EĞİTİM - 21 Haziran 2018 Perşembe 10:52

Geleceğin hukukçuları coşkuyla uğurlandı

A
A
A
Geleceğin hukukçuları coşkuyla uğurlandı

Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2017-2018 eğitim öğretim yılı mezunlarını Hukuk Fakültesi binasında gerçekleştirilen törenle uğurladı.

Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2017-2018 eğitim öğretim yılı mezunlarını Hukuk Fakültesi binasında gerçekleştirilen törenle uğurladı.


Törene, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Gültekin, Prof. Dr. Mustafa Kemal Biçerli, Prof. Dr. Zafer Asım Kaplancıklı’nın yanı sıra öğretim elemanları, fakülte mensupları, mezunlar ve aileleri katıldı. Törenin açılış konuşmasını gerçekleştiren Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan, töreni kıymetli kılanın öğrencilerin varlığı olduğunun kuşkusuz olduğunu fakat mezunların bugünlerini ailelerine borçlu oldukları düşüncesiyle önce ailelere seslenmek istediğini belirterek, “Yıllarca çocuklarınızın daha iyi bir geleceğe sahip olması için çaba sarf ettiniz, fedakârlıklar gösterdiniz. Fedakârlıklarınızın değerini ölçmek elbette mümkün değil. Bizler, Anadolu Üniversitesinin bütün çalışanları, bu fedakârlıklarınızın bize yüklediği sorumlulukla emanetlerinize sahip çıkabilmek için elimizden geleni yaptık. Tüm imkânlarımızla kurduğunuz hayallerin gerçekleşebilmesi için çalıştık” dedi.



“Bu aziz millet bizleri olduğu gibi sizleri de çok büyük fedakârlıklarla okuttu”


Bundan sonra yapılacak en önemli şeyin gençlere güvenmek ve sahip oldukları bilgi birikimi hayata geçirmeleri için onları desteklemeye devam etmek olduğunu kaydeden Rektör Gündoğan, konuşmasının devamında yeni mezunlara seslendi. Öğrencilerin hayatlarında sadece mesleki yaşamla da ilgili olmayacak bir takım zorluklarla karşılaşacaklarını belirten Prof. Dr. Naci Gündoğan, Anadolu Üniversitesi’nde geçirdikleri yıllar, aldıkları eğitim ve kurdukları dostluklarla tüm bu zorlukların üstesinden rahatlıkla gelebileceklerine inandığını dile getirdi.“Şunu hiç unutmayın ki bu aziz millet, bizleri olduğu gibi sizleri de çok büyük fedakârlıklarla okuttu” diyen Rektör Gündoğan, mezunların hem kendileri hem de ülkeleri için sorumluluk alma zamanının geldiğini, sadece kendileri ve aileleri için değil ülkemiz ve insanlık için de başarılı olmak zorunda olduklarını söyledi.


Mezuniyet zamanlarının buruk bir sevinç ve tedirginlik hissi oluştuğundan bahseden Rektör Prof. Dr. Naci Gündoğan, “Yaşadığınız buruk sevinci ve mezuniyet sonrasıyla ilgili tedirginliğinizi bir nebze azaltmasını umarak Anadolu Üniversitesi ile bağınızın kopmadığını, daha da güçlenerek artacağını söylemeliyim.” dedi. Mezunların Anadolu Üniversitesi mezunu olarak taşıdıkları kurumsal kimliğin, kendi gayretleriyle birlikte pek çok kapıyı açacağını belirten Rektör Gündoğan, üniversitenin kapısının mezunlara her zaman açık olduğunu ve burada edinilen dostlukların onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını belirterek “Anadolu Üniversitesi, 60 yıllık geçmişiyle kocaman bir aile olarak her zaman sizlerin arkasında olacaktır. Bu duygularla başarılarınızın devamını diliyor ve mezuniyetinizi yürekten kutluyorum. Sizleri çok ama çok seviyoruz, yolunuz ve bahtınız açık olsun” sözleriyle konuşmasını noktaladı.



“İyi hukukçular yetiştirmek için elimizden geleni yaptık”


Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ufuk Aydın, mezun olan genç hukukçuların heyecanını paylaştığını belirttiği konuşmasında bugünün öğrenciler mezun edildiği için çok mutlu; aynı zamanda öğrenciler fakülteden ayrıldığı için çok hüzünlü bir gün olduğunu belirtti. “Dört yıl boyunca Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak öğrencilerimizi iyi birer hukukçu hâline getirmek, iyi hukukçular yetiştirmek için elimizden geleni yaptık” diyen Dekan Prof. Dr. Aydın, ailelere de teşekkür ettiği konuşmasını şöyle sürdürdü:


“Sevgili aileler, sizlere de teşekkür etmek isterdim. Çok büyük bir emek ve çaba sonucu çocuklarınız dört yıl önce bizim öğrencilerimiz oldu. Bu yılların sonunda diplomalarını alıp hayata atılacaklar. Onlara Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye, insan haklarına saygılı, hukuk devletinin üstünlüğüne inanan, adaletli ve vicdanlı hukukçular olmalarını öğretmeye çalıştık. Umarım bunda da başarılı olmuşuzdur ve umarım Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunları, diğer hukuk fakültesi mezunlarından ayrı, özel bir yere sahip olurlar.”


