SAĞLIK - 28 Mayıs 2018 Pazartesi 11:52

'Gece yatak ıslatmanın tedavisi olduğu bilinmiyor'

A
A
A
'Gece yatak ıslatmanın tedavisi olduğu bilinmiyor'

Prof. Dr. Orhan Ziylan, ''Gece yatak ıslatma sorunuyla boğuşan ailelerin sadece yüzde 30'u bu sorunun çözülebileceğine inanıyor, tedavisinin olabileceğini biliyor. Bu sorunu yaşayanların yüzde 70'i hem sorunun ne olduğu ve nedeni hakkında çok fazla bilgi sahibi değiller hem de tedavi edilebileceğini bilmiyorlar'' dedi.

29 Mayıs Dünya Gece Yatak Islatma Farkındalık Günü nedeniyle İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı'ndan Üroloji Uzmanı ve Çocuk Ürolojisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ziylan, çocuklarda gece yatak ıslatma konusunda açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Ziylan bu durumun daha çok kimlerde görüldüğü, nedenleri, tedavisi ve bu durumun çocuklar üzerindeki etkisi konusunda önemli bilgiler verdi. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların kısırlık yapmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Ziylan, gece yatak ıslatma konusunda farkındalığın yeterince olmadığını söyledi. 

Gece yatak ıslatma sorunuyla boğuşan ailelerin sadece yüzde 30'unun bu sorunun çözülebileceğine inandığını, tedavisinin olabileceğini bildiğini açıklayan Prof. Dr. Ziylan, ''Dolayısıyla bu sorunu yaşayanların yüzde 70'inin hem ne olduğu ve nedeni hakkında çok fazla bilgisi yok hem de tedavi edilebileceğini bilmiyorlar ve bundan emin değiller. Onun için farkındalık günü çok önemli'' dedi.

''Gece yatak ıslatma, genellikle çocuk yaş grubunda görülen idrar kaçırmadır'' 

Gece yatak ıslatma, istemsiz olarak genellikle çocuk yaş grubunda görülen idrar kaçırmadır diyen Prof. Dr. Ziylan,''Bu konuyla ilgili önemli bir gün var; 29 Mayıs Dünya Gece Yatak Islatma Farkındalık Günü. İlk defa 2015 yılında tarif edildi. Amaç, yatak ıslatma sorunuyla ilgili problemlerin insanların tanıyabileceği hale gelmesi ve bilginin paylaşılması. Gece yatak ıslatma oldukça sık rastlanan bir durum. 4 yaşını bitirmiş çocuklarda yüzde 15 oranında görülüyor. Hatta yüzde 15 ila 20 arasında görüldüğü söyleniyor. Her sene bu durumun yüzde 15'i düzeliyor yine de 18 yaşındaki insanlarda bile hala yüzde 1 oranında görülebilen bir durum. Oldukça yaygın ve çok kişiyi etkileyen bir durum. Aşağı yukarı 10 milyonun üzerinde bu yaş grubunda insanın olduğunu düşünürsek; 1 milyondan fazla insan bu durumdan etkileniyor. İnsanlar, gece yatak ıslatmak sorununun tam olarak ne olduğunu ve nasıl çözülebileceğini çok iyi bilmiyorlar. ABD'de yapılan bir çalışma, bu sorunu yaşayan ailelerin ancak yüzde 50'sinin tıbbi yardım almak için sağlık kuruluşlarına başvurduğunu gösteriyor'' açıklamasında bulundu.

''Bilinen 3 tane nedeni var'' 

Gece yatak ıslatmanın nedenleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ziylan, ''Toplumda yaygın olarak bilenen bu sorunun psikolojik olabileceğidir. Aslında öyle olmadığı çalışmalarda ortaya çıkıyor. Bilinen 3 tane nedeni var. Bu nedenlerden biri, gece üretilen idrar miktarının fazla olması. Bazı çocuklarda gece idrar miktarı azalacağına artıyor.Bu miktardaki idrarı sabah kadar depolayamadığı için idrar kaçıyorlar. Diğer bir neden ise bazı çocuklarda mesane kapasitelerinin daha küçük olması. Çocuğun mesane kapasitesi gece boyunca aşıldığı için refleks olarak uykuda idrarını tutamayıp altına yapabiliyor. Üçüncü neden ise uyanma bozukluğu. Normalde insan gece idrarının geldiğini hisseder. Beyin durumu kontrol eder ve idrar yapma işlemini engeller. Kişi bunu fark edebilir, sabaha kadar erteleyebilir veya mesane tutamayacak kadar çok doluysa beyin o kişiyi uyanıklık haline geçirir ve o kişi kalkıp idrarını yapar. Bu sistem çalışmıyorsa yine yatak ıslatma olabiliyor. Gece yatak ıslatmanın genetik bir tarafı da var. Eğer anne ve babadan birisi çocukluğunda bu sorunu yaşadıysa çocuklarda bunun ortaya çıkma olasılığı yüzde 40 civarında. Her ikisinde de varsa o ailenin çocuklarında yüzde 70'den fazla görülebiliyor'' diye konuştu.

