GÜNDEM - 26 Haziran 2015 Cuma 10:44

Mustafa Rahmi Koç kimdir?

A
A
A
Mustafa Rahmi Koç kimdir?

Mustafa Rahmi Koç, 2014 yılının vergi rekortmenlerinden oldu. Türkiye'nin vergi rekortmenlerinden Mustafa Rahmi Koç kimdir? İşte Mustafa Rahmi Koç'un hayatı;

Türk iş adamı. Koç Holding Yönetim Kurulu Onursal Başkanı. Yönetimi, ünlü iş adamı Vehbi Koç’tan devralan Rahmi Koç, 4 Nisan 2003 tarihinden itibaren Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı oğlu Mustafa V. Koç'a devretti. Mustafa Vehbi Koç Ömer Mehmet Koç ve Ali Yıldırım Koç olmak üzere üç oğlu olan Rahmi M. Koç, dört torun sahibidir.

Eğitim yılları
Rahmi M. Koç, 1930 yılında Koç Holding’in kurucusu ve sahibi Vehbi Koç ve Sadberk Koç’un dört çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi. Rahmi Koç, ilköğretim eğitimini Ankara’da tamamladıktan sonra İstanbul’da Robert Kolej’e başladı. Buradan mezun olduktan sonra yüksek öğrenim görmek için ABD'ye giden Rahmi Koç, Johns Hopkins Üniversitesi'nde Endüstriyel Sevk ve İdare Bölümü’nde okudu.

Kariyeri
Harp Akademileri'nde yedek subaylık hizmetini tamamladıktan sonra 1958 yılında Otokoç şirketinde görev alarak Koç Topluluğu’nda çalışmaya başladı. 1960'ta Koç Topluluğu'nun Ankara'daki temsilci şirketi Koç Ticaret'e geçti. 1964'te, daha bir yıl önce kurulan Koç Holding'in Ankara'dan İstanbul'a taşınmasıyla, Rahmi Koç da Genel Koordinatör sıfatıyla holdingin başına geçti ve İstanbul'a taşındı. Rahmi Koç, 1970 yılında yedi kişilik İcra Komitesi’nin Başkanı oldu ve 1975 yılında İdare Meclisi Başkan Yardımcılığı'na başlamasının ardından, 1980 yılında da dört kişilik üst düzey idarecilerden kurulu, Koç Holding İdare Komitesi Başkanı oldu.

Babası Vehbi Koç’un 1984 yılında İdare Meclisi Başkanlığı’nı kendisine devretmesinin ardından Rahmi Koç, 30 Mart 1984’te Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi. 4 Nisan 2003'te görevinden emekli oldu ve yerini en büyük oğlu Mustafa Koç'a bıraktı. Rahmi Koç emekli olduktan sonra, daha önce babasının da yaptığı gibi, Koç Holding Şeref Başkanlığı’nı üstlendi.

Dünya Turu
Nazenin IV yelkenlisiyle Fenerbahçe Marinası’ndan 19 Eylül 2004 tarihinde denize açılan Rahmi Koç, yaklaşık 2 yıl süren bir dünya turu gerçekleştirdi. 657 gün süren, 28.250 deniz mili yol yapılan ve 5 kıtaya ulaşarak tamamladığı yolculuğun seyri süresince Nazenin IV, Atina, Korint Kanalı, Cebelitarık Boğazı ve Kanarya Adaları üzerinden Atlantik Okyanusu’nu geçti. Daha sonra Panama Kanalı’ndan Pasifik Okyanusu’na açıldı. Galapagos Adaları, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın ardından Singapur, Phuket, Sri Lanka veHindistan etapları yapıldı. Basra Körfezi ve Süveyş Kanalı üzerinden Port Said’e ulaşan ekip, Samos ve Midilli’ye uğrayarak, Çanakkale Boğazı üzerinden yeniden İstanbul’a geldi ve Nazenin IV yelkenlisi yine Fenerbahçe Marinası’na yanaştı.

