EKONOMİ - 22 Aralık 2025 Pazartesi 10:40

Cevizle yaşam şartları değişen köyde İstanbullular da bahçe kuruyor

A
A
A
Cevizle yaşam şartları değişen köyde İstanbullular da bahçe kuruyor

Bursa’nın İnegöl ilçesinin kırsal Konurlar Mahallesi’nde 20 yıl önce başlayan ceviz yetiştiriciliği özellikle gençlerin ilgisini çekti ve geri dönüşleri sağladı.


Tarımsal üretimde ürün deseni ve geniş alanlarıyla önde gelen İnegöl’de ceviz yetiştiriciliği 15-20 yılda çok gelişti.


Henüz tam verime ulaşmayan genç bahçelerin ağırlıkta olduğu ilçede 30 bin dekarı geçen alanda ceviz üretiliyor.



Hikaye 20 yıl önce başladı


İlçenin "Ceviz köyü" olarak anılan Konurlar Mahallesi’nin Muhtarı İlhami Uysal, daha önce tütün üretimiyle geçimlerini sağladıklarını belirterek, 20 yıl önce bir kişinin ceviz bahçesi kurmasıyla hikayenin başladığını anlattı.


Tütüne kadar daha az zahmetli görünen cevizin özellikle gençlere örnek olduğunu aktaran Uysal, zamanla ceviz bahçelerinin ve üretimin arttığını söyledi.


Bugün cevizde 3 bin 500 dekara ulaştıklarını dile getiren Uysal, "Bin 500 dekarı sulanabilir. Geri kalanı da mart ayında suya kavuşacak ve ceviz bahçelerinin tamamı sulanabilir olacak" dedi.



Yok satıyorlar


Uysal, mahallelerinde 10 bin tonun üzerinde ceviz üretildiğini belirterek, şöyle konuştu:


"Yeşil ve tahta kabuk olarak satıyoruz. Ülkenin dört bir yanına gidiyor, yurt dışına bile gönderiliyor. Hasat ekimde başlar ekimde biter 15-20 gün sürer. Kasımda aralıkta ceviz bulamazsınız adeta yok satıyoruz. Yağlı ve lezzetli olduğu için çok ilgi görüyor. Bizim cevizden yemek için bir iki ay önceden sipariş vermeniz gerekiyor. Ceviz tomurcuğa geldiği zaman siparişler hızlanır ve ağustosta yoğunlaşır."



İstanbul, Trabzon ve Erzurum’dan bile gelin bahçe kurdular


Konurlar Mahallesi’nin ceviziyle ve bahçeleriyle ün yaptığını vurgulayan Uysal, "İş adamları ve neden bilmiyorum doktorlar ceviz bahçesi yatırımı yapıyorlar. Bursa’dan, İstanbul’dan, Trabzon ve Erzurum’dan bile gelip bahçe alanlar, boş tarla alıp sıfırdan bahçe kuranlar var. Bugün dönümü 300 ila 500 bin lira arasında fiyattan satılıyor" dedi.


Geçen yıl yeşil kabuklu olarak kilosunu 90-120 lira arasında sattıklarını belirten Uysal, "Bu yıl en düşüğü 120 liraydı ve 150 liraya kadar çıktı yeşil kabukluları. Tahta kabuk ise 130 liradan başlayıp 160 liraya kadar çıktı. Tütünde kalsaydık bu kadar kazanamazdık. Tütünde parasını bir yıl ekliyorduk. Cevizde ise hasat ettiğimiz gibi satıyoruz ve paramızı cebimize koyuyoruz." diye konuştu.



Gençler ilgi gösteriyor


Mahallede ceviz üretimine yönelik çok sayıda gençten biri olan 20 yaşındaki Mehmet Bali ise hem gençlerin dışarıya göçünü önlediğini hem de tersine göç başlattığını kaydetti.


Kendilerine ait 3 dönüm, kiralık 250 dönümde ceviz ürettiklerini anlatan Bali, "İnegöl merkezdeki bir mobilya fabrikasında kısa süre çalıştım. Sonra bırakıp geldim. Çiftçilik kendi işimiz kazanıyoruz en azından. Tarımda bu yıl birçok ürün olmamasına rağmen biz cevizden iyi kazandık" dedi.