''Tedavisi için geliştirilmiş ilaç var'' 

Gece yatak ıslatmanın tedavisi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ziylan, ''Bir tedavi gece fazla idrar çıkaran çocuklar için geliştirilmiş. Geceleri idrarın az üretilmesini sağlayan bir hormon var. Bazı çocukların gece fazla idrar üretmesinin nedeni; bu hormonun geceleri fazla salgılanmıyor olması. Eğer bu hormonu yerine koyarsanız gece yatak ıslatma sorunu ortadan kalkabiliyor. Bunun için geliştirilmiş bir ilaç var. Bunu kullandığımız zaman çocukların yüzde 60-70’i gece kuru kalabiliyorlar. Bu ilacın yan etkileri ile ilgili toplumda yine yanlış anlaşılan durumlar var. Kısırlık yaptığına dair bir söylenti var. Bunun gerçekle bir ilişkisi yok. İkinci tedavi; mesanenin küçük olduğu çocuklarda yani kapasitenin düşük olduğu çocuklarda bir başka antikolinerjik denilen bir ilaç grubu var, o kullanılabiliyor. Bir başka tedavi yöntemi de gece uyanma bozukluğunun ağırlıkta olduğu çocuklarda kullanılan alarm tedavisi. Bu tedavide bir elektrot var, bu elektrot iç çamaşıra yerleştiriliyor, bir alarm cihazı çocuğun pijamasına tutturuluyor. İlk idrar damlası iç çamaşıra değdiği anda alarm çalmaya başlıyor. Başlangıçta belki çocuk uyanmıyor ama anne ve baba duyup geliyorlar, çocuğu uyandırıyorlar ve kalan idrarını yapması için tuvalete götürüyorlar. Böylece tekrarlarla çocuk alarmı duyup uyanmaya başlıyor, o anda alarmın çalmasına neden olan vücuttaki değişiklikle alarmın ilişkisini kurmaya başlıyor. Böylece gece uyanmayı ya da sabaha kadar tutmayı öğreniyor'' ifadelerini kullandı.

''Çocuğun psikolojisi üzerinde büyük etkisi var'' 

Gece yatak ıslatmanın vücuda direk bir zararının olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ziylan, ''Böbrekleri bozmuyor veya idrar yolu iltihabına yol açmıyor. Ama çocuğun psikolojisi üzerinde büyük etkisi var. Sosyal uyumu bozduğu için giderek çocuk üzerinde psikolojik bir yük oluşuyor ve çocukların genel davranışını değiştiriyor. Çocuğun özgüvenini olumsuz etkiliyor, depresyona neden olabiliyor. Okul başarısı, aile ve diğer insanlarla ilişkisine kadar çok geniş bir alanda çocuğun davranışını etkileyebiliyor. Anne ve babanın şunu bilmesi lazım; bu bir sağlık sorunudur. Yani çocuğun ilgi çekmek için yapmış olduğu bir durum değildir. Bu sağlık sorunun tıbbi yöntemlerle çözülmesi gerekir'' dedi.

''Bu konu ile ana olarak ilgilenen branş; Çocuk Ürolojisi'' 

Prof. Dr. Ziylan sözlerini şöyle tamamladı: 'Ailelerin, çocuğun bu konuda suçlu olmadığını bilmesi lazım, kendilerini de suçlamamaları lazım. Bu durum, anne ve banının çocuklarını yanlış yetiştirmesinden olan birşey değil. Bu konu ile ana olarak ilgilenen branş; Çocuk Ürolojisi. Bunun dışında Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı doktorları ilgilenir. Özellikle Çocuk Nefrolojisi bilim dalının uzmanları da bu konuda yetkili insanlardır''.

