EĞİTİM - 21 Mayıs 2024 Salı 09:46

Çadırda çalışarak bursluluk sınavında 500 tam puan alan depremzede öğrencinin hayali yazılım mühendisi olmak

A
A
A
Çadırda çalışarak bursluluk sınavında 500 tam puan alan depremzede öğrencinin hayali yazılım mühendisi olmak

Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yaşayan 10 yaşındaki depremzede öğrenci Azra Rabia Kaçar, bursluluk sınavında 500 tam puan alarak elde ettiği başarıyla ailesine umut oldu. Sesten ve gürültüden uzak kalmak için evlerinin bahçesinde bulunan çadırda çalışarak sınavına giren Kaçar, takdir topladı.


Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası ağır hasar alan Hatay’da yaralar sarılmaya devam ediyor. Hatay’ın Dörtyol ilçesinde bulunan Mehmet Akif Ortaokulu’nda eğitim gören 5.sınıf öğrencisi 10 yaşındaki Azra Rabia Kaçar, İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Bursluluk Sınavı’nda 500 tam puan almayı başardı. Elde ettiği başarıyla 500 tam puan alan Azra, elde ettiği başarıyla afetzede ailesine umut oldu. Başarılı öğrenci Azra’ya İlçe Milli Eğitim müdürlüğü tarafından Üstün başarı belgesi ve kitap hediye edildi.



“Gürültüden ve ailemden uzak kalmak için sınavıma çadırda çalıştım”


Gürültüden ve ailesinden uzak kalmak için evlerinin bahçesindeki çadırda sınava hazırlandığını dile getiren Azra Rabia Kaçar, “Çok mutluyum, zaten benim hayalimdi. Bu başarı hedefimdi, öğrenince de direkt ailem ve öğretmenlerime söyledim. Ben sisteme bakamadım sistem açılmamıştı, müdür yardımcısı beni yanına çağırdığında öğrendim. Tek hayalim yazılım mühendisi olmak. Gürültüden ve ailemden uzak kalmak için sınavıma çadırda çalıştım. Kedilerim var onlarla birlikte daha mutlu oluyorum. Okulda olmadığım zamanlar dışında hep çadırdayım. Sizin öğretmenleriniz ve aileniz elinden gelen her şeyi yapıyor, bana düşen sadece düzenli kitap okumak ve düzenli çalışmak” İfadelerini kullandı.



"Biz normalde kirada oturuyoruz ama bahçemize deprem zamanından kalan çadırı kurduk"


Azra’nın annesi Saime Kaçar, evladının sessiz bir ortamda ders çalışmak için sınava evlerinin bahçesindeki deprem çadırında hazırlandığını dile getirerek ”Çok mutlu olduk, ailecek yani anlatılmaz bir mutluluk Allah’ım herkese nasip etsin. Azra aslında bilinçli bir öğrenci öğretmenleri de sağ olsunlar yönlendiriyorlar, biz de onların söyledikleriyle beraber öğretmenlerle devam ediyoruz yolumuza. Biz normalde kirada oturuyoruz ama bahçemize deprem zamanından kalan çadırı kurduk. Azra da hep sessiz sakin ortamda düzeni bozulmasını istiyor. O yüzden çadıra kitap okumak için ve özellikle bursluluk sınavına çadırda hazırlandı. Azra’yı bıraktık orada çalışıyor. Hep devamlı sessiz sakin, iki tane yavru kedisi var zaten onlarla beraber daha da mutlu oluyor” şeklinde duygularını dile getirdi.



