KÜLTÜR SANAT - 02 Ekim 2017 Pazartesi 14:32

Yönetmen İlker Savaşkurt son filmi ‘Damat Koğuşu’nu anlattı!

A
A
A
Yönetmen İlker Savaşkurt son filmi ‘Damat Koğuşu’nu anlattı!

'Damat Koğuşu’ filminin yönetmeni İlker Savaşkurt, "Bizi filmi yapmaya tetikleyen şey cinsel istismarın, tecavüz vakalarının artışı oldu" dedi.

Cezaevlerinde tecavüzcülerin ve tacizcilerin yattığı koğuşu anlatan ‘Damat Koğuşu’ filminin yönetmeni İlker Savaşkurt ile başrol oyuncusu Musa Can Pekcan, iHA'dan Güneş Coşkun’un sorularını cevapladı.
Sofya, İstanbul, Harlem, TheEuropean Film Festivalleri'nden bir çok ödülle dönen filmin bu başarısında bir çok kişinin emeği olduğunu belirten İlker Savaşkurt; “O yüzden bize başlangıçta inanan arkadaşlarımıza ve destek çıkan herkese teşekkür etmek istiyorum. Bizim bir fikrimiz vardı. İnsanlar ve arkadaşlarımız bize inandılar. Hep beraber bu fikrin peşine düştük bunu oluşturmaya çalıştık. Daha iyilerini yakında yapmayı umuyoruz.” dedi.

Filmde ağır ve hassas bir konu işleyen yönetmen Savaşkurt, kendilerini böyle bir film çekmeye iten şeyin özellikle son yıllarda Türkiye’de yaşanan cinsel istismar, tecavüz vakalarındaki artış olduğunu söyledi. Savaşkurt, bunun sosyal medyada ve haberlerde daha fazla görünür olmasının da filmin çıkış noktası olduğunu belirterek, “Film gerçek bir hikayeden alıntı, biz 10 yıl öncesinde bir hikaye dinlemiştik. Bu hikayenin filmle paralel giden yönleri de var, tamamen kurgu yönleri de var. Bizi tetikleyen şeyde özellikle son yıllarda Türkiye de bu cinsel istismarın, tecavüz vakalarının artışı ve sosyal medyada , haberlerde daha fazla görünür olması. Bu bizi devamlı düşündürüyordu zaten. Bu konu ne zaman irdelenecek ya da ne zaman daha farklı tarzda cezaevi filmi yapılacak diye düşünürken, böyle bir konuyu işleyen filmi biz yapalım dedik” diye konuştu.

İNSANLAR YİNE KENDİ CEZA YA DA ADALET SİSTEMİNİ GETİRME İHTİYACI DUYACAK”

Yönetmen İlker Savaşkurt son filmi ‘Damat Koğuşu’nu anlattı!“Film cezaevlerinde cinsel istismarcı mahkumların konulduğu koğuşlardaki uyguladıkları kendi adaletlerini anlatıyor. Sistem her ne kadar devletin koyduğu yasalar çerçevesinde işlese de insanlar yine kendi ceza ya da adalet sistemini getirme ihtiyacı duyacak” diyen yönetmen Savaşkurt, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Devletin ya da devletlerin koyduğu kurallar coğrafi ya da bölgesel olarak sürekli şekil değiştirir. Şu an 50 km ötede konulmuş aynı kural yaptırımları kesinlikle çalışmaz. Bu biraz insani bir şeydir. Bu yüzden kurallar ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olursa olsun insanlar yine kendi ceza ya da adalet sistemini getirme ihtiyacı duyacaktır. Bu da tam sormak istediğimiz sorulardan birisi, yani gerçek adaletin, ya da gerçek suçlunun kim olduğunu soruyoruz biz de.”

