KÜLTÜR SANAT - 09 Kasım 2019 Cumartesi 10:21

Her meslek grubundan bir araya gelip koro yaptılar

A
A
A
Her meslek grubundan bir araya gelip koro yaptılar

Isparta’da 2012 yılından kurulan Isparta Polifonik Korolar Derneği Yetişkiler Korosu (KoROsa), kentin kültürüne, sosyal yaşamına farklı bir renk, bambaşka bir soluk vermek amacıyla çalışmalarına başladı.

Isparta’da 2012 yılından kurulan Isparta Polifonik Korolar Derneği Yetişkiler Korosu (KoROsa), kentin kültürüne, sosyal yaşamına farklı bir renk, bambaşka bir soluk vermek amacıyla çalışmalarına başladı.


Sosyal sorumluluk ve çok sesli müziğin tanıtımı adına koro Türkiye’nin bir çok ilinin yanı sıra Isparta, Gelendost, Eğirdir ilçelerinde, şehrin hastanelerinde ve okullarında konserler verdi. Doktorun, öğretmeninden, muhasebecisine kadar farklı meslek gruplarından oluşan yetenekli insanlar Türk ve Dünya müziklerini evrensel çok sesli müziğin kurallarına göre seslendirmeye çalışıyorlar.


KoROsa 9 yıldır çalışmalarını sürdürmekte ve güller diyarında etkin bir şekilde yer almakta. KoRosa 2014 ve 2016 Pamukkale Üniversitesi tarafından düzenlenen Korolar Festivaline, 2015 ve 2018 yılında Ankara Türkiye Korolar Şenliğine, 2015 ve 2019 yıllarında Çanakkale Korolar Festivaline ve 2016 yılında 1. İzmir Uluslararası Korolar Şenliğine katılarak Isparta’yı başarıyla temsil etti.. 2017 Makedonya Ohrid Müzik Festivaline katılan KoRosa ekibi, kentin tek çok sesli koro olarak aktif bir şekilde çalışmakta. Koro kuruluşundan bu yana Müzik Öğretmeni Aysu Akgün nezaretinde bir çok sosyal projelere imza atmanın gururunu yaşıyor.


Evrensel olan her şeyi söylüyoruz


Isparta Polifonik Korolar Derneği Yetişkiler Korosu (KoROsa) Kurucusu Müzik Öğretmeni Aysu Akgün, hiçbir ücret almadan kurdukları grupla sosyal sorumluk projelerine katkıda bulunduklarını söyledi. Sözlerine kısa özgeçmişini anlatarak başlayan Akgün, “25 yıldır müzik öğretmeni olarak çalışıyorum. Isparta’ya sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı ne yapabilirim diyerek böyle bir güzel oluşum içine girdik. Yaklaşık 9 yıldır koromuzun adı bu arada Korosa. Onlarla birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz. Öncelik Isparta’ya hizmet. Ve sonrasında da bir çok etkinliğe katılarak hem ilimizi ve hem de kendimizi doyurmak. Çok mutluyuz ve böyle bir Aile olduğumuz için de çok mutluyuz. Tarihte Uygarlığının ve Demokrasi’nin temeli hep çok sesli korolarla atılmıştır. Çünkü bu korolar insanlar birbirlerini dinlemelerini, birbirlerine sevgiyle bakmalarını öğreniyorlar. Bir ülkede ne kadar çok sesli koro varsa o ülkenin gelişimin o kadar ileri olduğunu düşünüyoruz. Biz de nacizane olarak katkıda bulunmak istedik. Arkamda görmüş olduğunuz koro farklı meslek dallarından oluşan insanlar dan oluşuyor. Yaklaşık 30 kişiyiz. 20 kişiyle başladık. Her geçen gün sayı artıyor. Erkekler çok gibi görünse de azlar. Buradan Isparta’ya sesleniyorum. Erkek arıyoruz, erkek kolistler arıyoruz. Bizimle olurlarsa bizimle aynı havayı koklarsa çok mutlu oluruz. Evrensel olan herşeyi söylüyoruz. Özellikle çok seslendirilmiş halk türkülerini kullanıyoruz ki herkes nasıl farklı duyabilirim mi hissetsin. Onun dışında popüler , yabancı müzikler her şeye ulaşmaya çalışıyoruz. Çok sesli yapıyoruz” dedi.