Adem Gürer - İsmail Çoşkun 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sivas Güneş çarpması olarak düşünülüyor, asıl tehlike fark edilmiyor İlkbahar’ın gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda artış devam ediyor. İnsanların hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), İç Anadolu Bölgesi’nde hızla yayılıyor. Kene ısırıklarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesi’nde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, “Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor” dedi. Baharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) virüsüne sebep olan kene ısırığı vakaları görülmeye başlandı. Kırsal kesimlerde daha sık rastlanan ve tedavi olunmadığında ölüme neden olabilen kene ısırığı hakkında uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyor. Hastalığın belirtilerini sıralayan uzmanlar, belirtilerin görülmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasını öneriyor. Sivas Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, KKKA virüsüne ilişkin bilgiler verdi. Virüsü taşıyan kenelere Sivas ve çevresinde çok sık rastlandığını ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Çok çeşitli kene türleri var ama bizim bölgemizde endemi oluşturan Kırım Kongo bulaşına sebep olan Hyalomma burada daha ön planda. Keneler yaklaşık 20 civarında hastalık bulaştırma potansiyeline sahip. Bunun başında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) geliyor. Kırım Kongo bulaşı, kenelerin insanları ısırmasıyla oluşuyor. Hayvanlarda ise belirti vermeden sessiz enfeksiyon şeklinde seyredebiliyor. Kasaplarda da kesim sırasında bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Temas riskini azaltmak gerekiyor” Vücutta kene görülmesi halinde yapılması gerekenleri anlatan Murtaza Öz, “Keneyi çok ürkütmemek lazım. Üzerine kolonya dökülmesi ve yakma gibi şeyler yapılmamalı. İlk yapılması gerek bir sağlık kuruluşuna gitmek. Çıkarıldıktan sonra o bölge bol sabunlu su ile yıkanmalı ve alkol ile dezenfekte edilmeli. Özellikle kene teması için risk faktörü taşıyan tarım ile uğraşan insanlar uzun kollu ve açık renkli giyişiler giyebilir. Pantolonu çizmenin veya çorabın içine geçirebilir. Temas riskini azaltmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Güneş çarpması değil kene ısırığı Hastaların bir kısmının kene ısırığını fark etmediğini ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Kene ısırığını fark edenler de genellikle duş aldıklarında fark edebiliyor. Hastalarımız rutin tarama yapmıyor. Bunun dışında hasta bağ, bahçeden geldikten sonra özellikle güneş çarpması olduğunu ifade ediyor. ‘Beni güneş çarptı’ diyor, keneyi fark etmiyor. Bulantı, kusma, baş ağrısı gibi şikâyetler başlıyor. Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor. Bu da sıkıntılı bir durum. Güneş çarpması diyerek hastalığın hem ilerlemesine neden oluyor hem de tedavinin gecikmesine neden oluyor” ifadelerine yer verdi.
Aydın Bu camide 433 yıldır ezan sesi hiç susmadı Aydın’ın Kuyucak ilçesinde bulunan ve kitabelerden yola çıkarak 1591 yılında yapıldığının tahmin edilen Şatır Ali Ağa Camii’nde 433 yıldır ezan sesi hiç dinmedi. Aydın’ın tarihine ışık tutan önemli yapılar arasında yer alan, sadece bir ibadethane olmanın ötesinde bölgenin tarihi ve kültürel kimliğinin bir parçası haline gelen Şatır Ali Ağa Camii, hem mimari zarafetiyle hem de kültürel önemiyle dikkat çeken bir ibadethaneler arasında yer alıyor. Yıllar içinde birçok olaya tanıklık etmiş ve bölge halkının sosyal hayatında önemli bir rol oynayan Şatır Ali Ağa Cami, aynı zamanda bölge halkının bir araya gelip ibadet ettiği, birbirleriyle kaynaştığı ve kültürel etkinlikler düzenlediği bir merkez olma özelliğini taşıyor. Geçmişten günümüze uzanan zengin bir geçmişe sahip olan Şatır Ali Ağa Camii bölgenin tarihi ve kültürel dokusunu