GÜNDEM - 17 Ağustos 2021 Salı 10:08

Prof. Dr. İsmail Cinel’den vatandaşa aşı uyarısı!

A
A
A
Prof. Dr. İsmail Cinel’den vatandaşa aşı uyarısı!

Korona virüs salgınında delta varyantıyla mücadele sürerken, uzmanlar salgınla mücadelede aşılamanın önemi konusunda vatandaşlara uyarılarda bulunuyor. Aşılamanın önemine dikkat çeken Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İsmail Cinel, “Aşı olmamayı tercih edebilirsiniz, ama o zaman topluluklara karışmayacaksınız, köyünüze gidebilirsiniz, orada tavuğunuzdan yumurta alabilirsiniz” dedi.

Korona virüs salgını sürecinde delta varyantıyla mücadele sürerken, uzmanlar da salgını sonlandırma konusunda aşılamanın önemini vatandaşlara anlatıyor. Uzmanlar, her bireyin aşı zamanı geldiğinde randevu alıp aşısını olması gerektiğini, bu şekilde yoğun bakımda yatan veya hastalığı ağır atlatan hasta sayısının azalacağını belirtti. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi ve yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. İsmail Cinel, korona virüs sürecinde aşılama konusunda vatandaşlara uyarılarda bulundu.

“Dördüncü pik, aşısızların yaygın pandemisi şeklinde diğer piklerden farklı olarak karşımızda”

Prof. Dr. Cinel, “Dünyaya paralel olarak biz de şu anda dördüncü pikin içinde yer alıyoruz. Haftalık ortalamalarda sayılarımız her hafta artıyor. Bunun yoğun bakımlara yansıması var. Hastaneye yatışlara yansıması var. Bu dördüncü piki en kolay ve en iyi, bizim yaşadığımız ikinci pikle kıyaslayabiliriz. Çünkü ikinci pik sırasında geçtiğimiz yıl Kasım - Aralıkta henüz aşı yoktu ve aşının olmadığı bir pikle şu anda önce Ocak, Şubat, Mart'ta bir dönem çok yoğun bir aşılama oldu. Altmış beş yaş üstü ve tüm sağlık personellerine. Daha sonra da yavaş yavaş yaş aralığı on sekizlere, on altılara kadar aşağıya doğru geldi ve yoğun bir aşılama oldu Mayıs, Haziran Temmuz aylarında.

Aşısız dönemle kıyasladığımız zaman Kasım Aralıkta 33 bin vaka varken yoğun bakımlarda gerçekten inanılmaz bir doluluk olmuştu ve 6 bin ağır hastamız vardı. Organ fonksiyonları bozulmuş, yoğun bakım ekipleri hastadan hastaya koşturuyorlardı. Şimdi durum öyle değil. Bakın 25 bin, 26 bin ortalama rakamlardan bahsediyoruz. Normalde aşı olmasaydı 4 binlerde, 4 bin 500’lerde ağır hasta sayımız olacaktı ve yoğun bakım dolacaktı, dolmaya başlayacaktı.

Şu an ise yoğun bakım ağır hasta sayımız yavaş yavaş artıyor. Yoğun bakımlara hastalarımız düşüyor ama kıyaslanamayacak derecede az. Ne kadar az? Belki beşte biri. Yani 800’ler civarı ağır hasta sayımız, 800, 900 arası yoğun bakımda yatan hastamız söz konusu. Tüm toplumun bağışıklanmasını sağlayamadık ama aşının gerçekten çok faydalı olduğunu, hastalansanız dahi bu hastalığı eğer aşılı iseniz daha hafif geçirdiğiniz, yoğun bakımlara düşmediğiniz, düşseniz dahi yoğun bakımdan sağ salim kurtulduğunuz hastalık derecesi söz konusu dördüncü pikte. O yüzden dördüncü pik aşısızların yaygın pandemisi şeklinde diğer piklerden farklı olarak karşımızda şu anda” dedi.

