KÜLTÜR SANAT - 24 Kasım 2024 Pazar 11:34

Prof. Dr. Yavuz, 1939 Erzincan Depremi ve sonrasını kaleme aldı

A
A
A
Prof. Dr. Yavuz, 1939 Erzincan Depremi ve sonrasını kaleme aldı

Sosyal ve Beşeri Bilimler, Tarih ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında araştırma ve yayınları bulunan Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi (EBYÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof.Dr. Erdem Yavuz, çıkardığı kitapta 1939 Erzincan depremi ve sonrasını kaleme aldı.


Kitabında 1939 depremi, Erzincan ve bölgeye etkisini anlatan Prof.Dr. Erdem Yavuz, şu bilgilere yer verdi:


“Büyük deprem kuşağı içerisinde bulunan Erzincan Ovası en şiddetli depremlere maruz kalmıştır. Erzincan’ın bu kuşak üzerinde bulunan diğer yerlere nazaran özel bir durumu vardır. Bu özel durum ülkemizi doğudan batıya keteden Kuzey Anadolu Fayına bağlı en genç ve geniş ölçülü tektonik hareketlerdir. Erzincan Ovası’ndaki çökmeler bitmemiştir ve devam edecektir. Sık sık meydana gelen depremler bunun en bariz delilidir.


Erzincan’da meydan gelen bu depremler yüzünden şehir ve çevresi zaman zaman yıkıntı haline gelmiş, tarihi eserlerin çoğu yok olmuş, bir kısmı ise harabe halini almıştır. X. yüzyıldan itibaren birçoğu şiddetli olmak üzere 36 kadar depremin meydana geldiği tespit edilmiştir. Farklı kaynaklarda tarihi süreç içerisinde Erzincan veya yakın çevresinde çok sayıda can ve mal kaybına neden olan depremlerin meydana geldiğine işaret edilmektedir. 967, 1045, 1168, 1287, 1422, 1576, 1666 depremleri can kaybının olduğu yazılı kayıtlara geçen en önemli doğal afetlerdendir. Tarihi belgeler ışığında Erzincan’ın son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıldığı belirtilmektedir.


1135 yılında Erzincan’da yaşanan büyük deprem, başta Erzurum olmak üzere çevredeki illerde de etkili olmuştur. 1236’da Erzincan iki ayrı büyük deprem daha yaşamıştır. 1268’de Erzincan ve civarındaki bölgede meydana gelen depremde 15.000, 1457’de 32.0007 ve 1482’de de 15.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 1584’de Erzincan ve Erzurum’da yaşanan büyük depremde Erzincan’ın tamamen yıkıldığı 15.000 insan kaybının yaşandığı belirtilmektedir.


Erzincan’daki en büyük depremlerden biri olan kayıtlara geçen ve çeşitli eserlerde ayrıntılı olarak incelenen 19 Temmuz 1784 depreminde yaklaşık 10.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Deprem sonrası halkın önemli bir kısmının Erzurum’a göç ettiğine işaret edilmektedir. İncelemelerde bulunmak üzere şehre gelen Erzurum Valisi Süleyman Paşa ve beraberindekiler artçı depremde hayatlarını kaybetmiştir.


Cumhuriyet Dönemi’nde ise ilk şiddetli deprem, 10 Aralık 1930 Çarşamba günü öğle vakti meydana gelmiştir. Deprem civar illerde de hissedilmişse de tahribatını Erzincan’da yapmıştır. 1930 depreminde İzzet Paşa Camiinin kubbesi çökmüş, pek çok resmi ve sivil bina hasar görmüştür. Bu depremle tüm binalar direncini yitirmiştir.


1930’lu yılların sonuna kadar gerek ülke içinde gerekse ülke dışında siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal alanlarda pek çok önemli hadise cereyan etmiştir. İçeride ve dışarıda cereyan eden ve ülke ekonomisini derinden sarsan tüm bu gelişmeler esnasında 1939’da, II. Dünya Savaşı patlak verdi. Türkiye her ne kadar fiili olarak savaşa girmemiş olsa da, ülke ekonomisi artan askeri harcamaların yüküyle ezilmeye ve gerilemeye devam etti. II. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkisi Türkiye’de de her alanda özelliklede ekonomide kendini gösterdi. Savaşın başlamasından yaklaşık üç ay sonra insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olarak kabul edilen 1939 depremi meydana geldi. 1939 depremi; Amasya, Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Elazığ, Tunceli, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Samsun, Trabzon gibi çok geniş bir alanda yıkıcı etkisini gösterdi. Depremden en çok etkilenen yer ise şüphesiz Erzincan’dı.


