KÜLTÜR SANAT - 02 Temmuz 2025 Çarşamba 09:37

Çanakkale Savaşları’nın şiddeti doktor raporunda

A
A
A
Çanakkale Savaşları’nın şiddeti doktor raporunda

Çanakkale Kara Savaşı’nın ilk ve son ateşkesi sırasında 2’nci Tümenin 1’inci Alayına bağlı 3’üncü Taburunun doktor raporundaki detaylar savaşın şiddetini yansıtıyor. Yüzbaşı Mehmet Cemil Efendi o kanlı taarruzu anlattığı raporunda, "Muharebe sahasındaki koku dayanılmazdı. Koku nedeniyle asker iş yapmaktan imtina etmekteydi" ifadeleri yer alıyor.


Çanakkale Muharebelerinin üzerinden 110 yıl geçmesine rağmen harp ceridelerinde yer alan dikkat çekici detaylar gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Çanakkale Kara Savaşları esnasında 19 Mayıs taarruzunun ardından 24 Mayıs 1915 tarihinde şehit askerlerin toplanması sırasında bölgede görev alan 2’nci Tümen’in 1’inci Alay’ına bağlı 3’üncü tabur doktoru Yüzbaşı Mehmet Cemil Efendi kaleme aldığı rapor savaşın şiddetini yansıtıyor. Yüzbaşı Mehmet Cemil Efendi o kanlı taarruzu anlattığı raporunda: "Muharebe sahasındaki koku dayanılmazdı. Koku nedeniyle asker iş yapmaktan imtina etmekteydi. Kimi zaman nasihatle kimi zaman da cebren yani zor kullanılarak bu arada sahasında şehitlerin definleri gerçekleştirildi. Taşınabilenler açılan noktalara taşındı. Taşınması mümkün olmayanlar ise bulundukları mahalle defnedildi" ifadelerini kullandı.


Bir adım dahi geri gitmek yoktur


Yapılan taarruzda, 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal Bey’in Çanakkale Muharebelerinde en önemli emirlerinden bir tanesini verdiğini anlatan AÇASAM Müdür Yardımcısı Dr. İsmail Sabah, "25 Nisan 1915 tarihinde Arıburnu‘nda karaya çıkaran Anzak Kolordusuna karşı 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey komutasındaki Türk kıtaları taarruza geçmiş. 27 Nisan ve 1 Mayıs tarihlerinde de gerçekleştirilen taarruzlar neticesinde, Anzak kolordusu denize dökülememişti çünkü arkasında donanma desteği bulunan ve tahkim edilmiş siperlerde tüfeklerle tesis edilmiş bir düşmana karşı önündeki ateş perdesini bir türlü geçemeyen Türk birlikleri Anzak birliklerine ulaşarak onları denize dökememekteydi. Nitekim 1 Mayıs taarruzundan sonra, yani 3 Mayıs 1915 tarihinde 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal Bey Çanakkale Muharebelerinin en önemli emirlerinden birini verdi. ‘Uhdemize tevdi edilen vazifeyi namus ve vatanı eksiksiz yerine getirmek için bir adım dahi geri gitmek yoktur. Bu esnada uyku ve istirahat aramanın bu uyku istirahatten yalnız bizim değil bütün bir milletimizin mahrum kalacağını hepinize hatırlatırım’ diyerek Çanakkale Muharebelerinin en dikkat çekici emirlerinden birini de vermiş oldu" ifadelerini kullandı.


Anzaklara karşı taarruz kararı alındı


Enver Paşa tarafından artık Anzaklara karşı taarruzun başlatılması gerektiği emrinin verildiğini belirten Dr. İsmail Sabah, "Yapılan bu değişikliğe göre artık Türk kıtaları toprak kazanarak yani mevzi kazanarak Anzak birliklerine ulaşmaya çalışacaktı. Mustafa Kemal Bey’in bu emrinden bir gün sonra yani 4 Mayıs 1915 tarihinde ise Harbiye Nazırı aynı zamanda Başkumandan Vekili olan Enver Paşa 5’inci orduya bir telgraf çekmiş ve ‘Askeri ve siyasi sebeplerle Gelibolu Yarımadası’ndaki sonucun bir an önce elde edilmesini olağanüstü dönemde görüyorum’ demişti. Nitekim bir hafta sonra yani 11 Mayıs 1915 tarihinde kendisi de bizzat Çanakkale’ye gelmiş ve 5’inci Osmanlı Ordusu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders ile bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşme sonucunda da Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusunun denize dökülmesi amacıyla yeni bir taarruz kararı alındı. Hatta bu taarruz için İstanbul’dan takviye bir tümenin de Çanakkale’ye gönderilmesine karar verildi" şeklinde konuştu.


