GÜNDEM - 26 Şubat 2021 Cuma 10:42

Bakan Koca: 'Çok yakın zamanda SGK kapsamında pregestasyonel tanı uygulamalarını başlatacağız'

A
A
A
Bakan Koca: 'Çok yakın zamanda SGK kapsamında pregestasyonel tanı uygulamalarını başlatacağız'

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, nadir hastalıkların erken tespit edilmesi için yeni adımlar atıldığını belirterek, “Çok yakın bir zamanda Sosyal Güvenlik Kurumunun geri ödemesi kapsamında pregestasyonel tanı uygulamalarını başlatacağız” dedi.

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) tarafından ilgili sivil toplum kuruluşları, dernekler ve uzmanların katılımıyla Nadir Hastalıklar Farkındalık Günü Sempozyumu düzenlendi. Video konferans yöntemiyle düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca gerçekleştirdi. Nadir olarak nitelenen hastalıkların 2 binde birden daha az sıklıkta görülen ve çoğunluğunun genetik kökenli, kronik seyirli hastalıklar olduğunu belirten Bakan Koca, “Özellikle son yıllarda genetik alanındaki gelişmelere paralel olarak tanı imkanları artmış, özelleşmiş birimlerde tedavi ve bakım hizmetlerine kadar pek çok alanda sağlık sistemleri planlamalar yapılmaya başlanmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak bakanlığımız da farklı birimleriyle nadir hastalığı olan vatandaşlarımız ve ailelerine hizmet kalitesini arttırmak üzere çalışmalar başlatmış, özellikle geçen yıl Otizm, Zihinsel Özel Gereksinimler ve Nadir Hastalıklar Dairemizin kurulmasıyla bu çalışmalar ivme kazanmıştır” şeklinde konuştu.

“Sosyal Güvenlik Kurumunun geri ödemesi kapsamında pregestasyonel tanı uygulamalarını başlatacağız”

Nadir hastalıklar konusunda Bakanlık olarak atılan adımlara da değinen Bakan Koca, şunları kaydetti:
“Nadir hastalıkların erkenden fark edilmesi, hastalıklara bağlı işlev kayıplarının önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınarak hayat kalitesinin arttırılması açısından kritik öneme sahiptir. Bu açıdan, yeni doğan tarama programları kilit rol oynamaktadır. Ülkemizde nadir hastalıklardan kistik fibrozis, fenilketonüri ve biyotidinaz eksikliği için yenidoğan tarama programları, doğan tüm bebeklere ücretsiz olarak başarı ile uygulanmaktadır. Yenidoğan tarama programlarının kapsamının daha da arttırılması konusunda çalışmalarımız devam etmektedir. Bu alanda atılması gereken bir başka adım mümkün olan hastalıklar için taşıyıcı olan anne babaların evlilik öncesi tespit edilmesi ve pregestasyonel, yani gebelik öncesi tanı yöntemleri ile, hasta bebek riskinin asgariye indirilerek sağlıklı bebek sahibi olmalarının sağlanmasıdır. Bu konuda bakanlığımız tarafından yönetmelik ve alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. Çok yakın bir zamanda Sosyal Güvenlik Kurumunun geri ödemesi kapsamında pregestasyonel tanı uygulamalarını başlatacağız.”

“Ülke genelinde genetik tanı merkezlerimizin sayısının 88'e ulaştığını ifade etmek isterim”

Nadir hastalıkların erken teşhis edilmesi için yapılan çalışma alanına ayrıca önem verdiklerini vurgulayan Bakan Koca, “Bu alanda en kritik nokta ilgili alan uzmanlarının sayısının arttırılması ve bu uzmanlarımızın verdikleri hizmetin ülke geneline yaygınlaştırılmasıdır. Bu çerçevede 2017'den bu zamana kadar çocuk sağlığı ve hastalıkları yan dal uzmanlarımızın sayısı bin 695'ten 2 bin 140'a, çocuk-ergen ruh sağlığı uzmanlarımızın sayısı 400'den bin 272'ye, yine bu hastalarımızın takip ve tedavilerinde önemli yeri olan tıbbi genetik uzmanlarımızın sayısı ise 242'den 422'ye çıkmıştır. Ülke genelinde ruhsatlı genetik tanı merkezlerimizin sayısının da 88'e ulaştığını ifade etmek isterim. Nadir hastalığı bulunan hastalar ve ailelerine hizmet sunumu konusunda özelleşmiş hizmet birimleri ve mükemmeliyet merkezleri açılmasına çok önem vermekteyiz. Bu nedenle bir yandan farklı bozukluklara hizmet vermek üzere kurulan bu birimleri destekleyip karşılaştıkları sorunları çözmeye çalışırken, bir yandan da sistematik olarak yaygınlaştırılmaları konusunda alt yapı çalışmaları yapıyoruz. Bu kapsamda nadir hastalıklar konusunda önemli bir sorun olan kodlama sistemleri ve ulusal veri tabanı oluşturulması konusunda çalışmalar Bakanlığım bünyesinde başlatılmıştır” ifadelerini kullandı.