Tarih boyunca doğal afetler, savaşlar, muhacirlik, salgın hastalıklar ve yokluklar gören ve ekonomik anlamda pek çok sıkıntıya maruz kalan Erzincan halkı, II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu zor şartlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Üstelik savaşın hemen akabinde insanlık tarihinin en büyük doğal afetleri arasında kabul edilen deprem felaketi yaşandı. Depremin yıkıcı etkisi Erzincan’ın siyasi, sosyal ve kültürel alanlarında olduğu gibi ekonomik alanda da hissedilir derecede kendini gösterdi. Yıllarca süren savaşlara ve depremlere karşı fedakârlık gösteren Erzincanlılar, 1940’lı yılların başında yeniden fedakârlık yapmak zorunda kaldı. Savaş döneminin zor şartlarında Erzincan’da yaşanan sıkıntılı süreç, 1939 depremi ile katbekat arttı.


1939 Erzincan Depremi


Kandilli Rasathanesi’ne göre deprem, 27 Aralık 1939 Çarşamba günü gece yarısı saat 1’i 57 dakika 30 saniye geçe başlamış ve 2-3 dakika sürmüştür. Rasathane Müdürü Prof. Fatin Gökmen, depremin şiddetinden rasathanedeki birçok cihazın bozulduğunu ifade etmiştir. Depremin konumu 39 80 kuzey enlemi ve 39 51 doğu boylamı, odak derinliği 20 km ve şiddeti ise 7,9’dur. Hasara uğramış bölgelerin uzunluğu 400 km. (Erzincan’ın doğusundan Amasya’ya kadar), genişliği ise (güneyde Sivas’tan Kuzeyde Karadeniz’e kadar) 200 km’dir. Bununla birlikte birinci derecede yıkım ve hasar Erzincan Ovası’ndan Kelkit Vadisi’ne kadar olan bölgededir. Depremin meteorolojik şartlarla da paralellik gösterdiği, mevsim için normal olmayan ve uzun süren bir yüksek basınç safhasından sonra şiddetli alçak basınç dalgalarının geldiği ve depremin alçak basıncın yoğun olduğu bir dönemde yaşandığına işaret edilmektedir. Türkiye’nin en büyük deprem felaketlerinden biri olan 1939 Erzincan Depremi’ni, dünya rasathanelerinin birçoğunun tespit ettiği ve depremin şiddetinin etkisinden bazı yerlerde sismograf iğnelerinin kırıldığı gazetelerde yer almaktadır. Deprem, ulusal basında büyük yankı bulmuş ve felaketin acı yüzü tüm yurtta derin üzüntüye sebep olmuştur.


Erzincan Valisi Osman Nuri Tekeli ve Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı General Muharrem Mazlum İskora, depremden ancak saatler sonra Kemah Dumanlı İstasyonu’na ulaşarak durumu Ankara’ya bildirmişlerdir. Depremin haberi alınır alınmaz TBMM, 27 Aralık günü olağanüstü olarak toplanmıştır. Dönemin İçişleri Bakanı ve Sosyal Yardım Bakanı ilk yardım malzemelerinin olduğu trenle aynı gün deprem bölgesine hareket etmişlerdir. 14 vilayeti etkisi alan depremin en çok etkilendiği yer ise Erzincan’dır.


Kuzey Anadolu Fayı’nın doğu-batı doğrultusunda kat ettiği Erzincan’da, depremin en büyük yıkıcı etkileri ova üzerinde görülmektedir. Öncelikle alüvyal dolgu depremin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bunun yanında tarihi devirlerden beri yaşamaya elverişli Erzincan Ovası kalabalık nüfus kitlelerini barındırdığından depremlerdeki kayıplarda doğru orantılı olmaktadır. 1939 Depremi’nde, Erzincan’da meydana gelen yıkımlar şehir merkezi ile sınırlı değildir. Ova üzerindeki köyler başta olmak üzere çevre ilçelerde de can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Neredeyse ilkel denilebilecek binaların tamamı yıkılmış ve Erzincan’da hayat durmuştur. Öte yandan depremin yıkıcı etkisi yanında, depremle birlikte çıkan yangınlar da fevkalade tesirli olmuştur. Depremin ardından yaklaşık iki hafta sonra Ekşisu mevkiinde büyük çöküntüler meydana gelmiş ve kırıklardan sular fışkırmıştır.


