SAĞLIK - 24 Mayıs 2023 Çarşamba 10:34

'Akraba evliliği 25 binde bir görülen MPS hastalığının riskini artırıyor'

A
A
A
'Akraba evliliği 25 binde bir görülen MPS hastalığının riskini artırıyor'

Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi Çocuk Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Sivri, akraba evliliğinin 25 bin yenidoğumda bir görülen Mukopolisakkaridoz (MPS) hastalığının riskini artırdığına dikkati çekti.

Uzmanlar, MPS'nin vücutta bağ dokusunu ilgilendiren bileşenlerin yok edilememesi, öğütülememesi ve bunun sonucunda bağ dokusunu içeren birtakım maddelerin tüm dokularda ve vücutta birikimi ile kronik hale gelen bir hastalık olduğunu ifade ediyor. Uzmanlar, kendi içinde enzim ve genetik farklılıklar sebebiyle 7 farklı tipte görülebilen MPS’nin boy kısalığı, eklem sertliği, iskelet anormallikleri, gözlerde katarakt oluşması, karaciğer veya dalak büyümesi, yüz hatlarının kabalaşması, dudakların kalınlaşması ve dilin büyümesi gibi belirtileri olduğuna vurgu yapıyor. Öte yandan uzmanlar tarafından 3-6 yaş arasında tanı konulabildiği belirtilen MPS hastalığı, 25 binde 1 görülen çocuk hastalığı olarak ön plana çıkıyor. Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi Çocuk Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Sivri, kendi takip ettikleri hastaların yüzde 85’inin birinci dereceden akraba çocukları olduğuna dikkati çekiyor.

'Akraba evliliği 25 binde bir görülen MPS hastalığının riskini artırıyor'

“Ailede tanı almış MPS hastası varsa bir sonraki gebelikte anne karnında teşhis alabiliyoruz”

İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine özel açıklamalarda bulunan Sivri, genellikle anne karnında herhangi bir şikayet ya da semptom olmadığı için yenidoğan çocukların tamamen normal göründüklerini belirterek, “Eğer ailede daha önceden tanı almış bir MPS hastası varsa o zaman bir sonraki gebelikte anne karnında teşhis koyabiliyoruz veya gebelik öncesi pre-implantasyon genetik tanı dediğimiz tanı yöntemlerini uygulayabiliyoruz. Ama eğer herhangi bir tanılı birey yoksa maalesef bu hastalığı araştırmamız mümkün değil. Ancak bebek doğduktan sonra ortaya çıkan klinik bulgularla tanıya gidebiliriz. Bu klinik bulgular ilk aylarda oldukça müpem (belirsiz), çünkü bu bir depolanma hastalığı, yani bu bileşenlerin depolanması için bir zamana ihtiyacı var. Tıpkı musluktan damla damla akan bir suyun kovayı doldurması için geçen süre gibi. Bu aylar, hatta bazı hafif formlarda yıllar alabiliyor” ifadelerini kullandı.

“Bu hastalıkta organlarda oluşan hasarlar kalıcı oluyor ve bir daha geri çevrilemiyor”

Erken tanının MPS hastalığında çok büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Sivri, “Bu hastalıkta organlarda oluşan hasarlar kalıcı oluyor ve bir daha geri çevrilemiyor. O yüzden organ hasarı geçirmeden, kalıcı bir deformasyon oluşmadan hastalığı erken tanımamız ve tedavisine başlamamız gerekiyor. Bu nedenle de sadece ailenin değil, aslında hekimlerin de çok uyanık olması lazım. Çünkü çok fazla hastalıkla karışabiliyor. Mesela yürümede bozukluk olunca ortopedik bir problem ya da kalça çıkığı denilebiliyor. Eklemlerde bir zorlanma oluyor. El hareketlerinde bir kısıtlılık oluyor ve pençe eli dediğimiz bir deformite gelişebiliyor. O yüzden romatizmal bir hastalık olabilir mi deniyor. Çocukların boyu daha kısa kalabiliyor. Dolayısıyla her disiplinde çalışan hekimlerin de aslında hastaya bütüncül bakabilmesi ve mutlaka tüm değerlendirmeyi birlikte yapması lazım” önerisinde bulundu.