Çadırda çalışarak bursluluk sınavında 500 tam puan alan depremzede öğrencinin hayali yazılım mühendisi olmak

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın Aydın’da zeytinin yağa dönüşüm yolculuğu başladı Aydın’da zeytin sezonunun başlaması ile birlikte zeytinyağı yapımı için yağhanelerde yoğunluk yaşanmaya başlarken, binbir zahmetle toplanan zeytinlerin de yağa dönüşüm yolculuğu başladı. Türkiye’de en yüksek zeytin ağacı varlığına sahip olan illerden olan Aydın’da zeytin sezonu hareketliliği devam ediyor. Bu yıl zeytin üreticilerinin beklediği yağmurların olmaması sebebiyle zeytinlerde beklenen büyüme olmazken, üreticiler tarafından toplanan zeytinlerin de yağhane yolculuğu başladı. Çiftçilerin önemli geçim kaynaklarından biri olan zeytinler özenle ağaçlardan toplanarak yağhanelere getiriliyor. Yapraklarından ve dal parçalarından ayrılıp yıkanan zeytinler, kırma ve ezme işlemlerinin ardından zeytin, hamur kıvamına getiriliyor. Son sistem teknoloji ile donatılan yağhanelerde sıkılan zeytinlerden elde edilen zeytinyağlarının litre fiyatı üreticileri de mutlu ediyor. Zeytin sezonu ile birlikte işleri yoğunlaşan yağhane sahipleri ise talepleri yerine getirmek için tam kapasite ile çalışmalarını sürdürerek çiftçilere hizmet ediyor. Zeytinlerini sıktırmaya getiren üreticilerinden Naime Mert, kuraklıktan bu yıl zeytinlerin küçük kaldığını ifade ederek, “Zeytinler bu sene iyi. Yalnız yağmur yağmadığından zeytinler çok küçük kaldı. Yağmur olsaydı daha güzel olacaktı. Zeytini sıktıranlardan kimisi 11 kiloda kimisi 7 kiloda yağ buluyormuş. Zeytinin iri olmasına göre değişiyor, küçükler daha az yağ veriyor tabi” dedi. “Kuraklıktan dolayı sezon geç başladı” Bu sene zeytinde et oranının az olması sebebiyle asit oranlarının iyi olduğunu ifade eden zeytinyağı sıkım tesisi işletmecisi Onur Efe Şengün, “Bu yıl sezonumuz biraz geç başladı. Yağmurların geç yağmasından dolayı. Normalde Kasım başı gibi dip zeytinlerimiz gelmeye başlardı. Yani yazın yere dökülen dip zeytinlerimiz toplanmaya başlanırdı. Bu sene yaklaşık bir buçuk ay kadar yağmurların geç gelmesinden dolayı sezon da geç başladı. Aslında şu anda sezonun başlarındayız diyebiliriz. Anca başladı adam akıllı sezon. Zeytinliklerimizi gezdiğimizde bazı zeytinlerimiz kurumuş durumda. Yazınki kuraklıktan dolayı. Ama böyle dere yataklarında, dağlardan süzülen suyla birlikte pınarların kenarlarında olan zeytinlerimiz dört kilogramda beş kilogramda bir kilo yağ elde ederken on iki, on üç kilogramda yağ elde edilen zeytinliklerimiz de mevcut kuraklıktan dolayı. Yani zeytinin küçük olmasından dolayı yağ oranı da bunu etkiliyor. Ama bu senenin şöyle güzel bir yönü var. Zeytinde et oranı az olduğu için asit çıkmıyor. Hep sıfır dört, sıfır beş asit olarak ilerliyoruz. Sıkım ücretleri bu yıl bir tonda 2 bin 500 yüz TL olarak devam ediyoruz. Geçen yıl 2 bin TL idi. Bu yıl 2 bin 500 yüz TL” dedi.