Enkaz altından sağ kurtulmayı başaran felaketzedeler, çetin kış şartları ve deprem neticesinde çıkan yangınlarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Depremle birlikte Erzincan’ın dış dünya ile olan tüm haberleşme ve ulaşım imkânları kesintiye uğramıştır. Deprem bölgesinde birçok yerde demiryolu hatları bozulmuş, karayollarında ise kar ve tipi nedeniyle ulaşım sağlanamamıştır. Dolayısıyla depreme ilk müdahale edenler, askerler ve ha-pishanenin duvarlarının yıkılması sonucu açıkta kalan mahkûmlar olmuştur. Mahkûmların, askerlerin emrinde kurtarma çalışmalarına katıldıkları ve depremden 6 gün sonra 500’ün üzerinde vatandaşı sağ olarak kurtarmışlardır. 5 Nisan 1940 tarihli ve 1/358 numaralı “Zelzele Felaketine Uğrayanların Kurtarılması Hususunda Fevkalade Hizmetleri Görülen Bazı Mahkûmların Affı Hakkında Kanun Layihası” ile arama ve kurtarma çalışmalarına katılan 241 mahkûmun 187’sinin cezası tamamen, 54’ünün cezası ise kısmen affedilmiştir. Bir yıl sonra 31 mahkûmun cezası daha affedilmiş, para cezası olanların cezaları ve bunların her türlü mahkeme masrafı ve borçları silinmiştir.


Deprem sonrası dönemin kısıtlı imkânlarına rağmen, devlet tarafından azami bir gayret gösterildiği, Erzincan’a ilk etapta Kızılay aracılığıyla yardım gönderildiği ve imdat trenlerinin yola çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Ancak haberleşme ve ulaşımın kesintiye uğraması, depremin çok geniş bir alanda yıkıcı etkisini göstermesi ve Erzincan dışında çok sayıdaki vilayette de arama ve kurtarma çalışmalarının yapılması gibi nedenlerden dolayı Erzincan’daki ilk yardım çalışmaları olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu olumsuzluklar Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından alınan tedbirlerle en aza indirilmeye çalışılmıştır.


Depremden sağ olarak kurtulanlar ise çok meşakkatli günler geçirmişlerdir. Yiyecek ve giyecekleri enkaz altında kalan depremzedeler, günlerce süren artçı depremlerle birlikte dondurucu soğuk ve karla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Depremden sonra yaklaşık bir ay açıkta kalan Erzincan halkı, bir ay sonra gönderilen çadırlarda ve kendi imkânlarıyla yaptıkları barakalarda hayatlarını idame ettirmeye çalışmışlardır. Kurulan çadırlar, sahra hastaneleri ve aş evleri ile halkın yaraları sarılmaya çalışılmıştır. Kısıtlı imkânlarla, Kızılay aracılığıyla un, ekmek, şeker, çay, yağ, kavurma, gaz yağı, kuru sebze, konserve, tuz, sabun, giyim eşyası, battaniye, kilim, çadır gibi temel ihtiyaç maddeleri dağıtılmıştır. Depremin ilk şokunun atlatılmasından, yaralılara müdahale edilmesinden sonra enkaz kaldırma ve enkaz altında kalan ölülerin naaşlarının çıkarılmasına başlanmıştır. Ulaştırma Bakanlığı tarafından, enkaz kaldırma ve ölülerin naaşlarının kaldırılması, şehirdeki asayiş ve genel sağlığın korunması için ikinci bir karara kadar Erzincan’a girişlerin ve demiryolu ile yolcu naklinin yasaklanmasına dair yapılan teklif, Bakanlar Kurulunca 03.01.1940 tarihli ve 12616 sayılı kararname ile kabul edilmiştir. Enkaz kaldırma çalışmalarının ilkbahara kadar sürdüğü, şehrin güvenliğinin Ankara’dan gelen polisler tarafından sağlandığı anlaşılmıştır.