“Ya hiç aşı olmamışlar veya iki doz aşı olmuşlar ama üzerinden zaman çok fazla geçmiş”

Yoğun bakımda yatan hastaların çoğunlukla aşı olmamış ya da bir sonraki aşı tarihini geciktirmiş kişiler olduğunu belirten Prof. Dr. Cinel, “A aşısı b aşısı, c aşısı hiç fark etmez. Üstten bakmak zorundayız olaya. Aşı bilim demektir. Örnek veriyorum bir kızamık hastalığının aşıyla kökü kazınmıştır adeta. Aynı şekilde burada karşımızda bir mikrop, bir virüs var.

Yüzde sekseni hafif geçiriyor bu hastalığı. Bir şey olmuyor ama yüzde beşlik dilim şiddetli geçiriyor, organ fonksiyonları akciğerlerden başlamak üzere bozuluyor. Bağışıklık sistemleri yerle bir oluyor ve yoğun bakımlara düşüyorlar. Yoğun bakımlara düşenlere dördüncü pik sırasında bakıyoruz. Ya hiç aşı olmamışlar veya iki doz aşı olmuşlar ama üzerinden zaman çok fazla geçmiş. Başınız ağrıyor, ilaç aldınız. Bir süre sonra tekrar ilaç alma gereksiniminiz olabilir. İlacın etkisi geçince tekrar ağrıyor olabilir başınız. Aşıda da özellikle ülkemizdeki kullanılan ölü aşı Sinovac aşısı için söylüyorum. Zaten bilimsel dergiler de koruyuculuğu üç, altı ay arası olarak açıklandı. Dünya yeni yaşıyor bu pandemiyi ve bilimsel yayınlar her gün üst üste geliyor” diye konuştu.

“Aşı olmamayı tercih edebilirsiniz, Ama o zaman topluluklara karışmayacaksınız, köyünüze gidebilirsiniz, orada tavuğunuzdan yumurta alabilirsiniz”

Prof. Dr. Cinel konuşmasının devamında, “Delta varyantı hakim varyant olmuş durumda şu anda ülkemizde. Hindistan'dan yola çıktı ve tüm dünyada bütün ülkeleri etkiliyor. Eylül ayında okullar açılacak ve tatil yörelerinden memleketlerinden insanlar büyük metropollere gelecekler. O yüzden bir hazırlık içerisindeyiz. Bu kısa dönemde aşılamayı arttırıp daha hazırlıklı olarak Eylül ayına girmek istiyoruz. Yoğun bakımlarda yerimiz şu an için var. Burada bir sorun yok ama yavaş yavaş doğal olarak vaka sayısı ile birlikte artış söz konusu olacaktır. Bizim burada delta varyantı sonrası yeni varyantların ortaya çıkmasını engelleyebilmek açısından aşıyı kısa sürelerde daha geniş kitlelere yapma zorunluluğumuz var.

Bu bir insan hakkı, aşı olmamayı tercih edebilirsiniz bu da doğal hakkınız saygı gösteriyorum. Ama o zaman topluluklara karışmayacaksınız, köyünüze gidebilirsiniz, orada tavuğunuzdan yumurta alabilirsiniz, domatesinizi yetiştirirsiniz, bir sorun yok. Ama metropollerde, büyük şehirlerde kapalı alanlara girerken, toplu taşımaya girerken buralarda aşı olanların bir günahı yok. Siz beklemeden, onlara fark etmeden zarar vermiş olabiliyorsunuz. Aşı bilim demektir. Aşıya koşalım bu kısa süre içerisinde” dedi.

“Hafif geçireceğinizin garantisi yok”

Korona virüs sürecinde risk alınmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Cinel, “İkinci pikten sonra, üçüncü piki biz Mart, Nisan, Mayıs'ta gördük. Mart Nisan Mayıs ikinci pike oranla yaş ortalaması daha gençleşmişti. Yetmiş sekizden altmış ikilere düşmüştü, çünkü altmış beş yaş üstünü biz aşılamayı Ocak Şubat Mart’ta başarmıştık. Şimdi daha farklı bir durum var.