“Kendi bilim insanlarımızın değerlendirmesi bizim kararlarımıza esas teşkil etmektedir”

Kurulum aşaması planlanan Nadir Hastalık Mükemmeliyet Merkezleri için komisyonlar oluşturularak standart belirleme çalışmalarının başlatıldığını kaydeden Bakan Koca, “Nadir hastalıklar alanında atılması gereken adımlardan bir başkası da bu hastalıkların hem hastalarda hem de ailelerinde oluşturduğu ruhsal yükle başa çıkma konusunda verilecek destektir. Bu alanda pilot uygulamalarına başladığımız çok disiplinli aile ruh sağlığı destek birimlerinin yaygınlaştırılmasını ve nadir hastalığı olan çocuklarımız ile ailelerinin de bu birimlerden faydalanmasını hedeflemekteyiz. Hiç şüphesiz nadir hastalıklar alanında atılması gereken en önemli adımlardan birisi de hastalarımızın ilaca erişiminin sağlanmasıdır. Bu noktada her alanda olduğu gibi bu alanda da birinci önceliğimiz bilimsel kanıtlar ve bilim kurullarımızın görüşleridir. Diğer tüm hastalıklarımız için geliştirilen tedavilerde olduğu gibi nadir hastalıklara yönelik geliştirilen tedaviler de hiçbir ön koşul olmadan ilgili birimlerimizce alan uzmanlarından oluşturulan bilim kurullarımıza sunulmakta mevcut ilacın etkinlik ve güvenilirliğine yönelik bilimsel kanıtların değerlendirmesi neticesinde, ilacın uygun olup olmadığına karar verilmekte ve bu karar Sosyal Güvenlik Kurumuna iletilmektedir. Bu noktada şunu ifade etmek isterim ki pandemi sürecinde bir kez daha gördüğümüz gibi tıbbın her alanında dünya çapında bilim insanlarımız bulunmakta ve kendi bilim insanlarımızın değerlendirmesi bizim kararlarımıza esas teşkil etmektedir” açıklamasında bulundu.

“Belki de dünyada bir ilk olarak Bilim Kurulu toplantılarına STK temsilcileri de dahil edildi”

Nadir ilaçlar konusunda diğer ülkelerde alınan kararların yakından takip edilmesinin yanı sıra Bakanlık bünyesinde oluşturulan Bilim Kurulunun tavsiyelerinin daha önemsendiğini vurgulayan Sağlık Bakanı Koca, şu ifadeleri kullandı:

“Nadir hastalıklar alanında gerek tanı, gerekse tedaviler konusunda bilimsel araştırmaları desteklemekteyiz. Bu çerçevede halen açık olan TÜSEB ve TÜBİTAK destekleri bulunmaktadır. Bakanlık olarak hedefimiz tüm bu hizmetlerimizi devam ettirirken Ulusal Nadir Hastalıklar eylem planımızı oluşturmaktır. Bu planlamayı yaparken en önemli paydaşımızın bu toplantıda da kendilerini dinleyeceğimiz sivil toplum kuruluşlarımız, hastalarımız ve hasta yakınlarımız olduğunu belirtmek isterim. Bu noktada sorunların çözümü konusunda doğru iletişimin altını çizmek istiyorum. Son bir yılda Nadir Hastalıklar Dairemizde haftanın bir günü sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmelere ayrıldı. STK, meslek örgütü, akademisyen, sektör temsilcisi ve platformlar ile 130 civarı görüşme yapıldı, tüm paydaşlar sürece dahil edilmeye çalışıldı. Bazı noktalarda belki de dünyada bir ilk olarak Bilim Kurulu toplantılarına STK temsilcilerinin de dahil edildiği oturumlar organize edilerek direk bilgi paylaşımı sağlandı. Bu noktada doğru kanallarla, doğrudan iletişimin sorunların çözümündeki faydasını bizzat gördük. Başka kanallar üzerinden sarf edilen çabalar hem hastalarımızı hem ailelerini beyhude yormaktadır. Bu toplantının da bu yönde ilerlememize önemli katkısı olacağından eminim.”

