SAĞLIK - 15 Kasım 2017 Çarşamba 21:47

Sinsi tehlike diyabet

A
A
A
Sinsi tehlike diyabet

Diyetisyen Hatice Karslıoğlu, diyabetin hareketsiz yaşam ve obezitenin yol açtığı sinsi bir hastalık olduğunu, korunmak için bu ikisinden uzak durulması gerektiğini söyledi.

Kibem Diyet Mutfak Kurucusu ve Diyetisyen Hatice Karslıoğlu, diyabetin çağın hastalıklarından biri olduğunu hatırlatarak, “Sayılar, tehlikenin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 1985’te tüm dünyada tahminen 30 milyon diyabetli bulunuyordu. 10 yıl sonra bu sayı 150 milyonun üzerine çıkmıştı. Günümüz itibarıyla ise dünya üzerinde 246 milyon diyabet hastası var ve projeksiyonlar gösteriyor ki 2025’ten önce bu sayı 380 milyona varacak. Artış da özellikle gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecek” dedi.

Diyabetten yaşamını kaybeden insan sayısının her yıl 3.8 milyonu bulduğuna dikkati çeken Karslıoğlu, “Her 10 saniyede bir bir kişi diyabete bağlı bir nedenden ötürü yaşamını yitiriyor. Dünyanın herhangi bir yerinde diyabetten ötürü her 30 saniyede bir bacak kaybediliyor” ifadesini kullandı.

Karslıoğlu, diyabetin gelişmiş ülkelerde erişkin grubundaki görme kaybının en önemli nedenlerinden biri olduğunu, diyabetli kişilerin diyabetli olmayanlara göre iki ilâ dört kez daha fazla kardiyovasküler hastalık gelişme riskiyle karşı karşıya olduğunu kaydetti. Karslıoğlu, “Kardiyovasküler hastalık, günümüzün sanayileşmiş ülkelerinde bir numaralı ölüm nedeni olarak kabul ediliyor. Kardiyovasküler hastalıktan ötürü ölüm riski, diyabetli kişilerde diyabetli olmayanlara göre üç kez daha fazladır” dedi.

Diyabetin körlük, böbrek yetmezliği ve kalp hastalığı gibi yıkıcı komplikasyonlarının hem kişi hem de ülkelerin sağlığı koruma programları üzerinde yüklü bir mali yük oluşturmakta olduğunu belirten Karslıoğlu, Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) yıllık sağlık bütçesinin yüzde 15’inin diyabete ilişkin harcamalardan kaynaklandığını kaydetti. Diyabetli bir kişinin diyabetli olmayan bir kişiye göre iki ilâ beş kez daha fazla tıbbi amaçlı harcama yapmak zorunda kaldığını, bu durumun da daha sık doktor kontrolleri, çeşitli cihazlardan yararlanma ve ilaç alımı, ayrıca daha yüksek oranda hastaneye yatma zorunluluğundan kaynaklandığını belirten Karslıoğlu, "Diyabet harcamalarının bir ülkenin sağlık bütçesinin yüzde 5 ilâ 10’unu oluşturduğu tahmin ediliyor. Aile bütçesine yaptığı ekonomik baskı yanı sıra, hastalığın yol açtığı stres, sıkıntı, acı ve endişenin oluşturduğu tahribat da en az ekonomik baskı denli yıkıcı. Çünkü diyabet, kaliteli yaşam standartlarından ödün verilmesi anlamına gelir. Ekonomik ve psikolojik anlamda” diye konuştu.

“Obezite diyabet hastalığının en önemli düşmanıdır”

Karslıoğlu, “Tip 2 diyabet genetik bir hastalıktır. Birinci derece akrabalarınızda diyabet hastalığı varsa 40 yaşından sonra sizde de diyabet görülme riski başlar. Ancak sadece genetik faktörler diyabet hastalığının oluşmasına neden olmamaktadır. Bunun yanında diyabet hastalığının en önemli düşmanı obezitedir. Beden kitle indeksi 30 ve üzeri olan kişilerde normal kilolu olanlara göre diyabet hastalığı görülme sıklığı 4 kat daha fazladır. Diyabetten korunmak için bulunduğunuz kilonun yüzde 10’unu kaybetmeniz halinde diyabet hastalığına yakalanma riski yüzde 50 oranında düşüyor” dedi. 