İngiliz uçakları Türk cephesindeki hareketlilikten taarruzun olacağını fark etti


Türk cephesine taarruzu gerçekleştirmek için gelen destek tümenini İngiliz askerlerinin uçaklarının fark etmesi yüzünden Anzakların karşı hazırlık yapıldığını aktaran Dr. Sabah, şu ifadeleri kullandı: "Taarruzun vurucu gücünü teşkil edecek olan 2’nci Tümenin Akbaş Limanına inmesi ve akabinde cepheye doğru hareketi, İngiliz uçakları tarafından fark edilmiş ve Arıburnu‘daki Anzak Kolordusu muhtemel bir Türk taaruzu karşısında uyarılmıştı. Taarruz planına baktığımızda 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece saat 03.30’da baskın tarzında, yani sadece süngü kullanılarak ilerlenecek ve Anzak birlikleri denize dökülecekti. Taarruz‘dan önce hazırlık olması amacıyla 17 Mayıs günü ve 18 Mayıs günü topçu bombardımanı başlamış ve ancak akabinde taarruz gerçekleşmemişti. Hem alınan istihbarat hem de alışılagelmedik olan Türk bombardımanı Anzak birliklerini yaklaşan Türk taarruzu konusunda uyaran önemli işaretler olmuştu. Normalde muhtemel bir şafak baskınına karşı gece saat 03.30’da silah başı yapan Anzak askerleri o gece yarım saat önce yani saat 03.00’te silah başı yaparak muhtemel Türk taarruzunu beklemeye başlamıştı. Saatler gece 03.30’u gösterdiğinde Türk birlikleri emir gereği baskın tarzında yani süngü kullanarak harekete geçti. Ancak hazırda bekleyen Anzak askerleri gecenin karanlığın altında kendilerine doğru ilerleyen Türk birliklerine doğru hemen ateşe başladı. Avustralya resmi tarihine baktığımız zaman o gece yaşananların katliam olarak nitelendirildiği görmekteyiz. Avustralya resmi tarihini kaleme alan Charles Edwin Woodrow Bean, o günü anlatırken şunları söylüyor; ‘Anzak askerleri daha iyi bir atış pozisyonu elde etmek için siperin üzerine çıkmışlar ve bağdaş kurarak ateş etmekteydi. 2’nci hattaki askerler ise atış pozisyonu elde edebilmek için 1’inci hattaki arkadaşlarına paralar teklif etmişlerdi.’"


Muharebe sahasındaki koku dayanılmazdı


Taarruzun gerçek yüzünü Mehmet Cemil Efendi’nin o güne ait raporunda gözler önüne serildiğini söyleyen akademisyen şunları aktardı: "Ancak ertesi gün yani 20 Mayıs tarihi saat 10.20’de taarruzun sona erdiğinde yaşanan vahşette gün yüzüne çıkmıştı. Taarruza katılan 42 bin Türk askerinden 10 bini şehit olmuş veya yaralanmıştı. Ancak bir müddet sonra taraflar arasında yükselen bir risk ortaya çıkmıştı. Türk şehitlerinin hastalık çıkarma riskiyle karşı karşıya kalan taraflar, 23 Mayıs 1915 tarihinde Çanakkale Muharebelerinde ilk ve son olacak resmi bir ateşkes konusunda karara varmışlardı. 24 Mayıs tarihinde söz konusu ateşkes gerçekleşti ve yaklaşık 9 saat süren bu ateşkes esnasında da tüm şehitlerin muharebe sahasından toplanarak açılan alanlara definleri gerçekleştirildi. O gün ateşkes esnasında görevli olan doktorlarımızdan biri de 2’nci Tümenin 1’inci Alayına bağlı 3’üncü Taburunun doktoru Yüzbaşı Mehmet Cemil Efendi idi. Mehmet Cemil Efendi’nin o güne ait raporuna baktığımızda aynen şu ifadeleri kullanılmış olduğunu görmekteyiz: ‘Muharebe sahasındaki koku dayanılmazdı. Koku nedeniyle asker iş yapmaktan imtina etmekteydi. Kimi zaman nasihatle kimi zaman da cebren yani zor kullanılarak bu arada sahasında şehitlerin definleri gerçekleştirildi. Taşınabilenler açılan noktalara taşındı. Taşınması mümkün olmayanlar ise bulundukları mahalle defnedildi.’"