Gençlere yönelmekle birlikte çok fazla sayıda altmış beş yaş üstü popülasyonda iki doz aşısını olmuş ama üzerinden süre geçtiği için, devlet üçüncü doz hakkını tanıdığı ve hatırlatma dozunuzu olun dediği halde olmayan bir insan popülasyonumuz var. Belki yedi sekiz milyon, delta varyantıyla birlikte aşılarının üzerinden de zaman geçtiği için bunların yoğun bakıma düştüğünü açık ve net olarak biz gözlemlemekteyiz. Organ fonksiyonlarınızın az bozulmasını istiyorsanız bağışıklığınızın sağlanmış olması gerekir. Aşı olmayın, hasta olun ve hafif geçirin hastalığı. Burada da korunursunuz. Ama hafif geçireceğinizin garantisi yok ve çok ağır geçirip yoğun bakıma düşüp ölme riskiniz veya yarım insan olarak yoğun bakımdan taburcu olma riskiniz var. Bunların hiçbirisine asla değmez” şeklinde konuştu.

Halit Arslan

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Trabzon Kahverengi Kokarcaya karşı zehirli mantarlarla biyolojik mücadele yürütülecek Kahverengi kokarcaya yönelik biyolojik mücadele kapsamında bilim insanları zehirli mantarların öldürücü etkisini kullanmak için çalışmalar yürütüyor. Türkiye’de özellikle Karadeniz Bölgesi’nde her yıl milyar dolarlık ihracat geliri sağlanan fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine son yıllarda büyük zarar veren kahverengi kokarcaya karşı etkili mücadeleye yönelik arayışlar sürüyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr İsmail Demir, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden elde ettikleri öldürücü etkisi yüksek mantarların bu böceğin mücadelesinde kullanımına yönelik çalışmalar sürdürdüklerini söyledi. Prof. Dr İsmail Demir, "Laboratuvarda yaptığımız çalışmalarda oldukça yüksek öldürücü etki elde ettik. Hem yavru hem de ergin bireyler üzerinde yaptığımız deneylerin ardından, ilerleyen aylarda, özellikle böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz" dedi. Ülkemizde 2017 yılında ilk kez tespit edilen kahverengi kokarca, son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde hızla artan popülasyonuyla ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Hopa’dan İstanbul’a kadar tüm sahil şeridinde yoğun şekilde görülen istilacı türün etkisinin bir süre daha devam etmesi bekleniyor. Kahverengi kokarcanın özellikle Karadeniz’in iklim koşullarını sevdiği ve geniş bir beslenme yelpazesine sahip olduğu belirtilerek en çok fındığa zarar vermesinin yanı sıra meyve ve sebzelerde de ciddi kayıplara neden oluyor. Kahverengi kokarcanın tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını ancak etkili yöntemlerle baskı altına alınabileceğini vurgulayan Prof. Dr İsmail Demir, "Kokarca, maalesef ülkemize en son giriş yapan ancak oldukça etkili olan istilacı zararlılardan biridir. 2017 yılında ülkemizde ilk kez tespit edildikten sonra hızlı bir popülasyon artışı göstermiştir. Son yıllarda da bu artış hız kesmeden devam etmektedir. Karadeniz sahil şeridinde doğudan batıya, yani Hopa’dan İstanbul’a kadar tüm bölgede çok yoğun bir popülasyon seviyesine ulaşmıştır. Görünüşe göre bu yoğunluk bir süre daha devam edecek" diye konuştu. "Böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz" Kokarcaya karşı yaptıkları laboratuvar çalışmalarında olumlu sonuçlar aldıklarını kaydeden Demir, "Böceğin bölgede yoğunlaşması ve popülasyon artışının hız kazanmasıyla birlikte biz de konuyu çalışma alanımıza dahil ettik. Özellikle bazı girişimlerin ardından, şu anda yürütmekte olduğum ve KTÜ Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü tarafından desteklenen projede, bölgemizden izole ettiğimiz öldürücü etkisi yüksek mantarların bu böceğin