Konuşmasının sonunda Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinin her zaman mezunlarının yanında olacağının altını çizen Prof. Dr. Aydın, “Bilgimize, deneyimimize ne zaman ihtiyaç duyarsanız, biz hep yanınızda olacağız. İletişimin bu kadar kolay olduğu günümüzde her kanaldan bize ulaşıp, yardımımızı alabilirsiniz” diyerek sözlerine son verdi.



“Geleceğin hukukçuları olarak adalet ve hakkaniyet yolundan sapmayacağımıza söz veriyoruz”


Mezun öğrenciler adına konuşan Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Burcu Demirtaş, “Acısıyla tatlısıyla, vizesiyle finaliyle dört yıllık maceranın sonuna geldik. Hepimiz bu yolda çokça emek verdik. Yeri geldi uykusuz kaldık, yeri geldi umutsuzluğa düştük ancak sonunda başardık. Bugün, bu mutlu günde de bunun haklı gururunu yaşıyoruz” dedi.


Öğrencilik hayatının bitmesi ve öğrencilik yıllarına veda ediyor olmanın üzücü olduğunu fakat artık kendi yollarını çizmenin vaktinin geldiğini söyleyen Demirtaş, “Umarım üniversite yıllarına dönüp baktığınızda ‘keşke şunu da yapsaydım’ dediğiniz hiçbir şey olmamıştır.” diye konuştu.


Mezunların çoğunun başka bir şehirden gelip Eskişehir’de yeni bir hayat kurduğuna dikkat çeken Burcu Demirtaş, “Hiçbir şehir öğrenciyi bu kadar sevip saymamıştır, bu noktada en büyük teşekkürü de Eskişehir hak ediyor” diyerek Eskişehir’de yaşamanın da öğrencilik hayatını güzel kılan etmenlerden olduğuna değindi.


