SAĞLIK - 02 Nisan 2024 Salı 10:05

24 haftalık doğan ‘Umut’, kök hücre sayesinde hayata tutundu

A
A
A
24 haftalık doğan ‘Umut’, kök hücre sayesinde hayata tutundu

Elazığ’dan göz tedavisi için Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Ek Binasına sevk edilen 24 haftalık prematüre bebeğe akciğer hastalığı teşhisi konuldu. Solunum cihazında yaşam mücadelesi veren “Umut” bebek, “kök hücre” tedavisiyle hayatta tutunarak taburcu edildi.


Elazığ Fırat Üniversitesi’nde 24 haftalık prematüre bebek dünyaya getiren Ülken Karaman’ın çocuğu, göz tedavisi için Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Ek Binasına sevk edildi. Tedavi sürecinde solunum cihazına bağlı kalan Umut bebeğe kronik akciğer hastalığı teşhisi konulup kök hücre tedavisi önerildi.


Aile, önerilen tedaviyi kabul ettikten sonra Sağlık Bakanlığına yazı iletilip süreç hızlı bir şekilde işledi. Dışarıdan temin edilen kök hücre, bebeğe uygulanıp bir süre daha gözetim altından tutulduktan sonra taburcu edildi. Aile, bebeklerinin yaşama tutunmasına sevinip Umut ismini koydu.


Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Doktor Duygu Tunçel, hastalığı ve tedavi sürecini İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine anlatarak, mezenkimal kök hücre uygulamalarının, deneysel düzeyde yıllardır yeni doğan dönemde tartışılan tedaviler olduğunu, son 10 yıldır da klinik uygulamaları olduğunu söyledi.


Çok büyük hasta sayılı çalışmalar olmasa da dünyada uygulanan tedavi olduğunu belirten Dr. Tunçel, özelikle bronkopulmoner displazi denilen kronik akciğer hastalığı prematürelerin, bunun yanında diğer prematürelerin komplikasyon tedavisinde de kullanıldığını dile getirdi.


“Bu hastalıklar önlenmesi gereken hastalıklar ama maalesef her zaman istediğimiz gibi gitmiyor işler ve bu hastalarda ek tedavilere ihtiyaç duyuyoruz” diyen Dr. Tunçel, “Mezenkimal kök hücre’’ tedavisi ümit vadeden tedavilerden biri. Bu hastamız da Diyarbakır’da uyguladığımız üçüncü hastamız ve ventilatörden ayrılma olanağı sağladığı hastalarımızdan. Diğer iki hastamızda da olduğu gibi. Bu üç hastayı da sağlıklı olarak eve taburcu edebildik” dedi.



Diyarbakır’da bu tedaviyi ilk uygulayan merkez olduklarını aktaran Dr. Tunçel, şöyle konuştu:


“Şu anda tek merkez biziz, önem taşıdığını düşünüyoruz. Bu bebeğimiz 24 hafta 900 gram doğdu. Dış merkez, Elazığ’da doğan bir bebek. Bize göz ameliyatı için gönderilmişti. Fakat çocuğu solunum cihazından ayıramadık. Orada aile ile konuşarak bu tedavi seçeneklerini tartıştık. Bu tedaviyi önerdik, aile de kabul etti. Şu anda SGK kapsamında olmayan bir tedavi. Ancak kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, bebeklerin fayda gördüğünün daha çok kanıtlanmasıyla birlikte umudumuz tedavinin de ödeme kapsamına girmesi. Bu hastaya yaklaşık 45. günde tedaviyi uyguladık. Tedavi sonrası bir 10 gün sonra mekanik ventilatör desteğinden ayırdık. Şu an taburcu olmaya hazırlıyoruz.”



“Çocuğun kilosuna uygun olarak hazırlanmış ilaçlar geliyor”


Kök hücrelerin Türkiye’de belli merkezlerde üretildiğini ifade eden Dr. Tunçel, “Biz, Bakanlık üzerinden başvuru yapıyoruz. Ailelerin onayı olduktan sonra merkezler aracılığıyla Bakanlık başvurusu yaptıktan sonra Bakanlık prematüre bebeklerde 1-2 günde hızlıca cevap veriyor. Daha sonra karşılıklı mutabakatlar sağlandıktan sonra bize uçak kargo ile geliyor. Aile ya da biz, kim uygunsa havalimanında hücreleri teslim alıyor. Daha sonra burada kendimiz uygulamayı yapıyoruz. Uygulama metodu değişik, hastalığa bağlı. Biz, merkezimizde üç hastada da hem damardan tedavi uyguladık, hem de bu solunum cihazına bağlı olduğu tüpten aparattan onun içerisine uyguladık. Normalde bu tüple uyguladığımız başka ilaçlarda var. Çocuğun kilosuna uygun olarak hazırlanmış ilaçlar geliyor. Bizde burada steril bir şekilde uygulamamızı yapıyoruz” diye konuştu.


