SAĞLIK - 01 Nisan 2019 Pazartesi 14:08

“Çiğ beslenme detoks olarak uygulanabiliyor”

A
A
A
“Çiğ beslenme detoks olarak uygulanabiliyor”

Doğal beslenmenin önemli akımlarından biri olan ve son yıllarda gelişen çiğ beslenme (Raw Food), çiğ sebze ve meyve, yemiş, tohum ve filizlenmiş tahılların tüketimi olarak tanımlanıyor. Ürünlerin en fazla 40 derecede ısı işlemi ile hazırlandığı ‘Raw Food’ akımı, İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Aşçılık Programı kapsamında öğrencilere öğretiliyor.

Son yıllarda gelişen doğal beslenme akımı Raw Food, çiğ sebze ve meyve, yemiş, tohum ve filizlenmiş tahılların tüketimi olarak tanımlanıyor. Çiğ beslenmede, besinlerin çiğ tüketilmesinin sebebi ise 40 derecenin üzerinde pişirilen yiyeceklerin enzim ve vitaminlerini kaybetmesi. Bu yüzden Raw Food en fazla 40 dereceye kadar ısı işlemi uygulanmış besinlerden oluşuyor. Isı işleminin uygulanması için de meyve sebze kurutma makinesi kullanılıyor. Dünyanın en eski beslenme şekli olan çiğ beslenme, İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Aşçılık Programı kapsamında öğrencilere öğretiliyor.

“Çiğ beslenme detoks olarak uygulanabiliyor”

Pişirilmiyor, ısı veriliyor
Çiğ beslenme hakkında bilgi veren İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Ufuk Samav, “Çiğ beslenme, doğal beslenmenin yeni akımı olarak son zamanlar gelişen bir akım. Çiğ beslenme, çiğ olarak tükettiğimiz sebzeler, meyveler, tohumlar, filizlenmiş tahıllardan oluşan bir beslenme akımıdır. Bu beslenme biçiminde kesinlikle pişirme işlemi yapılmıyor, sadece ısı işlemi uygulanıyor. Bu ısı işlemi de kurutma makinesi ile en fazla 40 derece sıcaklıkta yapılıyor. Çiğ beslenmede amaç, besinleri vitamin ve minerallerini kaybettirmeden yiyebilmek. Çünkü ürünleri 80-90 derecede pişirdiğimizde ya da haşladığımızda vitamin ve mineraller ölüyor” dedi.

Hayvansal ürün kullanılmıyor
Bu beslenme biçiminde, daha çok pişirilerek elde edildiği için hayvansal ürünlerin de kullanılmadığını vurgulayan Samav, “Her sebze de çiğ olarak yenemediği için örneğin patates ve patlıcan gibi çiğ yenilmeyen ürünler de çiğ beslenme biçiminde yer almıyor. Patates yerine mineral ve vitamin bakımından zengin olan avakado kullanılabilir. Bu beslenme biçiminin olmazsa olmazları fındık ve susam tohumudur. Fındık, protein bakımından zengindir. Susam tohumu da kalsiyumu yüksek bir besindir. Süt ve et ürünlerinin çiğ beslenmede kullanılmamasından dolayı protein ve kalsiyum kaybı yaşamamak için yağlı tohumlar kullanılarak, kabak çekirdeği, domates ve elmayı kurutarak sağlıklı yiyecekler elde edilebilir” diye konuştu.