Tören, derece alan öğrenciler Meryem Benli, Melih Yurttaş ve Alican Kılıç’ın diplomalarını Rektör Prof. Dr. Naci Gündoğan’ın elinden alması ve keplerin atılmasıyla sona erdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Gürhan Akdoğan: "Bursa ovası da, sanayisi de sahipsiz değildir" Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolle 20 bin hektar alandan geriye, 9 bin hektarın kaldığını söyledi. ADD Bursa Şubesi, Bursa’da sanayileşme ve kentleşme çerçevesinde çevresel etkileri hiçe sayan, doğayı tahrip ederek kent ve toplum çıkarları yerine, bireysel çıkarları hedefleyen gündemdeki bazı projeler hakkın basın mensuplarıyla bir araya geldi. Nilüfer Karaman Dernekler Yerleşkesinde konuşan ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, "Yıllarca anlattık, olmadı. Her şeyi rant gören anlayışla vahşice çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşme ile mücadele ettik. ’Bursa ovasını yok ediyorsunuz’, ’Sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda doğayı çevreyi koruyarak sanayileşmeyi, kentleşmeyi birlikte planlayalım’ dedik yine olmadı. Onlarca sanayileşme ve kentleşme sempozyumları düzenledik, raporlar hazırladık, kent yağmasına, ova talanına karşı davalar açtık ama bir türlü dinlemediler. 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolde korunacak ova koruma alanı 20 bin hektar olarak belirlenmiş olmasına rağmen ova korunamamış, meydana gelen sanayileşme ve yerleşim sebebiyle ova koruma alanı 11 bin 245 hektara kadar küçülmüştür. Bu duruma rağmen yapılan araştırmalar (2011 yılında belirlenen ova koruma alanı 9 bin 163 hektar) Bursa ovasının kan kaybetmeye devam ettiğini, günümüzde 9 bin hektarın da çok altına düştüğünü göstermektedir. Bursa ovasının elimizde 9 bin hektarı kalırken onu da sulayamıyoruz. Bursa 2020 yılı çevre düzeni planın da bugüne kadar yaklaşık 300 adet plan değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikleri yapan kurumlar sırasıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bursa İl Özel İdaresi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri ve meclisleridir" dedi. "Tarım arazileri her geçen gün küçülmektedir" Dünyada yaşayan insanların nüfusu 2000 yılında 6 milyar iken, şimdi 7,8 milyara ulaştığını belirten Akdoğan, "19. yüzyıl başlarında 1,5 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 10 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. 1950 yılında 21 milyon olan nüfusumuz, 2023 yılında 4 kat artarak 85 milyona ulaşmıştır. Yaşadığımız uygarlık, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve doğal yaşam alalarına verilen zarar sebebiyle tehlikeye girmiş durumdadır. Kapasitenin üzerinde kullanımının sonucunda dünya, aşın bir baskıyla karşı karşıyadır. Endüstri devriminden günümüze dek geçen süre içerisinde dünya nüfusu sekiz katına çıkmıştır. Son 100 yıl içinde, endüstriyel üretim 100 kat artmıştır. İnsan etkinliklerinin ve nüfusun bu inanılmaz artışı çevre üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bursa’da ise tarım arazisi 2016 yılında 417 bin 420 hektarla toplam arazinin yüzde 38,34’ünü oluştururken, 2022 yılında 369 bin 727,80 hektara düşerek yüzde 33,36’ ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda 47 bin 692,20 hektar tarım arazisi, tarım dışına çıkarılmıştır. Tarım dışına çıkarılan bu arazilerin büyük bir kısmı da yerleşim yerlerine ve sanayi alanına dönüşmüştür. Bursa toplam tarım alanının yüzde 79’luk kısmı sulamaya uygun olmasına rağmen, yüzde 42’lik kısmı sulanabilmektedir. Sulamaya uygun alanın ise yüzde 53’ü sulanmaktadır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da hala tarımsal sulama suyunun yüzde 68’i açık sulama sistemleri ile, sadece yüzde 32’si kapalı basınçlı sistemlerle sulanacak arazilere ulaştırılmaktadır" dedi. Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da plansız ve ağırlıklı dışa bağımlı bir sanayileşme söz konusu olduğunu belirten Akdoğan, "Bugün Bursa’da, faaliyette ve alt yapı çalışmaları devam eden, 17 adet Organize Sanayi bölgesi (OSB), 3 adet Özel Endüstri Bölgesi (ÖEB), 8 adet Sanayi Bölgeleri (SB), 24 adet Küçük Sanayi Sitesi (KSS) toplam 52 adettir. Yaklaşık olarak toplam 5 bin 200 hektarlık bir alan kullanan Organize Sanayi Bölgelerinde, 153 bin civarında kişi istihdam edilmektedir. Bursa’da yeterince sanayi bölgesi oluşmuştur. Dağınık ve plansız sanayileşme, tarım arazilerinin yok edilmesi ve gecekondulaşma gibi kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık, mevcut kapasite kullanımları da değerlendirildiğinde, yeni sanayi bölgelerinin açılmasına izin verilmemelidir. Sanayi Bölgeleri, Sanayi Siteleri dışında endüstriyel tesislerin kurulmasına ve çalışmasına izin verilmemelidir. Organize sanayi bölgelerinin büyük bir bölümünde, sonradan OSB olmasından kaynaklı olarak, alt ve üst yapı sorunları hala sürmektedir. Parsel bazında yüzde 30 boş kapasitesi olan Organize Sanayi Bölgelerinin, yüzde 62’sinde Arıtma tesisi yoktur. yüzde 85 inde itfaiye teşkilatı, yüzde 92’sinde Sağlık Merkezi, yüzde 70’inde PTT ve Okul gibi tesisler bulunmamaktadır. Sınırları içerisinde, sanayi bölge ve sitelerini yoğun şekilde barındıran Kestel, Nilüfer ve Osmangazi ilçelerinin durumu ise vahimdir. Bu ilçeler adeta SOS vermektedir" diye konuştu.
