ASAYİŞ - 28 Şubat 2012 Salı 12:41

KAR NEDENİYLE KONTROLDEN ÇIKAN OTOBÜS ŞARAMPOLE YUVARLANDI: 6 YARALI

A
A
A
KAR NEDENİYLE KONTROLDEN ÇIKAN OTOBÜS ŞARAMPOLE YUVARLANDI: 6 YARALI

Son 20 yılın en yoğun kar yağışına sahne olan Bilecik’te, yoğun kar yağışı sebebiyle kontrolden çıkan bir otobüsün şarampole yuvarlanması sonucu 6 kişi yaralandı.
İstanbul’dan Eskişehir’e giden Mustafa Ş.’nin kullandığı 34 GN 8566 plakalı yolcu otobüsü, Bozüyük-Eskişehir karayolunun 22. kilometresinde aşırı kar yağışı nedeniyle şarampole yuvarlandı. Kazada Bülent Özçelik (20), Mehmet Çakmak (65), Nesrin Gidiksoy, Ramazan Kaptan, Fahri Pamuk ve Tayfun Gökkaya yaralandı. Yaralılardan Bülent Özçelik Eskişehir Osmangazi Tıp Fkültesi Hastanesi’ne, Mehmet Çakmak Bozüyük Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, Nesrin Gidiksoy, Ramazan Kaptan, Fahri Pamuk ve Tayfun Gökkaya da
Eskişehir Yunusemre Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Kazanın ardından otobüs firması yetkilileri basın mensuplarının görüntü almasını engellemek istedi. Yaralıların hayati tehlikesinin olmadığı bildirildi.
Öte yandan Bilecik’te dün akşam saatlerinde başlayıp sabaha kadar aralıklarla devam eden kar yağışı nedeniyle İstanbul-Antalya yolunun Bozüyük mevkiinde yol ulaşıma kapandı. Trafik ekipleri, zinciri olmayan araçların geçişine izin vermiyor.
Bilecik Sanayi rampalarında da yabancı plakalı bir TIR yoldan çıktı. Yol kısa süreliğine ulaşıma kapanırken, araç kepçeyle çekilerek yol trafiğe açıldı.
Bilecik genelindeki 162 köy yolu ulaşıma kapanırken, Yenipazar ilçesine de ulaşım sağlanamıyor. Karayolları ve şehir merkezinde ekipler yolları açmak için seferber oldu.
Bu arada Bilecik Valisi Halil İbrahim Akpınar, yağışın eğitime engel olup olmayacağı yönündeki soruya, "Kar yağdı tatil, yağmur yağdı tatil, sıcak oldu tatil. Okullar ne zaman açık kalacak?" yanıtını vererek tatil olmayacağını söyledi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sakarya Yaylada kaybolan yaşlı çift yaşadıklarını anlattı: "Ben uyardım ama beni dinlemedi" Sakarya’da yaylada kaybolan ve hem gece görüşlü dronlarla hem de yaya olarak arandıktan saatler sonra bulunan Karaçoban çifti, yaşadıklarını anlattı. 