Türk ölüleri o kadar sık yatmaktaydı ki onlara değmeden geçmek neredeyse imkansızdı


O günün bir başka şahitlerinden olan Yeni Zelandalı Tabip Yarbay Percy’in sözlerine değinen Sabah, "O günün yine bir diğer görgü tanığı Yeni Zelandalı Tabip Yarbay Percy’di. Percy’nin anlattıklarına göre şu ifadeleri görmekteyiz, ‘Koku dayanılmazdı. Türk ölüleri o kadar sık yatmaktaydı ki onlara değmeden geçmek neredeyse imkansızdı.’ Aslında o günün vahşetini anlatan anlamı sözleri sarf etmişti. Dolayısıyla bu raporlar Çanakkale Muharebelerinde askerin nasıl savaştığını, Çanakkale Muharebelerinin nasıl kazanıldığının gösterilmesi açısından önemli evraklar olarak günümüze kaldı" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Hatay Hatay Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan memurlara sosyal denge tazminatı verilecek Hatay Büyükşehir Belediyesi ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) arasında imzalanan protokolle birlikte 2026 ve 2027 yıllarında memur personellere Sosyal Denge Tazminatı verilecek. Hatay Büyükşehir Belediyesi (HBB) Başkanı Mehmet Öntürk, personele verdiği sözleri yerine getiriyor ve özlük haklarının korunması kapsamında önemli adımlar atmaya devam ediyor. HBB Başkanı Mehmet Öntürk memur ve sözleşmeli personele 2026 ve 2027 yıllarını kapsayan "Sosyal Denge Tazminatı" konusunda müjdeyi verdi. Başkan Öntürk, seçim dönemindeki vaatlerini hatırlatarak personele verdiği sözleri bir bir yerine getirdiklerini ve hiçbir personeli mağdur etmediklerini belirtti. HBB’nin İskenderun Hizmet Binasında gerçekleştirilen "Sosyal Denge Tazminatı" imza törenine, Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR- SEN) Genel Başkanı Levent Uslu ve Hatay’da görevli sendika temsilcileri katılım sağladı. Genel Başkan Uslu ve HBB Başkanı Öntürk’ün imzaladığı sözleşme ile memur ve sözleşmeli personelin çalışma koşullarının iyileştirmesi adına önemli bir destek sağlandı. İmza töreninde konuşan HBB Başkanı Öntürk, 2024 yerel seçimleri öncesinde verdiği sözler kapsamında çalışanlara daima destek olduğunu ve bu kapsamda SDS protokolünü imzaladığını belirterek personelin her zaman yanında olacaklarını ifade etti. Başkan Öntürk konuşmasının devamında; "Bu şehri ayağa kaldırmak adına özverili çalışan personelimize sosyal denge tazminatlarını en üst seviyeden veriyoruz, hayırlı uğurlu olsun" ifadelerini kullandı. HBB bünyesinde Hatay’a hizmet veren personeli düşünerek hazırlanan sözleşmenin imzalandığını belirten BEM-BİR- SEN Genel Başkanı Uslu, HBB ve HATSU’da görev yapan memur personeli kapsayan bu sözleşmenin önemli derecede katkı sağlayacağını belirterek zor şartlarda desteğini esirgemeyen HBB Başkanı Öntürk’e teşekkür etti. İmza töreni sonrasında emekli olan personele emeklerinden dolayı plaket verildi ve HBB Başkanı Öntürk ile Genel Başkan Uslu’ya çiçek takdim edildi.
Kütahya Vali Işın: "Kütahya, güvenlikte Türkiye’ye örnek bir şehir’’ Kütahya Valisi Musa Işın, 2025 yılı boyunca il genelinde hayata geçirilen yatırımlar, devam eden projeler ve hedefleri değerlendirdi. Vali Işın, sahipsiz hayvanlardan turizme, ulaşım projelerinden güvenliğe kadar birçok alanda yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verdi. Kütahya Valisi Musa Işın, 2025 yılı boyunca il genelinde hayata geçirilen yatırımlar, devam eden projeler ve gelecekteki hedefleri İhlas Haber Ajansı’na değerlendirdi. Vali Işın, şehirde uzun yıllardır süren sahipsiz hayvan sorununa kalıcı çözümler üretildiğini söyledi. Işın, "Son dönemde hayata geçirilen önemli hizmetlerden biri de sahipsiz hayvanlar meselesine kalıcı çözümler üretmek oldu. Hepinizin bildiği gibi bu konu, özellikle Kütahya merkezde ve ilçelerimizde uzun yıllardır ciddi bir sorun olarak karşımızdaydı. Gittiğimiz her yerde vatandaşlarımızdan aynı soruyu duyuyorduk, ‘Bu sokak hayvanları meselesi ne olacak?’ Bu soruna kayıtsız kalmadık. Kütahya merkez İshak Seydi bölgesinde 89 bin metrekarelik modern bir hayvan barınağı inşa ettik ve bu tesisi incelemeye gelen çok sayıda farklı illerden kurumlar oldu, Türkiye’de önemli bir tesis diyebiliriz. Tavşanlı’da 45 bin metrekarelik bir tesis hayata geçirildi. Emet ilçemizde ise 15 bin metrekarelik alanda barınak yapım çalışmaları devam ediyor, yakında tamamlanacak. Toplanan hayvanların bakım ve beslenmeleri titizlikle yapılmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada bu konu artık şehir için büyük bir problem olmaktan çıkmıştır. Şu ana kadar yaklaşık 14 bine yakın köpek toplandı" dedi. "Kütahya turizmi için büyük adımlar atıldı" Vali Işın, Kütahya şehir merkezi ve Aizanoi Antik Kenti başta olmak üzere turizm projelerini de değerlendirerek, "Uzun süredir üzerinde durduğumuz ve gerçekleştirdiğimizde bu şehir adına büyük bir gönül rahatlığı yaşayacağım iki temel konu vardı. Bunları 2025 yılında toparladık ve istişare yaptık. İlki şehir merkezi projeleridir. Saman Pazarı ve Balıklı Caddesi düzenlemeleri başlatılacak. Ödeneği ayrıldı, Kültür Bakanlığı tarafından yürütülecek ve Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı onay verdi. İkinci önemli konu ise Aizanoi Antik Kenti. Allah nasip ederse 2026 yılının Nisan ayında ihale süreci başlayacak. Tapınak restorasyonuyla başlayacak çalışmalar, antik tiyatro ve stadyum ile devam edecek. Bu projeler tamamlandığında Kütahya, tarihi kimliğine yeniden kavuşacak" ifadelerini kullandı. Vali Işın ayrıca Turizm Master Planı kapsamında kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlendiğini ifade etti. Işın, "Altı ayda bir değerlendirme toplantıları yapılacak. Hangi kurum hangi aşamada sorumluluklarını yerine getiriyor, hepsi takip edilecek. Bu sürecin koordinasyonu şahsım tarafından yürütülecek" şeklinde konuştu. Ulaşımda önemli yatırımlar Kütahya’nın ulaşım projelerinin önemine değinen Vali Işın, İstanbul-Antalya hızlı tren hattının Alayunt üzerinden geçeceğini açıklayarak, "Şehir merkezine yaklaşık 4-5 kilometre mesafede bir istasyon olacak. Bu hat sayesinde Kütahyalı vatandaşlarımız hızlı trenle büyük şehirlere rahatlıkla ulaşabilecek. Ayrıca İstanbul-Antalya otoyolu da Kütahya’dan geçecek. Her iki projenin planlaması tamamlandı, 2027 yılında inşaat süreci başlayacak" dedi. "Kütahya güvenlik ve asayişte örnek il" Vali Işın, Kütahya’nın güvenlik durumunu ise şu sözlerle özetledi: "Kütahya, güvenlik ve huzur denildiğinde ülkemizde örnek gösterilebilecek şehirlerimizden biridir. Asayişin yanı sıra uyuşturucuyla mücadelede de etkin önlemler alıyoruz. Pek çok şehirle kıyaslandığında Kütahya’da uyuşturucu kullanımında kayda değer artış yok. Bu mücadelenin ne kadar doğru yürütüldüğünü göstermektedir. Uyuşturucu, toplumun geleceğini tehdit eden, terörden bile daha tehlikeli bir beladır." Organize sanayi bölgelerinde yatırımlar Simav OSB’de çalışmaların hız kazandığını belirten Vali Işın, "Bin 500 metreküplük su deposu tamamlandı, elektrik, aydınlatma ve telekom altyapısında önemli ilerleme sağlandı. 2026 yılı yatırım bütçesi 664 milyon 180 bin lira olarak belirlendi. Simav’ın jeotermal tarım potansiyeli güçleniyor" dedi. Zafer OSB’nin açılışıyla ilgili de müjde veren Vali Işın, "2025 yılı içerisinde ivme kazandırdığımız projelerden biri de Zafer OSB oldu. İnşallah 2026 yılının Ocak ayında, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz’ın katılımıyla Altıntaş Zafer OSB’nin açılışını hep birlikte gerçekleştireceğiz" diye konuştu.