Utku Şimşek

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’in barajlarında su seviyesi düştü İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü, İzmir’in içme suyu ihtiyacını sağlayan Tahtalı, Gördes ve Balçova barajlarındaki su seviyelerinin önceki yıllara oranla düşmesine rağmen kısa vadede kentte bir susuzluk tehdidi bulunmadığını açıkladı. İZSU Genel Müdürlüğü, kentin su ihtiyacının yarıya yakınını karşılayan Tahtalı, Balçova ve Gördes barajlarındaki güncel doluluk oranlarını açıkladı. Doluluk seviyesi Tahtalı Barajı’nda yüzde 31, Balçova Barajı’nda yüzde 76, Gördes Barajı’nda ise yüzde 13 olarak kayıtlara geçti. 3 barajdaki toplam su miktarı ise 188 milyon metreküp oldu. Bu üç önemli kaynağın dışında kente su sağlayan Ürkmez Barajı yüzde 43, Güzelhisar Barajı yüzde 86 ve Kutlu Aktaş Barajı ise yüzde 41 doluluk oranına sahip. Tahtalı’da 2008’den beri en düşük seviye Tahtalı, Balçova ve Gördes barajlarındaki su miktarının İzmir’in yaklaşık 8 aylık su ihtiyacını karşılayacağı bildirildi. İZSU yetkilileri Tahtalı Barajı’nda 2008 yılından bu yana en düşük su seviyesinin gözlendiğini belirtirken, su seviyesindeki düşüşün azalan yağışlardan kaynaklandığı vurgulandı. Açıklamada İZSU’nun kente kesintisiz içme suyu sağlamaya yönelik çalışmalarının devam ettiği ifade edilirken, “Barajlarımızda hiç yağış olmasa bile yıl sonuna kadar yetecek su mevcut; ayrıca yer üstü su kaynaklarının yanında kentimizin yer altı su kaynaklarından da faydalanıyoruz. Ancak uzun vadede yaşanabilecek susuzluk tehdidine karşı suyun tasarruflu kullanılması tüm toplumumuz açısından büyük önem taşıyor” denildi.
İstanbul Cam döşemesinin altında sergilenen eserlerle adeta müze olan Koca Mustafa Paşa Camii ibadete açılıyor Fatih’te Kristos Pantepoptes Kilisesi olarak 1059’da inşa edilen ve Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye dönüştürülen yapının 2021 yılında başlanılan restorasyonunda sona gelindi. Bizans mimarisine ait çini, mermer ve sütunların yanı sıra cehennem tasvirlerinin yer aldığı freskler keşfedilen caminin zemini camla döşenerek adeta müzeye çevrildi. Yarın ibadete açılacak olan 965 yıllık caminin son hali ise havadan görüntülendi. Fatih’te Kristos Pantepoptes Kilisesi olarak 1059’da inşa edilen ve Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye dönüştürülen yapı Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2021 yılında restore edilmeye başlandı. Tarihi camide sürdürülen çalışmalar esnasında hem Bizans hem de Osmanlı Cihan Devleti dönemlerinin özenle korunduğu görüldü. Yapının içi, bir metre kadar toprakla doldurulduğu için katmanda yapılan kazılarda, Bizans devrinin özgün kotuna inilerek zeminde zengin bir döşeme mozaiğiyle karşılaşıldı. Restorasyon çalışmaları çerçevesinde Bizans mimarisine ait çini, mermer ve sütunların yanı sıra cehennem tasvirlerinin yer aldığı fresklerin keşfedildiği yapının zemini camla kaplanarak adeta müzeye çevrildi. Halısı kaldırıldıktan sonra ortaya çıkan cam zeminin altına döşenen ışıklandırma sistemiyle, Bizans ve Osmanlı tarihine ışık tutan eserler sergileniyor. Yerli ve yabancı turistlerin ziyaret noktaları arasında yer alan cami, Sahabe