20 müzik öğretmeniyle yola çıkıldı


KoROsa’nın kuruluş hikayesini anlatan ve ekip arkadaşlarıyla kocaman bir aile olduklarını kaydeden Akgün, “Öncelikle 20 müzik öğretmeni küçük bir oluşum yaptı. Müzik öğretmenleri Isparta Polifonik Korolar Derneği’ni kurdu. Onun bünyesinde neler yapılabilirimizi düşünerek amatör insanlara da ulaşmamız gerektiğini düşündük. Ve Korosa’yı kurduk. Koronun altında Çocuk Korolarını ve Gençlik Koroları kurduk. 6 senedir yakın devam ettirdik. Ama sonrasında Isparta’da ilk ve tek çok sesli koromuz Korosa kaldı.


Koromuzda Doktorlarımız, diş hekimlerimiz, üniversitede akademisyen hocalarımız, kuaförümüz, muhasebecimiz, öğrencilerimiz, Meteorolojimiz, Askerimiz, öğretmenlerimiz var. Müzik öğretmenlerimizin dışında da öğretmenlerimiz var.


Sosyal Sorumluluk Projelerine destek oluyorlar


Özellikle Ankara, İzmir ve Çanakkale Festivallerini kaçırmıyoruz. Çünkü çok güzel festivaller yapıyorlar. Onun dışında 2017 yılında ilk yurt dışı gezimizi Makedonya’ya yaptık. Tabii finansal farklı bir iş. Hepimiz kesemizden ödediğimiz için tabii zorlanıyoruz. Hiçbir sponsorumuz yok. Bu sene yazın Kıbrıs Festivali’ne gitmeyi planlıyoruz. Bakıyoruz gidebilecek miyiz? Isparta’da sosyal farkındalık için elimizden geleni yapıyoruz. Geçen sene 2 kez hastane konseri, okul konserleri, Gelendost’a gittik Kaymakam Bey’in davetiyle. Eğirdir’e gittik. Davet edildiğimiz her yere gidiyoruz, hiçbir karşılık beklemeden sosyal projeleri destekliyoruz. Ücrette almıyoruz. Elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.


Sponsor desteğine ihtiyacımız var


Isparta Polifonik Korolar Derneği Yetişkiler Korosu (KoROsa) Kurucusu Müzik Öğretmeni Aysu Akgün, hedefleriyle ilgili olarak da şunları söyledi:


“Öncelikle hedefimiz: Burada keyif almak. 2. Çok sesli müziği yaygınlaştırmak için Isparta ve ülkemizi tanıtmak. Tanıtmak ve yaymak başka amacımız yok. Umarım sesimizi duyabiliriz. Sponsorlar bulabiliriz. Bizi destekleyecek sponsorlara ihtiyacımız var. Bizi dinlemeye ve izlemeye takip edin.”


Çok büyük bir aileyiz


Isparta Polifonik Korolar Derneği Yetişkiler Korosu (KoROsa) çalışmalarına katılan


Diş Hekimi Çiğdem Küçükeşmen de, “Korosa’mızın ve Isparta Çok Sesli Koromuzun bir üyesiyim. kendim diş hekimliği yapıyorum. Üniversitede öğretim üyeliği yapıyorum. Koromuzla birlikte 9 yıldır şarkı söylüyoruz. Çok büyük bir aileyiz. Sevgi dolu, el ele hep birlikte çaba gösterdik. Çok büyük emeklere imza attık hep beraber. Sevgili Şefimiz Aysu Akgün Dağlı ile birlikte çok güzel adımlar attık. Topluma müziği sevdirmek ve bir şeyler katmak istedik. Çok mutluyuz” dedi.


Hayata çok daha pozitif bakıyorum


Mali Müşavir Selay Karacan ise “2011 yılında Aysu Akgün hocamızla çocuklarım sayesinde tanıştım. Aysu Hoca’yı tanıncaya kadar çok sesli müziği bilmiyordum açıkçası. Aysu Hocamız sayesinde bu koro kuruldu. Hayatımda ne değişti derseniz müzik ve bir koroda olmak hakikaten ruhunu fazlasıyla doyuruyor. Ve dünyasını değiştiriyor. Ne değişti? Hayata çok daha pozitif bakıyorum. Bir sürü dostum oldu. Dile kolay 10 yıl oldu. Bir sürü festivallere katıldık. Çok garip gelecek belki ama sağlık problemlerinize bile iyi geliyor koroda olmak. Doğru nefes almayı öğrendik, sesimizi çalıştırdık. Bir çok şey değişti hayatımızda. Ruhunuz doyunca her şey oluyor. Kesinlikle çok keyifli. Her şey çok güzel” diye konuştu.


