz. Şehir hayatına göre daha huzurlu bir hayat” dedi.


Ev yaşamına göre karavan hayatının bazı eksiklikleri olduğuna da değinen Gürer, “Limitli eşya kullanıyorsunuz. Kullandığınız elektrik ve su limitli. O yüzden evlerdeki gibi rahat değilsiniz. Az eşyayla yaşamak zor tabii. Güneş panelinden elektrik sağlıyorum. Suyu da depolarım var, onlarla çevreden tedarik ediyorum” ifadesini kullandı.



Karavan park talebi


Ankara’dan 3 ay önce kente gelen İsmail Akdağ, tam zamanlı olarak karavanda yaşamını sürdürdüğünü ifade etti. “Karavanda bir evde yaşıyor gibiyiz” diyen Akdağ, en büyük sıkıntılarının tuvalet ve su olduğunu söyledi. Akdağ, “Devamlı dışarıdan su taşımak ve suyu çok idareli kullanmak zorundasınız. Belediyeler bize karavan park alanı yapsalar. Sonuçta bizler bu karavanlara sigorta ve vergi ödeyen insanlarız. En azından belediyelerin karavancılara tahsis etmiş olduğu bir yer olsa da, karavancılar gidip sokak aralarında ya da boş arsalarda kalmasa. Bu alanda duş ve tuvalet yok. Bir gider yok. Biz bunları karşılamak için karavanlarımızı buradan kaldırıp başka yerlere giderek o ihtiyaçlarımızı gideriyoruz, ardından tekrar buraya geliyoruz. Sonuçta bunlar bizim için zorunlu bir ihtiyaç. Karavanların atık su deposu dolduğu zaman gidip boşaltıp tekrar geliyoruz. Tuvaleti, duşu olmayan karavanlar da var. Örneğin benim karavanımda banyo var ancak tuvalet yok. Yakında akaryakıt istasyonu var, oraya gidiyoruz. Duşumuzu burada kendimiz halledebiliyoruz ama bir yandan su sıkıntısı oluyor. Avrupa’da karavan park alanlarında direkt senin giderlerini bağlıyorlar, su ve elektrik girişleri oluyor. Böylece standart ev moduna geçmiş oluyorsunuz” diye konuştu.



“Birlikte iftar ve sahur yapıyoruz”


Güvenlik yönünden herhangi bir sıkıntılarının olmadığını da dile getiren Akdağ, “Burada tüm karavancılar hep birlikte olduğumuz için birbirimize göz kulak oluyoruz. Karşı karavanda bir tencere çorba kaynasa bize de bir tas geliyor. Akşamları karavanların önünde çayımızı, kahvemizi içiyoruz. Hatta birlikte iftar ve sahur yapıyoruz” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."