GÜNDEM - 13 Mayıs 2015 Çarşamba 18:48

Kenan Evren’in kızına sert yanıt!

A
A
A
Kenan Evren’in kızına sert yanıt!

12 Eylül döneminde 6 yıl hapis yatıp işkence gören Yılma Durak, eşi ve kızının tepkisini ‘şov’ olarak nitelendiren Evren’in kızı Şenay Evren Gürvit’e yanıt verdi.

12 Eylül döneminde 6 yıl hapis yatıp işkence gören Yılma Durak, eşi ve kızının tepkisini ‘şov’ olarak nitelendiren Evren’in kızı Şenay Evren Gürvit’e “İnsaf ve merhamet etsinler. Tabii ki doğaldır babasını koruyacak ama sessiz kalması lazım. Babasının yaptıklarını sorgulaması lazım. Bizim şova ihtiyacımız mı var?” diye seslendi.

12 Eylül darbesinin mağdurlarından “Doğu’nun Başbuğu” olarak nitelendirilen Yılma Durak ve eşi Lamia Durak, Kenan Evren’in ölümü sonrası İHA muhabirinin sorularını cevapladı.

“KENAN EVREN’İN CENAZESİNDE BİZE TEPKİ GÖSTERMEYİ NASİP ETTİ DİYE ALLAH’A ŞÜKREDİYORUZ”

Kenan Evren’in cenazesinde eşi Lamia Durak’ın gösterdiği tepkiyi ve kendisinin Evren’in cenazesine katılmaması hakkında Yılma Durak, “Katılmayı tabii düşündüm. Ama başka bir program olduğu için ben o programa katıldım. Eşim ve kızım da cenaze törenine gittiler. Biz Kenan Evren’in cenazesinde bize tepki göstermeyi nasip etti diye Allah’a şükrediyoruz. Cenazede eşim ’hakkımızı helal etmiyoruz’ dedi. Bu yetmez. Biz olsaydık orada daha büyük kargaşa olurdu” dedi.

“BİZİM ŞOVA İHTİYACIMIZ MI VAR?”

Durak, eşi ve kızının Evren’in cenaze törenindeki tepkisini “şov” olarak nitelendiren Evren’in kızı Şenay Evren Gürvit için “Evren’in kızı buna şov diyorsa şunu sormak lazım; bize yapılanların yüzde 1’i size yapılsaydı tepkiniz ne olurdu? İnsaf ve merhamet etsinler. Tabii ki doğaldır babasını koruyacak. Ama sessiz kalması lazım. Babasının yaptıklarını sorgulaması lazım. Bizim şova ihtiyacımız mı var? Biz tabii tepkimizi yaptık” ifadelerini kullandı.

“1981’DE SEÇİM OLSAYDI MHP YA İKTİDARDI YA DA İKTİDAR ORTAĞIYDI”

Durak, 1980 darbesinin yapılma gerekçelerini şöyle anlattı:

“Yunanistan Kıbrıs meselesinden dolayı NATO’dan ayrıldı. NATO kanadına tekrar dönmesi için Türkiye’nin oluruna ihtiyacı vardı. Türkiye ‘Evet’ demeden Yunanistan NATO’ya dönemezdi. Hiçbir iktidar, hiçbir hükümet de Yunanistan’ın NATO kanadına dönmesini sağlayamazdı, iç politikada ciddi şekilde puan kaybederdi. İhtilalin sebeplerinden birisi de budur. İhtilal oldu, 3 ay sonra Yunanistan’ı NATO kanadına soktular. 1981’de seçim olsaydı MHP ya iktidardı ya da iktidar ortağıydı. Ecevit o günlerde ‘Ey Adalet Partisi faşizm iktidara geliyor. Siz seyirci kaldınız’ diyordu. 12 Eylül’ü ancak yakın menfaat ilişkileri içinde olanlar alkışlayabilirler.”

“24 SAAT ARALIKSIZ, YÜKSEK SESLE ARABESK MÜZİK ÇALDILAR”

80 ihtilali Türkiye’de herkesi mağdur ettiğine dikkat çeken Durak, “Akıl almaz işkenceler yaptılar. Askeri karargahta casusların sorgulandığı hücrelerde 38 gün aralıksız işkence gördüm. Beni hastaneye sevk etmek zorunda kaldılar. Uzun seneler askeri hastanede tedavi gördüm. Türkiye’yi yabancı güçler istila etselerdi, bunun yüzde 1’ini yapmazlardı. Böyle bir düşmanlığa muhatap olduk. İnsanın insana yapamayacağı şeyler yaptılar. 12 Eylül bir travmadır. Harbiye’de 24 saat aralıksız, yüksek sesle arabesk müzik çaldılar. Benden istedikleri bir şey vardı; Alparslan Türkeş’i mahkum edecek bir ifade. Bunu beceremediler. Benim ifademden dolayı tek bir genç arkadaş zarar görmedi” dedi.

“HÜKMÜ YARGITAY ONASAYDI KENAN EVREN’İN CENAZESİNE SADECE KIZI KATILIRDI”

12 Eylül davasına ilişkin görüşlerini de paylaşan Durak, “Ben Kenan Evren’i dava ettim. İddianameyi de benim verdiğim ifademin üzerine bina ettiler. O hüküm Yargıtay’a gitseydi ve tasdik edilseydi Kenan Evren’in sembolik olarak bir gün bile olsa ben cezaevine gitmesini arzu ediyordum. Mahkeme Evren’i suçlu kabul etti, rütbeleri geri alındı, müebbet hapse mahkum edildi. Ama tabi Yargıtay’a gitmediği için devlet töreni yapıldı. Yargıtay bu hükmü onamış olsaydı Kenan Evren’in cenazesine sadece kızı katılırdı. Buna dua etsinler” ifadelerini kullandı.