Bunun yanında deprem sonrası halkın bir kısmının, soğuk hava şartlarından etkilenmemeleri düşüncesiyle, Hatay, Mersin, Tarsus, Seyhan, Malatya, Gaziantep, Kayseri, Sivas, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş’a nakledilmiştir. Depremzedelerin bir kısmının da, belirlenmiş yerlerin dışındaki şehirlerdeki akrabalarının yanına yerleştikleri tespit edilmiştir. 1 Temmuz 1940 tarihinden itibaren kendi rızasıyla Erzincan’a geri dönmek isteyenlerin yol masraflarının karşılanarak Erzincan’a gönderilmişler, dönmek istemeyenlere ise herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır.


Savaşlar yüzünden yakılıp yıkılan Erzincan’ın imarı konusunda acele edilmesi ve yapılarda depreme dayanıklılığın göz ardı edilmesi ve 1930’da meydana gelen depremle birlikte Erzincan’daki tüm binaların direncini yitirmesi gibi sebepler, 1939 depreminin aşırı yıkım yapmasına neden olmuştur. Deprem sırasında binaların pek çoğu kısmen ya da tamamen yıkılmış, pek çoğu da hasar görmüştür. Enkaz yığını haline gelen Erzincan’da birçok kişi hayatını kaybetmiş ya da yaralanmıştır. Erzincan’da depremden en çok etkilenen yer, şehir merkezi olmuştur. Şehir merkezinin az nüfus barındırması, can ve mal kaybının daha da artmasının önüne geçmiştir. Depremin etkilerini ortaya koyan farklı kaynaklarda farklı verilere ulaşılsa da verilerin hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Depremde Erzincan’da 15 bin civarında insan hayatını kaybederken, 4 bin civarında yaralanan olmuştur. 30 bin civarında bina tamamen yıkılmış, 8 bin civarındaki bina da oturulmayacak derecede hasar görmüştür. 50 bin civarında büyük ve küçükbaş hayvan ile binek hayvanı telef olmuştur.


Felaketzedelere yardım amacıyla TBMM Başkanı’nın başkanlığında 29 Aralık 1939 tarihinde kurulan Milli Yardım Komitesi aracılığıyla tüm yurt genelinde yardım seferberliği başlatıldığı anlaşılmaktadır. Bağış kampanyasını ilk olarak TBMM Başkan ve üyelerinin, Başbakan ve bakanların başlattığı ve daha sonra da tüm genel müfettişlere ve valilere gönderilen tebligatla bağış kampanyasının ülke genelinde yayıldığı sonucuna varılmıştır. Felaketzedeler için yapılan yardımlar sadece yurt içiyle sınırla kalmamış, yurt dışından da birçok yardımlar yapılmıştır. Pek çok ülkenin katıldığı yurt dışından yapılan bağışlarda en dikkat çekici ülkeler İngiltere ve Fransa olmuştur. Yardımların uluslararası acil insani yardımlar kapsamında olmakla birlikte, II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi bir müttefik olarak kendi yanına çekme endişesiyle yapılmış olma ihtimali de oldukça kuvvetlidir. Bunun yanında yurt dışı kaynaklı yapılan yardımlarda öne çıkan başka bir hususta Son Halife Abdülmecid Efendi’nin felaketzedeler için Hindistan’da bir yardım kampanyası başlatmış olmasıdır. Nakdî ve aynî olmak üzere, yurt içinden yapılan yardım miktarı 8.350.124,62 TL, yurt dışından yapılan yardım miktarı da 2.556.602,76 TL olmak üzere Erzincan’a toplam 10.906.727,38 TL yardım yapıldığı görülmektedir. Toplanan bu yardımların yalnızca 1.282.493,29 TL’si Erzincan’a harcanmış, geri kalan 7.101.240,65 TL’lik kısmı depremden etkilenen diğer şehirlere aktarılmıştır. Ayrıca toplanan paraların bir kısmının da Ankara’daki Saraçoğlu Mahallesi ve Ankara Cebeci Hastanesi’nin ihtiyaçları için kullanılmıştır.


Depremin, Erzincan dışında Erzurum, Sivas, Gümüşhane, Tunceli, Amasya, Tokat, Yozgat, Niğde, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun gibi Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerindeki pek çok şehirde yıkıcı etkisini gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Can ve mal kaybının yaşandığı ve yaralıların olduğu bu şehirlere de devletin kısıtlı imkânlarla da olsa yardım elini uzattığı görülmektedir. Bu şehirlerin genelinde 17 bin civarında insanın hayatını kaybettiği, 5 bin civarında yaralının olduğu, 33 bin civarında binanın tamamen yıkıldığı ve 27 bin binanın ise kullanılamaz hale geldiği tespit edilmiştir.