“SEN DAHA BÜYÜK BİR SUÇ İŞLEDİN DİYE ONU HEMEN CEZALANDIRABİLİYOR”

Filmde suçun derecelendirmesini, cinayet işleyen bir mahkumla, tecavüz suçu işleyen bir mahkumun arasındaki o ince çizgiyi ekrana taşıdıklarını aktaran Savaşkurt, suçlunun suçluyu cezalandırması ve bunu bir hak olarak görmesi sorusuna verdiği cevapta; “Bu biraz da sınıfta, mahallede veya askerde bulunmak gibi, yani kitapta yazılmayan ya da yazılı olmayan hiyerarşik sistemler var. Damat koğuşunda da iki tecavüzcü birbirini cezalandırabiliyor. Bu belli bir şekilde derecelendirmiş. Biri çocuk tecavüzcüsü, diğeri başka türlü bir istismarcı. Mahkumlar kendi derecelendirmelerini yapıp hemen ceza kesebiliyorlar. Bu belki de koğuş sisteminin getirdiği bir şey. İnsanlar daha iyi ayrışmış şekilde olsaydı belki böyle olmayabilirdi. Doğru yolu nedir, hatta doğru bir yolu var mıdır pek emin değilim ama belli bir yerde koğuş sistemi de güzel bir sistem. Çünkü insanlar karşı çıksalar da özellikle bizim gibi coğrafyalar bu tarz sistemleri sever, bu kademelendirme neye göre oluyor gerçekten de hiç bilmiyorum" yanıtını verdi.

“EMPATİ YA DA SEMPATİ KAVRAMLARINA İZİN VERMEDİK”

Savaşkurt, "Filmi yaparken vizyonu bu kadar düşünmüyorduk.Film halk için olan bir sanat biçimidir, o yüzden filmi çekerken, biz birazda halk gibi düşünmeye çalıştık. Bu da bizi şöyle etkiledi; tüm bunlar yaşanırken biz içeriye birazda sadece mercek tutmak istedik o yüzden empati ya da sempati kavramlarına izin vermedik. Mesela Musa bir başrol olmasına rağmen aslında tamamen başrol değil. Musa’yla kesin bir içsellik kurmadan, suçluya, masuma, gardiyana kısacası herkesin hayatına biraz biraz bakıyoruz. Seyreden herkesin filmden istediğini anlasın istedik çünkü bizim filmde geçen ortamda ve filmin konusuyla ilgili ne düşündüğümüzü ifade etmemiz yanlış bir şey olacaktı. Konuyu elimizden geldiğince izleyenlerin düşüncesine bırakmak istedik” diye konuştu.

Yönetmen İlker Savaşkurt son filmi ‘Damat Koğuşu’nu anlattı!

“HADIM VE İDAM CEZALARI CAYDIRICI BİR ETKEN DEĞİL TETİKLEYİCİ BİR ETKENDİR”

Günümüzde güncel bir konu olan idam ve hadım konusunun caydırıcı bir etken olmadığını, tam tersi yapma dürtüsünü tetiklediğini sözlerine ekleyen Savaşkurt, “Kültürümüz itibariyle 600 700 yıllık geçmişimizde idam ve hadım cezalarının olması neticesiyle bu cezalar Türkiye için normal gözükebilir. Ama son 50 veya 100 yıldır böyle bir durumu yaşamadığımız ve gözümüzle görmediğimiz için özellikle yeni jenerasyonda bu konunun konuşulması çok rahat olabilir. Fakat bana idam ve hadım cezalarının getirilmesi suçlara engelleyici bir etki midir diye sorarsanız, biraz araştırma yapınca tetikleyici etki olduğunu söyleyebilirim. İdam veya hadım cezaları artış gösterdikçe, insanları suç işlemeye tetiklediği gibi suç oranı da artar. Bu konuya psikolojik olarak yaklaşmak gerekebilir ve bu konuda küçük yaşlarda başlayan eğitimler verilebilir. Hadım ve idam cezalarının toplumda caydırıcı bir etken olacağını düşünmüyorum" dedi.