mücadelesinde kullanımına yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Laboratuvarda yaptığımız çalışmalarda oldukça yüksek öldürücü etki elde ettik. Hem yavru hem de ergin bireyler üzerinde yaptığımız deneylerin ardından, ilerleyen aylarda özellikle böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz. Umuyoruz ki bu çalışma sonucunda böceğin mücadelesinde kullanabileceğimiz yerel bir fungal biyopreparat geliştireceğiz. Amacımız doğadaki bir canlıyı tamamen yok etmek değil; eğer o canlı zararlı seviyesine ulaşmışsa popülasyonunu zarar eşiğinin altına çekmektir. Böyle istilacı türleri tamamen yok etmek zaten kolay değildir. Özellikle kahverengi kokarca, Karadeniz iklimini seven bir zararlıdır. Beslendiği bitki sayısı da oldukça fazladır. En çok fındığı tercih eder; bunun yanında şeftali, bölgede yoğun bulunan incir ve birçok sebzede ciddi zarara neden olmaktadır. Bu kadar geniş besin çeşitliliğine sahip bir zararlıyı yok etmek ya da tamamen baskı altına almak oldukça zordur. Biz de elbette canlıyı yok etmeyi değil, popülasyonunu zarar eşiğinin altına indirmeyi hedefliyoruz. Bunun için zamana ve farklı yöntemlerin birlikte uygulanmasına ihtiyaç vardır. Böceğin yaşam döngüsünde farklı evreler bulunduğundan hangi aşamada nasıl müdahale edileceği, hangi aşamada daha yüksek verim alınacağı doğru belirlenmelidir. Kışlak mücadelesi, doğaya çıkış dönemindeki mücadele, kimyasal mücadele ve biyolojik mücadele gibi çeşitli yöntemler vardır" şeklinde konuştu. "Samuray arısı olarak bilinen türün mevcut popülasyonu baskılaması şu an için mümkün görünmemektedir" Samuray arısı ile yürütülen biyolojik mücadele çalışmalarını da değerlendiren Demir, "Halk arasında ’Samuray arısı’ olarak bilinen türün mevcut popülasyonu baskılaması şu an için mümkün görünmemektedir; etkisi yeterli değildir. Kimyasallar da kullanılmaktadır ancak onların da yetersiz kaldığı görülmektedir. Zararlının bulunduğu her alanı ilaçlamak mümkün değildir, bunun için tüm Karadeniz sahilinin ilaçlanması gerekir. Bu nedenle daha toplu ve bölgesel baskılama yapılması gerekmektedir. Ayrıca kışlığa gelen bir böceği ilaçlamanın çok anlamı yoktur; çünkü kışlığa gelenlerin zaten yüzde 80-90’ı ölür. Kışlaklara mekanik müdahale, yani süpürmek ya da kışlak alanlarını ortadan kaldırmak faydalıdır. Kışlık dönemindeki ilaçlamalar daha çok toplumun endişesini azaltmaya yöneliktir. Esas müdahale böceğin doğaya çıktığı dönemlerde olmalıdır. Yapılan uygulamalardaki eksiklikler nedeniyle baskılamada hâlâ istenen başarı sağlanamamıştır. Popülasyon şu an çok yüksek olduğu için mevcut yöntemler tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle mikrobiyal mücadeleyi öne çıkarıyoruz. Yani böcekleri hastalandıran ve öldüren mikroorganizmaları kullanmak istiyoruz. Bu böceğin biyolojisi ve ağız yapısı, mantarların kullanılmasına oldukça uygundur. Ayrıca izole ettiğimiz mantarlar bölgemize ait olduğu için doğada kendi varlıklarını sürdürebilir ve kendilerini koruyabilirler" ifadelerini kullandı. "İlaçlama yapıldıktan sonra ise bölgeye belli bir süre geçmeden girilmemelidir" Yapılacak tarım ilaçlamalarının insan sağlığı açısından risk oluşabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. İsmail Demir, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Kullanılacak ilaçların halk sağlığı açısından risk oluşturmaması gerektiğini kaydeden Demir, "Bu böceğe karşı kimyasal mücadele ve biyolojik mücadele birlikte değerlendirilmeli. Aslında biz kimyasal kullanmak istemiyoruz; bu nedenle biyolojik mücadeleye ağırlık veriyoruz. Biyolojik mücadeleyi öne çıkarmamızın sebebi, böcekleri