Depremden sonra Erzincan’ın “Yasak Şehir”, “Muvakkat Şehir” ve “Yenişehir” olarak adlandırılan üç sahaya bölünmüştür. Deprem sonrası muvakkat şehir ve Yenişehir alanında bayındırlık ve imar faaliyetleri ile tespit edilen ev tipleri, elektrik, su ve kanalizasyon gibi alt yapı çalışmaları aynı anda devam etmiştir.


Netice olarak depremin yıkıcı etkisinin Erzincan’ın siyasi, sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim ve kültürel gibi pek çok alanında hissedildiği sonucuna varılmıştır. Deprem, Erzincan’ın siyasi hayatını derinden etkilemiş, deprem ve siyaset olgusu uzun süre iç içe varlığını devam ettirmiştir.


Depremin bir başka etkisi de eğitim ve kültür hayatında olmuştur. Deprem neticesinde, Erzincan genelinde 95 adet okul binası yıkılmış, ağır hasarlı okul binalarında ise uzun bir süre eğitim verilememiştir. Deprem neticesinde, pek çok öğretmen ve öğrenci hayatını kaybetmiş, sağ kurtulan öğretmenlerin bir kısmı başka illere tayin edilmiş, bir kısım öğrenciler ise zorunlu olarak aileleriyle birlikte başka illere göç etmek ya da eğitimlerine ara vermek zorunda kalmışlardır. Erzincan Askeri Lisesi, Jandarma Okulu, Ziraat Okulu, Askeri Ortaokul gibi birçok eğitim kurumu başka şehirlere nakledilmiştir.


Deprem, Erzincan ekonomisini de derinden etkilemiş, şehrin ekonomik dinamiklerini canlandıracak olan iplik fabrikası, şeker fabrikası, hidroelektrik santrali gibi pek çok önemli proje depremden ötürü ertelenmek zorunda kalmıştır. II. Dünya Savaşı’nın olağanüstü şartlarında şehirde yaşanan sıkıntılı sürecin, 1939 depremi ile birlikte daha da artmıştır. Erzincanlılar, savaş ekonomisi ve depremin neden olduğu tüm olumsuzluklara aynı anda fedakârlık yapmak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler eşliğinde uzun bir dönem Erzincan’da yapılanma ve toparlanma mümkün olamamıştır.


Deprem sonrası vaat edilen birçok proje ya hayata geçirilememiş ya da yarım kalmıştır. En önemli aksaklıklar ise muvaffak şehir alanı ile yeni şehir alanının imarında yaşanmıştır. Yanlış tercihler ve uygulamalar ile muvaffak şehir, zaman içerisinde geçici vasfını kaybetmiş ve yeni şehir ile iç içe girmiştir. İlerleyen dönemlerde, muvakkat şehirde yaşayan halka tapuları verilmiş ve gecekondu yapılanmanın önü açılmıştır. Bu durum halkın yeni şehir bölgesine yerleşmesini uzun bir süre geciktirmiştir. Bu nedenlerden ötürü yeni Erzincan şehrinde uzun bir süre yapılanma gerçekleşmemiştir.”


