ASAYİŞ - 23 Şubat 2023 Perşembe 13:38

Bir kişinin bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili davada 4 sanık ilk savunmalarını yaptı

A
A
A
Bir kişinin bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili davada 4 sanık ilk savunmalarını yaptı

Eskişehir’de Melih Kestel’in göğsünden bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili 4 sanığın yargılandığı davada ilk savunmasını yapan katil zanlısı Hacı Mustafa B.

Eskişehir’de Melih Kestel’in göğsünden bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili 4 sanığın yargılandığı davada ilk savunmasını yapan katil zanlısı Hacı Mustafa B., “Kendimi koruma kaygısıyla bıçağı rastgele savurdum. Maktule bıçağın değdiğini fark etmedim bile” dedi.


Apart daire kiralama işiyle uğraşan Melih Kestel (31), geçen yıl Ağustos ayında gece 01.30 sıralarında Bahçelievler Mahallesi Seylap Caddesi üzerinde çıkan kavgada bıçaklanarak hayatını kaybetmişti. İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi Gasp ve Cinayet Büro Amirliği ekiplerinin cinayetle ilgili başlattığı çalışma neticesinde, olaya karıştıkları tespit edilen 4 kişi saklandıkları evlerde suç aleti bıçakla birlikte yakalanarak gözaltına alındı. Şüpheliler Hacı Mustafa B., Gül Hanım T., Emre D. ve Mert G. çıkarıldıkları sulh ceza hâkimliğince tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.



‘Tasarlayarak iştirak halinde kasten öldürme’ suçundan cezalandırılmaları istendi


Olayla ilgili Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın tamamlanmasının ardından hazırlanan iddianamede, sanıklar Hacı Mustafa B., Gül Hanım T., Emre D. ve Mert G.’nin ‘tasarlayarak iştirak halinde kasten öldürme’ suçundan cezalandırılması talep edildi. İddianame 3. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.



İlk celse görüldü


Eskişehir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk celsesinde tutuklu sanıklar Hacı Mustafa B., Gül Hanım T., Emre D. ve Mert G. duruşma salonunda hazır edildi. Duruşmaya maktulün yakınları ile taraf avukatları katıldı. Sanıkların mahkemedeki ilk savunmalarının ardından duruşmaya çağrılan tanıkların ifadeleri dinlendi.



“3 genç beni dövdü, maktul tartışmayı ayırdı”


Savunmasında suçlamayı reddederek maktulün bıçaklandığını görmediğini söyleyen sanık Gül Hanım T., "Eskortluk yaparak geçimimi sağlıyorum. Olay tarihinde ben evimdeydim. Sanıklar Mert ve Emre benim evimde misafirimdiler. Daha sonra Mustafa da geldi. Gecenin ilerleyen saatlerinde diğer sanıklardan ayrıldıktan sonra ben müşterinin yanına gitmek için aparta doğru gittim. Apartın odasına çıktığımda odadaki 3 tane genç ile aramızda tartışma yaşandı. Bu 3 genç beni dövdü ve içlerinden biri maktulü aradı. Bir süre sonra maktul de bizim odamıza geldi. Benim bu gençlerle aramdaki tartışma devam ediyordu. Maktul tartışmayı ayırdı. Bu sırada ben bu gençlerin beni dövmesi sebebiyle polisi aramıştım. Onlar benim polisi çağırdığımı anlayınca odadan çıkıp kaçmaya başladılar. Olaydan dolayı benim sinirlerim bozulmuştu, alkollüydüm, ağlıyordum. Maktul kendime gelebilmem için bana tokat attı. Sonra ikimiz apartın odasından çıktık. Ben sanık Hacı Mustafa’yı telefonla aradım. Gençlerle aramızda bir tartışma çıktığını ve gelip beni almasını söyledim. Biz maktulle sokakta yürürken diğer sanıkların içinde bulunmuş olduğu araç geldi. Hacı Mustafa, araçtan iner inmez maktule saldırdı. Sadece Hacı Mustafa’nın maktulün üzerine atladığını gördüm, elinde bıçak görmedim. Sanık Emre ve Mert’in araçtan indiklerini görmedim. Ben araca bindim, bir süre sonra maktul koşarak oradan ayrıldı. Şoktaydım, daha sonra araçla hepimiz oradan ayrıldık. Bir süre sonra ben araçtan indim, evime gittim. Maktulün ölmesiyle benim herhangi bir ilgim yoktur. Ben suçsuzum. Emre ve Mert’in bu olayda herhangi bir suçu yoktur” dedi.



“Bıçak tişörtümün içinde kalmıştı”