'Akraba evliliği 25 binde bir görülen MPS hastalığının riskini artırıyor'

“Hastalarımızın yaklaşık yüzde 85’inde akraba evliliği var”

MPS hastalığının genel olarak 25 binde 1 görüldüğünü ifade eden Sivri, “Türkiye’de özellikle akraba evlilikleri çok olduğu için bundan daha yüksek bir sıklık olabileceğini düşünüyoruz. Mesela bizim serimizde takip ettiğimiz hastalarımızın yaklaşık yüzde 85’inde akraba evliliği var ve bunların çoğu birinci derece kuzen evlilikleridir. Bu akraba evliliğinin çok olduğu bölgelerde hastalık daha sık görülüyor” diye konuştu.

“Türkiye’nin iyi tarafı bu enzim tedavisi gerçekten tamamıyla geri ödemededir”

Sivri, MPS hastalarının haftalık infüzyon olmak üzere her hafta 3-4 saat hastanede enzimi yerine koyma tedavisi aldıklarını dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye’nin iyi tarafı bu enzim tedavisi gerçekten tamamıyla geri ödemededir. Dolayısıyla devletimiz bunu karşılıyor ve hastalar hiç para ödemeden tedavilerine kavuşabiliyorlar. Enzim tedavisine başladıktan sonra özellikle solunum yolu bulgularının çok hızla düzeldiği, hastanın yaşam kalitesinin arttığı, yürüme sürelerinin ve hızlarının çoğaldığını, büyümenin daha olumluya gittiği ve var olan organ tutulumların stabil bir hale geldiğini görüyoruz.”

“Türkiye’de 30’a yakın hastanın tedavilerini kesmek zorunda kaldılar”

Son dönemde Sağlık Uygulama Tebligatı'nın değişmesi sonucu bazı hastaların bir kısmının ilaç ulaşımında ciddi sorun yaşadığını söyleyen Sivri, “Bugün bildiğimiz kadarıyla bizim merkezimizde yaklaşık 6 ama tüm Türkiye’de 30’a yakın hastanın bu değişiklikler nedeniyle tedavilerini kesmek zorunda kaldılar. Çünkü getirilen koşulları yerine getirmek her zaman mümkün olmuyor. Mesela tekerlekli sandalyedeki bir hastanın yürümesi isteniyor. Bunu yapamayan hastalara tedavi kesilmesi zorunlu kalınıyor ya da solunum güçlüğü olan, solunum yetmezliği nedeniyle solunum cihazına bağlı bir hasta istediği tetkikleri yapamadığı için tedavisi kesilmek zorunda kalıyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Sonuçlarımız geldi ve kalıtsal metabolik bir hastalık sahibi olduğumuzu öğrendik”

Kızında 3 yaşından 5 yaşına kadarki gelişim sürecinde bazı komplikasyonlar tespit ettiklerini ve kızına MPS Tip 4A tanısı konduğunu belirten anne Alev Şaylan, “İlgili branşlarla; ortopedi, kardiyoloji, göğüs hastalıkları görüşmelerimizde bütünsel bir sonuç alamayıp, takip süreci yaşadık ta ki bir ortopedi hocamızın 'metabolik bir hastalık olabilir' deyip bizi yönlendirmesiyle çocuk metabolizma hastalıklarında takibimiz başladı. O dönem Türkiye’de olmadığı için yurt dışına kan ve idrar örnekleri gitti. Sonuçlarımız geldi ve kalıtsal metabolik bir hastalık sahibi olduğumuzu öğrendik” dedi.

“Okuduğum her yayın, ‘tedavisi yok’ cümlesiyle bitiyordu”

Şaylan, tanı konulduğu dönem tedavinin olmadığını dile getirerek, “Kalıtsal metabolik hastalıkların gen tedavisi gündemde şu an ama o dönem enzim yerine koyma tedavisini yapmak durumundaydık ve bu tedaviler henüz çalışma aşamasındaydı. Okuduğum her yayın ‘tedavisi yok’ cümlesiyle bitiyordu. Ailemiz ve özellikle kızımın yaşadıkları açısından zor bir süreçti. Çevremizdeki herkesin, hocalarımızın yönlendirmesiyle ve yardımıyla tedavilerimiz devam etti. İki yılın sonunda enzim yerine koyma tedavisi tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de ulaşılabilir hale geldi. Şu an 8. yılımız bitti, enzim yerine koyma tedavisine devam ediyoruz. Çok olumlu faydalarını görüyoruz. Vücudun bağ dokusu aracılığı ile bütün organlarındaki olumsuz yöndeki ilerleme durdu ve kızım aktif olarak hayatın içerisinde yaşamaya devam ediyor” ifadelerine yer verdi.