Cevizle yaşam şartları değişen köyde İstanbullular da bahçe kuruyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muş Muş’ta geleneksel oyunlar yaşatılıyor Muş’un Hasköy ilçesine bağlı Dağdibi köyünde yaşayan çocuklar, geleneksel oyunlar oynayarak bu geleneği sürdürüyor. Köyde bir araya gelen çocuklar ve gençler, geçmişten günümüze aktarılan oyunlarla hem eğleniyor hem de kültürel mirası gelecek nesillere taşıyor. Mahalle aralarında, park alanlarında ve okul bahçelerinde oynanan dokuz taş, yakan top, beşte çakma, stop ve kemer saklama gibi geleneksel oyunlar, çocukların sosyalleşmesine katkı sağlarken teknoloji bağımlılığından da uzak kalmalarına imkan tanıyor. Köyde yükselen neşeli sesler, eski günleri aratmayan görüntüler oluşturuyor. Geleneksel oyunları severek oynadıklarını dile getiren Ahmet Mustafa Toktaş, "Biz burada beşte çakmaca, dokuz taş gibi geleneksel oyunlar oynuyoruz. Hafta sonları halı sahada futbol oynuyoruz. Bu oyunları abilerimizden ve babalarımızdan öğrendik. Küçük kardeşlerimiz daha çok evde telefonla vakit geçiriyor ama biz sokakta arkadaşlarımızla oynamayı tercih ediyoruz" dedi. Oyunları büyüklerinden öğrendiklerini ve bu kültürü sürdürmek istediklerini ifade eden Hasan Menteş ise "Bu oyunlar sülalemizden bize kalan gelenekler. Sabah erken saatlerde köye gelip top oynuyoruz. Bu kültürü abilerimizden ve babalarımızdan öğrendik, bizden sonraki nesillere de aktarmayı düşünüyoruz" ifadelerini kullandı. Geleneksel oyunları sevdiğini söyleyen çocuklardan Bilal Aktaş da, "Futbol, yakan top, stop ve beşte çakma oynuyoruz. Bu oyunları seviyoruz ve gelecek nesillere de öğretmek istiyoruz" şeklinde konuştu. Sokakta oyun oynayan çocuklardan Berat Aktaş, cuma günleri Japon kale ve futbol oynadıklarını belirterek, "Arkadaşlarımızı çağırıp birlikte oynuyoruz. Oyunlardan sonra eve gidip yemek yiyoruz. Bu oyunları çok seviyoruz" diye konuştu. Çocuklardan Mir Ali Tosun ise "Burada futbolun yanı sıra yakan top, beşte çakmaca, cırra cırra ve kemer saklama gibi oyunlar oynuyoruz. Bu oyunları bizden sonra gelecek nesillere aktarmayı hedefliyoruz" diye konuştu. Dağdibi köyünde yaşatılan geleneksel oyunlar, hem çocukların fiziksel ve sosyal gelişimine katkı sağlıyor hem de kültürel değerlerin korunmasına örnek oluyor.
Siirt 6 yaşında başladığı bakırcılığı neredeyse yarım asırdır sürdürüyor Siirt’te 50 yaşındaki Fatih Bakırcı, 6 yaşında öğrendiği bakırcılık mesleğini ilk günkü heyecanla sürdürüyor. Fatih Bakırcı, çekirdekten yetişerek baba mesleğini devam ettiriyor. Yaklaşık 5 yıl önce babasını kaybeden Bakırcı, babasının da işi dedesinden öğrendiğini söyledi. Yaklaşık 100 yıldır bu işin aile içinde yapıldığını kaydeden Bakırcı, "Hatta daha fazla. 6-7 yaşından beri babamın yanına dükkana gidip geliyordum, bu zamana kadar. Şu anda bakırın bir sürü farklı modeli var. Çünkü çok yayıldı, kullanılıyor. Birde sağlıklı bir ürün. İçinde pişen yemek çok lezzetli olduğu için yoğun bir talep var bakıra’’ dedi. İşinin baba mesleği olduğunu ve bu zanaatı ayakta tutmaya çalıştığını kaydeden Bakırcı, "4 tane çocuğum var. Buradaki kazancımla aşımı sağlamaya çakıyorum. Bu iş zaten terkedilmeye yüz tutmuş, zanaatlar kategorisinde fakat baba, dede mesleği olduğu için bunu ayakta tutmaya çalışıyoruz. Burada kalabalığı olmadığı için bakır üzerine rağbet oluşturamıyoruz" diye konuştu. Yaklaşık 30 sene önce her evde sadece bakır kullanıldığını aktaran Bakırcı, "Şu an çelik veya farklı çeşitler kullanılıyor. Ticaret Meslek Lisesi mezunuyum. Burada yıllardır zanaatla iç içeyiz. Bu zanaat üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığından bana verilmiş bir belge var. Devlet zanaatkarıyım kendi alanım üzerinde. Büyükşehirlerde Türkiye genelinde bakıra çok fazla rağbet var. Fakat bir iki handikapı var. Bakırda kalay problemi var. Gelen müşteriler bayanlar, ‘Rengi kararıyor, kalaycı nerede bulurum?’ diyor. O olmazsa bakırın önünü kimse tutamaz. Bayanların ona kesinlikle takılmaması lazım. Bakır ürünleri makinaya atamayacaklar, tellemeyecekler. Süngerle yıkacaklar bu şekilde yıkayacaklar. Bakırın en büyük özelliği iletken olması ve aynı ölçüde stresi çekiyor olmasıdır. Avrupa’da son birkaç yıldır kadınlar ev döşedikleri zaman bir çıtadan bakır çekiyorlar hastalığı stresi çeksin diye. Ağabeyimle yaklaşık 50 seneden beri bu işin içindeyiz" şeklinde konuştu.
Erzurum Uluslararası dil sınavları Erzurum’da başarıyla uygulanıyor Atatürk Üniversitesi; Uluslararası Dil Sınavları Koordinatörlüğü (ATAİLE) aracılığıyla Erzurum’u, Doğu Anadolu Bölgesnin uluslararası dil sınavları merkezi hâline getirerek bölgeye yönelik stratejik bir hizmeti başarıyla sürdürüyor. Dünya genelinde geçerliliği bulunan prestijli dil sınavlarının üniversite bünyesinde düzenli ve tam kapasiteyle uygulanması, akademik ve profesyonel hedefleri olan adaylar için önemli bir fırsat sunuyor. Uzun yıllar boyunca YÖK ve ÖSYM denkliği bulunan uluslararası dil sınavlarına katılmak isteyen adaylar, sınavlara girebilmek için büyükşehirlere seyahat etmek zorunda kalıyor; bu durum hem maddi hem de psikolojik açıdan ciddi bir yük oluşturuyordu. Atatürk Üniversitesi tarafından hayata geçirilen bu uygulama sayesinde adaylar, sınav stresine eklenen yolculuk, konaklama ve zaman kaybı gibi zorluklardan tamamen kurtularak kendi şehirlerinde, güvenli ve konforlu bir ortamda sınava girme imkânına kavuşuyor. Fırsat eşitliğini güçlendiren stratejik hamle Atatürk Üniversitesinin bu hizmeti, yalnızca sınav uygulaması olmanın ötesinde, bölgesel kalkınma ve eğitimde fırsat eşitliği vizyonunun güçlü bir yansıması olarak öne çıkıyor. Erzurum’un eğitim üssü kimliğini daha da pekiştiren bu adım, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki akademisyenler, öğrenciler ve profesyoneller için erişilebilirliği artırarak uluslararasılaşma hedeflerine doğrudan katkı sağlıyor. YÖK ve ÖSYM denkliği ile resmi güvence Atatürk Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen tüm uluslararası dil sınavlarının Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından tanınan resmi eşdeğerliğe sahip olması, bu hizmetin en kritik yönünü oluşturuyor. Bu sayede adaylar; yüksek lisans ve doktora başvurularında, doçentlik süreçlerinde ve dil puanı şartı aranan kamu personeli alımlarında elde ettikleri sonuçları güvenle kullanabiliyor. Rektör Hacımüftüoğlu: "Bölgenin akademik gücüne yatırım yapıyoruz" Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, üniversitenin yalnızca eğitim veren değil, bölgenin geleceğini şekillendiren bir vizyonla hareket ettiğini vurgulayarak şunları söyledi: "Atatürk Üniversitesi olarak temel önceliklerimizden biri, bulunduğumuz coğrafyanın akademik ve entelektüel potansiyelini en üst düzeye çıkarmaktır. Uluslararası geçerliliğe sahip dil sınavlarını Erzurum’da uygulamaya başlamamız, bu anlayışın somut bir göstergesidir. Akademisyenlerimizin, öğrencilerimizin ve tüm adaylarımızın büyükşehirlere gitmek zorunda kalmadan, kendi şehirlerinde bu sınavlara girebilmeleri; hem fırsat eşitliği hem de bölgesel kalkınma açısından son derece kıymetlidir. YÖK ve ÖSYM denkliği bulunan bu sınavlarla, bölgemizin akademik rekabet gücünü artırmaya ve uluslararasılaşma hedeflerimize kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz." Tüm süreç, alanında uzman personel tarafından