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Uşak Vali Aktaş, uygulama noktalarını ziyaret etti Uşak Valisi Naci Aktaş, yeni yıl dolayısıyla 7/24 kesintisiz hizmet veren polis ve jandarma uygulamalarını ziyaret etti. İlk olarak Vali Naci Aktaş, Ankara-Uşak karayolu üzerinde bulunan polis trafik uygulama noktasını ziyaret etti. Burada görevli polis ekipleri ve yolculuk yapan vatandaşlarla bir araya gelen Vali Aktaş, yeni yıl dileklerinde bulundu. Daha sonra Jandarma Uygulama Noktası’nı ziyaret eden Vali Aktaş, görev başındaki jandarma personelinin de yeni yılını kutladı. Ziyaret kapsamında Cumhuriyet Mahallesi Atapark Meydan’ında bulunan uygulama noktasına geçen Vali Aktaş, burada görev yapan personelle sohbet etti. Burada açıklamalarda bulunan Vali Aktaş; "Vatandaşlarımızın yılbaşı gecesini huzur ve güven ortamı içerisinde geçirmesini sağlamak amacıyla tüm planlamalar yapıldı ve her alanda hizmet tedbirler alındı. Jandarma ve emniyet ekiplerimizce il genelinde güvenlik anlamında tüm tedbirler alındı. İl genelinde 55 uygulama noktasında bin 442 jandarma ve emniyet personelimiz görevinin başındadır. Ben bu vesileyle yeni yılın ülkemize birlik, beraberlik ve esenlik getirmesini diliyor, tüm hemşerilerime sağlıklı, huzurlu ve bereketli yıllar diliyorum. Görevi başında olan, nöbette olan tüm mesai arkadaşlarımıza hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum." dedi. Ziyaret kapsamında Vali Aktaş’ı İl Emniyet Müdürü Taner Çiftçi ile İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Özgür Kılıç da eşlik etti.
Zonguldak Bakan Bayraktar: "2026’da Sakarya Gaz Sahası’nda üretimi iki katına çıkaracağız" Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, 2026 yılının üçüncü çeyreğinde Sakarya Gaz Sahası’nda üretimin iki katına çıkarılacağını belirterek, "Bu sahada 20 yıl boyunca aynı lokasyonda kalarak ürettiğimiz gazı vatandaşlarımıza ulaştıracağız. 2028 yılında Osmangazi’nin bir ikizi daha devreye girecek. Daha yüksek kapasiteli olacak bu platformla birlikte Sakarya Gaz Sahası’nda ilk üç fazı tamamlamış olacağız ve 17 milyon hanenin doğal gazını kendimiz karşılar hale geleceğiz" dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, 2025 yılının son gününde Zonguldak’ın Çaycuma ilçesine bağlı Filyos Limanı’nı ziyaret etti. Bakımda bulunan Yavuz Sondaj Gemisi’nde incelemelerde bulunan Bakan Bayraktar, denizlerde görev yapan enerji emekçilerinin yeni yılını kutladı. Türkiye’nin enerji üssü haline gelen Filyos Limanı’nda bir dizi temaslarda bulunan Bakan Bayraktar’a ziyaretinde AK Parti MKYK Üyesi Mesut Özil, Zonguldak Valisi Osman Hacıbektaşoğlu, AK Parti Zonguldak Milletvekilleri Muammer Avcı, Saffet Bozkurt ve Ahmet Çolakoğlu, AK Parti Zonguldak İl Başkanı Mustafa Çağlayan ile protokol üyeleri eşlik etti. Limanda demirli bulunan ve bakım çalışmaları süren Yavuz Sondaj Gemisi’ne geçen Bakan Bayraktar, geminin helikopter pistinde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin enerji vizyonuna dikkat çeken Bayraktar, Karadeniz’de yürütülen doğalgaz üretim çalışmalarının aralıksız sürdüğünü belirtti. Bayraktar, "Şu anda Yavuz gemisinin helikopter pistindeyiz. Kış mevsimi oldukça soğuk bir zaman. Ülkemizin doğal gaz ihtiyacını karşılamak üzere tüm gemilerimizle birlikte Karadeniz’de, Sakarya Gaz Sahası’nda kendi bulduğumuz gazı üretmek için yoğun bir çalışma yürütüyoruz. Bu vesileyle sahada görev yapan arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz" dedi. "Bugün nüfusumuzun yüzde 85’ine doğalgaz ulaştırıyoruz". Doğalgazın sanayi ve konutlar için kritik bir yakıt olduğuna işaret eden Bayraktar, "Bugün nüfusumuzun yüzde 85’ine doğalgaz ulaştırıyoruz. Bu kaynakları geçmişte büyük oranda ithalatla karşılıyorduk. 