İstanbul Takıntılı ağabey kardeşinin evinin camlarını kırdı Esenyurt’ta iddiaya göre alkol bağımlılığı nedeniyle eşinden ayrılan ve sokakta yaşadığı öğrenilen 40 yaşındaki Murat Y. isimli şahıs, bir süredir tehdit mesajları yolladığı 30 yaşındaki kardeşinin evinin önüne gelerek önce arabasının camlarını ardından ise dairenin camlarını kırarak küfür ve tehditler savurdu. Yaşanan o anlar cep telefonu kamerası ile görüntülendi. Ailenin daha öncede şahıstan şikayetçi olduğu ve uzaklaştırma kararı aldırdığı öğrenildi. Olay, dün gece saatlerinde Esenyurt ilçesi Battalgazi Mahallesi Ahmet Haşim Caddesi’nde yaşandı. İddiaya göre, alkol bağımlılığı nedeniyle bir süre önce eşinden ayrılan ve psikolojik problemler yaşadığı öğrenilen M.Y isimli şüpheli henüz bilinmeyen bir nedenden dolayı kardeşi Orhan Yeşilduman’a tehdit mesajları göndermeye başladı. Tehdit mesajlarının ardından Yeşilduman ailesinin Murat Y. hakkında şikayette bulunması üzerine uzaklaştırma kararı verildiği öğrenildi. Ancak iddiaya göre uzaklaştırma kararına uymayan Murat Y. isimli şahıs önce 10 Ocak akşamı kardeşinin evine gelerek tehditler savurdu. Ardından dün akşam saatlerinde tekrar kardeşinin evine gelen M.Y, önce kardeşinin arabasının camlarını kırdı ardından ise Orhan Yeşilduman’ın yaşadığı dairenin camlarını taş ve tekmelerle kırıp, ‘ben kendi cenaze namazımı kıldım da geldim. Seni de öldüreceğim’ diyerek tehditler savurdu. Yaşanan o anlar Orhan Yeşilduman’ın eşi tarafından anbean görüntülendi. Görüntülerde, Camları kıran Murat Y. isimli şahsın kardeşini dışarıya çağırıp, ‘Karakola gitmeden bu akşam seni öldüreceğim. Sen öleceksin. Seni öldürmeye ant içtim. Gelsene buraya’ dediği anlar yer aldı. Öte yandan şüphelinin daha önce de teyzesine gelen yeğen Emrah Dil’i de kapıdan çıktığı esnada bıçakla kovaladığı iddia edildi. “Beni öldüreceğini söylüyor. Ya ben öleceğim ya da ailemi ve kendimi korumak için öldüreceğim” Abisi tarafından tehdit edildiğini ifade eden Orhan Yeşilduman, “Telefonla mesajlarla tehdit ediyordu. Ardından 10 Ocak’ta eve geldi kapıya dayandı. Zile bastı ardından cama vurdu. Sürekli bağırıyordu. Babamla konuşuyordu telefonla babama da küfürler hakaretler ediyordu. Şikayet ettik, nezarethaneye alındı. Eve geldik. Sabahında eşimle birlikte evde kahvaltı yaptık ve yeğenimi işe gönderdim. Ardından bizim evin önündeki arsada yattığını öğrendim. Emrah’ı kovalamış elinde bir cisimle. Bu akşamda saat 6 buçuk 7 gibi geldi. Biz mutfakta yemek yerken önce taşla camı kırdı. Ardından tekmeleriyle camları indirmeye çalıştı. Ben kendimi öldüreceğim kendimi öldürmeden seni öldüreceğim dedi. Neden böyle yaptığını bilmiyorum. Sadece bana karşı değil tüm ailemize böyle tehditler telefonlar açıyor. Abimi, annemi, babamı büyük ablamı aynı şekilde arayarak tehdit ediyor. Küfürler ediyor. Sürekli herkese küfürler ediyor. Kendisi benim abim oluyor. Bunun özellikle bir nedeni yok. Bunun bir sonu yok gibi. Bu işin sonunda ya ben öleceğim ya da ben ailemi