EKONOMİ - 24 Kasım 2025 Pazartesi 10:47

Bilişim sektörü BTSO Akademi’de geleceğin kodlarını yazdı

A
A
A
Bilişim sektörü BTSO Akademi’de geleceğin kodlarını yazdı

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), üyelerini teknolojideki hızlı dönüşüme hazırlamak amacıyla BTSO Akademi kapsamında gerçekleştirdiği eğitim ve gelişim programlarına bir yenisini daha ekledi. BTSO Bilgi İşlem ve Otomasyon Teknolojileri Konseyi tarafından düzenlenen "Bilişim Sektöründe Geleceği Kodla: Global Başarı ve Finansal Dönüşüm" programı, bilişim sektörünün güncel eğilimlerini katılımcılarla buluşturdu.


BTSO Akademi çatısı altında hayata geçirilen program; yazılım teknolojileri, veri yönetimi, yeni nesil yatırım modelleri ve küresel teknolojik gelişmeler gibi alanlarda kapsamlı bilgiler sunarak katılımcıların sektördeki değişimi yakından takip etmelerine imkân sağladı. BTSO Hizmet Binası’nda düzenlenen toplantıya BTSO Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Batmaz, Bilgi İşlem ve Otomasyon Teknolojileri Konseyi Başkanı Osman Akın, Konsey Başkan Yardımcısı İdris Doğrul, konsey üyeleri ve sektör temsilcileri katıldı. Katılımcılar, alanında uzman isimlerin aktardığı içeriklerle hem işletmelerinde kullanabilecekleri yeni bakış açıları edindi hem de dijital dönüşüm süreçlerine yönelik önemli kazanımlar elde etti.


BTSO Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Batmaz dijital dönüşümün tüm sektörler açısından belirleyici hâle geldiğini ifade ederek, "Artık teknoloji, üretim süreçlerinin destekleyici bir unsuru olmaktan çıkıp; geleceğin ticaretini, finans sistemlerini, tedarik zincirlerini ve kentlerin gelişim dinamiklerini belirleyen temel bir güç hâline geldi. Dolayısıyla "geleceği kodlamak", yeni dünyanın ihtiyaç duyduğu dijital yetkinlikleri kazandırmak kadar, bu yetkinlikleri stratejik bir vizyona dönüştürmek anlamına geliyor. Önümüzdeki on yıl içinde küresel ekonomide oluşacak toplam değerin yaklaşık yüzde 70’inin dijital dönüşüm temelli olması öngörülüyor. Bu tablo, teknoloji üreticilerinden KOBİ’lere, inovatif girişimlerden geleneksel sektörlerde faaliyet gösteren tüm işletmelere kadar geniş bir alanda yeni fırsatlar bir süreci işaret ediyor." dedi.


Yeni nesil üretim süreçlerindeki değişimi yakalayamayan şehirlerin çağın gerisinde kalacağının altını çizen Hakan Batmaz, "Ürün kadar verinin, makine kadar algoritmanın, sermaye kadar yazılım kabiliyetinin öne çıktığı bir dönemdeyiz. Rekabet artık teknolojiyi geliştirme, süreçleri dijitalleştirme ve tüm bu birikimi uluslararası pazara taşıma becerisiyle şekilleniyor. Bu nedenle geleceği kodlamak; tek başına yazılım üretmek değil, dijital dönüşümü kurum kültürünün bir parçası hâline getirmek, iş gücünü dönüştürmek, yatırım modellerini yeniden tasarlamak ve kentlerin gelişimine teknoloji eksenli bir yön vermek demektir." açıklamasında bulundu.


Başta TEKNOSAB olmak üzere BUTEKOM, GUHEM, Bursa Model Fabrika ve BUTGEM gibi dev projelerle Bursa’da güçlü bir dönüşüm hamlesi başlattıklarını belirten Hakan Batmaz, şöyle devam etti: "Ayrıca bugün olduğu gibi iş dünyamız için adeta butik bir üniversite platformu olan BTSO Akademiyle de özellikle yönetici kadrolarımızın gelişimi açısından önemli bir boşluğu dolduruyoruz. Bursa’nın köklü üretim kültürünü bilişim teknolojileriyle bir araya getirdiğimizde, şehrimizin hem ülkemizde hem de uluslararası ölçekte yenilik üreten merkezlerden biri hâline geleceğine inanıyorum."


Bilgi İşlem ve Otomasyon Teknolojileri Konseyi Başkanı Osman Akın da Bursa’nın üretim gücünün bilgi teknolojileriyle desteklenmesi gerektiğini belirterek, "Bursa, 17 organize sanayi bölgesiyle dünyanın sayılı üretim merkezlerinden biri. Veri merkezleri yeni üretim tesisleri olarak tanımlanıyor. Yazılım üreticileri ve veri merkezleriyle yeni nesil üretim modellerinin sanayiye entegre edilmesi gerekiyor. BUTEKOM bünyesinde bir yapay zekâ merkezi kurulmasına yönelik çalışmalarımız sürüyor. Bursa’nın yazılım ve veri merkezi alanında bölgesel bir üs hâline gelmesi hedefliyoruz." ifadesini kullandı.


Açılış konuşmalarının ardından program kapsamında planlanan oturumlara geçildi. İlk oturumunda Teknoloji ve İş Stratejisti Refik Tuncer, "Global Pazarda Teknoloji Satmak ve Yatırımcı Ekosistemi" başlıklı sunumunda, teknoloji ihracatı, yatırım süreçleri ve küresel rekabet kriterlerine ilişkin bilgiler paylaştı.


Konsey Başkanı Osman Akın moderatörlüğünde düzenlenen "Yeni Nesil Yatırım Modelleri ve Start-Up Hukuku" başlıklı ikinci oturumda ise Cengiz Aydemir ve Esra Aydın Ekici, girişimcilik ekosisteminde karşılaşılan hukuki çerçeveler ile yeni nesil yatırım modellerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.



Bilişim sektörü BTSO Akademi’de geleceğin kodlarını yazdı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.