“O ÇİZGİ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİYDİ”

Başrol oyuncusu Musa Can Pekcan ilk uzun metrajlı film deneyimini ‘Damat Koğuşu ‘nda yaşadı. Başrol olan Yusuf Şengül rolü için hazırlık sürecinden bahseden Pekcan; "Senaryoyu okurken karakterin belli başlı özellikleri vardı. Her şey den önce senaryo ilk geldiğinde 90 kiloydum yani kilo vermem gerekiyordu. Öncelikle Yusuf’u oynayacak bir adam kırmızı yanaklı olamazdı. Bunun sonrasında kendi içimde Yusuf’un masumiyeti ile ilgili büyük tartışmalar yaşadım. Senaristimiz Mehmet Kala ve yönetmenimiz İlker Şavaşkurt ’la sürekli olarak bunu tartışıyorduk; Yusuf masum mu değil mi, yaptı mı yapmadı mı. Yusuf'u o ince çizgide tutmak çok önemliydi. Çünkü Yusuf bütün filmin terazisiydi. Yusuf için net bir şey söylediğimizde film de net bir şey söylüyor, fakat biz net bir şey söylemek istemiyorduk. O yüzden o çizgi benim için çok önemliydi” ifadelerini kullandı.

“ÇOK BÜYÜK BİR TECRÜBE AMA AYNI ZAMANDA ÇOK BÜYÜK BİR KAOS”

İlk uzun metrajlı film deneyiminin, filmde başrol oynamanın ve bu kadar zor bir role gelmenin çok büyük bir tecrübe ama aynı zamanda çok büyük bir kaos olduğunu belirten Pekcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk uzun metraj ve başrol oynamanın dışında Damat Koğuşun’da Yusuf Şengül gibi birini oynamak bir oyuncu için çok büyük bir iş çok büyük bir tecrübe ama aynı zamanda çok büyük bir kaos çünkü tecrübesizlik olduğu için sette bir yerden sonra Yusuf’a dönmeye başladım, rolden çıkamadım diye düşünen bir biri değilim. Öyle bir oyunculuk anlayışım yok ama 14 gün boyunca Yusuf’ u oynamak, o şeyleri yaşamak bende bir süre sonra deformasyon yaşatmaya başladı. Bir gün İlker, Yusuf gibi uyuyorsun git başka yerde uyu demişti çünkü biz çok yoğun çalışıyorduk ve koğuşta gördüğünüz o ranzalarda uyuyorduk. Çok zordu ama çok keyifliydi.”

“İTİRAF ETMEK ÇOK ZOR BİR YERE DÖNÜŞEBİLİR”

“Yusuf Şengül rolü için için masum diyemeyiz, itiraf edebilecekken neden susuyor” sorusuna Pekcan, şu yanıtı verdi:

“İtiraf edebilir mi bilmiyorum çünkü içeride onca şey yaşadıktan sonra bir şeyleri itiraf etmek çok zor bir hale gelebilir. Daha koğuşa girer girmez, hatta koğuştan önce karakola girer girmez bir suçlu damgasıyla içeriye giriyorsunuz ve siz suçsuz olduğunuzu söylediğiniz anda kimse suçsuz olduğunuzu düşünmeyecek. Dolayısıyla Yusuf koğuşa gelene kadar belki yirmi, otuz kere suçsuz olduğunu söyledi, işe yaramadığını gördü. Koğuşun içindeki diğer adamlar da suçlu olduğu ve artık koğuşun içinde olduğu için bunu tekrar tekrar söylemesinin bir manası olmadığını düşünüyor. Yusuf bu nedenle sessiz, bu nedenle izliyor ve hayatta kalmaya çalışıyor.”