71 yaşındaki Havva Karaçoban, "Ekipler bizi bulduklarında eşim uyuyordu ve ona araba farlarının gördüğümü söyledim bana inanmadı, ‘sana öyle geliyor’ dedi" derken 72 yaşındaki Mustafa Karaçoban, "Gençliğimde de maceraya hevesli bir adamdım, macera oldu bize" dedi. Akyazı ile Taraklı arasında bulunan Karagöl Yaylası mevkiinde 9 Aralık’ta meydana gelen olayda, Akyazı ilçesinde yaşayan Havva Karaçoban (71) ve Mustafa Karaçoban (72) öğle saatlerinde Geyve’deki akrabalarından evlerine dönmek için yola çıktı. Yakınlarını arayıp yayla yolunda seyir halindeyken araçlarının çamura saplandığı bilgisini veren çiftin daha sonra telefon sinyali kesildi. Çifte ulaşamayan yakınları, 112 Acil Çağrı Merkezi’ne kayıp ihbarında bulundu. Durumun haber verilmesi üzerine bölgeye AFAD, jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. AFAD ekipleri, gece görüşlü dron ve yaya olarak bölgede yaşlı çifti bulmak için çalışma başlattı. Yapılan geniş çaplı inceleme neticesinde yaşlı çift bulunup sağlık kontrolleri sonrasında yakınlarına teslim edilmişti. Ekiplerin yoğun mesaisi sonrasında yaşlı çifti buldukları anlar cep telefonu kamerasına yansıdı. Yaşlı çift yaşadıklarını anlattı: "Araba farlarının gördüğümü söyledim bana inanmadı" Yayla yolunda kaybolan yaşlı çift, yaşadıklarını İhlas Haber Ajansı Muhabirine anlattı. 71 yaşındaki Havva Karaçoban, "Geyve’den çıktık ve eve gönderken mantar toplamaya karar verdik. Eşim gitti, birkaç mantar topladı sonrasında yağmur yağmaya başlayınca bıraktık. Dönerken sis oluştu ve önümüzü göremedik. Bir yerlere girdik yolu kaybettik. Ben uyardım ama beni dinlemedi ve çamura saplandığımız alana doğru gittik. Çamura saplandık aracı ileri geri hareket ettirmemize rağmen kurtulamayınca aracın içine bindik ve gece oldu. Eşim daha sonrasında yürüyerek yüksek yere gitti, çocuklara telefon ettiler. Çocuklarda bizi gece 01.00 gibi kurtardılar. Ben bizi kurtarmaya gelen aracın ışıklarını görünce mutlu oldum. Ekipler bizi bulduklarında eşim uyuyordu ve ona araba farlarının gördüğümü söyledim bana inanmadı, ‘sana öyle geliyor’ dedi. Bizi sonrasında Taraklı’ya götürdüler, hastanede kontrollerimizi yaptılar aç olup olmadığımızı sordular" dedi. "Gençliğimde de maceraya hevesli bir adamdım, macera oldu bize" 72 yaşındaki Mustafa Karaçoban, "Yoldan dönerken mantar toplamaya karar verdik. İstediğim gibi olmayınca karanlık çökmeden eve dönmek istedim. O sırada hava şartları da olumsuzdu geçtiğim yollardan yeniden geçtim. Başka bir yol buldum oraya saptım ama çamura saplandık. Araçtan inerek yürüdüm bir tepede çocuklara ulaştım. Sonrasında bizi kurtarmaya gelen aracı görmek bizi çok mutlu etti. Gençliğimde de maceraya hevesli bir adamdım, macera oldu bize. Sağlık durumumuz gayet iyi hatta eşimin daha iyi oldu, oranın havası çok iyi geldi" diye konuştu.
