SAĞLIK - 04 Aralık 2020 Cuma 15:28

'Doğumsal kalp hastalıklarında erken tanı hayat kurtarıyor'

A
A
A
'Doğumsal kalp hastalıklarında erken tanı hayat kurtarıyor'

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Arda Özyüksel, doğumsal kalp hastalıklarında erken tanının hayat kurtardığını söyledi.

Medicana International İstanbul Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Arda Özyüksel, doğumsal kalp hastalıklarından ve tedavi yöntemlerinden bahsetti.

Özyüksel, “Doğumsal kalp hastalıkları (DKH) kalbe ait yapısal (anatomik) ya da işleyiş (fonksiyonel) bozukluklarını kapsayan çok geniş bir hastalık grubuna verilen isimdir. Dünya üzerinde DKH için çok farklı sıklıklar bildirilmekle beraber kabaca her 1.000 canlı doğan bebeğin 2 ila 9’unda bu hastalıklar ile karşılaşmaktayız. DKH sebepleri arasında genetik faktörler, akraba evlilikleri, ileri ebeveyn yaşı ve çevresel faktörler olduğu bilinmekle beraber birçok hastada bu risk faktörleri saptanmamaktadır” dedi.

“Bazı hastalarda hastalığın belirti vermesi yıllar sürebiliyor”
“DKH gerek hastalığın tipi gerek bebekte belirti verme zamanı, belirtilerin tipi ve ciddiyeti gibi birçok açılardan farklı yaklaşım gerektirebilecek bir hastalıkları topluluğudur” diyen Dr. Özyüksel, “Kabaca ifade etmek gerekirse iki ayrı değişken ile bu hastalıkları gruplamak mümkün olabilir: doğum sonrası belirtilerin ortaya çıkış zamanı ve klinik olarak belirtilerin neler olduğu. Belirtiler bazı DKH’lı bebeklerde doğumdan hemen sonra ortaya çıkar. Anne karnında tüm bebeklerde bulunan duktus arteriyozus dediğimiz aorta ve akciğer damarı arasındaki damar doğumdan sonra kapandığında belirtilerin şiddeti artabilir. Bazı hastalarda ise hastalığın belirti vermesi yıllar sürebileceği gibi çok nadir vakalarda 70-80’li yaşlarda şans eseri de saptanabilir” ifadelerini kullandı.

“Dudak çevresinde belirgin olan morarma ile dikkat çekiyor”
Dr. Özyüksel, şunları söyledi: “DKH’lı bebeklerin tanı ve tedavisinde genel olarak iki tip klinik tablo söz konusudur. İlkinde sağdan sola şant dediğimiz, akciğere gidemeyen oksijensiz (kirli) kanın vücuda giden kanla karışması sonucu ortaya çıkan morarma söz konusudur. Bu bebeklerimiz özellikle duktus arteriyozusun kapanmasından sonra kanlarındaki oksijen düzeyi düşük olduğu için dudak çevresinde belirgin olan morarma ile dikkat çekerler. İkinci klinik senaryoda ise soldan sağa şant dediğimiz oksijenlenmesi iyi (temiz) kanın kalpteki veya büyük damarlardaki bir delik veya bağlantı sebebiyle akciğer damarlarına ve oradan da tekrar kalbe dönerek morarma olmaksızın kalp yetmezliği söz konusudur. Bu bebekler ise mor olmamakla beraber beslenme sonrası nefes sıklığında artma, terleme gibi kalp yetmezliği belirtileri gösterirler.