öldüren kimyasalların hedef dışı canlıları ve bizleri de etkilemesidir. Dolayısıyla bu ciddi bir sorun oluşturuyor. Ancak bazen başka bir yöntem kalmadığında kimyasala başvurmak zorunda kalıyoruz. Etkili başka bir çözüm olmadığında mecburen kimyasal kullanımına yöneliyoruz. Kimyasal kullanırken, ne zaman ve nasıl uygulanacağını mutlaka bilmek gerekir. Hangi dozda kullanılacağı çok önemlidir ve tüm bunlara dikkat ederek uygulama yapılmalıdır. Aksi hâlde doğaya zehir vermiş oluruz ve kısa vadeli bir kazanç sağlamak isterken çok daha büyük zararlara yol açabiliriz. Ne yazık ki toplumda zaman zaman, özellikle tarım ilaçlarının kullanımıyla bağlantılı zehirlenmeler yaşanabiliyor. Bu nedenle dozun, kullanım zamanının, uygulanacak yöntemlerin ve hasat öncesi bekleme süresinin devletin yetkili kurumlarınca önerildiği şekilde uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu ilaçların halk sağlığı açısından risk oluşturmaması gerekir. Dozun doğru ayarlanması bu riski azaltabilir. İlaçlama yapıldıktan sonra ise bölgeye belli bir süre geçmeden girilmemelidir. Vatandaşların ve hedef dışı organizmaların, ilaçlama sonrasında hemen o bölgede bulunmaması büyük önem taşır."
Afyon Çocuklarına kemerle işkence yapıp kayıt altına alan baba olayı ile ilgili bir skandal daha Çocuklarına kemerle işkence yapıp kayıt altına alan baba olayı ile ilgili bir skandal daha AFYONKARAHİSAR (İHA) - Afyonkarahisar’da bir baba 4 küçük çocuğunu kemerle döverek işkence yaptığı anların ortaya çıkan görüntülerinin ardından savcılık harekete geçerken olayda bir skandal daha gün yüzüne çıktı. Olay, İhsaniye ilçesinde meydana geldi. Edinilen bilgilere göre, Murat M., isimli şahıs kavgalı olduğu kayınbiraderi ve kayınvalidesinin yaşadığı eve isimleri henüz öğrenilemeyen 4 çocuğunun gittiğini öğrendi. Bunun üzerine Murat M., akıllara durgunluk veren ve yürekleri sızlatan bir yöntemle çocuklarına işkence yaptı. Şahıs eline aldığı kemerle biri erkek üçü kız 4 küçük çocuğu dakikalarca kemerle döverek darp etti. Şahsın çocuklara vururken ’bir daha gidecek misiniz ninenize’ diye bağırması ise dikkatlerden kaçmadı. Şahıs Bir başka akıl almaz şey daha yaparak çocuklarını dövdüğü anları kendisi cep telefonuyla kaydedip kavgalı olduğu kayınbiraderine gönderdi. Avukat jandarma hakkında da suç duyurusunda bulundu Yaşanan olayın perde arkasında ise bir başka skandal daha ortaya çıktı. Olayla ilgili suç duyurusunda bulunan Avukat Rahmi Emirhan Oğuz yaptığı başvuru dilekçesinde duyanların içini sızlatan bir konuya da el attı. Oğuz şikayet dilekçesinde "Olayın jandarmaya bildirilmesine rağmen hiçbir adli ve idari işlem yapmayan İhsaniye Jandarma görevlileri hakkında da ’görevi kötüye kullanma’ suçu yönünden inceleme ve soruşturma başlatılmasını talep etti. Olayla ilgili savcılık tarafından başlatılan soruşturma devam ediyor.
Sivas Prematüre bebeklere pastalı kutlama Sivas Numune Hastanesinde Dünya Prematüre Günü kapsamında Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde etkinlik düzenlendi. Etkinliğe hastane yöneticileri, servis çalışanları, prematüre bebekler ve aileleri katılarak bu özel günün anlamını paylaştı. Pasta kesilen programda konuşan Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Coşkun Armağan, prematüre bebeklerin yaşam mücadelesine tanıklık eden sağlık profesyonellerinin bu süreçteki önemine dikkat çekti. Dr. Armağan "Bizler gibi hayatının büyük bir kısmı Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi kapılarında geçen, her gün bir mucizeye tanıklık edenler olarak bir aradayız. Bizler, o küçücük kuvözlerin içinde hayata tutunma azmi