Deniz tutkusuyla tanınan Rahmi Koç, dünya turunun ardından konuyla ilgili şunları iletmiştir: Hepimizin dünyaya bakışı değişti. Dünyayı başka türlü görmeye başladık. Canımızın ve sağlığımızın kıymetini daha çok anladık. Birlikte yaşamayı öğrendik. Muhtelif kültürler öğrendik. Kendi memleketimizi onlarla mukayese ettiğimizde ülkemizin fevkalade olduğunu gördük. Bu seyahati çocukluğumdan beri planlamıştım. Ancak bazı nedenlerden dolayı biraz geç kaldık. Böyle bir seyahatten sonra her bakımdan bakışınız değişiyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize Ortaya çıkan arşiv Türk Çayı’nın tarihine ışık tutuyor Rize’de çayın tarihinin yıllar sonra ortaya çıkan arşivle daha da eski tarihlere dayandığı ortaya çıktı. Rize’de bilinen tarihi 1938 olan çay üretiminin tarihi, 1934 yılında bugünün Ziraat Bahçesi dönemin ise Fidanlık Merkezi’nde işe Fen Memuru olarak işe başlayan Rauf Başar’ın ortaya çıkan arşivi ile netlik kazandı. İlk yapılan çalışmalardan Rize’nin toprak analizlerine kadar her şeyin yer aldığı arşivde sadece çayın değil birçok ürünün de Fidanlık Merkezi’nde üretildiği yine bu arşiv sayesinde ortaya çıktı. Mandalina, portakal ve limon fidanlarının üretildiği Fidanlık Merkezi’nde bu fidanlar o dönemlerde halka tamamen ücretsiz dağıtılmış. Ayrıca 1 sürgünde çay müstahsillerinden 500 bin tona yakın üretimi olan çayın da ilk yılında 35 kilogram olduğu, dönemin fen memuru Rauf Başar’ın tuttuğu belgelerin ortaya çıkmasıyla kayıtlara geçti. Arşivde en dikkat çekici konu ise o dönemlerde yapılan toprak analizleri sonucunda amonyum sülfat gübrenin bölgeyi sel bölgesi yapacağına dikkat çeken Başar, gübrenin yasaklanması gerektiğini yazmış. Ancak Başar’ın bu tavsiyesi 2019 yılında hayat bulmuş. "Çaya çok emek verdi ama ismi hiç geçmiyor" Çay tarımının ilk yılında sadece 35 kilogram yaş çay elde edildiğini ortaya çıkan arşivler sayesinde öğrendiklerini ifade eden Araştırmacı-Yazar Recep Koyuncu "Çayla ilgili yazılan kitapların büyük bir kısmında 1939 yılında, çok az bir kısmında ise 1938 yılında üretildiği yazar. Bizim elimizde olan bu belgelerin ışığında çayın tarihini 1931 yılına indirmiş oluyoruz. 1931 yılından itibaren Ziraat Çay Bahçesi dediğimiz alanda çay dikim işlemleri yapılmış. Bunlardan bir günlük sayesinde haberimiz oldu. Günlük toplanan yaş yaprak miktarları yazılmış. O dönemlerde çay elle yapılıyordu. O tarihlerde elde çay yapıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Rauf Başar’ın arşivindeki deftere göre ilk alınan yaş çay 35 kilogram. Fidanlıktan alındığını da bu arşiv sayesinde tespit ediyoruz. Onun da fotoğrafı var. Elle yapılan bu üretimin fotoğrafı çekilmiş. O da Rauf Başar’ın arşivinde yer almış" ifadelerini kullandı. Arşivi ortaya çıkan Fen Memuru Rauf Başar’ın arşivi ortaya çıkmadan önce kendisinin çay tarımına birçok hizmet vermesine rağmen çayın literatüründe adının yer almadığını ifade eden Koyuncu "Rauf Başar aslında bir Rizeli hemşehrimiz. 1934 yılında Ziraat’ta fen memuru olarak işe başlamış. 1942 yılında verem hastalığına yakalanmış ve 1945 yılında vefat etmiş. Kısacık ömrü hayatı boyunca çay tarımına çok önemli hizmetler yaptığını görmekteyiz. Fakat bugüne kadar çayla ilgili olan literatürde maalesef adı hiç geçmemekte" dedi. Araştırmacı Yazar Koyuncu, belgeler ortaya çıkmadan önce 1937 yılında İçişleri Bakanlığı’na sunulmak üzere hazırlanan belgelerin dönemin valisi tarafından hazırlandığının zannedildiğini ifade etti. Koyuncu "1937 yılından itibaren İçişleri Bakanlığı’na sunulan Rize’nin tarımsal yapısı, orman durumu ve üretim miktarlarıyla ilgili raporları biz vali beyin yazdığını düşünüyorduk fakat bu arşiv elimize geçtikten sonra bunları Rauf Başar’ın kendisinin hazırlamış olduğunu gördük. Birer kopyalarını kendi arşivinde saklamış, birer kopyalarını da vali beye sunmuş. Çay yetiştiricilerine pratik rehber adında bir kitapçık hazırlamış. 