Eskişehir Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası mesajı yayımladı Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası’yla alakalı bir mesaj yayımladı. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerine katılmaya davet ettiğini mesajında belirten Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre’yi kardeşlik, hoşgörülük ve Türkçeyi duru kullanmasıyla örnek gösterdi. Vali Aksoy’un mesajının tamamı ise şöyle; "Yunus Emre’yi yüzyıllar öncesinden günümüze uzanan bir dil ve gönül köprüsü, kardeşlik ve hoşgörü abidesi olarak tanıyor ve seviyoruz. Bu yüzden onun düşüncelerinin, insan sevgisinin doğru biçimde bilinmesi ve gelecek nesillere aktarılması son derece önemlidir. Sevgi elçisi Yunus Emre tüm çağlara özgü bir çağrıda bulunmuştur: "Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Çağlar üstü çağrısıyla kimseye kalmayan dünyada kalıcı bir kelime olan sevgi ile insanlık trajedisinin kaynağını teşhis etmiştir. Hakikatin ve hikmetin yolcusu Yunus, sevgi ve sevinci Allah’ın armağanı olarak görmüştür. Duru Türkçesi ile her kelimesi, vicdan ve zihinlere Allah, evren ve insanın bütüncül zincirinin birer halkası olarak tefekküre ve sevgiye davet etmiştir. Yunus Emre’nin şiirleri sanat kaygısı taşımaksızın halkın ruhuna işleyen bir dille yazılmıştır. Yüzyıllardır büyük bir ilgiye mazhar olan Yunus Emre, kendi alanında aşılamamıştır. Sadece Anadolu insanının değil, Türkçe konuşan bütün halkların gönlünde yaşamaktadır. Herkesin Yunus’ta seveceği şiirler ve düşünceler bulması, onun büyüklüğünün bir delili olarak kabul edilmelidir. Yunus, söyledikleriyle insanları yok olmayacak, tükenmeyecek değerlere sevk etmeye çalışmıştır. Yüzyıllar geçtikçe kıymeti daha iyi anlaşılan, milli tarihimizin abide şahsiyeti Yunus Emre’nin çok büyük değer taşıyan düşüncelerinden barış, mutluluk, sevgi ve hoşgörüye susamış olan günümüz insanının alacağı çok şey vardır. Bulabildikleriyle, biriktirdikleriyle herkesin kendince algıladığı Yunus’un daveti dinmeyecek, çağlarca çağlayana dönüşecektir. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerimize katılmaya davet ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde kültür söyleşilerine Prof. Dr. Halil Berktay konuk oldu Eskişehir’de ‘Kültür Söyleşileri’ kapsamında düzenlenen ’Tarih ve İdeoloji’ başlıklı söyleşi Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi (İBF) Şener Şen Salonu’nda gerçekleştirildi. Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜDAM) Müdürü Prof. Dr. Haşim Şahin’in moderatörlüğünü yaptığı etkinliğe İbn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Berktay konuk oldu. Söyleşiye İBF Dekanı Prof. Dr. Bülend Aydın Ertekin başta olmak üzere çok sayıda akademisyen ve öğrenci de katılım gösterdi. “Tarihçilik ve tarih yazıcılığı bugün ile geçmiş arasında sürekli bir ilişkidir” Tarihçinin özelliklerinden ve tarihi ideolojilerden kurtarmanın mümkün olup olmadığına değinen İbn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Berktay konuşmasında şunlara yer verdi: “Bilimde objektiflik apriori değildir aposteoridir. İyi bilim insanı ise sadece yanıldığını kabul etmekle kalmaz, yanıldığının düzeltilmesinden sevinç duyar. Kendisini aşağılanmış hissetmez gerçeğe daha fazla yaklaşmak uğruna hatasının düzeltilmesinden sevinç duyar. Sadece gerçeği bilmek söz konusu değildir. Tarihte niyet ve bağlayıcı meslek etiği önemlidir. Tarihçilik ve tarih yazıcılığı bugün ile geçmiş arasında sürekli bir ilişkidir; geçmişin nötr bir şekilde incelenmesi yerine bugün ile geçmiş arasında sürekli diyalogdur ve bu ilişki bugünden kurulur. Günümüz olayları, ideolojik politik cereyanları tarihi belirli bir ortamla kuşatır ve ona bazı fikirleri, konuları, temaları ilham eder. Duyarlılıklar doğrultusunda her nesil kendi tarihine ilişkin sorular sorar. 1960-1968 Paris Vietnam savaşı ve protestoları birer dalgalanma örnekleri. 1950’lerin sonundan itibaren birçok İlkçağ Tarihine yönelen genç araştırmacılar, kölelik ve köle isyanını çalışıyor çünkü 1960’ların, o dönemin solcu terminolojisi, aşağıdan yukarı patlak veren isyanları, özellikle klasik Atina’nın ve Roma’nın kölelik düzeni ve köleleri ile zihinsel ve duygusal bir bağlantı kuruyorlar. Böylelikle İlkçağ Tarihçiliğinde yoksulluk, sınıflar, sınıfsallaşma, köylü isyanları gibi konular öne çıkar. Sovyetler Birliği çökünce ve bütün Doğu Avrupa’daki komünist tek partili rejimleri de transformasyona uğratınca demokrasiye geri dönüş gerçekleşti. Bunun sonucunda İlkçağ Tarihçiliğinde, ilkçağ demokrasisi yeniden değer kazandı.” ‘Tarih ve İdeoloji’ söyleşisi soru-cevap kısmının ardından İBF Dekanı Prof. Dr. Bülend Aydın Ertekin’in Prof. Dr. Halil Berktay’a teşekkür belgesi ve hediye takdim etmesiyle sona erdi.