“Kanun yapıcıların son uygulamaları, bazı hastaların tedaviye ulaşamamalarına neden oldu”

Sağlık Uygulamaları Tebligatı sonrası geri ödeme kriterlerinde bazı sorunlar oluştuğunu ifade eden Şaylan, “Kanun yapıcıların son uygulamaları, bazı hastalarımızın enzim yerine koyma tedavisine ulaşamamalarına neden olmaya başladı açıkçası. Bu bazı hasta yakınlarımızda olumsuzluğa ve hayal kırıklığına neden oldu. Tedaviyi bırakmalarına neden olduğu için hastalarımızın sağlıklarının tehlikeye girmesi gibi bir durum oluşturdu. Kriterlerin tekrar düzenlenmesi ve tedavisi kesilen hastalarımız için yönetim kurulu üyesi de olduğum Mukopolisakkaridoz ve Benzeri Lizozomal Hastalıklar Derneği olarak ilgili kurumlara başvurumuzu yaptık. Maalesef henüz olumlu bir geri dönüş alamadık. Başvurularımızın sonuçlandırılmasını talep ediyoruz. Çünkü bizim hastalarımız, kitap yazabilen, resim yapabilen, hayatın içinde aktif hayalleri olan, yapmak istedikleri meslekleri olan çocuklar, gençler, erişkin bireyler ve tek tedavimiz bu. Tedavimizin devamını istiyoruz” şeklinde konuştu.