“Detoks olarak uygulayın”
Samav, çiğ beslenmenin detoks şeklinde uygulanmasını tavsiye etti. “Diyetisyen ve doktorunuzla görüştükten sonra bu beslenme düzenine geçmeniz daha doğru bir yaklaşım olacaktır” diyen Samav, şu uyarılarda bulundu: “30 yaşına kadar ürünleri haşlayarak, pişirerek yiyen bir kişi hemen çiğ beslenmeye geçmemeli. Aslında bunu bir detoks gibi uygulayabiliriz. Bir ay boyunca çiğ beslenebiliriz ya da üç öğün içerisinde bir öğün yine çiğ beslenme tarzına geçebiliriz.”
Farklı akımlarda yemek yapmayı öğreniyorlar
Öğrencilere verdikleri eğitimden bahseden Samav, “Burada öğrencilerimize ilk olarak kesme tekniklerini, pişirme yöntemlerini öğretiyoruz. Bunun yanında farklı akımlarda yemek yapmayı da öğretiyoruz. Eğitimimizde Türk mutfağı da var, dünya mutfağı da var. Vejetaryen yiyecekler ya da unlu mamulleri de gösteriyoruz. Raw Food da bunlardan biri. Çiğ beslenmeyi, doğal beslenme akımı olarak öğrencilerimize öğretiyoruz” ifadelerini kullandı.

