SAĞLIK - 12 Kasım 2018 Pazartesi 12:32

Kırmızı eti fazla tüketmek doğurganlığı olumsuz yönde etkiliyor

A
A
A
Kırmızı eti fazla tüketmek doğurganlığı olumsuz yönde etkiliyor

Kadınlarda doğurganlığın azaldığı şu son yıllarda uzmanların yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre, çok fazla kırmızı et tüketimi doğurganlığı olumsuz yönde etkiliyor.

Nişantaşı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde görev yapan Yrd. Doç. Dr. Cemil Karakuş; kırmızı eti çok tüketen kadınlarda doğurganlığı etkileyen endometriosis (çikolata kisti) hastalığının görülme riskinin daha fazla olduğu konusunda uyarıda bulundu. 

Endometriosis ya da bilinen adı ile çikolata kisti hastalığı, doğurgan çağdaki kadınların yüzde 25-30’unda görülebilen ve üreme organlarını etkileyen bir hastalık olduğunu belirten Dr. Karakuş, "Bu destrüktif yani hasar verici hastalık, bebek isteyen kadınlarımızın gebelik sürecini zorlaştırabilmektedir. Hastalığın risk faktörleri arasında yıllardır bildiğimiz; ailesel taşıyıcılık, ilk adeti 11 yaşından önce görmek, hiç doğum yapmamış olmak, sık adet olmak (27 günden daha sık), Uzun ve ağır geçen adet periyodu gibi faktörleri sayabiliriz" dedi.

Yrd. Doç. Dr. Cemil Karakuş, hastalığın risk faktörleri arasında; ailesel taşıyıcılık, ilk adeti 11 yaşından önce görmek, hiç doğum yapmamış olmak, sık adet olmak (27 günden daha sık), uzun ve ağır geçen adet periyodu gibi faktörlerinin sayılabileceğini kaydetti. 

2018 Ağustos ayında Amerikan Journal of Obstetrics and Gynecology dergisinde yayınlanan geniş bir vaka serisinde yapılan çalışma hakkında değerlendirme yapan Yrd. Doç. Dr. Karakuş, kırmızı et yemenin bu hastalığı şiddetlendirdiği ve ortaya çıkışını kolaylaştırdığı yönünde kanıtlar bulunduğunu belirtti.
Söz konusu çalışmaya göre, çikolata kisti hastalığı ağırlıklı olarak balık tüketerek beslenen kadınlarda daha az görülürken, özellikle işlenmemiş kırmızı eti pişirip yiyen kadınlarda ise daha sık ve şiddetli vakalara rastlanmakta. Yenilen gıdalar belirli hormonların kan seviyesini etkileyebilmekte ve bu da çikolata kistinin gelişimi üzerinde etkili olabilmekte.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bu son çalışmada et ürünlerinin çikolata kisti hastalığının enflamatuar ve proliferatif (iltihaplanma ve hücre çoğalması) özelliklerini destekleyen ve şiddetlendiren östrojen ve prostoglandin hormonlarının kan seviyelerini arttırabildiğini gösterdiğini kaydeden Dr. Karakuş, "Ancak bu verilere ve bilgilere rağmen bugüne kadar bu konuda 2 vaka kontrol çalışması yapılmış ve bu çalışmalar tutarsız sonuçlar vermiştir. Sonuçlara göre günde 2 porsiyon kırmızı et tüketen kadınların, haftada 1 porsiyon veya daha azını tüketen kadınlara göre yüzde 56 oranında daha fazla çikolata kisti gelişime riski olduğunu gözlemlenmiştir. Çalışmada işlenmemiş kırmızı et olarak hamburger, dana eti, kuzu eti, domuz eti, karaciğer tüketilmesini en yüksek ve güçlü faktör olarak saptamışlar. Bu ürünleri tüketenlerin çikolata kistine yakalanmanın 1.57 kat daha riskli saptadıklarını ifade etmektedirler" ifadelerini kullandı.