Muhammed Musab Gümüşer - Gazi Taş
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Yozgat Gezgin arıcılar zengin floralı Bozok Yaylası’nı tercih ediyor Gezgin arıcıların en çok tercih ettiği iller arasında yer alan Yozgat, onlarca arıcıya ev sahipliği yapıyor. Yüzlerce endemik bitki türü ve zengin çiçek florasına sahip Bozok Yaylası’nda gezgin arıcılar, kaliteli bal üretmek için mesaiye başladı. Türkiye’nin önemli tarım merkezlerinden Yozgat’ta ilkbahar mevsimi ile birlikte Türkiye’nin çeşitli illerinden Bozok Yaylası’na gelen gezgin arıcıların bal mesaisi başladı. Tabiatın canlanmasıyla çiçeklerin açtığı yüksek rakımlı Bozok Yaylası’na kovanlarını yerleştiren üreticiler, en kaliteli balı elde etmek için çaba gösteriyor. Bozok Yaylası’nda konaklayan arıcılar, günün büyük bölümünde kovanların ve arılarının bakımını yapıyor. Özenle dizdikleri arı kovanlarının arasında özel kıyafetleriyle dolaşan arıcılar, dumanlı körük yardımıyla arıları uzaklaştırıp kovanlardaki petekleri kontrol ediyor. Evlerinden yüzlerce kilometre uzakta gezgin bir hayat yaşayan arıcılar, emeklerinin karşılığını en iyi şekilde alabilmek için mesailerini sürdürüyor. Mayıs ayında daha çok Ordu, Samsun gibi Karadeniz illerinden gelen gezgin arıcılar eylül ayına kadar Yozgat’ta konaklıyor. "12 ton bal üretmeyi hedefliyorum" Yozgat merkeze bağlı Kızıltepe köyünde 20 yıldır 300 kovan arı ile bal ürettiğini söyleyen Ordulu arıcı Kayhan Karaca, Bozok Yaylası’nı bitki çeşitliliğinin fazla olması dolayısıyla tercih ettiklerini söyledi. Karaca, "Ordu’nun bitki örtüsü daha yeşil daha iyi ama nemli ortam olduğu için hava şartları bal üretimine müsait değil. Yozgat’ta daha kurak hava olduğu için bal üretimi uygun, bitki örtüsünün yanı sıra zengin florası var. Burada geven var, söğüt var her tür bitki bal için burada var. Bozok Yaylası’nın balın kalitesi ve verimi de güzel. Benim şu an 300 kovanım var, nisan ayından itibaren buradayım. 20 yıldır Yozgat’ta arıcılıkla uğraşıyorum, bu yıl 12 ton bal elde etmeyi planlıyorum” dedi. Türkiye genelinde geçen yıllara oranla gezgin arıcıların sayısının azaldığını da belirten Karaca, "Bizim maliyetlerimiz çok yüksek, mum, çıta pahalı arıyı beslemek için kullandığımız şeker pahalı. Arıcılık artık cazibe olmaktan çıktı" şeklinde konuştu. "Bozok Yaylası’nda kaliteli bal üretiyoruz" Ordulu arıcı Kayhan Karaca ile 17 yıldır Yozgat’ta bal üreticiliği yapan yerli arıcı Ekrem Baykal ise, "Yozgat’ta Ordulu arkadaşlarla beraber 17 yıldır arıcılık yapıyorum. Burada rakım çok yüksek hava kuru olduğu için kaliteli bal elde ediyoruz. Bitki örtüsü flora olarak fazla. Burada keven var, şeker tikeni var, kekik var. Bazı yerlerde ıhlamur var. Bozok Yaylası’nda kaliteli bal elde ediyoruz. Yozgat gezgin arıcılar için bulunmaz bir yer. Halkımızın kaliteli bala ulaşması için gezgin ve yerel arıcıları tercih etmelerini istiyorum. Vatandaşlarımız Yozgat’ın her köyüne gittiklerinde arıcılar var. Kışlık ballarını kendileri yerinde alsınlar. Ailesine kaliteli bal yedirsinler istiyoruz. Bunun için mücadelemizi sürdürüyoruz" ifadelerine yer verdi.
İstanbul Türk ve Afrikalı turizmciler bir araya geldi Afrika Turizm Forumu, Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde kapılarını açtı. Türkiye ve Mısır başta olmak üzere birçok ülkenin turizm temcilcileri foruma katıldı. Forumda, Afrika’nın turizm sektöründeki geleceği ve yatırım fırsatları ele alındı. Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen Afrika Turizm Forumu, Sharm El Sheikh Uluslararası Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı. Foruma, Türkiye ve Mısır başta olmak üzere 20’den fazla ülkenin turizm temsilcileri katıldı. Forumda turizm sektörü ve Afrika’daki yatırım fırsatları değerlendirildi. Açılış konuşmalarının ardından gerçekleşen panellerde ise Afrika’nın turizm sektöründeki konumu masaya yatırıldı. Rixos Otelleri Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince, destinasyon içinde bir destinasyon oluşturmayı hedeflediklerini anlatarak, turizmin lokal ekonomileri desteklediğini, istihdam sağladığını ifade etti. Tamince, ağırladıkları misafirlerin beklentilerine göre hareket ettiklerini söyleyerek, “Biz, bulunduğumuz yere uygun uygulamalar yapıyoruz. Eğer çok güneşli bir yerde, plajda faaliyet gösteriyorsak, konserlerimiz kesinlikle plaj beklentilerini karşılayacak şekilde olacaktır” dedi. Antalya Turizm Forumu (ATF) Kurucu Başkanı Selçuk Meral açılış konuşmasında, Mısır’ın gözde turizm destinasyonlarından Şarm El-Şeyh’de katılımcıları ağırlamaktan mutluluk duyduğunu belirtti. Meral, “Bu önemli organizasyonu düzenlemek için Mısır’ı seçmemizin en önemli sebebi hiç şüphesiz Mısır’ın