29 Eylül itibariyle vizyona giren ’Damat Koğuşu’ filmi yönetmen İlker Savaşkurt ‘un ilk uzun metrajlı filmi özelliğini taşıyor. 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Yenidoğan Çetesi davasının görülmesine devam edildi İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmal sonucu ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın 7’nci duruşması görüldü. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’ne yönelik düzenlenen 2. dalga operasyona ilişkin geçtiğimiz günlerde iddianame hazırlanmıştı. Çete lideri olduğu ileri sürülen Fırat Sarı ile birlikte hareket ettikleri belirlenen şahıslara yönelik hazırlanan iddianame ana dava ile birleştirilmişti. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nce adliyenin konferans salonunda görülen duruşmaya, 6’sı tutuklu bir kısım tutuksuz sanık ile tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuklu ve tutuksuz sanıklar ise duruşmaya, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Duruşma, yoklamaların alınmasının ardından sanıkların savunmaları ile başladı. Davada sanık sayısı 61 oldu Duruşmada, dava dosyasına eklenen evraklar okunduğu sırada, dosyadan ayrılan iki davanın ana dava ile birleştirildiği ve sanık sayısının böylece 61’e yükseldiği öğrenildi. Savunma yapan tutuklu sanık Şeyhmus Çelik, "Opara bebek, Fırat Sarı tarafından Birinci Hastanesi’ne gönderildi ve Hakan Doğukan Taşçı tarafından teslim alındı. Fırat Sarı tutuklanmadan önce saçsız bir insanken, soruşturma sonrası peruk takmıştır. Opara bebek Beylikdüzü Medilife Hastanesi’ne sevk edildi. Ben hastanede olmadığım gün Opara bebek ex oldu. Bunu diğer sanıklarda belirtmiştir. Hakan Doğukan Taşçı ve diğer sanıklar arasında geçen konuşmamada bebeğin ben hastanede yokken öldüğü bellidir. Ben bebekleri öldürmedim bu bellidir. Tahliyemi talep ediyorum" dedi. Tutuklu sanık Rıza Keykubad’ın eşi tutuksuz sanık Hilda Keykubad da savunmasında, "Ben mesleğimin gerekliliğini en iyi şekilde yaptım. Evimi, eşimi, çocuğumu ihmal ettim ama hastalarımı ihmal etmedim. Hayatım boyunca, polis, adliye görmedim. Onurumla yaptığım mesleğimi ihmalden yargılanıyorum. Burada olmaktan utanıyorum, hicap duyuyorum, utanıyorum. Ben imzaladığım her evrakı ölen bebeklerin defin işlemleri tamamlansın diye, tedaviye gelen bebekler de iyileşsin diye imzaladım. Kaya bebek geldiğinde ben hastanede çalışmıyordum. Bebek Kaya hayatını kaybettikten sonra çalışmaya başladım. Bebek Kaya’nın ölüm belgesini doktorlar imzalamadı. Ben de bebek ortada kalmasın, evrakları eksik olmasın diye defin işlemleri için kendim imzaladım evrakları ve aileye teslim ettim. Bu aile şehir dışından gelmişti’’ diye konuştu. Mahkeme, duruşmayı yarın saat 10.00’a erteledi.
İstanbul Sergen Yalçın’dan 5 değişiklik Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, Fenerbahçe’ye konuk oldukları Türkiye Kupası C Grubu maçına Süper Lig’de son oynadıkları Çaykur Rizespor mücadelesinin 11’inden 5 değişiklik yaparak çıktı. Ziraat Türkiye Kupası C Grubu ilk maçında Beşiktaş, Fenerbahçe’ye konuk oldu. Siyah-beyazlıların teknik direktörü Sergen Yalçın, Süper Lig’in 17. haftasında Dolmabahçe’de 1-0 kazandıkları Çaykur Rizespor karşılaşmasının 11’inden 5 değişiklik yaparak Kadıköy’de sahaya çıktı. Tecrübeli teknik adam, savunmada Taylan Bulut, Gabriel Paulista ve Rıdvan Yılmaz’ın yerine Gökhan Sazdağı, Emirhan Topçu ve David Jurasek’e şans verirken, Kartal Kayra Yılmaz ve Demir Ege Tıknaz’ın yerine ise Salih Uçan ile Devrim Şahin forma giydi. Beşiktaş’ın, Fenerbahçe maçı 11’i şu şekilde: "Ersin Destanoğlu - Gökhan Sazdağı, Tiago Djalo, Emirhan Topçu, David Jurasek - Salih Uçan, Orkun Kökçü, Milot Rashica, Vaclav Cerny, Devrim Şahin - Tammy Abraham." 