RAMAZAN - 29 Ekim 2017 Pazar 19:40

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Bu oyunu zorla bozacağız'

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Bu oyunu zorla bozacağız'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, '' 23.5 milyar dolar IMF borcu ile teslim aldık. Fakat 2013’te biz IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık. Şimdi onlar bizden borç istiyor. Böyle bir noktaya geldik. Eskiler ‘zor oyunu bozar’ derlerdi. Bizde milletimizle bir olup bu oyunu bozacağız. Karşımızdakiler demokrasinin sınırları içinde hareket ediyorlarsa demokrasinin kuralları ile bozacağız'' dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda konuştu. Türkiye'de yıllarca cumhuriyetin ve Atatürk’ün adını kullanarak kendilerine bir statü elde etmeye çalışanların bu hedef doğrultusunda attıkları hiçbir somut adım olmadığını belirterek, “Tam tersine Türkiye ne zaman muasır medeniyet seviyesinde bir kalkınma hamlesi başlatsa birileri hemen çıkıp cumhuriyeti korumak ve kollamak adına buna engel olmuştur” diye konuştu.

Aradan geçen 94 yılın sonunda artık cumhuriyetin ulu bir çınar olma yolunda büyümesine ve gelişmesine devam ettiğini belirten Erdoğan, “Bugün Türkiye Cumhuriyeti bir yandan köklerine daha sıkı sarılan, diğer yandan semaya doğru daha fazla yükselen, kendi gövdesi ile birlikte geniş bir alanda güvenin, huzurun, umudun adı olan bir devlettir. Cumhuriyeti kuran ve bir kez daha kendilerini rahmetle yad ettiğimiz başta Gazi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının yeni devletimiz için belirledikleri bir hedef vardı. Aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal’in bizlere vasiyeti olarak ta görebileceğimiz bu hedefin adı muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmaktır. Ülkemizde yıllarca cumhuriyetin ve Gazi Mustafa Kemal’in adını kullanarak kendilerine bir statü elde etmeye çalışanların bu hedef doğrultusunda attıkları somut hiçbir adımın olmaması dikkat çekicidir. Hatta tam tersine Türkiye ne zaman muasır medeniyet seviyesinde bir kalkınma hamlesi başlatsa birileri hemen çıkıp cumhuriyeti korumak ve kollamak adına buna engel olmuştur. Darbeler, cuntalar, vesayet girişimleri tarihimize hep cumhuriyetin kazanımlarına darbe vuran karanlık duraklar olarak geçmiştir. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimi ise Türkiye’nin demokratik ve ekonomik kazanımları yanında doğrudan istiklalimize ve istikbalimize yönelik bir saldırı olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Daha önceki darbelerde kimi zaman içinden la havle çekerek, kimi zaman dişini sıkarak sabreden milletimiz bu defa özgürlüğüne ve geleceğine sahip çıkmak için sokaklara inmiştir. Ülkemiz bu manzaraya en son Kurtuluş Savaşı’nda şahit olmuştu. Türkiye’nin dört bir yanında kurulan Müdafa-i Hukuk cemiyetleri milletimizin tamamen kendi iradesi ile başlattığı bir büyük kıyamın ortak adıdır. 15 Temmuz gecesi aynı ruh, heyecan, azim bir kez daha dirilmiş, milletimiz tamamen kendi iradesi ile çağrımıza kulak vererek ülkesine, devletine, bayrağına, ezanına sahip çıkmıştır. Türk milleti elbette o gece şehitler verdi. 250 şehidimiz, 2 bin 193 gazimiz oldu. Ama tıpkı 1071’de Malazgirt’te, tıpkı 1299’da Söğüt’te, tıpkı 1453’te İstanbul surları önünde, tıpkı 1920’de TBMM’nin açılışında olduğu gibi bir kez daha önünde yepyeni bir dönem açtı. Rabbim tüm şehitlerimizden, gazilerimizden, milletimizden razı olsun” şeklinde konuştu.