1942 yılında yazmaya başladığı fakat hastalığı döneminde tamamlayamadığı da yine bir kitabı vardı. Bunu yayınlamak da geçen yıl arşivin eline geçmesiyle bizlere nasip oldu" şeklinde konuştu. "Sözleri dikkate alınsaydı Rize sel bölgesi olarak anılmayacaktı" Ortaya çıkan belgelerin içerisinde Rauf Başar’ın 1942 yılında Rize’nin sel bölgesi olmaması için amonyum sülfat gübrenin yasaklanması gerektiğini yazdığını ancak gübrenin 2019 yılında yasaklandığına dikkat çeken Koyuncu "Rauf Başar’ın 1942 yılında yapmış olduğu toprak analizleri de bizim bu arşivimizde var. O tarihteki analizleri sonucunda Rize topraklarında amonyum sülfat kesinlikle kullanılmaması gerektiğini, eğer kullanılırsa Rize topraklarını yumuşatacağını, Rize bölgesinde sellerin önüne geçilemeyeceğini o tarihte yazmış. Gübrenin 2019 yılında çay tarımında kullanılması kesinlikle yasaklanmış. Maalesef yaklaşık 70 yıl sonra bu dikkate alınmış. Bu sözleri dikkate alınmış, o gübrenin kullanımı yasaklanmış olsaydı bugün Rize sel bölgesi olarak anılmayacaktı" diye konuştu. "Yok etmek çok basit, biz zora talip olduk" Arşiv saklamanın, belgelerin korunmasının tarih için çok önemli olduğunu ifade eden Koyuncu sözlerini şöyle tamamladı: "Elimize ulaşan bu arşivi Rahmetli Rauf Başar’ın ağabeyinin oğlu Tanıl Başar ağabeyimiz bizlere ulaştırdı. Bizde bunları insanların hizmetine sunduk. 1934 ile 1939 yıları arasında yapılan çalışmaların fotoğrafları da bizim elimizde veri yoktu, duyumlar vardı ama belge yoktu. Bizim en çok üzerinde yaptığımız çalışma rahmetli Zihni Derin adıydı. Ama şimdi bu belgelerin içerisinde Zihni Derin’in yaptığı çalışmalar ve talimatnameler de var. Bunların hepsini biz Rauf Başar’ın arşivi sayesinde tedarik ettik."
Gaziantep Kadooğlu Yağ’a Gaziantep’in Yıldızları ödülü Kadooğlu Yağ, ihracat performansı ve uluslararası pazarlardaki istikrarlı büyümesiyle Gaziantep Sanayi Odası tarafından Gaziantep’in Yıldızları Ödül Töreni’nde ödüllendirildi. Yıl boyunca üretim gücü, kalite standartları ve sürdürülebilir ihracat yaklaşımıyla dikkat çeken Kadooğlu Yağ, bu anlamlı ödülle 2025 yılını bir başarıyla daha tamamlamanın gururunu yaşadı. Gaziantep Sanayi Odası’nın en prestijli organizasyonlarından biri olan Gaziantep’in Yıldızları, yıl boyunca çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından bir çok ödüle layık görülen Kadooğlu Yağ için ayrı bir anlam taşıyor. "Bu ödül, emeğimizin ve vizyonumuzun bir yansımasıdır" Kadooğlu Yağ Yönetim Kurulu Üyesi Azime Kadooğlu Akbulut, ödüle ilişkin değerlendirmesinde, "Gaziantep gibi üretim ve ihracat kültürü çok güçlü bir şehirde, Gaziantep Sanayi Odası tarafından böyle kıymetli bir ödüle layık görülmek bizim için büyük bir gurur kaynağı. Bu ödül, sadece ihracat rakamlarımızın değil ekip ruhumuzun, kalite anlayışımızın ve uzun vadeli vizyonumuzun da bir göstergesidir. Yılın son ödülünü almak, bu başarıyı daha da anlamlı kılıyor. Başta çalışanlarımız olmak üzere emeği geçen tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum" dedi. İhracatta istikrarlı büyüme vurgusu Kadooğlu Yağ, farklı coğrafyalara uzanan ihracat ağı, yüksek üretim kapasitesi ve güçlü tedarik zinciriyle Gaziantep’in ihracat başarısına katkı sunmaya devam ediyor. Firma, önümüzdeki dönemde de katma değerli üretim ve sürdürülebilir büyüme odağıyla uluslararası pazarlardaki etkinliğini artırmayı hedefliyor.