Karslıoğlu, “Eğer diyabet hastası iseniz sadece kullanılan ilaçlar tek başına yeterli gelmez. Kilo vererek kan şekerinizi kontrol altına alabilirsiniz. Diğer önemli bir nokta ise bel çevresidir. Erkeklerde bel çevresi 102 santimetrenin üstünde, kadınlarda ise 88 santimetrenin üstünde olan kişilerde beden kitlesi 30 ve üzeri olmasa da diyabetin habercisidir. Açlık kan şekeriniz normal aralıkta olsa dahi siz gelecekte diyabet adayısınızdır. Bu yüzden diyabetten korunmak için kilolarınızdan kurtularak geleceğinize en iyi yatırımı yapmış olacaksınız” dedi.
Yalnızca sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenerek obeziteden ve bunun sonucunda oluşan Tip 2 diyabetten korunmanın mümkün olduğuna vurgu yapan Karslıoğlu, “2002’de yapılan araştırmalar, piyasada 17 bin çeşit gıda bulunduğunu gösteriyor. Bunca çeşitlilik arasında bizlere düşen görev, gıda seçiminde canımızın çektiğini değil, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri tüketmek olmalıdır. Besin tüketimi konusunda bilinçli hareket etmek, obeziteden korunmanın ilk koşuludur diyebiliriz. Doğanın bize sunduğu nimetleri tercih ederek hem vücudumuzu, hem de ruhumuzu sağlıklı beslememiz mümkündür” diye konuştu.

“Diyabetin düşmanı beyaz un”

Ailede diyabet öyküsü olması halinde çok erken yaşlarda beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğini belirten Diyetisyen Karslıoğlu, beslenmede diyabetin en önemli düşmanının beyaz un olduğunu, şeker hastası olmasanız dahi bel çevrenizde yağlanma varsa beyaz undan yapılan ekmek, kurabiye, börek, poğaça, simit gibi besinlerin hızlı kilo alımına neden olduğunu kaydetti. Karslıoğlu şöyle devam etti:
“Tabii ki sadece beyaz un bu sorunun sebebi değildir. Glisemik indeksi yüksek besinler şeker, meyve suyu, gazlı içecekler, alkol, tatlılar, aşırı meyve tüketimi, pirinç, patates, mısır gibi besinler de hızlı kilo almanıza neden olur. Bunun yerine tam buğday unundan ekmek tercih edin. Ara öğün için mutlaka glisemik endeksi düşük yiyecekler tercih edilmeli. Özellikle süt kan şekeri dengelemede çok iyi bir besindir. Hem glisemik indeksi düşüktür hem de tok tutar ve iştahınızın kontrolünü sağlar. Bunun yanında en iyi kalsiyum kaynağıdır. Ara öğünlerde tek başına meyve alımından kaçınılmalı. En kritik ara öğün öğleden sonraki ikindi saatidir. Ülkemizde öğlen ve akşam yemeği arasındaki süre oldukça uzundur. Öğle ve akşam yemeği arasındaki neredeyse 7-8 saati bulan uzun bir sürede kan şekeri aşırı düşebilir. Bu yüzden kişiler iştahlarını kontrol edemez ve tıkınırcasına atıştırma yaparlar. Diyabeti önleyen en önemli besin ülkemizin en zengin tarım ürünleri olan sebzeler ve kuru baklagillerdir. Sofranızda bir tabak sebze ve haftada 2-3 gün muhakkak nohut, kuru fasülye, yeşil mercimeği eksik etmeyin. Özellikle akşam yemeklerini hafif geçirerek hem kilo almaktan hem de diyabetten korunabilirsiniz.”

“Yürüyüş diyabeti önlüyor”