Çocuk kardiyoloji ve çocuk kalp damar cerrahisi olan merkezde doğum gerçekleştirilmeli
DKH tanısında detaylı bir hikaye ve fizik muayene sonrası tanıda en önemli araçların başında ekokardiyografi gelmektedir. Ekokardiyografi bildiğimiz ultrasonun kalp için uygulanan, X ışını içeremeyen ve tekrarlayan tetkiklerde bebeğe bir zararı olmayan bir tetkiktir. Ekokardiyografinin klinik kullanıma belirgin olarak girdiği 1970’li yıllardan sonra DKH tanı ve tedavisinde çığır açılmış olup bebekler erkenden tanı alabilmekte ve gerekli tedaviler planlanabilmektedir. Bunun ötesinde, sonraki yıllarda kullanıma giren anne karnında kalp ekokardiyografisi sayesinde (Fetal EKO) gerek aile gerek doğumu gerçekleştirecek olan kadın-doğum hekimi ve gerek doğum sonrası tanı ve tedaviyi planlayacak çocuk kardiyologları ve kalp cerrahları önceden plan yapabilmektedir. Günümüzde anne karnında 16. haftadan itibaren Fetal ekokardiyografi yapılmakla birlikte 20-22. Haftalarda uygulanması tercih edilmektedir. Anne karnında bu tür bir kalp anormalliği saptanması durumunda çocuk kardiyoloji ve çocuk kalp cerrahisinin de bulunduğu tam teşekküllü bir merkezde doğumun yapılması tercih edilmelidir.”