korumak için kendisini öldüreceğim. Uzaklaştırma kararı var zaten ama bu yaşananlar uzaklaştırma kararı varken oluyor. Bu akşamda geldi ve uzaklaştırma kararı herhangi bir işe yaramadı. Ben bu akşam marketten dönüyor olabilirdim ya da işten dönüyor olabilirdim. Mutlaka bana saldıracaktı. Ben savunmasız bir durumda olacaktım. Kendisi sürekli olarak hazırlıklı olduğunu söylüyor. Beni öldüreceğini söylüyor. Yarın savcılığa gidip tekrar suç duyurusunda bulunacağım. Arabamın da tüm camlarını kırdı şu an bu yağmurda içeriye sular doluyor” dedi. “Can güvenliğimiz yok. Sokağın başındaki markete gidemiyorum. Bilmiyoruz ne yapacağız” Kocasının kardeşi M.Y.’nin, yaşadıkları evin önündeki arsada yattığını ve bu sebepten dolayı dışarıya dahi çıkamadığını ifade eden Nazan Yeşilduman, “Bir buçuk aydır devam ediyor. Biz eşim ve çocuğumla beraber mutfakta yemek yiyorduk. İşte geleceğim falan dedi. Sonra geldi taş attı ve ayağıyla tekmeleyerek camları kırdı. Ben hemen çocuğumu yatak odasına kilitledim. Seni öldüreceğim diyor Orhan’a. Ben korkudan sokağın başındaki markete gidemiyorum. Cam kırıldı bak oyuncakları burada ya çocuğum burada olsaydı. Karakola şikayet ediyoruz. Öbür gün salıyorlar. Sonra gene benim kapıma geliyor. Benim 3 buçuk yaşında çocuğum var çok korktu bu akşam. Bizim aramızda bir anlaşmazlık yoktu. Çok iyi anlaşıyorduk ama alkol alıp bütün aileyi arıyor. Orhan ona cevap vermediği için iyice köpürüyor bu sefer. Geçen gece 3 buçukta geldi. Camları yumrukladı kapıları yumrukladı. Kendimi zaten öldüreceğim, kendimle beraber seni de öldüreceğim diyor. Benim sokağımın başında market var ben gidemiyorum. Çocuğumla dışarıya çıkamıyorum. Oyuncakları burada bakın. Ya burada oynuyor olsaydı. Çocuğumun can güvenliği yok, benim can güvenliğim yok. Eşimin can güvenliği yok. Bilmiyoruz ne yapacağımızı” diye konuştu. “ ‘Ben zaten öleceğim. Ben giderken sizi de yanımda götüreceğim’ diyerek bıçakla kovaladı” Eniştesinin abisi M.Y. tarafından ortada hiçbir neden yokken bıçakla kovalandığını iddia eden Emrah Dil ise, “Benim aramda hiçbir problem yok ve hiçbir diyaloğa da girmedim kendisiyle. Bir akşam otururken ben teyzemle sohbet halindeyken kardeşiyle telefonda konuşuyormuş. Benim güldüğümü duymuş ve ona güldüğümü düşünmüş. O günden sonra bana karşı da düşmanlık beslemeye başladı. Bir gün evden çıktığımda karşıdaki arsada yatıyordu. Beni gördü ve bana seslendi. O esnada elinde bıçak vardı. Bana doğru koştu ama ben uzaklaştım ve taksiye bindim. Kendisi sürekli aynı ithamlarda bulunuyor. ‘Ben eşimden boşandım. Çocuğumdan boşandım. Benim kaybedecek bir şeyim yok. Ben zaten öleceğim. Ben giderken de sizi yanımda götüreceğim. Ben intikamımı alacağım’ diyor. Nasıl bir intikamı var artık bu aile içinde çözülmesi gerekiyor herhalde. Neyin intikamı olduğunu bilemiyoruz. İntikam diyor başka da bir şey demiyor. Eniştemin söylemediği cümleleri söyleyerek düşman kazandırmaya çalışıyor ailenin huzurunu bozmaya çalışıyor” şeklinde konuştu.