Cabir bin Abdullah’ın türbesinin olması sebebiyle halk arasında Hazreti Cabir Camii adıyla da biliniyor. Restorasyonda depreme karşı da güçlendirilen 965 yıllık tarihi cami yarın ikindi namazının ardından ibadete açılacak. Öte yandan, restorasyonu tamamlanan tarihi camiinin son hali havadan görüntülendi. “Cam döşemenin altında restorasyon sırasında çıkmış arkeolojik buluntular sergilenecek” Hz. Cabir Camii’nin tarihi hakkında bilgi veren Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü Sanat Eserleri ve Yapı İşleri Şube Müdürü Feyyaz Fidan, “Hz. Cabir Camii diğer adıyla Atik Mustafa Paşa Camii 1059 yılında bir manastır yapısı olarak inşa edildi. Sultan 2. Bayezid’in sadrazamlarından Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrildi. Hz. Cabir Camii, içerisinde İstanbul kuşatması için gelen Sahabe Cabir bin Abdullah’ın türbesinin olması sebebiyle Hz. Cabir Camii olarak da bilinmektedir. Yaklaşık bin yıldır ayakta duran bu yapı tarihsel süreçte birçok deprem ve yangına maruz kaldı. 1509 depreminde bir hasar aldığını kaynaklardan öğrenebiliyoruz. 1792 yılındaki Balat yangınında ve küçük kıyamet olarak adlandırılan İstanbul depreminde bir hasar aldı. Bu depremde minaresi yıkıldı, kubbesi de tahribata uğradı. Yıkılan eski minare yerine kesme taştan bir minare inşa edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak Hz. Cabir Camii’nin rölöve ve restitüsyon projelerini 2018 yılında Koruma Kurulu’na onaylattık. 2021 yılında ise restorasyon çalışmalarına başladık. Öncelikle araştırma kazıları ve raspa çalışmaları yaptık. Bu yapı içerisinde 1 metreye kadar kazı yapıldı ve 1 metre sonunda yapının ilk dönemine ait opus sectila ismiyle biline döşeme bulundu. Cam döşemenin altında restorasyon sırasında çıkmış arkeolojik buluntular, seramik ve mozaik parçaları, Osmanlı dönemine ait özgün şeşhaneler gibi restorasyonda çıkmış eserler sergilenecek. Halı kaldırıldığında ziyaretçiler bu görüntüyle karşılaşacaklar” dedi. “Restorasyonda depreme karşı yapı güçlendirildi” Restorasyonu tamamlanan Hz. Cabir Camii’nde yapılan çalışmaları anlatan Feyyaz Fidan, “Yapının iç ve dış bedeninde raspa yapıldı. Eski onarımlarda yapılmış çimento esaslı sıvalar raspa edildi ve iç yüzeylerde freski sıvalara rastlandı. Freski sıvalar ve ’opus sectila’ belgelemesiyle, konservasyonu yapıldı. Bilim Kurulu kararı doğrultusunda yapının katmanlarının gösterilmesi adına harim içerisinde çelik konstrüksiyon ve üzerine cam bir döşeme yapıldı. Caminin iç tezyinatı hakkında bilgi vermek gerekirse, bitkisel kalem işleriyle süslenmiş bir yapıdır. Ve restorasyonda kalem işlerinin ihyası tamamlandı. Dış cephede özgün harç terkibine uygun derz yapıldı. Bu restorasyonda depreme karşı da yapı güçlendirildi. Enjeksiyon imalatı yapıldı. Minaresi şerefe kotuna kadar söküldü ve özgün tekniğinde tamamlandı. Kubbe üst örtüsü kurşunları yenilendi. Kirpi saçak imalatları yapıldı. İçlik, dışıklar, tüm kapılar, pencereler özgün malzeme cins ve boyutunda yenilendi. Özgün türbe kapısı ve Mahmud Güneşi fümigasyon işleri yapıldı. Hz. Cabir Camii’nin restorasyonunu en kısa sürede tamamlayarak ibadete açılmasını planlıyoruz” ifadelerini kullandı.