Balıkesir Atatürk’ün karşısına fakirlikten emanet ceket ile çıkmış Çanakkale Deniz Savaşları’nın neticesini kaldırdığı 275 kiloluk top mermisi ile değiştiren Koca Seyit’in torunu Muhammed Yıkar, dedesinin savaş dönüşünden Atatürk’le buluşmasına kadar uzanan hikâyeyi birebir kendi aile büyüklerinden aktarılan sözlerle anlattı. Yıkar, dedesinin 9 yıl süren askerlik sonrası köyüne dönüşünü şu sözlerle anlattı: "Koca Seyit 9 yıl askerlik yapmış. Savaşın neticesini değiştiriyor. Sağ olarak buraya köyüne dönüyor. Çanakkale’den buraya 13 günde gelmiş yayan yürüyerek. Hatta buraya köyüne gece ulaştığı için direkt evine bile gitmemiş. Demiş ben bu köyden gideli 9 yıl oldu. Belki benim hanım başka biriyle de evli olabilir diye sabaha kadar uzaktan evine bakıyor. Sabah aydınlanıyor, evinden girip çıkan yok. Hanımının ismini seslenerek evine yaklaşıyor. Ninem o zaman 8 yaşında çocuk. Kapıya çıkıyor bakıyor ki yabancı biri. Geri arkasına dönmüş ana demiş. Kapıda demiş uzun boylu saçlı sakallı biri var. Ama bizim köyden değil demiş ben ondan korktum. Hanımı kapıya çıkıyor bakıyor ki o bile birden inanamamış." Yıkar, köyde dedesine "şehit oldu" haberi geldiği için yaşanan şaşkınlığı da şöyle aktardı: "Kocası ama 9 yıldan beri haber yok. Demiş ‘Seyit hoş geldin ama seni biz demiş öldü diye şubeden öldü kağıdını aldıktı’. ‘Hayır’ demiş ‘ölmedim sağ selim döndüm’. Bu sefer hanımına diyor ki az evveli kapıdan bakan çocuk kimdi? Çocuk demiş bizim çocuğumuz. İçeri girince çocuğu korkutma. Ninem derdi bir müddet baba deyip de sırnaşıp dibine bile oturamadım. Geliyor burada 21 yıl daha yaşıyor." Koca Seyit’in savaş sonrası mütevazı bir hayat yaşadığını belirten torun Yıkar, Atatürk ile buluşma hikâyesini de şu sözlerle anlattı: "10 yıl kendini ön plana koyup da ben savaşta top kaldırdım da gemi batırdım dememiş. 10 yıl sonra Atatürk Havran’a bir yol açılımı için törene geliyor. Tören bitiyor. Nahiye müdürüne diyor ki bu semtte bir Seyit Onbaşı olacaktı. Ben onu görmem lazım. Bilse gösterecek. Bilmediği için biraz tedirgin oluyor. Acaba Seyit Onbaşı kim veya nereli? Ve ertesi sabah Edremit’ten, şubeden ismi öğreniliyor. Seyit Onbaşı nereli? O zaman bizim köyün ismi Manastır diye geçiyormuştu hocam. Şimdi günümüzde Koca Seyit Köyü diye geçiyor. İki jandarma görevlendiriliyor. Gidin bulun gelin. Edremit’ten çıkan jandarmalar böyle akşamüstü buraya ulaşıyor. Araştırıyorlar. Koca Seyit’in evini buluyorlar." Yıkar, dedesinin Atatürk’le buluşması öncesi yaşadıklarını da şöyle aktardı: "Ama Koca Seyit evinde değil. Daha kömüre gitmiş. Hanımına diyorlar ki Seyit Onbaşı nerede? Kadın kömüre gitti dese kaçak. Zabıt tutulup mahkemeye binecek. Geçi çobanı demiş geç gelir. O zaman askerler demiş ki bizi paşa saldı. Geç de olsa Seyit Onbaşı’yı görmeden gitmeyeceğiz. Ve akşam karanlığı basıyor. Büyük kömürle evine yaklaşıyor. Bir bakıyor ki evin önündeki jandarma dikiliyor. Ah demiş bugün dağdan kaçıra kaçıra geldik. Evin önünde de zabıt tutulacak. Beni mahkemeye verecekler diye korkuyor. Askerler demiş ki Seyit kaçma. Kaçmıyorum ki asker ağa demiş. Dağdan yeni geliyorum. Suçum ne? Niye burada kapıda bekliyorsunuz? Hayır