İstanbul Dijital bağımlılık uyarısı Sosyal izolasyon olarak tanımlanan ve kişinin eve kapanmasına neden olan Hikikomori Sendromu, tüm dünyada daha yaygın hale geliyor. Teknoloji bağımlılığının bu sendromu pekiştirdiğini belirten Prof. Dr. Hülya Ensari, gençlerde de görülen Hikikomori Sendromu’na karşı aileleri uyardı. Japonya’da başlayıp tüm dünyaya yayılan Hikikomori Sendromu, teknolojinin gelişmesi, ebeveynlerin çocuklarla kurduğu iletişim eksikliği, Covid pandemisinin de getirdiği sosyal izolasyon ile hem ergenlik çağındaki gençlerde hem de genç yetişkinlerde sıklıkla görülebiliyor. Atlas Üniversitesi Hastanesi Başhekimi, Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Ensari, Hikikomori Sendromu’nu şöyle açıkladı: “Kişinin kendi isteği doğrultusunda içe kapandığı, sosyal, kültürel, toplumsal ortamdan koparak eve, hatta kendi odasına kapandığı bir süreç. Bu süreç en az 6 ay gibi bir süre olabiliyor. Bunun tabi ki hafif, orta, ağır şekilleri var. Kişi arada bir gün dışarı çıkabiliyor, ancak zamanının büyük bölümünü odasında geçiriyor. Gençlerde, ergenlerde, genç yetişkinlerde ve erkeklerde daha sık karşılaştığımız bir durum.” “Dijital ortama bağımlılık tabloyu pekiştiriyor ve kişi kısır döngüye giriyor” Teknolojinin gelişmesiyle bu sendromun daha yaygın bir hale geldiğini ifade eden Prof. Dr. Hülya Ensari, “İnternetin yaygın kullanılmasıyla beraber Hikikomori Sendromu pekişmeye başlamıştır. Bu kişilerde internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı, buna paralel dijital kumar bağımlılığı gibi bağımlılıklarda da artış görülmektedir. Cep telefonlarının yaygın kullanımı ile her an internete erişilebilir bir teknolojik çağda yaşıyoruz. Dijital ortama bağımlılığı artan kişi daha çok sosyal ortamlardan izole yaşamaya, toplumdan uzaklaşıp sosyal olarak içe kapanmaya başlıyor. Çevre ile iletişimi azaldıkça zamanla sorumluluklardan kaçan, zaman kavramı karışan, okula gitmeyi reddeden, sosyal ilişkilerden iş ortamından kaçan birey maddi manevi aileye daha bağımlı hale gelmeye başlayabiliyor; süreç ruhsal çökkünlüğe kadar varabiliyor. Dolayısıyla kendisini eve kapatma süreciyle beraber bir yandan da teknoloji bağımlılığının başlaması, bu süreci pekiştiriyor ve kişi kısır bir döngüye giriyor. Bu, sürecin uzamasına ve başka ruhsal sorunlara dönüşmesine neden olabiliyor” dedi. “Tedavi edilmezse intihara kadar varabiliyor” “Hikikomori, tek başına primer bir sendrom olarak karşımıza çıkabileceği gibi, sosyal izolasyonun getirdiği eş zamanlı bir internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı ve dijital oyun bağımlılığı tablosu ile de karşımıza sıklıkla geliyor” diyen Ensari, “Bunlar sonuçta basit şeyler değil, hepsi bağımlılık çatısı altında değerlendirdiğimiz ruhsal bozukluklar ve mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. Vaktinde tedavi edilmediği takdirde kişide bir süre sonra depresyon gibi, kaygı bozukluğu gibi ciddi ruhsal hastalıklara sebep olabiliyor. Depresyon da geliştiği zaman, kişinin isteksiz mutsuz hissettiği, yaşamdan zevk alamadığı, kendini kötü hissettiği, bir süre sonra öz güven duygusunun azaldığı, kendisini değersiz hissettiği, intiharla sonuçlanabilecek ciddi depresyon tablolarına sebep olabilir” ifadelerini kullandı. Aileler ihmal etmemeli Ergen ve gençlerde Hikokomori