Olayda kullanılan bıçağı sanıklardan Emre D.’nin kendisine verdiğini aktaran Sanık Mert G., “Akşam saatlerinde ben sanık Gül’ün evine gittim. Eve vardığımda sanık Hacı Mustafa ve sanık Emre oradaydı. Benim getirdiğim alkolü beraber içtik. Evden ayrılmak istedim, onlar da biz de zaten çıkacağız seni geçerken evine bırakırız diye söyleyince hep birlikte evden çıktık. Evden çıktıktan sonra sanık Emre’nin aracına bindik. Bir süre sonra Emre kendi kız arkadaşını yolda karşıdan karşıya geçerken görünce aracı bize bıraktı ve kendisi araçtan inerek ayrıldı. Beni daha sonra alırsınız dedi, sonra aracı Hacı Mustafa kullanmaya başladı. Aracı durdurduk. Sanık Gül araçtan indi. Gül yanımızdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra Emre gelip araca bindi. Çok kısa bir süre sonra Hacı Mustafa’nın telefonu çaldı. Arayan Gül’dü. Polisi aradım gel diye söyledi. Biz araçla Gül’ün bulunduğu yere gittik. Hacı Mustafa araçtan indi. Hacı Mustafa arkaya doğru yürümeye başladı. Ben ne olduğunu anlayamadım. Sadece bir kişinin koşarak o civardan ayrıldığını gördüm. Çok kısa bir süre sonra sanık Gül ve Hacı Mustafa araca bindiler. Biz oradan ayrılırken Hacı Mustafa aracın konsol tarafına bir bıçak koydu. Ben araçtan inmek istedim. Onlarla araç içerisinde bu şekilde bulunmaktan ve bir yerlere gidip gelmek beni rahatsız etti. Beni araçtan indirdiler. Ben yürürken arkamdan Emre geldi, elinde bıçak vardı. Bana ‘bu bıçağı al’ dedi. Ben de almayacağımı söyledim. Emre, ‘hiçbir şey olmadı, merak etme, huzursuz olma, bıçak sende kalsın’ dedi. Ben kabul etmedim ama Emre bu bıçağın bende kalmasını ısrarla söyleyince ve bıçağı üzerime atınca ben tişörtümü açmak zorunda kaldım, bıçak tişörtümün içinde kaldı. Bıçağın bende kalmasından dolayı huzursuz oldum. Ben bu bıçağı attım ve eve gittim” dedi.



“Hacı Mustafa bıçağı vites koluna doğru atmıştı, endişelenmiştim”


Olay sırasında aracın arka tarafında olduğunu ve bıçaklamayı görmediğini kaydeden Sanık Emre D., “Olay tarihinde ben ve Hacı Mustafa birlikte diğer sanık Gül’ün evindeydik. Yaklaşık 1 saat kadar oturduk. Gül ve Hacı Mustafa alkol aldılar. Bir süre sonra Mert geldi, alkol de getirmişti. Mert sarhoş olmuştu. Ben evden ayrılmak istedim. Mert’in sarhoş olması sebebiyle onu evine bırakabileceğimi söyledim. Gül ve Hacı Mustafa da bizimle beraber kalktılar. Birlikte benim arabaya bindik. Ben kız arkadaşımı o civarda görünce arabadan indim. Aracı Hacı Mustafa kullandı. Daha sonra bulunduğum yere gelip beni aldılar. Hacı Mustafa aracı kullanmaya devam etti. Bir sokağa girdiğimizde 3 kişinin kaçtığını gördüm. Daha sonra geleceğimiz yerde Hacı Mustafa aracı durdurup indi. Mert araçtan inmedi. Ben de başlangıçta araçtaydım. Maktulü ben daha önce hiç görmemiştim. 3 kişinin kaçıştığını görünce ben maktulü başlangıçta polis zannettim. Maktul ve Gül’ü konuşurken gördüm. Hacı Mustafa onların yanına gitti. Maktulle Hacı Mustafa arasında bir itişme oldu. Ben araçtan iner inmez maktulün koşarak ayrılması aynı anda oldu. Araca bindikten sonra Hacı Mustafa’nın elinde bıçak fark ettim. Hacı Mustafa bu bıçağı vites koluna doğru attı. Ben endişelenmiştim. Sorduğumda, o bir şey olmadığını söyledi. Ben bıçakla ilgili bir olumsuzluk varsa, Hacı Mustafa’nın parmak izleri kaybolmasın diye bu bıçağı Mert’e vermeyi düşündüm. Kendim de olay yerine geri dönüp bir olumsuzluk var mı görmek istedim. Mert bıçağı almak istemedi. Ben de bir şey olmaz diye söyleyince Mert tişörtüyle bıçağı tutarak benim yanımdan ayrılıp gitti. Suçlamaları kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.



“Bıçağın değdiğini fark etmedim bile”


Kavga esnasında kendisini korumak için rastgele bıçak salladığını söyleyen sanık Hacı Mustafa B. “Olay tarihinde ben aşırı alkollüydüm. Emre’nin arabasına bindik. Emre arkadaşını görüp araçtan indi. Emre’ye onu bekleyeceğimiz yeri tarif ettim. Gül evinden köpeğini alıp geleceğini söyleyerek araçtan indi. Daha sonra Emre geldi. Sanık Gül’den bana telefon geldiğini hatırlamıyorum. Araçtan indiğimi hatırlıyorum. Gül’ün yanında bir adam vardı. Ben daha önceden maktulü tanımıyordum. Maktul ve Gül arasında bir tartışma geçtiğini fark ettim. Ne olduğunu anlayabilmek için aslında onların yanına gittim. Gül’ü hemen kendi arkama aldım. Bu sırada maktul burada söylemek istemediğim sözlerle bana hakaret etti. Bu sırada Mert ve Emre araç içerisindeydi. Maktul bana küfrettikten sonra yüzüme tükürdü. Gül, maktule kendisini kastederek ‘vuracaksan beni vur’ dedi. Önceye dayalı bir husumetlerinin olabileceğini düşündüm. Maktul elini beline atınca ben silah veya bıçak çıkartacağından endişe ettim. Üzerimdeki bıçağı çıkarttım. Kendimi koruma kaygısıyla bıçağı rastgele savurdum. Maktul, ‘bekleyin görüşeceğiz’ tarzında bir cümle sarf etti. Ben maktule bıçağın değdiğini fark etmedim bile. Sonra birlikte arabayla olay yerinden ayrıldık. Bıçağın Mert’e kadar nasıl geçtiğini bilmiyorum. Ben suçlamayı kabul etmiyorum. Maktulün elini beline atması sebebiyle kendi canımdan ve kız arkadaşım olan Gül’ün canından endişe ettiğim için ben elimdeki bıçağı rastgele savurdum. Bıçak bana ait bir bıçaktır” dedi.


Mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı Nisan ayına erteledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."