Afrika’nın dünyaya açılan en önemli kapısı olmasıdır. Bunun yanı sıra dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından bazılarına sahip olması da Mısır’ı seçmemizdeki en önemli sebeplerden biridir” dedi. Bu yeni dönemin rekabetin değil birlikteliğin dönemi olduğunun altını çizen Meral, “Türkiye ve Mısır turizm çeşitliliği ve sürdürülebilir turizme verebilecekleri katkı ile dünya turizmini domine edebilir” dedi. “Forum, Afrika turizmini geliştirmek için çok faydalı” Mısır Turizm ve Tarihi Eserler Bakanı Ahmed Issa ise, Afrika Turizm Forumu’nun Mısır ve Afrika turizmini geliştirmek ve potansiyeli ortaya çıkarmak için faydalı olacağını düşündüğünü dile getirdi. Bakan Issa, “Mısır turizminin gelişmesinde özel girişimlerin etkisi büyüktür. Afrika da dünyanın diğer kıtaları gibi, Amerika, Avrupa gibi turizmden hak ettiği payı alabilir” ifadelerini kullandı. “Forumda doğacak iş birliklerini heyecanla bekliyorum” Mısır Yatırım ve Serbest Bölgeler Genel İdaresi (GAFI) Başkan Yardımcısı General Yasser Abbas yaptığı açılış konuşmasında, Afrika’da ve özellikle Mısır’da turizmin geleceğinin parlak olduğunu söyledi. Abbas, “Yatırım politikaları ve ortaklıklarla, kıtamızın en iyi yanlarını dünyaya sergileyen canlı ve dirençli bir turizm sektörü oluşturabiliriz” dedi. Güney Sina Valisi General Dr. Khaled Fouda Siddiq ise Afrika Turizm Forumu’nun, Afrika kıtası ve ülkeleri için önemli bir forum olduğunu belirterek, “Bu önemli forumun düzenlenmesinin önemi, turizm endüstrisinin Afrika ülkelerimizin ekonomilerinin ilerlemesinde oynadığı ve oynaması gereken büyüyen, kaçınılmaz rolden kaynaklanmaktadır” açıklamalarında bulundu.
Niğde Niğdeli dağcı çift, fotoğraf çekimi için gelinlik ve damatlıkla 14 kilometre tırmandı Niğde’de yaşayan ve geçtiğimiz aylarda dünya evine giren Behiye ve Hikmet İçel çifti, düğün albümlerini hayat tarzlarına uygun olması için Aladağlar’daki buzul göllerde gerçekleştirdikleri fotoğraf çekimi ile yaptı. Gelinlik ve damatlığı askıyla sırt çantalarında taşıyan, yolda buldukları çiçeklerle gelin tacı yapan dağcı çift, göllere ulaşmak için 14 kilometre tırmanış gerçekleştirdi. Aladağlar’daki 2 bin 840 metre yükseklikteki Kara Göl ve 2 bin 910 metre yükseklikteki Çömçe Göl’de kendilerini çeken çift, "Sürekli dağlarda olan bir çift olarak özel ve bizi yansıtan bir an olması için dış çekimimizi dağda yapmaya karar verdik" dedi. Niğde’de kurdukları kulüple dağcı olmak isteyenlere eğitim veren Behiye ve Hikmet İçel çifti yaptıkları açıklamada, "Dış mekan düğün çekimlerimizin özel ve bizi yansıtan çekimler olmasını istedik. Bunun için de en sevdiğimiz yer olan Aladağlar’daki buzul göllerini tercih ettik. Kara Göl ve Çömçe Göl’de amatör bir şekilde çekim yaptık. 14 kilometre yürüyüş olan rotamızda gelinlik ve damatlığı da sırt çantalarımızda taşıdık. Gömlek ve pantolonun ütüsü bozulmasın diye askısıyla çantamızın dışına astık. Bulutlu bir havada biraz üşüyerek çekimimizi yaptık. Bizim için güzel bir anı oldu. Dağlarda olmak her zaman çok güzel" ifadelerine yer verdi.
Muğla Muğla Büyükşehir’den yangın önlemleri Muğla Büyükşehir Belediyesi, riskli sınıflarda yer alan ve insan sirkülasyonun yüksek olduğu işletmelerde yangın önlem denetimlerini sürdürerek, muhtemel faciaların önüne geçmeye çalışıyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi, ülkemizde bazı işletmelerde meydana gelen ve can kayıplarına neden olan yangınların Muğla’da da meydana gelmemesi için her yıl düzenli olarak yapılan yangın önlem denetimleri devam ediyor. İtfaiye ve zabıta ekipleri tarafından 13 ilçede umuma açık istirahat, eğlence yerleri (bar, club, otel, motel, pansiyon) ve benzeri insan sirkülasyonunun fazla olabileceği işletmeler yangın mevzuatı gereği alınması gerekli önlemlerin alınması amacıyla denetimler yapılıyor. Yangın mevzuatı gereği önlemlerin alınması amacıyla yapılan denetimler sonucunda iş yeri sahiplerinden tespit edilen eksiklikleri tamamlanması isteniyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan açıklamada ülkemizde yaşanan işletme yangınlarının üzücü olaylara ve can kayıplarına neden olduğunu, bunun önüne geçilmesi için denetimlerin sürdüğü belirtildi. Açıklamada, “İşletme sahiplerimizce yapılan bu denetim faaliyetlerinin öncelikli amacının Muğlalı hemşerilerimizin ve şehrimizi ziyaret eden misafirlerimizin güvenliği için olduğunun bilinmesi ve tespit edilen eksikliklerin olması halinde en kısa sürede önlem alarak, muhtemel can ve mal kayıplarının önüne hep birlikte geçeceğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Unutmayalım ki ileride ağır bedeller ödemek zorunda kalmak yerine, tedbir almak daha kolaydır” ifadeleri yer aldı.