demişler, suçun yok. Biz eşekteki yükü değil, seni bekliyoruz. Eşeğin yükünü indiriyor, askerlere diyor o zaman ben niye bekliyorsunuz? Seni demişler paşa çağırıyor. Asker ağa demiş, ben paşanın yanına nasıl giderim? Ayağımdaki çarık yırtık demiş. Üstümde başımda elbise yok. Ankara’ya, tren param yok gidemem. Hayır demişler, paşa Ankara’da değil. Dün Havran’da yol açılımındadır. Bugün de seni görmek için kaldı. O zaman demiş, paşa fazla beklemesin. Hemen gidelim." Torun Yıkar dedesinin Atatürk’ün huzuruna nasıl çıktığını ise şöyle anlattı: "Buradan Havran 12 kilometre. Yayan devam, gece yarısı varıyor. İlk olarak Nahiye müdürü görüyor. Çünkü sabah paşanın yanına götürecek. Bakıyor hal perişan. Demiş Seyit Onbaşı’yı bilmiyorum dedim, paşa kızdı. Şu an Seyit Onbaşı yanımda, sabah paşanın yanına nasıl götürürüm bu halde götürürsem paşa bana ne der? Geceden bir berber buluyor, tıraş ettiriyor, elini ayağını yıkatıyor, sabah elbise yok. Sabah Nahiye Müdürü Seyit Onbaşı’ya kendi makam ceketini giydiriyor. Seyit Onbaş da uzun boylu olduğu için nahiye müdürünün çeket küçük gelmiş. Kolları kısa, yakası bir araya gelmemiş." Atatürk’ün, Seyit Onbaşı’ya maaş teklif ettiğinde dedesinin cevabının yine aynı tevazuyu taşıdığını söyleyen Yıkar, şu ifadeleri aktardı: "Demiş ki paşam hoş geldin. Seyit, sen hoş geldin, demiş. İki gündür ben seni bekliyorum. Neredesin? Paşam, demiş. Dağda geçi çobanlığı yapıyorum. Haberin aldım, demiş. Anca gelebildim. Başka ne iş yapıyorsun? Bir çifte, demiş, öküzün var. Tarla bahçe yapıyorum idare oluyorum. Ve sohbet ederken demiş ki ‘Seyit, sen savaşın neticesini değiştirdin. O da çift tayin istiyorum, dedin. İki gün yedin. Üçüncüsü gün arkadaşımın hakkı diye geri iade yaptın. Şimdi gelmişken sana maaş bağlayayım da gideyim.’ ‘Hayır paşam’ demiş, ‘Biz o an görevimizi yaptık. Maaş için değil’ demiş, istememiş." Koca Seyit’in Atatürk’ten tek bir ricada bulunduğunu aktaran Çabuk sözlerini şöyle sürdürdü: "Ya paşam, ‘Benim senden tek bir ricam olacak, benim yaptığım iş, biraz kanuna aykırı.’ Atatürk ‘Ne iş yapıyorum?’ Seyit ‘Dağda çobancılık yapıyorum. Keçinin arkasında odun topluyorum. Odundan kömür yapıyorum. Havran’da da aşçılara veya demircilere kaçak satıyorum. Şu orman askerlerine söyleyiver de benim önüme geçip de baltamı almasınlar. Ben dağda büyük odun veya büyük mangal kömürü yapsam idare olurum.’ O zaman paşa, nahiye müdürüne diyor ki ‘Bu vatandaş büyük odun veya büyük mangal kömürü yapsın. Söyle orman askerlerine bunu fazla sıkıştırmasınlar. Burada da sen yardımcı ol, rahat satsın.’" Ancak verilen sözlerin uzun süre sonra unutulduğunu belirten torun Yıkar, "Bir müddet hem yapıyor hem satıyor. Ondan sonra gelen nahiye müdürü arayıp sormuyor. Eski usulü yine el altından kaçak yapıyor" ifadelerini kullandı. Koca Seyit’in zorlu yaşam şartlarını anlatan torunu, dedesinin geçimini sağlamak için zeytinyağı fabrikalarında hamallık yaptığını belirterek şu sözlerle tamamladı: "Daha sonra kış mevsimi ilçede zeytinyağı fabrikasında hamallık yapıyor. Hamallık yaptığı yıllarda üşütmeden dolayı zatürre geçiriyor. 50 yaşında vefat ediyor. 21 yıl öyle bir hayatı geçiriyor."