gösteren, beklenenden çok daha erken aramıza katılan minik savaşçılarımızın ilk nefeslerinden ilk gülümsemelerine kadar her anına şahitlik eden bir ekibiz. Erken doğum, sadece tıbbi bir durum değil; aileler için bir maraton, bizler için ise özel bir ihtimam ve dikkat gerektiren kutsal bir görevdir. Bu süreçte gösterdikleri sonsuz sabır ve güven için ailelerimize; mesai mefhumu gözetmeksizin en hassas dokunuşları sergileyen tüm Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi hemşirelerimize ve tüm destek ekibimize yürekten teşekkür ediyorum. Biz bir aileyiz ve bu başarı bir ekip işidir. Mor rengin temsil ettiği hassasiyeti ve direnci bir an olsun unutmayalım. Onların her bir gramı bizim için kazanılmış bir zaferdir" dedi.
Erzurum Muharip gazilerden kaymakamlara ziyaret Türkiye Muharip Gaziler Derneği Erzurum Şube Başkanı Salih Mesci, Yakutiye İlçe Kaymakamı Tuncay Kaldırım, Palandöken İlçe Kaymakamı Yunus Kızılgüneş, Aziziye İlçe Kaymakamı Muhammet Tugay’a nezaket ziyaretinde bulunarak plaket takdiminde bulundu. ’Varlığınızla onur duyuyoruz’ Yakutiye İlçe Kaymakamı Tuncay Kaldırım, ziyaretten memnuniyet duyduğunu ifade etti. Kaymakam Kaldırım, Gazilerin fedakarlıklarına dikkat çekerek, "Varlığınızla onur duyuyoruz. Ülkemiz için canını ortaya koyan siz gazilerimizi konuk etmenin onurunu yaşıyorum. Adım kadar eminim ki bu ülkenin kahramanları ellerini, kollarını kaybettiler ama onurlarını, haysiyetlerini ve şereflerini korudular. Onlar, namusumuzu, şerefimizi ve bayrağımızı savunmak için gerektiğinde en büyük bedelleri ödediler. Bu millet, vatanı uğruna canını ortaya koyan Gazilerini hiçbir zaman unutmayacak. Şehitlerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz. Mekânları cennet olsun. Anlamı ziyaretlerinden dolayı Türkiye Muharip Gaziler Derneği Erzurum Şube Başkanı Sayın Salih Mesci’ye yönetimine teşekkür ediyoum. Sağlıklı, sıhhatli bir ömür diliyorum’’ dedi. ’Gazilerimizin yanındayız’ Palandöken İlçe Kaymakamı Yunus Kızılgüneş ise Nezaket ziyaretlerinden dolayı Başkan Salih Mesci’ye Teşekkür ederek, "Muharip gazilerimiz olarak sizler bizlerin göz bebeklerisiniz. Sizlerin yanında olmak, sizlere yakın olmak, sizlerin her türlü istek, talep ve ihtiyaçlarınız konusunda sizlere yardımcı olmak bizler için şereftir onurdur. Şehitlerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz. Mekânları cennet olsun. Allah, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi korusun. Nezaket ziyaretinizden dolayı çok teşekkür ederim" dedi. ’Tarihimize altın harflerle geçtiniz’ Aziziye Kaymakamı Muhammet Tugay ise, "Salih Mesci Başkanımızın şahsında bütün gazilerimize selam ve hürmet ediyoruz. Tarihimize altın harflerle geçtiniz. Bu büyük bir onur. Göğsünüzde taşıdığınız madalya; barış ve huzurun nişanesi, sonsuz bir şükranının ifadesidir. Şehitlerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz. Mekânları cennet olsun" diye konuştu. "Allah devletimize milletimize zeval vermesin." Türkiye Muharip Gaziler Derneği Erzurum Şube Başkanı Salih Mesci, Erzurum Muharip Gaziler Derneği’ne bugüne kadar verdiği destek ve katkılarından dolayı Yakutiye İlçe Kaymakamı Tuncay Kaldırım’a, Palandöken İlçe Kaymakamı Yunus Kızılgüneş’e Aziziye İlçe Kaymakamı Muhammet Tugay’a teşekkür ederek plaket takdim etti. Başkan Salih Mesci, "Gazilerimizin her zaman yanında ve her zaman bizlerin destekçisisiniz. Bizlerin her zaman yanımızda olduğunuzdan dolayı teşekkür ediyoruz. Erzurum Muharip Gaziler Derneği’ne bu güne kadar verdiğiniz katkılar ve destekler için teşekkür ediyoruz. Allah devletimize milletimize zeval vermesin" diye konuştu.