yürütülüyor Uluslararası Dil Sınavları Koordinatörü Öğr. Gör. Cengizhan Akdağ, ATAİLE bünyesinde yürütülen sınav uygulamalarında aday memnuniyetini ve sınav kalitesini merkeze alan bir anlayış benimsediklerini belirtti. Akdağ, sınav merkezlerinin modern teknolojik altyapıya sahip, sessiz ve konforlu alanlar olarak tasarlandığını vurgulayarak, "Sınav süreçlerimizi alanında uzman personelimiz eşliğinde, uluslararası standartlara uygun şekilde yürütüyoruz. Adaylarımızın kendilerini rahat hissedebilecekleri bir ortam oluşturmak, sınav stresini en aza indirerek gerçek performanslarını ortaya koymalarına doğrudan katkı sağlıyor," ifadelerini kullandı. Yüksek standartlarda sınav ortamı Erzurum’da düzenli olarak uygulanan uluslararası dil sınavlarına da değinen Akdağ, Atatürk Üniversitesi Uluslararası Dil Sınavları Koordinatörlüğü bünyesinde TOEFL iBT, IELTS, LanguageCert, PTE Academic, Oxford Test of English ve Cambridge Linguaskill gibi dünya genelinde geçerliliği bulunan sınavların başarıyla gerçekleştirildiğini belirtti. Bu sınavların YÖK ve ÖSYM tarafından tanınan resmi eşdeğerliğe sahip olmasının adaylar için büyük bir güvence sunduğunu dile getirdi. Bölge halkına çağrıda bulunan Akdağ, "Erzurum ve çevre illerde yaşayan tüm adayları, uluslararası geçerliliğe sahip dil yeterlilik puanlarını kendi şehirlerinde, yüksek standartlarda bir sınav ortamında elde etmeye davet ediyoruz. Atatürk Üniversitesi olarak akademik ve profesyonel gelişimin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz" şeklinde konuştu.
Siirt 6 yaşında başladığı bakırcılığı neredeyse yarım asırdır sürdürüyor Siirt’te 6 yaşlarında babasının yanında bakırcılık mesleği öğrenen 50 yaşındaki Fatih Bakırcı, yaklaşık 44 yıldır bakır dövüyor. Fatih Bakırcı, çekirdekten yetişerek baba mesleğini devam ettiriyor. Yaklaşık 5 yıl önce babasını kaybeden Bakırcı, babasının da işi dedesinden öğrendiğini söyledi. Yaklaşık 100 yıldır bu işin aile içinde yapıldığını kaydeden Bakırcı, "Hatta daha fazla. 6-7 yaşından beri babamın yanına dükkana gidip geliyordum, bu zamana kadar. Şu anda bakırın bir sürü farklı modeli var. Çünkü çok yayıldı, kullanılıyor. Birde sağlıklı bir ürün. İçinde pişen yemek çok lezzetli olduğu için yoğun bir talep var bakıra’’ dedi. İşinin baba mesleği olduğunu ve bu zanaatı ayakta tutmaya çalıştığını kaydeden Bakırcı, "4 tane çocuğum var. Buradaki kazancımla aşımı sağlamaya çakıyorum. Bu iş zaten terkedilmeye yüz tutmuş, zanaatlar kategorisinde fakat baba, dede mesleği olduğu için bunu ayakta tutmaya çalışıyoruz. Burada kalabalığı olmadığı için bakır üzerine rağbet oluşturamıyoruz" diye konuştu. Yaklaşık 30 sene önce her evde sadece bakır kullanıldığını aktaran Bakırcı, "Şu an çelik veya farklı çeşitler kullanılıyor. Ticaret Meslek Lisesi mezunuyum. Burada yıllardır zanaatla iç içeyiz. Bu zanaat üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığından bana verilmiş bir belge var. Devlet zanaatkarıyım kendi alanım üzerinde. Büyükşehirlerde Türkiye genelinde bakıra çok fazla rağbet var. Fakat bir iki handikapı var. Bakırda kalay problemi var. Gelen müşteriler bayanlar, ‘Rengi kararıyor, kalaycı nerede bulurum?’ diyor. O olmazsa bakırın önünü kimse tutamaz. Bayanların ona kesinlikle takılmaması lazım. Bakır ürünleri makinaya atamayacaklar, tellemeyecekler. Süngerle yıkacaklar bu şekilde yıkayacaklar. Bakırın en büyük özelliği iletken olması ve aynı ölçüde stresi çekiyor olmasıdır. Avrupa’da son birkaç yıldır bayanlar ev falan döşedikleri zaman bir çıtadan bakır çekiyorlar hastalığı stresi çeksin diye. Ağabeyimle yaklaşık 50 seneden beri bu işin içindeyiz" şeklinde konuştu.