Güneşte kurutulabilir
Kişilerin çiğ beslenme şeklini kolaylıkla kendi imkanlarıyla uygulayabileceğini belirten Samav, “Bu ürünler kolaylıkla evde de yapılabilir. Ürünler güneşte kurutularak kullanılabilir” dedi. Samav, çiğ beslenme kapsamında şu tarifleri de paylaştı: “Bir orman kebabı yaptığımızda, et kısmını ceviz, kuru domates ve kajudan yapıyoruz. Karışımı kurutarak, tuz ve baharat ekleyerek et haline getiriyoruz. Çiğ olan sebzeleri de doğrayıp yine kurutuyoruz. Peynirli pizza yapmak için peynir kısmını kaju, badem ve limon suyu ile elde ediyoruz. Hamurunu susam, keten tohumu ve ay çekirdeğini birleştirerek elde ediyoruz. Çikolatalı puding için de bitter çikolata, çiğ vanilya kullanıyoruz. Bu beslenme şeklinde un ve şeker kullanılmadığı için şekeri hurma ve incirden elde ediyoruz ve ardından ürünleri karıştırarak çikolatalı puding yapıyoruz.”
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Gürhan Akdoğan: "Bursa ovası da, sanayisi de sahipsiz değildir" Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolle 20 bin hektar alandan geriye, 9 bin hektarın kaldığını söyledi. ADD Bursa Şubesi, Bursa’da sanayileşme ve kentleşme çerçevesinde çevresel etkileri hiçe sayan, doğayı tahrip ederek kent ve toplum çıkarları yerine, bireysel çıkarları hedefleyen gündemdeki bazı projeler hakkın basın mensuplarıyla bir araya geldi. Nilüfer Karaman Dernekler Yerleşkesinde konuşan ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, "Yıllarca anlattık, olmadı. Her şeyi rant gören anlayışla vahşice çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşme ile mücadele ettik. ’Bursa ovasını yok ediyorsunuz’, ’Sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda doğayı çevreyi koruyarak sanayileşmeyi, kentleşmeyi birlikte planlayalım’ dedik yine olmadı. Onlarca sanayileşme ve kentleşme sempozyumları düzenledik, raporlar hazırladık, kent yağmasına, ova talanına karşı davalar açtık ama bir türlü dinlemediler. 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolde korunacak ova koruma alanı 20 bin hektar olarak belirlenmiş olmasına rağmen ova korunamamış, meydana gelen sanayileşme ve yerleşim sebebiyle ova koruma alanı 11 bin 245 hektara kadar küçülmüştür. Bu duruma rağmen yapılan araştırmalar (2011 yılında belirlenen ova koruma alanı 9 bin 163 hektar) Bursa ovasının kan kaybetmeye devam ettiğini, günümüzde 9 bin hektarın da çok altına düştüğünü göstermektedir. Bursa ovasının elimizde 9 bin hektarı kalırken onu da sulayamıyoruz. Bursa 2020 yılı çevre düzeni planın da bugüne kadar yaklaşık 300 adet plan değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikleri yapan kurumlar sırasıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bursa İl Özel İdaresi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri ve meclisleridir" dedi. "Tarım arazileri her geçen gün küçülmektedir" Dünyada yaşayan insanların nüfusu 2000 yılında 6 milyar iken, şimdi 7,8 milyara ulaştığını belirten Akdoğan, "19. yüzyıl başlarında 1,5 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 10 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. 1950 yılında 21 milyon olan nüfusumuz, 2023 yılında 4 kat artarak 85 milyona ulaşmıştır. Yaşadığımız uygarlık, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve doğal yaşam alalarına verilen zarar sebebiyle tehlikeye girmiş durumdadır. Kapasitenin üzerinde kullanımının sonucunda dünya, aşın bir baskıyla karşı karşıyadır. Endüstri devriminden günümüze dek geçen süre içerisinde dünya nüfusu sekiz katına çıkmıştır. Son 100 yıl içinde, endüstriyel üretim 100 kat artmıştır. İnsan etkinliklerinin ve nüfusun bu inanılmaz artışı çevre üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bursa’da ise tarım arazisi 2016 yılında 417 bin 420 hektarla toplam arazinin yüzde 38,34’ünü oluştururken, 2022 yılında 369 bin 727,80 hektara düşerek yüzde 33,36’ ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda 47 bin 692,20 hektar tarım arazisi, tarım dışına çıkarılmıştır. Tarım dışına çıkarılan bu arazilerin büyük bir kısmı da yerleşim yerlerine ve sanayi alanına dönüşmüştür. Bursa toplam tarım alanının yüzde 79’luk kısmı sulamaya uygun olmasına rağmen, yüzde 42’lik kısmı sulanabilmektedir. Sulamaya uygun alanın ise yüzde 53’ü sulanmaktadır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da hala tarımsal sulama suyunun yüzde 68’i açık sulama sistemleri ile, sadece yüzde 32’si kapalı basınçlı sistemlerle sulanacak arazilere ulaştırılmaktadır" dedi. Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da plansız ve ağırlıklı dışa bağımlı bir sanayileşme söz konusu olduğunu belirten Akdoğan, "Bugün Bursa’da, faaliyette ve alt yapı çalışmaları devam eden, 17 adet Organize Sanayi bölgesi (OSB), 3 adet Özel Endüstri Bölgesi (ÖEB), 8 adet Sanayi Bölgeleri (SB), 24 adet Küçük Sanayi Sitesi (KSS) toplam 52 adettir. Yaklaşık olarak toplam 5 bin 200 hektarlık bir alan kullanan Organize Sanayi Bölgelerinde, 153 bin civarında kişi istihdam edilmektedir. Bursa’da yeterince sanayi bölgesi oluşmuştur. Dağınık ve plansız sanayileşme, tarım arazilerinin yok edilmesi ve gecekondulaşma gibi kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık, mevcut kapasite kullanımları da değerlendirildiğinde, yeni sanayi bölgelerinin açılmasına izin verilmemelidir. Sanayi Bölgeleri, Sanayi Siteleri dışında endüstriyel tesislerin kurulmasına ve çalışmasına izin verilmemelidir. Organize sanayi bölgelerinin büyük bir bölümünde, sonradan OSB olmasından kaynaklı olarak, alt ve üst yapı sorunları hala sürmektedir. Parsel bazında yüzde 30 boş kapasitesi olan Organize Sanayi Bölgelerinin, yüzde 62’sinde Arıtma tesisi yoktur. yüzde 85 inde itfaiye teşkilatı, yüzde 92’sinde Sağlık Merkezi, yüzde 70’inde PTT ve Okul gibi tesisler bulunmamaktadır. Sınırları içerisinde, sanayi bölge ve sitelerini yoğun şekilde barındıran Kestel, Nilüfer ve Osmangazi ilçelerinin durumu ise vahimdir. Bu ilçeler adeta SOS vermektedir" diye konuştu.