GÜNDEM - 11 Aralık 2021 Cumartesi 09:35

Ömrünü adadığı tahnit sanatı ile ölü hayvanları yaşatıyor

A
A
A
Ömrünü adadığı tahnit sanatı ile ölü hayvanları yaşatıyor

81 yaşındaki Veteriner Teknisyeni Ahmet Hamza, hobi olarak başladığı tahnit sanatı ile hayvanat bahçesinden aldığı ölü hayvanların içini doldurarak onları yaşatıyor. Hamza'nın Pendik’te sanatını konuşturduğu Doğa Bilim Müzesi'nde 500 farklı türden oluşan bin hayvan yer alıyor.

Pendik’te yaşayan 81 yaşındaki Veteriner Teknisyeni Ahmet Hamza, tahnit sanatı olarak bilinen hayvan doldurma işine 1970 yılında Bulgaristan'da hobi olarak başladı. Bulgaristan'dan 1989 yılında ailesiyle birlikte göç ederek Türkiye'ye yerleşen Hamza, hayvanat bahçesinden aldığı ölü hayvanları tahnit işlemi ile dolduruyor.

Hamza, 500 farklı türün olduğu, tam bin adet hayvana ev sahipliği yapan Doğa Bilim Müzesi'ni kurdu. Veteriner Teknisyeni Ahmet Hamza, ömrünü adadığı tahnit sanatını 50 yıldır aralıksız sürdürüyor.

Ömrünü adadığı tahnit sanatı ile ölü hayvanları yaşatıyor

“Bulgaristan'da tahnit edilmiş hayvanları merak ettiğim için birkaç müze ziyaret ettim, öyle başladım”

Tahnit sanatına nasıl başladığını anlatan Veteriner Teknisyeni Ahmet Hamza, “Burada gördüğünüz müze, Türkiye'de ilk Doğa Bilim Müzesi ve Kültür Bakanlığı'ndan resmi onaylanmış tek kültür müzesidir. Burada gördüğünüz hayvanlar, dolaplarından, tavanına kadar her şey bizim elimizden geçtiği için bir aile müzesidir. Bu hayvanları ben 1979 yılında Bulgaristan'da, 1970 yılında veteriner teknisyeniyken bin tane inek ile bir çiftlikte tahnit sanatı ile yaptım. Aynı günlerde böyle seyahatlerde bulunduğum zamanda da tahnit edilmiş hayvanları Bulgaristan'da merak ettiğim için birkaç müze ziyaret ettim. Öyle başladım. Hayvan bulmak zor bir şey, ona da avcıların katkıları oldu. Avcılar ava gittikten sonra tavşan, bıldırcın, kekik, ördek ne vursalar birer tane de bana getirdiler. Ben onları içeriden boşaltırım. Eti onlara veririm, derisi bana kalır. Derisine dolgu yapılıyor. Bu hayvanın içini boşalttıktan sonra deri ilaçlama işlemi var. Tüyleri dökülmesin, kokmasın diye ilaçlar var. Deriyi ilaçlıyorsun. Ondan sonra kafatasını iyice boşalttıktan sonra suni olarak çeşit çeşit boncuk gözler konduktan sonra, pamuk dolgu yapılıyor. Dolgu yaptıktan sonra dikişi yapılıyor. Ondan sonra hayvanın duruş pozisyonunu veriyorsun. Hayvanat Bahçesinde veteriner hekimler bana yardımcı oldular. Donmuş hayvanları bana veriyorlar. Ben de 1-2 gün bekliyorum bu hayvanlar buzdan çözülsün diye. Buzdan çözüldüğünde deriyi yüzmeye başlarız. Normal bir hayvan nasıl yüzülürse aynı şekilde yüzülüyor. Bu hayvanı eski hale getirmek için telden konstrüksiyonlar, içinde teller, ilaçlama zaten sanatın zor işidir” dedi.

Ömrünü adadığı tahnit sanatı ile ölü hayvanları yaşatıyor

“500 çeşit, bin tane hayvan ile evimde 20 sene yaşadım”

Hamza, “500 çeşit, bin tane hayvan ile evimde 20 sene yaşadım. Sonra bir iki tane yatak odası boşalttık. Evde koyacak yer kalmadıktan sonra çıktık yola. Müze kurmak için çok uzun yol hikayesi var. Hayvan bulmak, yapmak çok kolaymış. Müze kurmak daha zor. Gelen giden oluyor. Çocuklar seviniyorlar, bağırıyorlar. Bazıları diyorlar ki amca sen buraya hayvan seslerini de versene. Öğrenciler geldiğinde hayvan sesi çıkarıyorlar. Bağırıyorlar, çıldırıyorlar. Bu da bizi mutlu ediyor. İnsanlar mutlu oldukça biz de mutlu oluyoruz. Şimdi burada 500 çeşit hayvan var. Tavşandan, leopara, çıtaya kadar, dev 100 yaşında kaplumbağalar, onlarca çeşit maymunlar var. Bu insanların yüzde 90’ının görmediği hayvanlar. Bizim ülkemizde bunlar yaşamayan hayvanlar. Bu hayvanlar hep hayvanat bahçesinde yurt dışından gelmiş. Amerika'dan, Avusturya’dan kangurular var. Leopar var, çita var” diye konuştu.