“Çocuklar makinaya bağlı kaldıkları her fazla bir günde ağır hasara maruz kalıyorlar”


Erken doğumun önlenmesi gerek bir durum olduğuna dikkat çeken Dr. Tunçel, bebeklerin erken doğduktan sonra verdikleri destek tedavileri olduğunu, bu çocukların makinaya bağlı kaldıkları her fazla bir günde ağır hasara maruz kaldıklarını ve bunun kısır bir döngü olduğunu kaydetti.



“Bu şekilde üç vakamız var”


Bu çocukları makinadan ayırmalarının zorlaştığını belirten Dr. Tunçel, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Burada kök hücrenin en büyük faydası şu; çocukları solunum cihazından ayırmamız, hem de çocukların enfeksiyon ataklarını azaltıyor, anne ile buluşmalarını daha erken sağlıyor. Her açıdan çocukların gelişmesine katkı sağlıyoruz. Merkezimizde üç hastaya da uygulamayı geç verdik. İkinci hastamızda doğuştan bir enfeksiyon vardı. Bu çocuk için kök hücre tedavisi bizim için umut verici oldu. Onu da geçen hafta taburcu ettik. Şu anda bu şekilde üç vakamız var. Doğduktan sonra yaklaşık 2 ay süre mekanik ventilatör bağlı kalıp kök hücre sayesinde ayırabildiğimiz ve eve taburcu edebildiğimiz üçüncü hastamız.”



“Akciğer hasarı en çok korktuğumuz ve en çok olmasını istemediğimiz şey”


Prematüre denilen bebeklerin 32 haftadan erken doğması, 28 haftanın altında doğan bebeklerde erken doğuma bağlı gelişebilecek hastalıkların daha ağır seyirli olduğunu dile getiren Dr. Tunçel, “Beyin kanamaları, görme problemleri, bağırsak ile ilgili sorunlar, beslenme problemleri ve akciğer hasarları. Akciğer hasarı en çok korktuğumuz ve en çok olmasını istemediğimiz şey. Maalesef bu saydığım hastalıkların hiçbiri yüzde yüz tedavileri olan hastalıklar değil. Bunları baştan önlemek lazım. En önemli stratejisi erken doğumu engellemek. Sonrasında yoğun bakımda destek tedavilerimizi verebiliyoruz. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi Neonatoloji Kliniği olarak hem prematüre bebeklerimize, hem de diğer cerrahi ve konjenital kalp hastalığı olan riskli bebeklerimizin ileri bir bakım ve tedavilerini uygulamaya devam ediyoruz ve edeceğiz” ifadelerine yer verdi.


Anne Ülken Karaman, 24 haftalık doğumun Elazığ Fırat Üniversitesinde olduğunu söyledi.


Göz sorunu var diye buraya gönderildiklerini ifade eden Karaman, “Genel tedavisi artık burada devam etmeye başladı. Doktorlar kök hücreyi kabul etmediğimizde daha kötüye gideceğini, kabul ederek yaşama ihtimalinin daha yüksek olduğunu söylediler. Bizde gereken ne ise onu yaptık. Şükür ediyoruz, Allah’tan hiçbir zaman umut kesilmez. Bugüne gelmesi de bizim için şanstır. İsmini de Umut koyduk. Yaşamı da inşallah onun bir umut olur” ifadelerinde bulundu.