“Erken tanı hayat kurtarır”
Doç. Dr. Arda Özyüksel, “tıpta çoğu hastalıkta olduğu gibi bebeklerdeki kalp hastalıklarında da ‘erken tanı hayat kurtarır’ desek abartmış olmayız. Biz hekimler hemen girişim yapmaya gerek olmasa da bu tür bebekleri yakından takip etmek ve gerektiğinde müdahaleyi doğru zamanlama ile yapmayı önemsemekteyiz. Bebek sahibi olan, olmayı planlayan ailelerimizin de bu konuda bize yardımcı olmalarını bekler, herkese sağlıklı günler dilerim” açıklamalarında bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Folkart, Türkiye’nin en iyi işverenleri listesinde Great Place To Work Sertifikası sahibi işverenlerin dahil olduğu Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi açıklandı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisi’nde Türkiye’nin En İyi İşverenleri arasında yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı son başarısı ile taçlandırdı. Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak, ödül nedeniyle Folkart çalışanlarına teşekkür etti. Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ise iki yıl üst üste Ege’nin en iyileri arasında olduktan sonra, Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ne girerek, başarılı serüvenlerini taçlandırdıklarını söyledi. Çalışan deneyimi İşyeri kültürü ve çalışan deneyimi konusunda global otorite kabul edilen Great Place To Work, 2024 senesinin Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ni açıkladı. Bu yıl, globalde 20 binin üzerinde organizasyonun nabzını tutan Great Place To Work, Türkiye raporu için bilgi teknolojileri, üretim, finans, perakende, ilaç ve diğer sektörlerden 600’den fazla şirketi analiz etti. Yılın En İyi İşverenleri Listesi, bu 600’ün üzerindeki şirketteki iş yeri kültürü ve çalışan deneyimini ölçümleyen Trust Index anketine dahil olan 160 bin çalışanın yanıtlarına göre oluşturuldu. Çalışan deneyiminin, tüm çalışanlar için ortak pozitif bir deneyim yaşanması anlamına gelen “ForAll” kriterlerinde, en iyi performansı gösteren şirketler listede yer buldu. Başarı taçlandı The Grand Tarabya Otel’de düzenlenen ödül törenine Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak Elay ve Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ile şirket çalışanları katıldı. Bu yıl Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi, şirketlerin çalışan sayısına göre altı kategori üzerinden açıkladı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisinde Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı daha da ileriye taşıdı.
İstanbul Hac kurası bekleyenler önce bu türbeyi ve camiyi ziyaret ediyor Osmanlı Cihan Devleti Dönemi’nde İslam dininde kutsal sayılan, cennetten indirildiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved taşının 5 parçası İstanbul’a getirildi. Hacer-ül Esved’in Türkiye’deki en büyük parçası Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, "16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu taşlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” dedi. İslam dininde kutsal sayılan, cennetten geldiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de yer alan Hacer-ül Esved taşının 1 parçası Fatih’teki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nde yer alıyor. Kabe’de 16. yüzyılda gerçekleştirilen bakım ve onarım çalışmaları sırasında Hacer-ül Esved taşından düşen 5 parçayı bir harem ağası İstanbul’a getirdi. Tarih boyunca çeşitli nedenlerden dolayı parçalanan Hacer-ül Esved taşı birleştirilerek aynı haline getirilirken, kopan taşları İstanbul’a getiren harem ağası bu nedenle cezalandırıldı. Kabe’ye tekrar gönderilmesine karar verilen Hacer-ül Esved, Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda İstanbul’da kaldı. Mimar Sinan tarafından bu taşlardan 4’ü, dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılan Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne konuldu. Altın çerçeve ile kaplanan parçalar, caminin giriş kapısı üzerindeki mermer taşların ortasında, mihrabın üst kısmında, minbere giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinin altında yer alıyor. Türkiye’deki en büyük parçası ise Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirildi. “Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor" Hacer-ül Esved taşıyla ilgili bilgi veren Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, “Hacer-ül Esved, İslam alemi için önemli bir yere sahip olan bir taş. Arapça ‘kara taş’ anlamına gelmektedir. Bu adı da renginin siyaha yakın, koyu kırmızı rengi olması nedeniyle almıştır. İslam’da ‘cennetten indirildiğine’, ‘Nuh Tufanı’nda Mekke’deki Ebu Kuveys Dağı’nda saklanılan daha sonra Kabe’nin yeniden inşası sırasında Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından getirilerek, Kabe’nin güney doğu köşesine yerleştirilen bir taş. Hem şu an Kabe’nin en eski parçası olması hem de cennetten indirildiğine inanılan bu taşın İslam alemi için mukaddes bir yeri var. Bugün bu taşın, Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor. Kabe’deki özgün parçasının dışında kalan diğer özgün parçalar sadece Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde ve Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişinde bulunan kemerin kilit taşında” dedi. “16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş” Hacer-ül Esved taşlarının Kabe’den, İstanbul’a getirilmesini anlatan Gümüş, “Kabe’de tarih boyunca çeşitli dönemlerde bakım-onarım çalışmaları oluyor. Bu esnada Hacer-ül Esved taşı da onarılıyor. Tabii sel, yangın, savaş gibi çeşitli nedenlerle zarar gördüğü de olmuş. Bu nedenle birkaç parçaya ayrılmış. Ancak her defasında bu parçalar birleştirilerek tekrar yerine koyulmuş. Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında Hacer-ül Esved’den düşen 5 parça, bir harem ağası tarafından İstanbul’a getiriliyor. Bu harem ağası cezalandırılmış ve taşların Kabe’ye gönderilmesi istenmiş. Ancak Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda bu taşlar İstanbul’da kalmış. Mimar Sinan bu taşlardan 4 tanesi Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde, 1 tanesini de bugün bulunduğumuz Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirmiştir. 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” ifadelerini kullandı. “Onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz” Sokullu Mehmet Paşa Camii cemaatinden Kemal Gözsüz, “Bu camide uzun yıllar görev yapmış müezzinin oğluyum. Babam şu anda hayatta değil. Babamın emekli olduktan sonra da burada toplam 52 yıl bir görevi oldu. 1 Haziran 1963 yılından beri babam burada görev yapıyordu. Yine buraya geliyoruz. Buradaki resmi kadronun dışında en kıdemlisi benim diyebilirim. Hacer-ül Esved taşı Müslümanlarca kutsal sayılan, önemli bir taş. Biz onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz. Düşüncemiz bu yönde. Peygamber Efendimiz (Sallallahü teala aleyhi ve sellem) de elini sürdüğü için ondan sonra da diğer halifeler döneminde olsun özellikle de Hz. Ömer ona daha bir ihtimam göstererek ehemmiyetini ortaya koymuştur. Hacer-ül Esved taşının Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne gelmesinin en önemli sebebi, bu camiyi Sokullu Mehmet Paşa adına 2. Selim’in kızı İsmihan Sultan’ın yaptırmış olmasıdır. Bundan dolayıdır diye düşünüyorum. Sarayda da kalabilirdi ama Mimar Sinan tarafından buraya koyulması uygun görülmüş. Her gün Hacer-ül Esved’i görüyoruz. Her içeriye girişimizde gözümüz onlara takılıyor. Ziyaretçilerimiz geldiği zaman ona el sürme gibi bir hasletleri var ama burada Kabe’deki gibi sünnet olan vazife olmuyor. Selamlamak bir gerekmiyor. Sadece ona bakılacak ve salavat getirilecek. İnsanlar el sürmek istediği için tedbirler alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü bir camekan koydu” şeklinde konuştu.