“Türkiye bir kabile devleti değildir”

Cumhuriyetin 94. yıl dönümünü kutlamanın aynı zamanda 100. yıl olan 2023’e biraz daha yaklaşıldığını ifade ettiğini söyleyen Erdoğan, “Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü önemine ve ortaya koyduğumuz hedeflerle 2023’e yüklediğimiz vizyon çerçevesinde kutlamayı planlıyoruz. Şimdiden hazırlıklara başladık. Başbakanlık bünyesinde yürütülen hazırlık çalışmaları, bilim heyetinin katkıları ve oluşturulan eylem planı ile son aşamaya geldik. Önümüzdeki yıldan itibaren somut ürünleri ortaya konmaya başlayacak olan 100. yıl kutlamalarımız aşama aşama 2023’e kadar sürecektir. Yıllarca tarihinden, kültüründen, medeniyetinden uzak tutulmaya çalışılan nesillere ecdadının başarıları ve büyüklüğünden hareketle yeni bir vizyon kazandırmak öyle bir anda gerçekleştirilebilecek bir hedef değildir. Bunun için 2023’e kadar bilinçli, yoğun ve bir birini tamamlayan etkinlikler düzenlenecek olmasını isabetli buluyorum. Tüm kurumlarımızın bu çerçevede hem üzerlerine üşen görevlerini yerine getirmelerini hem de kendi bünyelerindeki hazırlıkları Başbakanlıktaki çalışma ile uyumlu bir şekilde yürütmeleri yerinde olacaktır. Türkiye’nin gelecek çeyrek ve yarım 100 yılının belirleyicisi olacağına inandığım 2019 yılı bu vizyonun başarıya ulaşmasında kritik bir öneme sahiptir. Bu çerçevede sorumluluk sahibi herkesin birikimini ve imkanlarını ülkemizin daha güçlü, daha müreffeh, daha huzurlu, daha mutlu geleceği için seferber etmesini bekliyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak milletimize söz verdiğimiz 2023 Türkiye’sini inşa etmek için gece gündüz çalışıyoruz. Önümüze çıkartılan engelleri, yıllardır neredeyse kesintisiz bir şekilde süren saldırıları Allah’ın yardımı ve milletimizin desteği ile birer birer boşa çıkartıyoruz. Küresel ve bölgesel düzeyde başarıya ulaşan projelerin, senaryoların hiç biri de ülkemizde işe yaramadı. Türkiye’yi, cumhuriyetimizin 94. Yılını kutluyor olmamıza bakarak nevzuhur bir devlet sananlar, gerimizdeki binlerce yıllık birikimi, tecrübeyi, gücü göremediler. Türkiye bir kabile devleti değildir. Türkiye asırlara varan birikimi ile dünyada devletlere örnek olmuş bir devlettir. Türk milletini sadece 80 milyon vatandaşımızdan ibaret sananlar, bizim için dua eden, gönüllerini ve gözlerini ülkemize yöneltmiş 100 milyonlarca kardeşimizi bunlar fark edemediler. Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru işte bu büyük mücadele, bu büyük silkiniş, bu büyük uyanış ikliminde gidiyoruz” ifadelerini kullandı.

“Bu oyunu zorla bozacağız”

Türkiye’nin karşısında bulunan sıkıntıların, sorunların, engellerin büyük olduğunun altını çizen Erdoğan, “Fakat 2003’ten bu yana şuana kadar 1’e 5 katlayan büyüme hızımız bundan sonraki sürecin nereye varacağının işaretidir. İşte gördük, ilk çeyrekte bakın 5,1 büyüme gösterdi Türkiye. Yıl sonu itibariyle bu büyüme oranının yüzde 7’yi bulacağına inanıyorum. İhracatımızda inşallah yeniden yakaladığımız 157-158 milyar dolarları yeniden yaşayacağız. Daha üzerine çıkacağız. Merkez Bankamızdaki döviz rezervini bir ara 135 milyar dolara kadar çıkartmıştır. Şuanda 116-117 milyar dolardayız. Yeniden o 135 milyar dolarlara ulaşacak ve aşacağız. Hatırlayın, 23.5 milyar dolar IMF borcu ile teslim aldık. Fakat 2013’te biz IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık. Şimdi onlar bizden borç istiyor. Böyle bir noktaya geldik. Eskiler ‘zor oyunu bozar’ derlerdi. Bizde milletimizle bir olup bu oyunu bozacağız. Karşımızdakiler demokrasinin sınırları içinde hareket ediyorlarsa demokrasinin kuralları ile bozacağız. Karşımızdakiler hakka, hukuka göre hareket ediyorlarsa hukukun kuralları ile bozacağız. Ama karşımızdakiler bunların hiç birine uymuyorsa o