yansıtıyor. Mimari açıdan incelendiğinde, Şatır Ali Ağa Camii geleneksel Osmanlı mimarisinin izlerini taşırken, kare planlı bir yapıya sahip olan cami dış cephesindeki sadelik ve zarafet dikkat çekiyor. Minaresi ise bölgenin karakteristik mimari özelliklerini yansıtıyor. İç mekanı geniş bir ibadet alanına sahip olan camii basit ancak etkileyici süslemelerle bezenirken, caminin mihrap ve minberi, o dönemin ustalarının işçiliğini yansıtan örnekler arasında yer alıyor. Bugün hala ayakta olan Şatır Ali Ağa Camii, geçmişin izlerini taşıyan ve gelecek nesillere aktarılan önemli bir miras olma özelliğini taşıyor. 2018 yılında başlatılan ve 2 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından restore edilen tarihi ibadethane, ziyaretçilere hem estetik bir deneyim sunarken hem de Aydın’ın tarihine ve kültürüne dair önemli ipuçları veriyor. Çalışmaların ardından cami yepyeni bir görünüme kavuşan caminin son hali görenleri kendine hayran bırakıyor. "Tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor" Aydın İl Müftüsü Hasan Güneş Şatır Ali Ağa Camii hakkında yaptığı değerlendirmede tarihi camilerde ibadet etmenin insana huzur verdiğini ifade ederek, "Camiler bir ülkenin İslam beldesi, yaşayan insanların da Müslüman olduğunun nişaneleridir. Camiler aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın yer yüzündeki nişaneleri olarak da zikredilmektedir. Dolayısıyla ecdadımız Peygamber Efendimiz’in uygulamış olduğu Medine-i Münevvere’ye gittiğinde ilk olarak cami inşa etmesi sebebiyle yerleştikleri yerlere ilk olarak cami inşa ediyorlar. Kuyucak’ta da bunun önemli örneği olan Şatır Ali Ağa Camii’nde görmekteyiz. Bu caminin 433 yıldır ibadete açık olduğu biliniyor. Hem ecdadımızın hem de bugüne kadar orada yaşayan kardeşlerimizin namazlarını kesintiye uğratmaksızın namazlarını burada deruhte ettiklerini gösteriyor, hem de ecdadımızın cami mimarisinin o dönemlerde nasıl olduğunu bize gösteriyor. Aynı zamanda İslam sanatının güzel bir örneğini caminin içerisinde görüyoruz. Bu tür tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor. Ecdadımız da bu camilerde ibadet ederek bunu bize göstermişler. Biz de onlardan almış olduğumuz bu güzel mirası bu güne kadar getirdik, bundan sonra da nesillerimiz boyunca kıyamete kadar bu camilerimiz varlığını devam ettireceklerdir. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu bilinçle tarihi camilerin tekrar hayata kazandırılması, eski özelliklerini gün yüzüne çıkarmak için elinden gelen gayreti göstermektedir. Bununla birlikte Aydınımızın her ilçesinde buna benzer camimizin varlığını görüyoruz. Bize düşen iki husus var. Bunlardan birincisi bu camilerde bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ibadetlerimizi yerine getirmek ikincisi de ecdadımızın bizlere bırakmış olduğu bu güzel eserlere sahip çıkmaktır" ifadelerini kullandı.
Ankara Doç. Dr. Solay: “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz” Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, kene ısırması sonucu bulaş olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bir başka insana bulaşabileceğini dile getirdi. Uzmanlar, genellikle Mayıs ve Eylül ayları arasında ortaya çıkan ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı’nı (KKKA) insanları bulaştırabilen kenelerin, iklim değişikliği sonucu kene ısırması nedeniyle acil servise başvuran hasta sayısında artış olduğuna dikkati çekiyor. Özellikle Çorum, Yozgat, Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum hattında kene vakalarının yoğun şekilde görüldüğünü aktaran uzmanlar, dış ortamda çalışan vatandaşları ve piknikçileri keneye karşı önlem alma konusunda uyarıyor. Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kenenin insan vücudundaki her yere tutunabileceğine vurgu yaparak, “Kene salyasında anestezik bir madde vardır ve bunu hissetmeyiz. Bu nedenle piknik, hayvan bakımı gibi riskli bölgelere giderken mutlaka uzun kıyafetlerin giyilmesi gerekir. Açık renkte ve vücudu örten kıyafetler giyilmeli. Mümkünse çizme değilse çorabın içerisine girecek şekilde ayakkabı giyilmeli. Riskli bölgelerde kesinlikle çıplak ayakla dolaşılmamalı. Orada bulunulan süre içerisinde koruyucu kıyafetler bulunacak ve zaman zaman da vücut kene var mı yok mu diye kontrol edilecek” diye konuştu. Riskli bölgelerden uzaklaştıktan sonra vücudun kontrol edilmesi gerektiğini belirten Solay, “Kene tespit ettiysek eğer ve vücudumuza tutunmamışsa kapalı bir kutuya koyup bertarafı sağlanmalı. Vücudumuzda kene görürsek kesinlikle elle çıkarmıyoruz. Başından tutularak çıkarılması lazım çünkü elle tutulduğu zaman kenenin parçalanma ihtimali var ve virüsü dışarı çıkarma ihtimali var” açıklamasında bulundu. Kene ısırması sonucu KKKA virüsünün ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal, yaygın kas ağrıları ve kanama gibi belirtiler gösterdiğini söyleyen Solay, “Belirtilerin hepsinin birden olmasına gerek yok. Riskli teması olan ya da hasta bir kişiyle temas öyküsü olan bireyde bu belirtilerden herhangi birinin olması halinde mutlaka doktora başvurmalıdır. Kene tutması sonrası bu belirtileri ortalama 1 ila 3 günde bekleriz. Hastadan hastaya bulaştığında ise 5 ila 6 gündür ama bu süre 14 güne kadar uzayabilir. O yüzden bu hastaları 14 gün boyunca takip etmemiz lazım” dedi. Kene ısırması sonrası virüsün kan ve vücut sıvılarına temas yoluyla bulaştığına dikkati çeken Solay, şu uyarılarda bulundu: “Solunum yoluyla bulaş net olarak kanıtlanmamıştır ama kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz. Bu nedenle hasta kişilerin çıktılarına temas etmemek lazım. Bu şekilde bulaşan vakalar var. Hastalık geçildikten sonra virüs idrar yoluyla atılım 6 hafta devam etmekte bu nedenle hastaların kıyafetleri dezenfekte edilmeli, düzgün temizlenmeli. Girdiği tuvalet ayrı olmalı ve çamaşır suyuyla yıkanmalı.”
Antalya Yaralının yardımına koştular kaçan otomobilin altında kalmaktan saniyelerle kurtuldular Antalya’nın Manavgat ilçesinde kırmızı ışık ihlali yapan ve motosiklete çarpan otomobil sürücüsü, olay yerinden kaçarken, yaralı motosiklet sürücüsünün yardımına koşan vatandaşlar kaçan otomobilin altında kalmaktan son anda kurtuldu. Olay yerine gelen trafik ekipleri kaçan otomobil ve sürücüsünü bulabilmek için adeta dedektif gibi çalıştı. Polisler otomobili 2 sokak ileride terk edilmiş olarak buldu. Çevredeki güvenlik kameralarından belirlenen araç sürücüsü de karakola teslim oldu. Kaza, Aşağı Pazarcı Mahallesi Zübeyde Hanım Caddesinde meydana geldi. Alınan bilgiye göre, Doğu Garajı istikametinden İbrahim Sözen Caddesi istikametine seyir halindeki Mehmet Kemal Kılıç’ın kullandığı tescilsiz ve plakasız motosiklet, kırmızı ışık ihlali yaparak Zübeyde Hanım Caddesine çıkan Hüseyin Sarıkaya’nın kullandığı 07 LME 45 plakalı Tofaş marka otomobille çarpıştı. Çarpmanın şiddetiyle 25-30 metre sürüklenen motosiklet sürücüsü yaralanırken otomobil sürücüsü aracını yaralıya yardıma koşanların üzerine sürerek olay yerinden kaçtı. Yaralı motosiklet sürücüsü 112 sağlık ekiplerinin olay yerindeki müdahalesinin ardından ambulansla hastaneye kaldırıldı. Tescili ve plakası olmayan motosiklet bağlanarak yediemin otoparkına çekilirken, motosiklet sürücüsüne yetersiz ehliyetten 6 bin 439 TL para cezası uygulandı. Trafik polisleri dedektiflere taş çıkarttı Olay yerine gelen Manavgat Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Büro Amirliği ekibi kaçan otomobili olay yerinde düşen plakasından ve patlayan lastiğinin izinden yola çıkarak 2 sokak ileride ara sokakta park halinde buldu. Çevrede güvenlik kamerası inceleyen trafik polisleri, araç sürücüsünü belirledikten sonra telefonla arayarak Cumhuriyet Polis Merkezine gelmesini sağladılar.