İşlenmiş et ürünü tüketen kadınlarda 2 kat daha sık çikolata kisti görülüyor 

Araştırmadaki ilginç noktanın bu risk artışının ve kırmızı et tüketmenin zararının özellikle çocuğu olan ve kısırlık sorunu olmayan kadınlar arasında daha yüksek görülmesi olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Karakuş, "Yani kısırlık sorunu olan ve bebek isteyen kadınlar için bu risk daha düşük ve kırmızı et tüketmenin korkulacak bir yanı olmadığından bahsetmişlerse de ben hastalarıma dengeli ve içinde deniz ürünlerinin ağırlıkta olduğu iyi bir diyet ve yeme alışkanlığı önermekteyim. İşlenmemiş kırmızı eti fazlaca tüketmek zararlı dedik. Ama buradan o zaman hotdog, sosis, salam, pastırma, jambon, kavurma gibi işlenmiş et ürünlerini temize çıkardığımız anlaşılmamalı. Bu tarz beslenen ve haftada 5 porsiyondan fazla işlenmiş et ürünü tüketen kadınlarda da 2 kat daha sık çikolata kistine yakalanma riski olduğu rapor edilmiştir. Sonuçlar; kümes hayvanları, balıklar, kabuklu deniz hayvanları ve yumurtanın çikolata kisti riskinden bağımsız olduğunu ortaya koymuştur" şeklinde konuştu.