2020 yılında Karadeniz’de yaptığımız keşfin ardından 2023’te üretime başladık. 2025 yılı bizim için önemliydi çünkü ilk fazı tamamladık. Günlük yaklaşık 10 milyon metreküp doğalgaz üretir hale geldik. Bu da 4 milyon hanenin ihtiyacının karşılanması anlamına geliyor" ifadelerini kullandı. Osman Gazi Yüzer Üretim Platformu’nun 2026 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren Sakarya Gaz Sahası’nda üretimi iki katına çıkaracağını vurgulayan Bayraktar, "Bu sahada 20 yıl boyunca aynı lokasyonda kalarak ürettiğimiz gazı vatandaşlarımıza ulaştıracağız. 2028 yılında Osmangazi’nin bir ikizi daha devreye girecek. Daha yüksek kapasiteli olacak bu platformla birlikte Sakarya Gaz Sahası’nda ilk üç fazı tamamlamış olacağız ve 17 milyon hanenin doğal gazını kendimiz karşılar hale geleceğiz" diye konuştu. 2026 yılının petrol ve doğalgaz arama açısından yeni bir dönemin başlangıcı olacağını dile getiren Bayraktar, "Karadeniz Sakarya Gaz Sahası’ndaki üretimin yanı sıra altı yeni keşif sondajı yapacağız. Bu çalışmalar Batı, Orta ve Doğu Karadeniz’i kapsayacak. İnşallah yeni müjdelerle milletimizin karşısına çıkacağız" dedi. "Enerjide bağımsız bir Türkiye hedefiyle yolumuza devam ediyoruz" Gabar’daki faaliyetlere de değinen Bayraktar, "Yılın son gününde de Gabar’da hummalı bir çalışma var. Dağlarda, yüzün üzerinde kuyuda 3 bin 500 kardeşimiz görev yapıyor. Diyarbakır’da ise 2026 yılında kaya petrolü üretimine yönelik önemli çalışmalarımız olacak. Enerjide bağımsız bir Türkiye hedefiyle yolumuza devam ediyoruz" şeklinde konuştu. Karadeniz’deki deniz ve insansız hava aracı saldırılarına ilişkin soruyu da yanıtlayan Bayraktar, "Çok ankonvansiyonel gelişmeler bunlar, alışık olmadık saldırı tipleri. Kritik enerji altyapılarımızın güvenliği için uzun süredir çalışıyoruz. Gemilerimiz, boru hatlarımız, trafo merkezlerimiz ve santrallerimiz için ekstra tedbirler almaya devam ediyoruz" dedi.
Bolu Bolu’da yılbaşında 2 bin 778 personel sahada Bolu Valisi Abdulaziz Aydın, yeni yıl tedbirleri kapsamında 112 Acil Çağrı Merkezi’ni ziyaret etti. Kentte yılbaşının huzur ve güven ortamında geçmesi için tüm tedbirlerin alındığını belirten Vali Aydın, "Emniyet ve Jandarma birimlerimizden toplam 2 bin 778 personel, 706 ekip, 660 araç ve 12 drone ile sahada olacağız" dedi. Bolu Valisi Abdulaziz Aydın, yılbaşı öncesinde alınan tedbirleri yerinde incelemek ve personelin yeni yılını kutlamak üzere 112 Acil Çağrı Merkezi’ni ziyaret etti. Burada yürütülen çalışmalar hakkında bilgi alan Vali Aydın, daha sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Yeni yıla girerken öncelikli hedeflerinin kentin huzur ve güvenliğini sağlamak olduğunu vurgulayan Aydın, vatandaşların yoğun olduğu alışveriş merkezleri, terminaller, meydanlar ve eğlence mekanlarında güvenlik önlemlerinin en üst seviyeye çıkarıldığını söyledi. "2 bin 778 personel, 706 ekip, 660 araç ve 12 drone desteği ile güvenlik, trafik ve asayiş önlemleri alınmıştır" Alınan güvenlik tedbirlerinin detaylarını paylaşan Vali Aydın, "Milletçe yeni bir yıla girmenin heyecanını ve umudunu paylaşırken; öncelikli hedefimiz, ilimizde bu geçişin huzur, güven ve esenlik içerisinde yaşanmasını sağlamaktır. Vatandaşlarımızın yeni yıl coşkusunu gönül rahatlığıyla karşılayabilmeleri adına Valiliğimiz koordinesinde, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımızla birlikte gerekli tüm saha tedbirleri titizlikle planlanmıştır. Bu doğrultuda alınan tedbirler kapsamında; Vatandaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu alışveriş merkezleri, ulaşım terminalleri, meydanlar ve eğlence mekânları başta olmak üzere, il genelinde güvenlik önlemlerimiz en üst seviyeye çıkarılmıştır. Emniyet ve Jandarma birimlerimizden toplam 2 bin 778 personel, 706 ekip, 660 araç