3 oyuncunun ilk Fenerbahçe derbisi Siyah-beyazlı takımda 3 futbolcu ise ilk kez Fenerbahçe derbisi heyecanı yaşadı. Kartal’da; Tiago Djalo, David Jurasek ve Devrim Şahin ilk defa sarı-lacivertlilere karşı top koşturdu. Yedek kulübesinde bulunan Demir Ege Tıknaz, Kartal Kayra Yılmaz ve Taylan Bulut da ilerleyen dakikalarda görev alması durumunda sarı-lacivertli takıma karşı siftah yapacak. Rafa Silva kadroda yok Beşiktaş’ta Rafa Silva, Fenerbahçe karşılaşmasının geniş kadrosunda yer almadı. Rafa, tam 5 hafta aranın ardından ligdeki Çaykur Rizespor mücadelesinde kadroya girmesine rağmen formayı sırtına geçirememişti. Teknik Direktör Sergen Yalçın, fiziksel olarak hazır durumda bulunmadığını belirttiği Portekizli oyuncuya Fenerbahçe mücadelesinde şans tanımadı.
Trabzon Şenol Güneş: "Yurt dışından iki teklif vardı, kabul etmedim" Trabzonspor’un eski futbolcusu ve teknik direktörlerinden Şenol Güneş, Trabzon’da bir lisede düzenlenen söyleşiye katıldı. Söyleşi öncesinde horon ekibinin gösterisiyle karşılanan Güneş, daha sonra hayatına dair anılarını paylaşırken, öğretmen kimliği ve spor adamı tecrübesiyle katılımcılara önemli mesajlar verdi. Türk futboluna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Şenol Güneş, Türk teknik direktörler arasında 1056 maçla en fazla karşılaşmaya çıkan isim olmasına da değinerek, rakamların çok üzerinde durmadığını söyledi. Yaklaşık 38 yıldır antrenörlük yaptığını hatırlatan Güneş, futbolculuk dönemiyle birlikte bu sürenin daha da arttığını ifade etti. Çocukluk döneminde futbola bakışın ve imkanların çok sınırlı olduğunu dile getiren Güneş, "Eğitimde, tesiste, malzemede ciddi eksiklikler vardı. Futbola bakış da olumsuzdu. Bu ortamda hem eğitimimi alarak hem de işimi iyi yapmaya çalıştım. Bunun karşılığını bugün Türkiye’nin her yerinde, hatta dünyada görüyorum. En büyük sermayem itibarım" dedi. Futbolun zamanla magazinleştiğine dikkat çeken Güneş, "Zaman zaman verdiğimiz mesajların yerini magazin aldı. Gündem futbolun dışına kaydı. Futbolun ekonomik tarafı kullanılırken, buna bağlı olarak kirlenme tarafına fazla kaçıldı. Üretmeden kolay kazanmak isteyenlerin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Antrenörler, oyuncular ve hakemler olarak futbola sahip çıkamadık. Yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç var. Türk futbolu ortak değerimizdir, erozyona uğrarsa herkes zarar görür" diye konuştu. "Trabzonspor’un önü açık" Trabzonspor’un mevcut durumunu da değerlendiren Şenol Güneş, bordo-mavili kulübün bir marka olduğunu vurguladı. Geçmişten ders alınması gerektiğini belirten Güneş, mazeretlerle yol alınamayacağını söyledi. ’Biraz iyi gidince çok iyiyiz, kötü gidince de bizden bir şey olmaz diyoruz’ sözlerinin doğru olmadığını ifade eden Güneş, Trabzonspor’un ekonomik, idari, sosyal ve teknik gerçeklerinin olduğunu dile getirdi. Uluslararası düzeyde rekabet edebilecek oyuncuların kazanılması gerektiğini ifade eden Güneş, "Kişiler üzerinden değil, doğru planlama üzerinden gitmeliyiz. Geçmişi kötülemeden, ders alarak geleceği planlamak gerekiyor. Hiçbir oyuncuyu büyütmeden ya da küçültmeden takım için değerlendirmeliyiz. Fatih Hoca’nın bunu iyi yapacağına inanıyorum. Trabzonspor’un önünün açık olduğunu düşünüyorum" dedi. "İki teklif vardı, kabul etmedim" Kendisine gelen transfer teklifleriyle ilgili soruyu da yanıtlayan Güneş, yurtdışından iki takımdan teklif aldığını ancak kabul etmediğini açıkladı. Bu tür konuların magazinleştirildiğini belirten Güneş, "Çalışmayacağım desem yarın çalışırsan derler, çalışacağım desem kulüp bulamadı derler. Dedikodu çok olduğu için susmayı tercih ediyorum" ifadelerini kullandı.