Yrd. Doç. Dr. Karakuş, kırmızı etin fazla tüketiminin çikolata kisti artırdığını ve özellikle doğumunu yaptığını kaydederek, "Ama ağrı şikayeti daha fazla olan çikolata kisti riski olan kadınların diyetine dikkat etmeliler. Dengeli beslenmeli ve deniz ürünlerini muhakkak diyete dâhil edilerek beslenmeye özen göstermenin çikolata kisti gibi hormon bağımlı kadınsal hastalıklar açısından fayda sağlayacağı unutulmamalı" dedi.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Çocuğunuzu obeziteden kurtarmak için bunlara dikkat edin Çocukluk çağında aşırı kilo ve obezitenin hem fiziksel hem de psikolojik sağlık üzerinde önemli etkileri olduğunu söyleyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uz. Dr. Fatih Ay, kilo problemi olan çocukların yetişkinlikte de obeziteyle mücadele etme durumu olabileceğinin altını çizdi. Ay, “Çocuklukta obezite aynı zamanda özgüven eksikliğie ve depresyona da yol açabilir. Çocuklukta obeziteyi azaltmanın en iyi stratejilerinden biri, tüm ailenin yeme ve egzersiz alışkanlıklarını iyileştirmektir. Çocuk döneminde obeziteyi tedavi etmek ve önlemek, çocuğun sağlığının şimdi ve gelecekte korunmasına yardımcı olur.” dedi. Obezite, kalori ve yağ alımındaki artışın sonucu Çevresel faktörler, yaşam tarzı tercihleri ve kültürel çevre etkenlerinin, dünya çapında artan obezite oranlarında önemli rol oynadığına dikkat çeken Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Fatih Ay, genel olarak aşırı kilo ve obezitenin, kalori ve yağ alımındaki artışın sonucu olduğunu dile getirdi. Uz. Dr. Ay, “Öte yandan, alkolsüz içeceklerle aşırı şeker tüketiminin, porsiyon büyüklüğünün artmasının ve fiziksel aktivitedeki sürekli düşüşün, tüm dünyada artan obezite oranlarında önemli rol oynadığına dair destekleyici kanıtlar da vardır. Çocuklarda obezite, pek çok etkenin bir araya gelmesi ile ortaya çıkabilir. Bunlar, annenin çocuk dünyaya gelmeden karşılaştığı problemlerden aile içindeki çatışmaya kadar geniş bir yelpazede görülebilir. Araştırmalar obez çocukların dış görünüş açısından arkadaşları tarafından daha zor kabul edildiğini, aileleriyle daha çok tartıştıklarını, sosyal aktivitelerle ilgilenmediklerini veya arkadaş edinmekten korktuklarını, dolayısıyla psikolojik olarak kötü etkilendiklerini göstermektedir. Obezite aynı zamanda çocuğun zayıf akademik performans ve yaşadığı daha düşük yaşam kalitesiyle de ilişkilidir.” diye konuştu. Kilolu çocukların uzman kontrolünde olması gerekiyor Çocukluk çağı obezitesini, 2 yaş ve üzeri çocuklarda vücut kitle indeksinin (BMI) yaş ve cinsiyete göre yüzde 95’lik dilimde veya üzerinde olması şeklinde tanımlayan Uz. Dr. Fatih Ay, çocukların BMI faktörleri yetişkinlerden farklı olduğunu aktardı. Çocukların vücut kitle endeksinin yaşa ve cinsiyete göre belirlendiğini belirten Ay, şu şekilde devam etti: “Uzmanlar, çocuklar için sağlıklı bir BMI’yi değerlendirmek için özel büyüme çizelgeleri kullanır. Bu nedenle, fazla kilosu olan çocukların düzenli olarak uzman kontrolünde olması ve takiplerinin yapılması önem taşımaktadır. Çocukların büyüme ve gelişim süreci devam ettiği için çocuklara diyet önerilmemektedir. Onları sağlıklı ve dengeli beslenmeye yönelik davranış değişikliğine ve uygun bir egzersiz programına yönlendirerek, kilo kaybı sağlanmalıdır. Bu yöntemle tedavi süresince çocuklar kilo yüzünden stres altında kalmadan, sağlıklı diğer akranları gibi normal büyüme ve gelişme sürecini yakalayabilmektedirler. Ayrıca; obezitenin önlenmesi ve tedavi edilme sürecinde ebeveynlerin tutumu da çok önemlidir. Böyle bir durumda çocuklar kendilerini dışlanmış hissederler. Bu nedenle çocukta sorunun sadece kendi için kötü bir problem olmadığını anlamasına; ailenin kendisi için çaba harcadığını düşünmesini sağlamaya ve onu cesaretlendirmeye çalışmak gereklidir.” Ailelere düşen görevler Uzm. Dr. Fatih Ay, çocuklarda obezitenin önlenmesi için ailelere düşen görevleri ise şu şekilde açıkladı: “Kesinlikle “şişman çocuk sağlıklıdır, ileride boya gider” diye düşünmeyin. Çocuğunuzu kendiniz diyete sokmayın. Sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak için mutlaka bir beslenme ve diyet uzmanından yardım alın. Günde en az 30 dakika fiziksel aktivite yapmalarını sağlayacak ortam oluşturun. Çocuğunuzun okulun spor etkinliklerine katılmasını sağlayın. Beraberken basit yürüyüşler yapın, yürüme mesafesindeki yerlere arabayla değil yürüyerek gitmeye çalışın. Saatlerce televizyon ve bilgisayar önünde zaman geçirmesini önleyecek fiziksel aktivite içeren faaliyetler yapmaya özen gösterin ve gerektiğinde onlara eşlik edin. Yemek saatlerini düzene koyun ve beraber yemek masasına oturun. Çocuğunuza su içme alışkanlığı kazandırın. Çocuğunuzun tek tip beslenmesini önleyin, tabağında çeşitliliği sağlayın. Büyük porsiyonları azaltın ve ideal porsiyonlara alıştırın. Fast food, şeker, bisküvi ve çikolata gibi besinleri tamamen yasaklamayın, çünkü yasaklar onları daha çekici yapacağı için zaman zaman onları dengeli olarak tüketmesine izin verin. Çocuklarınızı ödüllendirirken pasta, tatlı, çikolata, şeker kullanmak yerine meyveyi tercih edin. Çocuğunuza beslenme çantası hazırlayın ve tercihiniz meyve, süt veya peynirli sandviç gibi kalorisi düşük, az yağlı besinler olsun.”