“Yurt dışından gelen, pırıl pırıl hayvanların öldükten sonra toprağa gömmeyi iyi bulmuyorum”

Ahmet Hamza, “Bunlar bizim ülkemizde yaşamıyorlar. Hayvan ölü olarak bana geliyor. Ölü olarak buzlanmış. Bu dışarıda tüylü hayvanın hepsi yıkanıyor, kuruluyorsun. Ondan sonra göğsünden bir kesimle iç organları çıkarılıyor. Bütün iç organları çıkarılıyor, sadece bir deri kalıyor. Kafatasında beyni, dili, gözü her şeyi alınıyor. Ondan sonra gözleri cam gözler, boncuklar konuluyor, ilaçlanıp tel ile şekil yapılıyor. Bütün ayaklarına, kollarına, kuyruklarına, etrafına teller döşeniyor. O teller sayesinde hayvanlara pozisyon verebiliyorsun. Bu telleri döşedikten sonra içine pamuk dolduruyorsun. Pamuğu da dikiş yapıyorsun. Yurt dışından gelen pırıl pırıl hayvanların öldükten sonra toprağa gömülmesini iyi bulmuyorum” ifadelerini kullandı.

Enes Şamil Gönenç - Sevgi Canpolat
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Diyarbakır Bölge turizminin kalkınması için seyahat acenteleri ve rehberler buluştu TURSAB Mezopotamya Bölge Temsil Kurulu tarafından Diyarbakır’a tur düzenleyen seyahat acenteleri ile kentte bulunan turizm rehberleri Diyarbakır Vilayetler Evinde toplantı gerçekleştirdi. Diyarbakır’ın daha iyi ve daha doğru tanıtılması için düzenlenen toplantıya Diyarbakır Vali Yardımcısı İlyas Öztürk, Sur Kaymakamı Hasan Akbulut, TURSAB Mezopotamya Bölge Temsil Kurulu Başkanı Serdar Baturay, İl Kültür ve Turizm Müdürü İrfan Tekin, tur operatörleri ve tur rehberleri katıldı. Toplantıda konuşan Diyarbakır Vali Yardımcısı İlyas Öztürk, ’’Bölgenin daha iyi tanıtılması ve bölge turizminin artması için doğru tanıtılmasına özen göstermemiz gerekiyor. Bu konuda hep birlikte daha iyi ne yapabiliriz sizlerin de düşüncelerini alarak birlikte hareket edeceğiz" dedi. Mezopotamya Bölge Temsil Kurulu Başkanı Serdar Baturay ise ’’Ülkemizin her mevsimi, her yemeği, her hikayesi ve her bölgesiyle dünyanın az sayıdaki çok yönlü turizm ülkelerinden biri olduğunu belirterek," Son yıllarda birçok ülke gibi Türkiye de dijital kampanyalarla, sosyal medya ünlüleriyle tanıtımlar yürütülüyor. Elbette bu araçlar faydalı. Ancak bir ülkeyi bir bölgeyi tanıtmak, bir akşam yemeği görüntüsüyle sınırlı olamaz. İnanç turizminden, gastronomi ye, Kültürel rotalardan, eko-turizme birçok boyutta farklı hedef kitlelere seslenebilecek zenginliğe sahibiz. Bu çeşitlilik yalnızca sosyal medya paylaşımlarıyla değil, hikayelerle, yerel deneyimlerle, bütünsel anlatılarla tanıtılmalı. Çünkü tanıtım bir vizyon işidir, ancak uygulama sahadadır. Stratejik merkez ile yerel uygulayıcılar aynı dili konuşmadıkça, etkili sonuç alınmaz. Bizler bu nedenle bir aradayız ve kentimiz için bölgemiz için nasıl hareket edeceğimizi neler yapabileceğimizi tartışacağız. Bu konuda bizlere destek veren Diyarbakır Valiliğimize, Kaymakamlıklarımıza Belediyelerimize ve Sivil Toplum Örgütlerimize teşekkür ediyorum’’ dedi. Yapılan konuşmaların ardından seyahat acenteleri ve rehberler bölge turizminin gelişimi için düşüncelerini ve karşılaştıkları sorunlar hakkında fikir alışverişinde bulundu.