EĞİTİM - 17 Haziran 2016 Cuma 16:21

Karne dönemiyle ilgili akademisyenden önemli uyarılar

A
A
A
Karne dönemiyle ilgili akademisyenden önemli uyarılar

Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı Tomar, karne döneminde neler yapılmalı, nasıl karşılanmalı, çocuklara nasıl davranılmalı gibi çeşitli konulara açıklık getirerek önemli tespitlerde bulundu.

Karnenin tanımını yapan ve ne anlama geldiğini açıklayan Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı Tomar, “Karne okul başarısının veya başarısızlığın göstergesi olarak algılanır. Her ne kadar öğrenmenin sadece notla değerlendirilmesi mümkün olmasa da, karne eğitim sisteminin değişmez bir parçasıdır. Karne çocuğun benlik algısını, motivasyonu, okula ve öğretmene karşı tutumunu etkiler. Başarılı olan çocuklar ve aileleri için karne bir gurur kaynağıdır. Ancak akademik başarı alanında sorun yaşayan çocuklar için her karne dönemi sıkıntı ve üzüntüyü beraberinde getirir. Özellikle ilköğretimin ilk yıllarında sınıf arkadaşlarından daha başarısız bir karneye sahip olan bir çocuğun okula ve öğrenmeye karşı ilgisi, motivasyonu, benlik algısı olumsuz olarak etkilenebilir. Karnedeki kötü notlar çocuğun kendisini başarısız, yetersiz hissetmesine neden olabilir. (ben başarısızım, ben zaten yapamam, ben aptalım gibi genellemeler ortaya çıkabilir). İlerleyen yıllarda ise karnedeki zayıf notlar, çocuk ile anne baba arasında çatışmalara yol açabilmektedir’’ şeklinde konuştu.

ANNE-BABA VE ÇOCUKLAR NE HİSSEDER, NE İSTER?
Tomar,iyi not alamayan çocuklara ceza verilmesini, ancak bu cezanın şiddet olmaması gerektiğini vurgulayarak, ‘‘Her anne baba çocuğun başarılı olmasını ister, sınıf birincisi olmasa da çocuğunun ona verilen emeklerin karşılığında belli bir seviyede iyi notlar almasını bekler. Ancak çeşitli nedenlerle bu her zaman mümkün olmayabilir. Genel olarak iyi notlar alamayan çocuklara karne sonrasında ceza verilir (planlanan bir tatile çıkılmaması veya söz verilen bir şeyin alınmaması gibi). Ancak en çok sorun ve sıkıntı oluşturacak anne-baba tutumları, fiziksel ceza (dayak gibi) ya da psikolojik zarar verecek (aşağılama “sen ne kadar aptal bir çocuksun” veya kıyaslama “bak kardeşinin karnesine, hepsi pekiyi” gibi) tepkiler verilmesidir. Anne babalar karneyi ellerine aldıklarında kötü bir sürprizle karşılaşmış gibi hissederler, bu nedenle ilk tepki genelde çok kontrol edilemeyen duygusal (kızmak, bağırmak gibi) bir tepkidir. Sonra biraz daha sakinleşip durumu değerlendirmeye başlarlar. Başarısız bir karne karşısında ilk olarak kızgınlık hissetmek doğal gibi görünse de, bu yaşanılan sorunun çözümüne yardımcı olamayacaktır. Ama tabi ki hiçbir şey olmamış gibi davranmak da uygun değildir. Başarısız bir karne getiren çocuk ise, belli etse de, etmese de bu durumdan çok rahatsızdır. Hem anne-babanın tepkileri hem de başarısız olmanın getirdiği suçluluk, hayal kırıklığı, pişmanlık, değersizlik gibi duyguları yaşar. Eğer anne-babanın göstereceği olumsuz tepkilerden çekiniyorsa, yalan söyleme gibi geçici olarak yaşanılacak ve olumsuzluğu ertelemeye yarayacak davranışlara başvurabilir. Yine, karne başarısı ile ilgili çok fazla beklenti ve baskı hissediyorsa, çok daha ciddi sorunlar yaşanabilir (uyum ve davranış problemleri, evden kaçmak, kendine zarar verecek davranışlarda bulunma vb.). Ancak bilinmesi gereken ise her çocuğun karneyi önemsediğidir’’ dedi.

EBEVEYNLER NELER YAPMALI?
Tomar, ebeveynlere çocukların karnesinin beklenildiği gibi olmasa da, bardağın dolu tarafından bakılması gerektiğini söyleyerek, ’’Bu kadar yoğun ve yorucu bir dönemi birlikte tamamlayabildiğiniz için hem çocuğunuzu hem de kendinizi takdir edin. Çocuklarınızın bir eğitim öğretim yılı boyunca sergiledikleri çabaya ve akademik performansa yönelik öncelikli olarak olumlu bir değerlendirme yapın. Yani bardağın dolu tarafından bakarak çocuğun başarılarını, olumlu özelliklerini, çabalarını takdir edin, karnesiyle ilgili öncelikli olarak başarılı olduğu alanlara yönelik olumlu dönütler (geribildirimler) verin. Çünkü çocuğunuzun karnesi beklediğiniz gibi olmasa da mutlaka o karnede çocuğunuzu takdir edecek olumlu bir özellik vardır. Unutmayalım ki akademik olarak başarısızlık, yetersizlik yaşayan çocukların diğer çocuklardan daha çok yetişkin desteğine ihtiyaçları vardır. Ve ebeveynlerin görevi çocukların onlara ve desteklerine ihtiyaç duyduklarında o desteği onlara sağlamaktır. Çocuklarınıza olumlu mesajlar (bu dönem istediği başarıyı elde edemedin ancak daha etkili ve verimli bir şekilde çalışırsan daha başarılı olabilirsin gibi) verin. Performansları istenilen düzeyde olmasa da çocuklarınızın sizin için değerli olduklarını onlara hissettirin. Çocuklarınızı akademik performansları düşük dahi olsa onları suçlamayın, eleştirmeyin, yargılamayın, aşağılamayın. Çünkü bu tutum ve davranışlarınız çocuğun akademik performansını artırmak yerine kendini değersiz hissetmesine, okula, öğrenmeye ve size karşı olumsuz tutum geliştirmesine yol açacaktır. Bunun yerine çocuğunuzun akademik olarak daha başarılı olması için birlikte neler yapabileceğinizi konuşun ve çözüm bulmaya çalışın. Çocuklarınızın karnesini değerlendirirken ebeveyn olarak kendi sorumluluklarımızı (destekleyici, kabul edici ebeveyn olma gibi) dikkate almayı unutmayın. Çocuğunuzun okulunu sık sık ziyaret edin, böylece çocuğunuzla ve onun okuluyla/eğitimiyle ilgilendiğinizi kendisine hissettirin. Aynı zamanda bu durum çocuğunuzun başarısı ihtiyaç duyulan için okul ve aile işbirliğini sağlayacaktır. Çocuklarınızın iyi bir tatil (dinlenme, eğlenme, oyun oynama, kitap okuma vb.) geçirmesini sağlayın. Bu onun bir sonraki eğitim öğretim yılına dinlenmiş ve hazır bir şekilde başlamasına olanak sağlayabilir. Çocuğunuzun akademik olarak zorlandığı konularda kendisinin de ilgisini ve görüşlerini de dikkate alarak destek alması için olanak sağlayın’’ diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."