Antalya Denize bırakılan yaralı balon balığına, diğer balon balıkları saldırdı Antalya’da bir balıkçının oltasına takılıp yaralı olarak tekrar denize salınan en büyük balon balığı türüne, etrafına toplanan yüzlerce balon balığı saldırdı. Balon balıklarının kendi türlerini yeme anları cep telefonu kamerasına yansırken, 17 senedir amatör balıkçılık yapan Savaş Güzel, “İlk defa böyle bir şeye şahit oluyorum. Kendi cinsine bunu yapan, diğer balıklara ne yapar bilmiyorum” dedi. Görüntüleri yorumlayan Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ise, yaralı balon balığının denize koku saldığını ve diğer balon balıklarını bu yüzden saldırdığını söyledi. Gökoğlu, bu türlerin insandan korktuğunu da ekledi. Antalya’da amatör balıkçılık yapan Savaş Güzel, 3 arkadaşıyla birlikte Kumluca ilçesi Mavikent açıklarında balık avına gitti. Güzel’in denize saldığı oltasına yaklaşık 3 kiloluk bir balon balığı takıldı. Balon balığını kancadan kurtarıp denize tekrar salan Güzel, gördüğü manzara karşısında adeta şoke oldu. Yaralanan ve su üzerinde duran Güzel2in tuttuğu balon balığına, aynı türdeki diğer balon balıkları saldırdı. Gözü önünde tuttuğu balığın diğer türler tarafından yendiğini gören Güzel, o anları ise cep telefonu kamerasıyla kaydetti. "Kendi cinsine bunu yapan, diğerler balıklara ne yapar bilmiyorum" Yaşadıklarını anlatan Savaş Güzel, “4 arkadaş balığa çıkmıştık. Balık bulucumuz aşırı derecede balık olduğunu yazdı. 2-3 kiloluk balon balığı oltamıza takıldı. Misinamızla onu çekerken, arkasından 300-400 tane daha aynı cins balon balığı geldi. Tuttuğum balon balığını tekrar denize saldığımda, balık hafif hareketsiz kaldı. O ara diğer balıklar kendi cinsini yemeye başladı. Gözümüzün önünde paramparça ettiler. Yaklaşık 17 yıldır balıkçılık yapıyorum, yakalamadığımız hiçbir tür kalmadı. Balon balığının kendi cinsini bu şekilde yemesini ilk defa görüyorum. Kendi cinsine bunu yapan, diğerler balıklara ne yapar bilmiyorum” dedi “Koku bırakan yaralı türlerine Pirana gibi saldırıyorlar” Görüntüleri yorumlayan Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ise, söz konusu türün en büyük tür Lagocephalus Sceleratus olduğunu kaydetti. Türün yaralandığında denize bir koku bıraktığını belirten Gökoğlu, “Daha önce ufak olan yaralı bir türü denize bıraktığımızda aynı türün bireyleri ona da saldırdı. Muhtemelen bir koku bırakıyor ve diğerleri de adeta pirana gibi yaralı olana saldırıp onu tüketiyorlar. Başka balık türlerinde böyle bir olay gözlemlemedik” dedi. Gökoğlu, yaşanan olayın balıkçıların ağı ya da misinalarındaki oluşabilecek zarara örnek bir vaka olduğuna da dikkati çekerek, “Kendi bireyini yemek için bu kadar saldırıyorsa, balıkçının ağında yakaladığı diğer balıklar diğer balıklara nasıl saldırdığını göz önünde bulundurmak gerekiyor” ifadelerine yer verdi. “İnsanlardan korkarlar ve kaçarlar” Balon balığının insanlardan korktuğunu da sözlerine ekleyen Gökoğlu, “İnsanın olduğu yere yaklaşmazlar ve kaçarlar. Sadece küçük olan türler bizimle birlikte hareket edebilir ancak zarar vermezler. Fakat o büyük olan türü oltayla tutup parmağınızı ağzına koyarsanız koparır. Çünkü çeneleri ve dişleri çok keskin.
İzmir 540 gramlık Eliz bebek 90 gün sonra ilk kez güneşi gördü Annesinin tansiyon sorunu nedeniyle 7 aylık olmadan doğan Eliz Bebek, 540 gram ağırlığında dünyaya geldi. 3 ay boyunca Medicana İzmir Hastanesi Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde küvözde kalan minik bebek, yaklaşık 2 kilogram ağırlığına ulaşarak 91’inci gün hastaneden sağlıklı şekilde taburcu oldu ve ilk kez güneşi gördü. İzmir’de yaşayan Bahriye ve Baha Erkmen, aşılama ve tüp bebek tedavilerinin ardından bebek beklemeye başladılar ancak anne Bahriye Erkmen 27’nci haftada yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye yatarak erken doğum yaptı. Medicana İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alaaddin Balcı tarafından gerçekleştirilen doğumda Eliz Bebek, 540 gram ağırlığında dünyaya geldi. Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi çalışanları tarafından titizlikle bakılan minik bebek, 90 gün boyunca küvözde tedavi gördü. 