ve 12 drone desteği ile güvenlik, trafik ve asayiş önlemleri alınmıştır. Denetimlerimiz, suçun önlenmesi ve trafik güvenliğinin tesisi odaklı kesintisiz sürecektir" ifadelerine yer verdi. "Hızlı ve etkin müdahale için gerekli tüm teknik ve lojistik hazırlıklar tamamlanmıştır" Gerekli hazırlıkların yapıldığını ifade eden Aydın, "Yılbaşı süresince sağlık hizmetlerinde herhangi bir aksamaya mahal vermemek adına, 178’i acil sağlık hizmetlerinde görevli olmak üzere toplam bin 489 sağlık personelimiz her türlü acil duruma müdahale için hazır bulunacaktır. Vatandaşlarımızın hem sağlığını hem de bütçesini korumak amacıyla denetim ekiplerimiz sahada olacaktır. Tarım ve Orman Müdürlüğümüze bağlı ekiplerimiz gıda satış ve tüketim noktalarında hijyen denetimlerini aralıksız sürdürecektir. Ticaret Müdürlüğümüz bünyesindeki ekiplerimiz ise fahiş fiyat uygulamaları ve fiyat etiketi kontrolleri ile tüketicilerimizin mağduriyet yaşamaması adına denetimlerine devam edecektir. Olası yangın, kaza ve afet risklerine karşı AFAD ve İtfaiye birimlerimiz teyakkuz halindedir. Hızlı ve etkin müdahale için gerekli tüm teknik ve lojistik hazırlıklar tamamlanmıştır" diye konuştu. "Devletimizin tüm imkanlarıyla sahada olduğumuzu bilmenizi isterim" Muhtemel acil durumlara karşı hızlı bir şekilde müdahaleye hazır olduklarını belirten Bolu Valisi Abdulaziz Aydın, "Şu an bulunduğumuz 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürlüğü bünyesinde de tüm hazırlıklar tamamlanmış olup, yılbaşı gecesi yaşanabilecek olası acil durumlara en hızlı şekilde yanıt verebilmek adına 4 acil çağrı alıcı ve 20 çağrı yönlendirici personelimiz kesintisiz mesai yapacaktır. Değerli Hemşehrilerim; Devletimizin tüm imkânlarıyla sahada olduğumuzu bilmenizi isterim. Sizlerden istirhamımız; alınan tedbirlere riayet etmeniz, trafik kurallarına azami hassasiyet göstermeniz ve yeni yıl coşkusunu karşılıklı saygı ve sorumluluk bilinciyle paylaşmanızdır. Bu vesileyle; 2026 yılının ilimize, ülkemize ve tüm insanlığa başta sağlık olmak üzere huzur, mutluluk ve bereket getirmesini temenni ediyor; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum" dedi.
Hakkari Yüksekova’da kar ve tipi ulaşımı aksattı: Fırtınaya rağmen namazını kıldı Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde etkili olan yoğun kar yağışı ve tipi hayatı olumsuz etkilerken, karayolunda mahsur kalan bir vatandaşın fırtınaya rağmen namaz kıldığı anlar cep telefonu kameralarına yansıdı. Hakkari genelinde yaklaşık bir haftadır aralıklarla devam eden kar yağışı, günlük yaşamda aksamalara neden oluyor. Olumsuz hava nedeniyle çok sayıda köy yolu ulaşıma kapanırken, ilçe genelinde eğitime 4 gün ara verildi. Ekipler mahsur kalan araçların imdadına yetişti Yüksekova-Şemdinli kara yolunda seyir halinde olan çok sayıda araç, aniden bastıran yoğun tipi ve fırtına nedeniyle yolda mahsur kaldı. Görüş mesafesinin yer yer sıfıra indiği bölgeye sevk edilen karayolları ve İl Özel İdaresi ekipleri, yürütülen yoğun çalışma neticesinde kapalı yolları açarak araçların güvenli şekilde ilerlemesini sağladı. Tipi altında namaz kıldı Ulaşımın durduğu dakikalarda ilginç bir an da kameralara yansıdı. Namaz vaktinin girmesiyle birlikte bir vatandaş, dondurucu soğuğa ve şiddetli fırtınaya aldırış etmeden montunu karın üzerine sererek namazını kıldı. Çevredeki diğer vatandaşlar tarafından cep telefonuyla kaydedilen bu görüntüler, sosyal medyada ilgi topladı. Kar mesaisi aralıksız sürüyor Bölgede karla mücadele ekipleri, ulaşımın sürekliliğini sağlamak ve kapalı köy yollarını yeniden trafiğe açmak için kritik noktalarda 24 saat esasına göre mesailerini sürdürüyor. Yetkililer, sürücüleri zincirsiz yola çıkmamaları ve tipi riskine karşı tedbirli olmaları konusunda uyarıyor.