“ŞAHİNKAYA’NIN SERVETİ ARAŞTIRILSIN”

Davanın geciktirilme sebebi olarak askeri kaynakların korumacı tavrını gösteren Durak, alınan mahkeme kararının oybirliğiyle alındığını kaydetti. Durak, darbe dönemi komutanlarından Tahsin Şahinkaya’nın darbeden sonra ne kadar servete sahip olduğunun araştırılması gerektiğini söyledi. Darbe döneminde komutanların Türkiye’deki bütün müteahhitlerden nemalandıklarını aktaran Durak, Şahinkaya’nın İstanbul’da Hilton ve Sheraton Otellerinde kimlerle pazarlık yaptıklarını bildiğini açıkladı. Durak, hayatta olurlarsa öldüğü zaman Tahsin Şahinkaya’ya da tepki göstereceklerini dile getirdi.

12 Eylül döneminde ülkücü hareketin İstanbul’da genel koordinasyonu ile meşgul olan ve MHP il ikinci başkanlığını da yürüttüğünü belirten Durak, “Biz Mehmet Şandır, Abdullah Kılıç, Serdar Çelebi arkadaşlarımızla eğitim işleriyle meşguldük. Ülkücü hareket çok büyüyordu. Sağlıksız büyümeyi önlemek için biz bütün teşkilatlarda seminerler ve eğitimler verdik” diye konuştu.

DOĞU’NUN BAŞBUĞU SIFATININ HİKAYESİ

Durak kendisine Doğu’nun Başbuğu denilmesinin hikayesini ise şöyle anlattı:

“Bu bizim istediğimiz bir şey değil. Erzurum’a gelen gazeteciler arasında Ergin Örgügören vardı. Benime bir röportaj yaptı. Erzurum’u gezdirdim, ülkücü hareketi tanıttım. O da gazetesine “Doğu’nun da Başbuğu var” diye başlık attı. Bu tabi kabul gördü. Biz bunu istemesek de kendiliğinden oluştu. Memnun değilim. Türkiye’de bir tane başbuğ vardı o da Alparslan Türkeş idi. Onun alternatifi gibi algılıyorlar. Böyle bir şeyi biz istemeyiz.”

“O CUMHURİYET ALIRDI, BEN TERCÜMAN ALIRDIM”

Hapiste ailesiyle görüşme şartlarını da anlatan Durak, haftada 2 gün görüş günlerinin olduğunu hatırlatarak, “5 dakika görüşüyorduk. Tel örgüler ve camların arkasında telefonla görüşüyorduk. Benim hücremde bir solcu arkadaş vardı, sonra beni yalnız bıraktılar. Kenan Evren’in kafasında karıştır-barıştır diye bir düşünce vardı. Böyle bir şey olabilir mi? Devrimciyle birlikte yattık, o Cumhuriyet alırdı, ben Tercüman alırdım. Gazetelerimizi paylaşıyorduk, sohbet ediyorduk. İki katlı ranza vardı. 1 ay o üstte yatıyordu, bir ay altta ben yatıyordum, değiştiriyorduk. Hücremiz on adımlık küçük bir hücreydi. Ortada volta atıyorduk. 1 saat o atıyordu, 1 saat ben atıyordum” dedi.

“BU BİR ZULÜM HAREKETİDİR, YAPANLAR DA ZALİMDİR”

12 Eylül dönemini insan hakları çerçevesinde de değerlendiren Durak, şunları söyledi:

“12 Eylül’ü yapanların ve 12 Eylül’ün ne demokrasiye, ne insan haklarına, ne İslami anlayışa ne Türklük duygusuna uygun olmadığı kanaatindeyim. Bu bir zulüm hareketidir, yapanlar da zalimdir.”

“O GENÇLİĞİN KANINA EKMEK DOĞRAMIŞ ZALİMİN TEKİYDİ”

Yılma Durak’ın eşi Lamia Durak ise, Kenan Evren’in cenazesinde gösterdiği tepkiyi ve neden orada olduğunu anlattı. Durak, o gün orada olmasının 35 yıllık bir mazisinin olduğunu belirterek, “O gençliğin kanına ekmek doğramış zalimin tekiydi. Ben de Allah’a dua ettim; Rabbim bana Kenan Evren’den önce ölmeyi nasip etme. Hoca, musalla taşındayken ‘Hakkınızı helal ediyor musunuz?’ diye sorduğu zaman ben oradan bağırayım ‘Haram ediyorum’ diye. Ben bunu 35 sene şuramda taşıdım” dedi.

“BEN BABASIYLA MUHATAPTIM. ANNESİNE RAHMET OKUYORUM, BABASINA HARAM OLSUN DİYORUM”

Kenan Evren’in kızını muhatap almadığını söyleyen Durak, “Ben babasıyla muhataptım. Ona hakkımı helal etmedim. O hanımefendi bilsin ki Kenan Evren sadist, cani bir babaysa, annesi de düzgün bir kadınmış öğrendik. Ben ona o kadından dolayı saygı duyuyorum, babadan dolayı değil. Annesine rahmet okuyorum, babasına haram olsun diyorum. Babasının üzerinden Allah’ın rahmeti eksik olsun, toprağı bol olsun” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.