91’nci günün sonunda anne ve babasının kucağında hastaneden taburcu olan Eliz Bebek, ilk kez hastaneden çıkarak güneşi gördü. Umuda yolculuk Anne Bahriye Erkmen, “Hamileliğimde yaşadığım sağlık sorunlarım için hastaneye yattığımda doktorlar ve hemşireler seferber oldu. Bana serviste, bebeğimize de Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde kendi bebekleri gibi baktılar. 90 gün boyunca bebeğimizin günbegün büyümesini izlemek, umuda yolculuk gibiydi. Destek olan herkese sonsuz teşekkür ederiz” dedi. Kızından hiç umudunu kesmeyen Baba Baha Erkmen ise “Yakınlarımız bebeğimizin 540 gram olduğunu doğduğunu öğrenince çok üzüldüler. Bize ne kadar belli etmemeye çalışsalar da yaşayacağına dair aklında soru işareti vardı herkesin. Ama ben ve eşim bir an bile bundan şüphe etmedik, o da annesi gibi çok güçlü çünkü” diye konuştu. Hiçbir komplikasyon yaşamadı Medicana International İzmir Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Uzm. Dr. Kadir Mutlu, bu kadar düşük doğum ağırlığı ile doğan bebeklerin çoğunun takipleri sırasında ya da taburcu olurken; çeşitli akciğer problemleri, gözlerde problem, kafa içi kanaması ve çeşitli barsak operasyonları gibi sorunlarla karşılaşabildiğine değinerek Eliz Bebek’in yoğun bir ilgi ve takiple bakılarak hiçbir komplikasyon yaşamadan taburcu olduğunu söyledi. Anne Bahriye Erkmen’i gebeliğinin başından beri takip eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Balcı ise “Annenin geçmişinde hipertansiyon öyküsü olduğu için, 16’ncı haftadan itibaren tansiyonu yükselmeye başladı. Kardiyoloji ile birlikte tedavisi yönlendirildi. 25’nci haftada ağır preeklampsi gelişti ve hastaneye yatırıldı. Erken doğum için gerekli hazırlıklar yapıldı, 26’ncı haftada, tablo anne ve bebek hayatını tehdit eder hale gelince, acil doğum kararı verildi. Zamanlaması doğruydu, 1 hafta öncesi çok erken, bir gün sonrası çok geç olabilirdi. Tüm ekip arkadaşlarımıza teşekkür ederim” diye konuştu.
Antalya Antalya’da Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği kuruldu Antalya’da, yabancı girişimcilerin aynı çatı altına toplanmasını sağlamak ve bunların uluslararası hedeflere sahip Türk girişimcilerle buluşup sinerji geliştirmesi amacıyla Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği kuruldu. Avukat İlhan Şubaşı’nın başkanlığını yaptığı dernek, 7 kurucu üyenin iş birliğinde çalışmalara başladı. Antalya’da yeni faaliyete geçen Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği, 7 Mart 2024 tarihinde açıldı. Kurulduğu günden itibaren dikkat çeken etkinliklere ev sahipliği yapan dernek, güvenli ticaretin bağımsız sivil bir oluşum olarak teşvik edilebilmesi için çalışmalarına devam ediyor. Merkezi Antalya’da olan derneğin, yakın süreçte Türkiye’nin ticari olarak önde gelen şehirlerinde ve Türkiye’nin ticareti açısından öncelikli hedefleri arasında yer alan ülkelerde şubeler ve temsilcilikler açması planlanıyor Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği, Rusça, Türkçe ve İngilizce dillerinde üyeler arasında etkin bir iletişimin sağlandığı ve bu dillerde etkinlikler yapma yetkinliğine sahip, özgün, kozmopolit bir STK olabilmek için, faaliyetlerini sürdürecek. Dernek Başkanı İlhan Subaşı, Türkiye’deki birçok ticaret örgütünün yerel girişimci ve yatırımcıyı birleştirme hedefiyle sınırlı kaldığını belirterek derneğin kuruluş amacını anlattı. Subaşı, "Kurucular olarak yapmış olduğumuz birçok araştırmalarda, dünyanın önde gelen enternasyonal ve turistik bir şehri olan Antalya’da yabancı girişimcilerin bir çatı altına toplanmasını ve bunların uluslararası hedeflere sahip Türk girişimcilerle buluşup sinerji geliştirmesini, üyelerin bağlantılar edinmesini ve dayanışmalarını sağlayacak bir iş adamları derneğinin bulunmadığını ve hali hazırda böyle bir derneğe büyük ihtiyaç olduğunu fark ettik. Görüşmüş olduğumuz yabancı girişimciler ve yatırımcılar Türklerle iş yapmak istediklerini ancak dil ve kültürel farklılık bariyeri, güvenli ticaret kanallarına erişim zorlukları gibi faktörlerin kendilerinin ya gerekli ticari girişim cesaretini gösterememelerine veya ticari olarak gelmeleri gerektiği yere gelememelerine sebep olduğunu belirtmişlerdir. Benzer şekilde sorunları ve tereddütleri Türk iş adamları da yabancılarla yapmak istedikleri ticari yatırım ve aktiviteler için belirtmiş olup hedefledikleri iş hacmine bu sebeple ulaşamadıklarını belirtmişlerdir. Bu yönlü zorlukları aşmak ve güvenli ticaretin bağımsız sivil bir oluşum olarak teşvik edilebilmesi için biz uzman kurucular ve girişimciler kadrosu olarak bu derneği kurduk" dedi.