zaman bu oyunu zorla bozacağız. Çünkü bizim kitabımızda esaret yoktur. Kimse bu millete esaret zincirini yakıştıramaz. Bizim kitabımızda köle olmak yoktur. Bizim kitabımızda kula kul olmak yoktur, bizde Hakk’a kul olmak vardır. Bizim kitabımızda haksızlık karşısında susmak ta yoktur. Bizim kitabımızda bir yanağımıza tokat atanlara diğer yanağımızı dönmek de yoktur. Tam tersine bizim için özgürlük her şeyin başıdır. Bizim için ezanımız ve bayrağımız başta olmak üzere kutsallarımız canımızdan bile önce gelir. Milletimiz son bir asırda Çanakkale’de, Dumlupınar’da, 15 Temmuz’da işte bu ruhla, ellerinde teknolojinin son ürünü silahları ile üzerine gelen düşmanları tarumar etmiş, hüsrana uğratmıştır. F-16’lar, helikopterlerle, tanklarla geldiler. Tankın altına yatan bu ülkenin evlatlarını sindirebilmek mümkün mü? F-16’larla bomba yağdıranlara karşı yeğeni telefonla arayıp ta ‘yeğenim bir daha görüşemeyiz, şuanda bombalar yağıyor, belki şehadet var, hakkını helal et’ deyip helalleşen bu gençlerin karşısında kimse durabilir mi? Bir de diyorlar ki ‘bu gençlerdir şöyledir, böyledir’ hayır. Bizim gençlerimiz Allah’ın izni ile bu milletin asil evlatları, bu vatana ve bu millete sahip olmanın idraki içinde olduğunu 15 Temmuz’da göstermiştir. Bugün de sınırlarımız içinde ve dışında terör örgütlerine, onları destekleyenlere, onları teşvik edenlere karşı verdiğimiz mücadelenin anlamı budur. Cumhuriyetin 94. yılını bu heyecanla kutluyor, 100. yılına bu kararlılıkla hazırlanıyoruz” açıklamasında bulundu. 

Derya Yetim

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara "Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi düzenlendi. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi, “KOBİ’lerde Dijitalleşme, Markalaşma ve Uluslararasılaşma” ana temasıyla ASO Zafer Çağlayan Salonunda düzenlendi. ASO-TBD iş birliği ile gerçekleştirilen KOBİ24’de Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’ler bilişimde değişim ve dönüşüm için kamu otoriteleri, üniversiteler, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi. “Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Burada konuşan ASO Yazılım Komitesi Başkanı Nuray Başar, günümüz dünyasında dijitalleşme, markalaşma ve dünyaya açılma isteğinin artık her sektör için vazgeçilmez hale geldiğini dile getirerek, “İşletmelerin bu konulara hakim olmaları ve stratejilerini bu doğrultuda belirlemeleri oldukça önemlidir. Bu dönüşüm, özellikle yapay zeka, otonom robotlar, büyük veri, yenilenebilen enerji teknolojileri, bulut bilişim, giyilebilir teknolojiler, akıllı sensör teknolojileri ve siber güvenlik gibi teknolojiler ve ürünler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Dijitalleşme ile küresel gelişmeleri ve kendi dinamiklerimizi çözümleyerek, etkili politikalar geliştiren, teknoloji üreten ve rekabetçi olan bir şirket haline gelebilirsiniz. Geçmiş zamanda bulunduğu coğrafyadan çıkmaya korkan şirketler, bugün tüm dünyaya birkaç saniye içinde ürün ve hizmetlerimizi tanıtma şansına sahip. Bu nedenle; yeni dönem dijital ticaret sistemine de bir an önce adapte olmalıyız” ifadelerini kullandı. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan Endüstri 4.0’la birlikte her şeyin çok hızlı bir şekilde geliştiğine ve dönüştüğüne dikkati çeken Başar, Endüstri 4.0’ın bütün parametrelerini kullanan sanayi kuruluşlarının yanı sıra merdiven altı olarak adlandırılan işletmelerin de dijitalleşmeyi kullandığını kaydetti. “Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” Tüketim toplumu olmaktan çıkıp bir an önce üretim toplumuna dönüşmek gerektiğine vurgu yapan Başar, “Üreten toplumun bireyleri daha bağımsız, daha yetenekli, daha bir dayanışma kültürünü ve adil yaşamayı benimseyen insanlardır. Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” dedi. “Üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” Mehmet Cansız ise Türkiye’nin Rekabet Gücü Endeksi’nde 47’nci, Dijital Rekabet Gücü Endeksi’nde 52’nci ve İnovasyon Endeksi’nde 37’nci sırada olduğunu kaydederek, “Genel Endeks’te 40 ila 52’nci sıra arasında dolaştığımızı görüyoruz. Devletin verimliliğini ise 38 ila 57 arasında dolaştığı gözükmekte. Diğer taraftan, yine İnovasyon Endeksi’nde 2007’de 45’inci sıradayken 2022’de dünyada 37’nci sırada yer alıyoruz. Benzer şekilde İnovasyon Endeksi’nin verileri de aynı şeyi söylüyor. Türkiye’nin son 15 yılda belirli bir çerçevede o kırılımı sağlayamayacak şekilde bir değişim yaşadığını görüyoruz. Türkiye’deki üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken Türkiye’deki KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” değerlendirmesinde bulundu. “KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek ve çözümlere destek vermek ASO’nun temel misyonları arasında” ASO olarak değişen dünyaya adapte olmaya çalıştıklarını ifade eden Cansız, “ASO bundan önceki dönemde ulusal ve bölgesel kalkınmada rol alacak önemli projeler gerçekleştirdi. Teknopark’ı ve vakfı olan, eğitim ve mesleki eğitim konusunda önemli faaliyetler yürüten, AB ve Dünya Bankası ile çeşitli projeler yürütmüş, sanayide kritik rol oynayan ve Ankara sanayisini dönüştürmeye yönelik çalışmalara devam eden bir kurum rolünde. Son olarak faaliyetlerden bir tanesi de sanayinin dönüşümü için model fabrikanın kuruluşu olarak görebiliriz. Yeni dönemde ise geleneksel yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra ASO’nun AR-GE yenilik, Start-up teknoloji girişimcilik, dijital ve yeşil dönüşüm ve yenilikçi sınıf üzerine daha ağırlıklı bir şekilde çalışma prensibi üzerinden hareket ederek bir çerçeve hazırladık. Burada önemli olan KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek, ölçeklenebilir çözümlere destekler vermek ve üyeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek ASO’nun temel misyonları arasında” ifadelerini kullandı.
Tokat Drakula’nın hapishanesi Tokat Kalesi’nde 15 yıldır restorasyon sürüyor Tokat Kalesi, film ve romanlara konu olan Drakula olarak bilinen Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası’nın 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkıyor. 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle kale kapılarına zincir vurulduğunu söyleyen tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Fatih’in elinde Drakula’nın kellesinin bulunduğu heykel ile restorasyonun tamamlanarak bu kalenin yeniden açılmasını bekliyoruz” dedi. Drakula olarak bilinen ve film ile romanlara konu olan Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası 3’üncü Vlad Dracul’un 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkan Tokat Kalesi’nde, 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını kapattı. Aradan geçen 15 yıla rağmen restorasyon çalışmalarında bir ilerleme olmayınca tarihi kale açılacağı günü bekliyor. “Drakula’nın esir tutulduğu yer Tokat Kalesi’dir” Eflak Voyvodası Vlad Tepeş’in Tokat Kalesi’nde esir tutulduğunu ve Drakula efsanesinin kaynağının buradan geldiğini vurgulayan tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Eflak vilayetinin beyinin oğlu Vilad Tepeş’in bulunduğu Tokat Kalesi’ndeyiz. Namı değer Kazıklı Voyvodadır. Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmet Han ile aynı sarayda büyümüştür. Ve ihanet sonucunda bu zindanlarda tutulmuştur. Bu zindanların altında geçitler mevcuttur. Fatih Sultan Mehmet Han o dönemde Kazıklı Voyvoda Vilad Tepeş’i buraya getirdiğinde şehri doğrudan götürmüyor. Buradaki mağara ve geçitleri kullanarak şehrin içinde gezdiği de söyleniyor. Yurt içi ve yurt dışında insanlar Tepeş ile alakalı Romanya’da doğdu büyüdü ve oraları mekânı olarak göstermeye çalışıyorlar. Vilad Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Bu adam vampir film, hikâye ve romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu esin kaynağının sebebi de o dönemde yaşayan Türk atalarını kazığa germiştir ve kanlarını içmiştir. Bu durum neticesinde de Fatih Sultan Mehmet Han onun kellesini alarak İstanbul’da gezdirmiştir. Bizim dileğimiz de buraya bir heykel yapılmasıdır. Fakat bu heykelin de Fatih’in heykeli olması yönündedir. Fatih’in elinde Tepeş’in kellesinin bulunduğu bir heykel olabilir. Böyle bir heykel ile Tokat kalesi turizme açılabilir. Tokat Kalesinde 8 yıldır süren restorasyon çalışmasından ötürü kaleye bir türlü gelemiyoruz. Geldiğimiz neticede kapıları da görüyorsunuz zincirli buluyoruz. Restorasyonun bir an önce başlayarak başlayıp bitmesi için mücadele ediyoruz. Biz Türk halkı olarak Tokat Kalesinde bir heykel yapılmasını talep ediyoruz. Buradan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı ve bu alanda görevli olan mercilere sesleniyorum. Bizim tarihimiz Fatih’tir, Osmanlı’dır. Biz bu tarihimizin yaşatılmasını istiyoruz. Kont Drakula Tokat Kalesi’nde esir tutulmuştur. Biz de Fatih’in heykelinin yapılmasını istiyoruz. Heykel de istediğimiz özellikler de şunlardır. Heykelde Fatih Sultan Mehmet Han’ın elinde Drakula’nın başının bulunduğu şekliyle bir heykel talep ediyoruz. Biz tarihimize sahip çıkıyoruz ve biz tarihimizle güçlü bir milletiz ve güçlü olmaya da devam edeceğiz” dedi. Gazioğlu, Tokat Kalesi’nin dünya çapında bir özelliği olduğunu belirterek, Drakula’nın burada esir tutulduğunun ve atalarına verdiği zararın bedelinin ödenmesi gerektiğini vurguluyor. Restorasyonun bir an önce tamamlanmasını isteyen vatandaşlar, bu tarihi yapıya dünya genelinde daha fazla dikkat çekilmesi için heykel talebinde bulunuyor.
İstanbul “Hayat pahalılığı ile mücadele etmek için rekabet yasasının değişmesi gerekiyor” Son zamanlarda yapılan fahiş zamlardan dolayı rekabet gücünün düştüğünü söyleyen İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Özgöker 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi gerektiğini vurguladı. Pandeminin ardından devam eden ekonomik sıkıntılardan sonra Türkiye’de hayat pahalılığının her geçen gün daha da arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Uğur Özgöker özellikle zincir marketlerin açık ve gizli anlaşmalar yaparak tüketiciyi mağdur ettiğini belirtti. Aynı zamanda Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Başkanı olan İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Özgöker açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı; “Bilindiği üzere bütün dünyayı derinden etkileyen Covid-19 Pandemisi sonrasında ülkemizde tüketicileri doğrudan ilgilendiren, hayati mal ve hizmet fiyatlarında ekonominin normal gereklerinin çok ötesinde fahiş zamlar yapılmaktadır. Ayrıca piyasada pandemi sonrası tekrar canlanan talep nedeniyle bazı mal ve hizmetler tedarik edilememekte, karaborsada satılmakta, normal karların bazı mallarda piyasa fiyatının 10 katı kadar ahlaksız, iktisadi realiteden çok uzak zamlar yapılmaktadır. Özellikle zincir marketler aralarında açık veya gizli anlaşmalar yaparak (Kartel oluşturarak) ya da piyasada hâkim durumda olan teşebbüsler bu hakimiyetlerini mevcut ve potansiyel rakipleri ile tüketiciler aleyhine istismar ederek (tekel/monopol haline gelerek) piyasayı bozmakta, serbest rekabeti ihlal etmekte ve özellikle de bireysel tüketicileri mağdur etmektedirler.” “4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi elzemdir” Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişikliklerin şart olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Uğur