Sendromu’na karşı aileleri uyaran Prof. Dr. Ensari, “Odadan dışarı çıkmayacak kadar kendisini sosyal ortamlardan izole ediyor, yemesini içmesini kendi odasında yapıyorsa; çevre ile iletişimi tamamen kopartıp işe, okula gitmeyecek seviyelere kişi geldiyse ailelerin mutlaka bu konuda bilinçli olması ve bir uzmandan destek alması çok önemli. Müdahale edilmediği takdirde dijital bağımlılık, internet bağımlılığı, sosyal medya ve kumar bağımlılığına, depresyona kadar süreç gidebilir. İntihar gibi istemediğimiz sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz” şeklinde konuştu. Hikikomori Sendromu’nun benzer hastalıklardan ayrılması gerektiğini belirten Ensari, “Kişinin eve kapanma, odasına kapanma, içe kapanma süreci depresyon ya da şizofreni belirtisi olabilir, kaygı bozukluğu dediğimiz sosyal ortamlara girmekten kaçınma davranışı olabilir. Dolayısıyla bunları da ayırt etmekte fayda var. Hepsini bu çerçevede değerlendirdiğimizde Hikikomori tablosunu ergenliğe ait basit, geçici bir dönem gibi algılamamak gerekir. Ailelerin alarm durumunda olması, erken ruh sağlığı uzman desteği alınması çok önemli” dedi. “Gençlerle iletişim kanallarını açık tutmak gerekiyor” Ailelerin yapması gerekenlere de değinen Prof. Dr. Hülya Ensari, sözlerini şöyle tamamladı: “Gençlerimizin dijital ortamlarda geçirdikleri süreyi mümkün olduğu kadar kısıtlamak gerekiyor. Tabi ki bunun yolu baskı ve zorlamak değil. Burada iletişim kanallarını açık tutmak gerekiyor. Gençlerle bol bol iletişim kurmaları, özellikle kaliteli etkili iletişim kurmaya yönelik zaman ayırmaları önemli. O iletişim kanallarını açık tutmak, kişinin sosyalleşmesine destek olmak ve elektronik çağda bu işin bağımlılığa dönüşmeden ihtiyaç halinde elektronik cihazlara erişimini ve kullanımını sınırlandırmak çok önemli.”
Denizli Tavas’ta cenaze yemeği ve düğün okusu adedi kaldırıldı Tavas Kaymakamı İsmail Demir ve Tavas Belediye Başkanı Kadir Tatık yaptıkları toplantıda ilçe merkezinde cenaze evlerinde cenaze sahiplerinin pide yaptırıp dağıtmasını ve düğüncülerin oku vermesini tavsiye kararı ile kaldırıldığı açıklandı. Uzun yıllardır Tavas ilçesi ve mahallelerinde gelenek olarak sürdürülen cenaze sahiplerinin pide yaptırması geleneği ile düğün sahiplerinin okuluk dağıtması tavsiye kararı ile uygulamadan kaldırıldı. Alınan karar ile ilgili açıklama yapan Tavas Belediye Başkanı Kadir Tatık, “Yıllardır ilçemizde cenaze evlerinde pide yaptırılıp gelenlere ikram edilmesi geleneği sürdürülüyor. Maalesef halkımız en acı gününde masrafa giriyor ve cenazesinin acısını yaşamak yerine yemek yaptırma derdine düşüyor. İçinde pidecilerimizin de lokantacılarımızın da olduğu geniş çaplı kent konseyi toplantısı yaparak, bu uygulamayı kaldırma kararı aldık. Biz bu uygulamayı istemiyorduk. Ancak kaldırılması için Tavas Kent Konseyinde istişare yaparak, herkesin görüşünü alarak yapmak istedik. Tüm tarafların da onayıyla cenaze evlerinde yemek verilmesinin ve düğünlerde okuluk dağılmasının son bulması için ilçemizde tavsiye kararı aldık. Hatta komşuların evlerinden yemek yapıp, cenaze evine götürmesi yönünde tavsiye kararı aldık. Vatandaşımız cenazesi olduğunda çadır derdine de düşüyordu. Belediye olarak çadır aldık. Onları bu dertten de kurtardık. Kararın uygulanmasıyla cenaze sahipleri rahat edecek” dedi.