Diyetisyen Hatice Karslıoğlu, her gün günde en az 35 dakika orta tempoda yapılan yürüyüşün diyabetten, obeziteden koruduğunu belirterek, “Haftada 3 gün sadece spor merkezine gidip diğer günler hiç aktivite yapmamak yeterli değildir. Gün içerisinde aktif olup, aynı zamanda her gün 35 dakika tempolu yürüyüş sizi hem obeziteden hem de diyabetten koruyacaktır. Ancak yürüyüş yapıyorum demek beslenmenize dikkat etmemek, her şeyi sınırsız yemek anlamına gelmez. Bu yüzden hepsi denge içerisinde olmalıdır” dedi.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Dr. Ender Saraç’ın oğluna ‘cinsel istismar’ suçundan yargılanmasına devam edildi Dr. Ender Saraç’ın, 13 yaşındaki oğluna ‘cinsel istismar’ uyguladığı iddiasıyla yargılanmasına devam edildi. Davada ilk kez konuşan müşteki anne, ‘’Şikayetçi değilim çünkü böyle bir eylemi gerçekleştirdiğine inanmıyorum’’ dedi. Mahkeme, mağdur çocuk M.S.’ye 15 yaşından küçük olması ve kendisini temsil edemeyecek olması nedeniyle temsil kayyımı atanmasına hükmetti. Doktor Mehmet Ender Saraç hakkında, Beşiktaş’ta 2017-2021 yılları arasında 13 yaşındaki oğlu M.S.’ye ‘cinsel istismar’ uyguladığı iddiasıyla açılan davanın görülmesine devam edildi. İstanbul 34.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tutuksuz sanık Ender Saraç ile müşteki Benan Saraç hazır bulundu. Duruşmaya taraf avukatları da katıldı. ‘’Evladımı böyle bir konuda yakacak bir anne değilim ben’’ Duruşmada ifade veren müşteki Benan Saraç, ‘’Çocuğum okula gitmeden ve öğretmenine anlatmadan birkaç hafta önce bana bahsetmişti. İnanmadım, sorguladım, konduramadım, böyle bir şeyin olabileceğini düşünmedim. Oğlumun da bu sinir ve hiddetle böyle bir şey yapmış olabileceğini düşündüm. Hasta raporu vardı evde dinleniyordu ama okula gitmek istedi, ben de izin verdim, kalbini kırmak istemedim. Okulunun rehberlik öğretmenlerinden bir telefon aldım. Gittim ve konuştuk, oğlumun durumu bana anlattığını söyledim onlara. Hemen şikayete gitmedim çünkü oğlumun babaya karşı sinirli olduğunu biliyordum, sonra mecburen şikayetçi oldum çünkü oğlumun yanında olmak zorundaydım. Sanki çocuğuma bunu ben yaptırmışım gibi ithamlarda bulundu karşı taraf, evladımı böyle bir konuda yakacak bir anne değilim ben, öyle olsa ben ilk gün şikayetimi zaten yapardım’’ dedi. ‘’Şikayetçi değilim çünkü böyle bir eylemi gerçekleştirdiğine inanmıyorum’’ İfadesine devam eden müşteki Benan Saraç, ‘’Konu rehberliğe kadar gidince mecburen şikayetçi oldum, bir yandan da evladımı sorgulamaya devam ettim. Evladımı kaybedemem. Özellikle yönlendirici de olmadım. Ergenlik çağında olması, babayla tartışmalarımızdan etkileniyor olması da hep aklımdaydı. En nihayetinde bana oğlum gerçeği itiraf etti ağlayarak. Böyle bir olayın yaşanmadığını söyledi, babaya karşı çok büyük hayal kırıklığı içerisindeydi evladım çünkü çocukların önünde baba, bana şiddet uyguluyordu. Ben hiçbir zaman darp raporu almadım, olayın basına yansımasını istemedim. Bunun üzerine Üsküdar’daki Çocuk Şubeyi arayıp oğlumun bana söylediklerini anlattım ve tekrar ifade verdik. Çocuklarımı ne para ne de boşanma davası için kullanmadım, külliyen yalandır. Ayrıca, sanık hakkında ‘cinsel istismar’ konusunda şikayetçi değilim çünkü böyle bir eylemi gerçekleştirdiğine inanmıyorum’’ ifadelerini kullandı. Duruşmada tanık olarak dinlenen rehber öğretmen, ‘’Ben 5. ve 8. sınıfların psikolojik danışmanıydım. Odamdayken öğrencim M.S. geldi. Elinde bir kağıt vardı, ‘sağlık raporumu nereye bırakayım’ dedi. Ben de İlknur hocaya iletmesini söyledim. Bana başka bir şey daha söylemek istediğini belirtti, babasının evde çıplak gezdiğini, jel kullandığını söyledi. Sonra annesine telefon ettim. Öğrencimiz annesiyle birlikte saat 14.00’te tekrar geldiler. Anne ve çocukla görüştükten sonra okuldan çıktılar’’ şeklinde konuştu. ‘’Çok haksız bir iftiraya uğradım’’ Şiddet uyguladığı hususunun kesinlikle yalan olduğunu belirten sanık Ender Saraç ise ‘’Çocuklarıma bir fiske dahi vurmadım. Evde çıplak dolaştığımla ilgili beyana gülüp geçiyorum. Evde tuvalet ve banyoda dahi her yerde 7/24 kamera vardır. Çok haksız bir iftiraya uğradım. Maddi ve manevi zarar gördüm. Bütün imkanlarımla çocuklarıma seferber oldum. Ciddi şekilde zarar gördüm. Bir an önce beraat edip gerçek hayatıma dönmek istiyorum” dedi. Mağdur çocuğa temsil kayyımı atanacak Ara kararını açıklayan mahkeme, mağdur çocuk M.S.’ye 15 yaşından küçük olması ve kendisini temsil edemeyecek olması nedeniyle temsil kayyımı atanmasına ve M.S.’nin bir sonraki celse dinlenilmesine hükmederek duruşmayı erteledi. İddianameden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, mağdur M.S.’nin 5 Aralık 2023’de öğrenim gördüğü okul idaresinin tutmuş olduğu tutanakların polise bildirilmesiyle soruşturmaya başlandığı aktarıldı. Hazırlanan iddianamede, mağdur M.S.’nin şeref ve namusunu ilgilendiren bir konuda şüpheli Mehmet Ender Saraç’a iftira atmasını gerektirir ciddi bir neden bulunmaması, aralarında daha önceden husumet olmaması, mağdurun olayı okuldaki öğretmenlerine anlatmış olması, annenin sonradan olaya dahil olması ve öğretmenlerine açılan çocuğun ifadelerinin yönlendirme etkisinde olduğu ya da kurgudan ibaret olduğu ihtimalinin olmaması, bu gerekçeyle ise mağdurun ilk verdiği ifadenin samimi ve gerçeği yansıtır mahiyette olduğuna kanaat getirildiği kaydedildi. Hazırlanan iddianamede şüpheli Mehmet Ender Saraç’ın ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçundan 12 yıldan 22 yıl 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.