Özgöker, “Piyasa dengelerinin bozularak serbest rekabetin kısıtlanması ya da tamamen engellenmesi, ücretli çalışan ve emeklilerin hayatlarının çok zorlaştırılması, geçim sıkıntısı çekmeleri ve zaruri tüketim mallarını bile tedarik etmekte çok zorlanmaları ve nihai olarak bu enflasyonist ortamı bahane eden kötü niyetli dış güçler ve işbirlikçileri bazı iç siyasilerin bunu istismar ederek ülkemizin istikrarını bozarak siyasi ve ekonomik kaosa sokmak çabalarını önlemek için Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişiklikler elzem olmuştur” şeklinde konuştu. “Yeni kanunda hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir” Prof. Dr. Uğur Özgöker sözlerine şöyle devam etti: “Her ne kadar Anayasa’nın 172. maddesi uyarınca ‘Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder’ ile piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi ile ilgili 167. Maddesi uyarınca ‘Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler’; hükümleri devlete görev vermesine rağmen; 13 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe giren RKHK ‘ da mevcut haliyle rekabeti en fazla bozan Devlet Yardımlarının Düzenlenmesi ve Denetlenmesi’ ne ilişkin (Teşvikler) ve doğrudan tüketiciyi koruyan hükümler yoktur. Mevcut kanunun hükümlerinde rekabeti ihlal eden teşebbüslere bir önceki yılın cirosu üzerinden yüzde 10 gibi sembolik bir oranda para cezası verilmesi yetkisi çok yetersiz kalmaktadır. Rekabeti ihlal ederek yüzde 500-1000 gibi fahiş oranlarında haksız kazanç sağlayan teşebbüsler çok cüzi cezalar karşısında rekabeti ihlal etme ve tüketiciyi istismar etmeyi sürdürmektedirler. Yeni kanunda ABD Rekabet Kanunun’da olduğu gibi hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir.” “Rekabet Kurumu bünyesinde Tüketici ve Rekabet Akademisi kurulmalıdır” Prof. Dr. Özgöker ayrıca Rekabet Akademisi önerisi ile ilgili de, “Ayrıca 4054 sayılı kanunun kuruma görev olarak verdiği ‘Rekabet Savunuculuğu’nu yürütecek yani ‘Rekabet’ kavramı ilgililere ve kamuoyuna anlatacak, bilgilendirecek, eğitecek ve sertifikalandıracak bir birim de kurum organizasyon yapısında öngörülmemiştir. Türk vatandaşlarının yaşam standartlarının ve refah seviyelerinin artırılması için RK bünyesinde ekonominin kalbi İstanbul’da Rekabet Kurumu İstanbul Temsilciliği binasında mukim bir "Tüketici Ve Rekabet Akademisi" kurulmalıdır. İstanbul merkezli bu akademi: Anayasamızda da yer alan devletin hem ‘Tüketiciyi Koruma’ hem de mal ve hizmet piyasalarında; ‘Rekabeti Koruma’ fonksiyonlarını birlikte yürüterek ekonomimizi geliştirecek, uluslararası rekabet gücümüzü artıracak ve vatandaşlarımız için eğitim, bilgilendirme, uluslararası sertifikasyon faaliyetlerini ifa edecektir. Bunların yanı sıra; Rekabetin ve Tüketicilerin Korunması, Haksız Rekabet, Damping, Sübvansiyon, Patent ve Fikri Mülkiyet Hakları, Kalite ve Standardizasyon gibi Uluslararası Ticaret Kurallarını ihlal eden ve ticari ahlaktan yoksun, teşebbüsleri tespit edecek, uyaracak ve gerekirse cezalandırılmaları için Rekabet Kurumu ve adli makamlara doğrudan sevk edebilecek yetkilerle donatılmalıdır” dedi. Son olarak tavsiylerini devam ettiren Özgöker sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu üç hususla ilgili maddeler yeni Rekabetin Korunması Hakkında Kanun tasarısına derç edilmelidir. Yeni Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kanunu uygulamayla görevli mevcut ‘Rekabet Kurulu Üyeleri’nin görevleri sona erer ve yeni üyeler atanır maddesi de eklenmelidir. Konunun çok önemli milli bir mesele olması hasebiyle de yeni rekabet kurulu üyeleri de hemşerilik, akrabalık veya başka siyasi mülahazalarla değil tamamıyla liyakat esasına göre konunun uzmanları arasından belirlenip atanmalıdırlar.”