24 haftalık doğan ‘Umut’, kök hücre sayesinde hayata tutundu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Palandöken: “Tüm sektörler sermayenin elinde” Enflasyonla mücadelenin en önemli ayağı olan esnaf ve sanatkarların haksız rekabet karşısında dayanacak gücü kalmadığını hatırlatan TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ülkede haksız rekabet çok ciddi boyuta ulaştı. Tüm sektörler sermayenin elinde. Maalesef perakende yasası bir türlü çıkmıyor. Çıkmayınca da haksız rekabetle birlikte fiyatları regüle edecek mahalle esnafı neredeyse yok noktasına geldi. Artan nüfusa karşı esnaf sayısında büyük bir artış yok. Sokakta kasap, manav kalmadı. Karşılıklı fiyatların ucuzlamasını sağlayacak bir sistem gerekiyor. Öncelikle zincirlerin haftada 1 gün tatil ve açma kapama saati belli olmalı. Bunun içinde perakende yasası şart. Yasanın olmaması, Hakkari’de, İstanbul’da, Ankara’da veya Bursa’da da aynı fiyatları dayatmaya yol açıyor. Oysa esnaf ve sanatkarlarımız enflasyonla mücadelenin en önemli ayağıdır. Anayasanın 173. maddesinde olduğu gibi esnaf ve sanatkar korunmalı. Meclis tatile girmek üzere bundan sonraki süreçte açılır açılmaz perakende yasası tartışılacak ilk madde olmalı” dedi. “Esnafı tezgahtar, çiftçiyi işçi konumuna getirdiler” Haksız rekabet yüzünden esnafın tezgahtar çiftçinin ise işçi konumuna geçtiğini söyleyen Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Türkiye’de, gelişmiş ülkelerden örneği alınanla hiç uyuşmayan bir haksız rekabet var. Tüm sektörler sermayenin elinde. Tüm sektörlerdeki ürünleri sattıkları yetmiyormuş gibi ülkenin her yerindeki ürünlerin fiyatını tek tuşla belirleyebiliyorlar. Esnafı bitirdiler, tezgahtar yaptılar. Çiftçiyi de kendilerine işçi yaptılar. Fideyi veriyor, ürettiriyor. Ondan sonra ürünü toplayıp kendi mağazalarına gönderiyor. Fiyatı da kendisi belirliyor. Bir tarafta işsizler ordusu varken diğer tarafta da iştigal edecek, kendi kendine iş yeri müteşebbis olacak insan yok. Artık her şey sermayenin elinde. Ben yaparım, ithal ederim diyor. Bireysel işletme kalmadığı müddetçe etin fiyatının düşmesini kimse beklemesin” şeklinde konuştu. “Haksız rekabetin önüne geçilmeli” Her şeyi bol olan ülkemizde fiyatları düşürememe sıkıntısı olduğunu dile getiren Palandöken, “Küçük esnafımız enflasyonla mücadelenin olmazsa olmaz ayağıdır. Her şeyi bol olan bir ülkede fiyatları düşürememenin sıkıntısı var. Sorunun çözümü belli. Perakende Yasası acilen esnafın ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmeli. Devletimizin enflasyonla mücadele ederken aldığı tedbirlerin işe yarayabilmesi için önce esnaf ve sanatkarların korunması şart. Küçük işletmeler ayakta kalmalı ki vatandaş fiyatları mukayese edip gerçek indirimin farkına varsın” diye konuştu.
Bursa Özgür Ozel: “Küfeyi benim sırtıma ver. Ben taşırım” Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara hitap etti. Sırtına küfe alan Özel, “Tayyip Bey, bırak küfeyi benim sırtıma ver. Ben emekliyi aslan gibi taşırım” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara otobüs üzerinden seslendi. İki gencin protesto amaçlı küfe getirdiğini gören Özel, gençleri yanına çağırdı. Burada eleştirilerini sürdüren Özel, “Geçen gün Tayyip Bey’i dinliyorum. Ben demişim ‘emekliye 12 bin 500 yetmez, 17 bin 500 ver.’ ‘Asgari ücrete zam yok’ demiş, asgari ücreti zam yapalım demişim. 17 bin lira çay parası çay parası olmaz, 25 bin taban fiyat olsun dedim. 9 bin 200’e buğday satılmaz, 15 bin olsun dedim. Tarlalarda 2 liraya domates kaldı, kavunun karpuzun bostanda kalması olmaz demişim, diyor ki ‘Özgür Bey’in sırtında küfe yok, emekliye zam istiyor.’ ‘2 bin 500 lira zam 33 milyar tuttu’ diyor. ‘Benim sırtımda küfe var’ diyor. Gençler bunu duymuş, küfeyi getirmişler. Tayyip Bey’e dedim ki, ‘Doğru, senin sırtında küfe var. Bu milletten oy istedin, onlar da aldı küfeyi sırtına koydu. Tayyip Bey diyor ki, ‘Emekliler bana ağır geliyor, taşıyamam. Asgari ücretli ağır gelir taşıyamam. Rizeli hemşerime çay parası veremem ağır geliyor’ diyor. Ama bir bakıyorsunuz yandaş müteahhitte sıra gelince dikeliveriyor. 660 milyar lirayı buluyor. Ben diyorum ki, ‘Tayyip Bey, bırak küfeyi ver benim sırtıma. Ben emekliyi aslan gibi taşırım. Asgari ücretliyi taşırız. Biz bu milleti taşırız. Eğer taşıyamıyorsan, bırak küfeyi. Sen bu milletin sırtına yüksün. Emekliler değil, asgari ücretliler değil, esnaf, çiftçi değil. Bu küfeye ne yük koyarsan koy, biz taşırız. Taşıyamayanlar bırakacak, taşıyanlar gelecek. Getir sandığı küfeyi biz taşıyalım. Emeklileri biz ayağa kaldıracağız” dedi. Özel, seçimlerin galibiyetle sonuçlanması durumunda kutlamalarda bu iki gencin de olacağının sözünü verdi.
Konya Konjonktivit tedavi edilmezse gözde ömür boyu izler bırakabiliyor Uzmanlar, gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkan kırmızı göz hastalığı olarak bilinen konjonktivitte, belirtileri görülen kişilerin göz doktoruna gitmesi konusunda uyarıyor. Konjonktivit, gözün beyaz ve şeffaf bölümünü ve göz kapaklarının içini kapsayan tabakanın (konjonktivanın) iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Normalde saydam olan konjonktiva, iltihap oluştuğunda pembe ya da kırmızı renk alıyor. Konjonktivitin temas yoluyla bulaştığını ifade eden Medicana Konya Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hasta olan kişi elini gözüne dokunduktan sonra başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor" dedi. "Göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür" Adenoviral konjonktivitlerin, adenovirüs denilen bir virüs nedeniyle ortaya çıktığını belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hastalarımızda genellikle ilk günlerde gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkar. Özellikle pandemi döneminden sonra adenovirüslerdeki salgınlar daha da artmaya başladı. Daha çok toplu yaşam alanları, çocuklarımızın gittiği kreşler gibi alanlarda daha sık görülüyor. Çünkü bu enfeksiyonda en önemli etken aslında dışarıdan bulaş. Havadan bir bulaş olmuyor. Genellikle temasta bulaş olur. Hasta olan birey elini gözüne dokunduğu zaman başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor. Bu virüs aslında uzunca sürebilen, tamamıyla geçmesi bazen bir ayı bulabiliyor, bazen göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür. O yüzden evde herhangi birinde gözünde bir kızarıklık başladı, birkaç gün içinde şiddetlenerek arttı, göz kapaklarında şişlik oldu, aşırı bir kızarıklık oldu mutlaka bir an önce bir hekime başvurmak lazım. Hekim muayenesinde eğer adenovirüs tanısı koyduysa hemen uygun ilaçlarla tedaviye başlıyor" diye konuştu. "Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz" Evde dikkat edilmesi gereken birtakım durumlar olduğunu belirten Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Elimizi her gözümüze dokundurduğumuzda mutlaka sabunlu suyla beraber yıkamamız gerekiyor. Ortak havlu kullanımını ortadan kaldırmalıyız. Bu tarz şeyler evde salgınlar halinde görülmesine neden oluyor. Genellikle gördüğümüz tablolar ailede bir sağlık çalışanı ya da çocuklarımız kreşe gittikten sonra diğer aile bireylerine bulaşla ortaya çıkıyor. Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz. Fakat hastalarımız bize geç zamanda gelirse ya da kişilerin bağışıklık sistemine bağlı göz yüzeyinde kalıcı izler oluşturursa, bu kalıcı izler göz yüzeyinde ömür boyu bile kalıcı olabilen izler bırakabilmekte. Bu da hastaların gözünde astigmata, görme bulanıklıklarına neden olabilmektedir. O yüzden böyle bir durumdan şüpheleniyorsak en kısa zamanda mutlaka bir göz hekimine başvurmalıyız" şeklinde konuştu.