İzmir Başkan Pehlivan: "Menemen, Şehit Kubilay ve silah arkadaşlarını bağrına bastı" Şehit Asteğmen Kubilay ile şehit bekçiler Şevki ve Hasan, şehadetlerinin 95. yıl dönümünde Menemen’de törenle anıldı. Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, "Asteğmen Kubilay’ın, kent dışından gelen karanlık odaklar tarafından şehit edilişinin hiçbir izahı yoktur. Ancak Menemen, o günden bu yana Şehit Kubilay’ı ve silah arkadaşlarını bağrına basmış, aziz hatıralarını her zaman saygı, minnet ve sevgiyle yaşatmıştır. Her 23 Aralık’ta aynı inanç ve kararlılıkla burada olmaya devam edeceğiz" dedi. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, Menemen dışından gelen bir grubun ilçede başlattığı ayaklanma girişiminde şehit düşen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki, Yıldıztepe’de bulunan Kubilay Anıtı’nda anıldı. Düzenlenen törende Şehit Kubilay ve silah arkadaşları anılırken, Kubilay Anıtı’na çelenk sunuldu ve şehitlikte yatan vatan evlatlarının kabirlerine karanfil bırakılarak dualar okundu. "Şehit Kubilay’ı rahmet ve minnetle anıyoruz" Törene katılan ve 95 yıl önce bayraklaşan şehadetiyle İnkılap Şehidi olarak hafızalara kazınan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın aziz hatırasını her daim yaşattıklarını ifade eden Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, "Her 23 Aralık’ta burada, bu şehitlikte aynı inanç ve aynı kararlılıkla olmaya devam edeceğiz" dedi. "Dinmeyecek acı" Başkan Pehlivan, "İnkılap şehitlerimiz Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki; bu ülke için hiçbir zaman dinmeyecek bir acıdır. İlçemiz Menemen içinse tam anlamıyla derin bir yaradır. Asteğmen Kubilay’ın, kent dışından gelen karanlık odaklar tarafından şehit edilişinin hiçbir izahı yoktur. Ancak Menemen, o günden bu yana, Şehit Kubilay’ı ve silah arkadaşlarını bağrına basmış, aziz hatıralarını saygı, minnet ve sevgiyle yaşatmayı görev bilmiştir. Bu topraklarda doğan her Menemenli bilir ki; Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay sadece bir asker değildir. O, bir fikrin, bir inancın, bir Cumhuriyet idealinin temsilcisidir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eserim dediği Cumhuriyetimiz, uğruna şehit ve gazi olanların bizlere mukaddes bir emanetidir. Bu nedenle Şehit Kubilay’ı anmak, bu toprakların bağımsızlık ve özgürlük ruhuna olan bağlılığımızı tazelemektir. Onları hatırlamak, bu toprakların bağımsızlık ve özgürlük ruhuna olan sarsılmaz bağlılığımızı yeniden ifade etmektir. Şehit Asteğmen Kubilay’ın aziz hatırası bize, karanlığa karşı uyanık olmayı, ayrışmaya karşı birlik olmayı, umutsuzluğa karşı inancı korumayı öğretir. 23 Aralık tarihi, Menemen İnkılap Şehitleri’nin yası, saygıyla anıldığı günün adıdır. Bu ve bunun gibi anmalar, siyasete malzeme yapılamayacak kadar kıymetli ve ağır konulardır. Tıpkı dinimiz, kutsal kitabımız, bayrağımız, vatanımız ve elbette Atamız gibi, siyaset üstüdür. Bu nedenlerle bizler, tıpkı 10 Kasım’da Atatürk’ü andığımız gibi, her 23 Aralık’ta da Şehit Kubilay’ın yasını tutuyor, saygı ve minnetle anıyoruz. Ülkesi ve milleti için karanlığa karşı bedenini siper eden tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı, minnet ve hürmetle anıyorum. Böylesine karakterli, cesur ve vatanına adanmış evlatlar yetiştiren kıymetli ailelerine de şükranlarımı sunuyorum" dedi.