GÜNDEM - 05 Temmuz 2020 Pazar 12:47

“Yüz için sadece güneş değil kızılötesi ışınlarına da dikkat edilmeli"

A
A
A
“Yüz için sadece güneş değil kızılötesi ışınlarına da dikkat edilmeli"

Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuba İşeri, vatandaşların maske ve siperlik kullansa bile, güneşten korunmaya devam etmesi için güneş kremi kullanmaya devam etmesini önerdi. İşeri ayrıca kızılötesi ışınlarına karşı uyarılarda bulunarak, “Telefon, tablet ve bilgisayarlardan yansıyan ışınlar, ciltte kuruma, leke artışı ve erken yaşlanmaya neden oluyor” dedi.

 Yaz aylarının gelmesi ile birlikte güneşin zararlı ışınları hakkında uzmanlar uyarılarını yapıyor. Özellikle bu yıl virüs dolayısıyla maske takma zorunda kalanlar hakkında da Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuba İşeri, vatandaşların maske ve siperlik kullansa bile, güneşten korunmaya devam etmesi için güneş kremi kullanmaya devam etmesini önerdi. İşeri, sadece güneş değil kızılötesi (infrared) ışınlara karşı da dikkatli olunması gerektiğini belirterek, ''Telefon, tablet, bilgisayar gibi kızılötesi (infrared) ışınlarının cildimiz üzerine olumsuz etkileri güneş ışınlarına göre daha azdır. Fakat kapalı ortamlarda da kızıl ötesi ışınlara maruz kalma devam eder. Ciltte kuruma, leke artışı, erken yaşlanma; kızıl ötesi ışınların cildimize vermiş olduğu zararların başlıcalarıdır'' uyarısında bulundu.

“Kolonya ve dezenfektanlara dikkat”

“Yaz mevsimiyle birlikte güneşten kaynaklanan hastalıkların görülme sıklığı artar'' uyarısında bulunan Dr. İşeri, ''Güneşle ortaya çıkan alerjik hastalıklar, güneş ışınlarının etkisi ile alevlenen cilt hastalıkları, lekeler, benlerde koyulaşmalar, cilt kanseri hikayesi olan hastalarda nüksler, yaz döneminde sık görülür. Tüm bunlar yüzünden, hastaların yaz döneminde güneşten korunmaları gereklidir'' dedi. Dr. Tuba İşeri, ayrıca dermatoloji uzmanlarına en sık başvuru sebeplerinden olan cilt lekelerinin; yaz mevsiminde belirginleşen, hastaların yaşam kalitelerini etkileyen önemli bir cilt problemi olduğuna vurgu yaparak, ''Güneş ışığı başta olmak üzere, kullanılan kozmetik ürünler, hormonal değişimler, ilaçlar, cilde temas eden maddeler de lekelerde artışa neden olur. Özellikle parfümlerin cilde sürüldükten sonra güneşe maruziyeti leke oluşumuna yol açar. Benzer şekilde bu dönemde virüsten korunmak amacı ile kolonya ve diğer kimyasal dezenfektanların yüze teması da lekelerde artışa neden olur. Güneşten korunma, özellikle leke sorunu olan hastalarda ekstra özen gerektirir.'' diye konuştu.

Evdeyken bile güneş koruyucu krem kullanın!

Covid-19 sürecinde maske ve siperlik kullanımına devam edilmesi gerektiğinin de altını çizen Dr. İşeri, ''Yine de Covid-19'dan korunmak için yüze takılan maske ve siperliklerin güneşten korunmada etkisi sınırlıdır. Özellikle güneşin yoğun olduğu saatlerde maskenin temas ettiği bölgelerdeki koruyucu etkisi yetersiz kalır. Ayrıca maskelerin korumadığı yüzün üst kısmı güneşe direkt açık durumdadır. Bu da yüzde renk dalgalanmalarına ve lekelere yol açar. Maskemiz varken dahi güneş koruyucumuzu dikkatli bir şekilde ve homojen, eşit olarak yüzümüze dağıtmalıyız. Biz dermatoloji uzmanları, evdeyken bile güneş koruyucu kullanmayı öneriyoruz.'' önerisinde bulundu.

Telefon, bilgisayar ve tablet kullanırken dikkat

Yoğun şekilde telefon, tablet ve bilgisayar kullanımının cilde verdiği zararlara da değinen Dr. İşeri, ''Ultraviyole A (UVA) ve ultraviyole B (UVB) ışınları, güneş ışınlarının zarar verme kapasitesi en yüksek formlarıdır. Güneşten dünyamıza sadece Uva ve uvb değil, cildimizin daha derin tabakasına erişebilen infrared (kızıl ötesi) ışınları da ulaşmaktadır. İnfrared ışınlar güneş dışında bilgisayar, tablet, telefon ekranlarından da derimize nüfuz edebilir. İnfrared ışınlarının cildimiz üzerine olumsuz etkileri UVA ve UVB ışınlarına göre daha azdır. Fakat kapalı ortamlarda da kızıl ötesi ışınlara maruz kalma devam eder. Ciltte kuruma, leke artışı, erken yaşlanma; kızıl ötesi ışınların cildimize vermiş olduğu zararların başlıcalarıdır. Özellikle; pandemi döneminde evden çalışma, bilgisayar ve cep telefonu ile geçirilen zaman sürelerinin fazla olmasının, kişileri geçmiş dönemlere göre infrared ışınlarına daha fazla maruz bırakmıştır. Bu sorunlar, doğru ve düzenli güneş koruyucu kullanımı ile çözülebilir. Güneş koruyucular evde bile kalınsa her gün düzenli kullanılmalıdır.'' tavsiyesini paylaştı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.