Koro kalbe iyi geliyor


Meteoroloji Mühendisi Ahmet Tolga Taştekin de “Devlet Su İşlerinde çalışıyorum. Bu güzel koroda yıllarca şarkı söyledik. Zaten koro demek birlikte şarkı söylemek demek. En önemli şey bence Koro kalbe iyi geliyor. Eğer kalbin de sıkıntı olan varsa koroya gelsin. Koroda birlikte şarkı söylesinler. Biz Türkler’in en fazla sıkıntısı nedir? Biz başkasını dinlemiyoruz biz. Başkasını dinlemek istiyorsanız koroya dinleyin. Yani Altoları, basları, sofları dinleyin. En iyisi kendinizi dinleyin. Her salı buraya geldiğimde Aysu Hoca’mla beraber burada kendimi dinliyorum. Burada dinleniyor ve bütün sıkıntılardan kurtuluyorum. Aslında biz Türkler’in özünde çok sesli olmak var. Hiçbir zaman bunu biz engel olarak görmedik, görmeyeceğiz, söylemeye devam edeceğiz. Mesleğimle alakalı küçük bir şey söyleyim. Meteorolijide aslında bir laf vardır. Batır flaf ve efekt. Yani bu kelebek etkisidir. Dünyanın bir noktasında kelebek kanadını çırparsa obür tarafta fırtına olur. Biz aslında küçük bir kanat çırpıyoruz. Bir yerlere sesimiz gidebilir mi diye” diyerek sözlerini tamamladı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Hac kurası bekleyenler önce bu türbeyi ve camiyi ziyaret ediyor Osmanlı Cihan Devleti Dönemi’nde İslam dininde kutsal sayılan, cennetten indirildiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved taşının 5 parçası İstanbul’a getirildi. Hacer-ül Esved’in Türkiye’deki en büyük parçası Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, "16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu taşlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” dedi. İslam dininde kutsal sayılan, cennetten geldiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de yer alan Hacer-ül Esved taşının 1 parçası Fatih’teki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nde yer alıyor. Kabe’de 16. yüzyılda gerçekleştirilen bakım ve onarım çalışmaları sırasında Hacer-ül Esved taşından düşen 5 parçayı bir harem ağası İstanbul’a getirdi. Tarih boyunca çeşitli nedenlerden dolayı parçalanan Hacer-ül Esved taşı birleştirilerek aynı haline getirilirken, kopan taşları İstanbul’a getiren harem ağası bu nedenle cezalandırıldı. Kabe’ye tekrar gönderilmesine karar verilen Hacer-ül Esved, Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda İstanbul’da kaldı. Mimar Sinan tarafından bu taşlardan 4’ü, dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılan Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne konuldu. Altın çerçeve ile kaplanan parçalar, caminin giriş kapısı üzerindeki mermer taşların ortasında, mihrabın üst kısmında, minbere giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinin altında yer alıyor. Türkiye’deki en büyük parçası ise Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirildi. “Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor" Hacer-ül Esved taşıyla ilgili bilgi veren Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, “Hacer-ül Esved, İslam alemi için önemli bir yere sahip olan bir taş. Arapça ‘kara taş’ anlamına gelmektedir. Bu adı da renginin siyaha yakın, koyu kırmızı rengi olması nedeniyle almıştır. İslam’da ‘cennetten indirildiğine’, ‘Nuh Tufanı’nda Mekke’deki Ebu Kuveys Dağı’nda saklanılan daha sonra Kabe’nin yeniden inşası sırasında Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından getirilerek, Kabe’nin güney doğu köşesine yerleştirilen bir taş. Hem şu an Kabe’nin en eski parçası olması hem de cennetten indirildiğine inanılan bu taşın İslam alemi için mukaddes bir yeri var. Bugün bu taşın, Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor. Kabe’deki özgün parçasının dışında kalan diğer özgün parçalar sadece Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde ve Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişinde bulunan kemerin kilit taşında” dedi. “16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş” Hacer-ül Esved taşlarının Kabe’den, İstanbul’a getirilmesini anlatan Gümüş, “Kabe’de tarih boyunca çeşitli dönemlerde bakım-onarım çalışmaları oluyor. Bu esnada Hacer-ül Esved taşı da onarılıyor. Tabii sel, yangın, savaş gibi çeşitli nedenlerle zarar gördüğü de olmuş. Bu nedenle birkaç parçaya ayrılmış. Ancak her defasında bu parçalar birleştirilerek tekrar yerine koyulmuş. Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında Hacer-ül Esved’den düşen 5 parça, bir harem ağası tarafından İstanbul’a getiriliyor. Bu harem ağası cezalandırılmış ve taşların Kabe’ye gönderilmesi istenmiş. Ancak Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda bu taşlar İstanbul’da kalmış. Mimar Sinan bu taşlardan 4 tanesi Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde, 1 tanesini de bugün bulunduğumuz Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirmiştir. 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” ifadelerini kullandı. “Onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz” Sokullu Mehmet Paşa Camii cemaatinden Kemal Gözsüz, “Bu camide uzun yıllar görev yapmış müezzinin oğluyum. Babam şu anda hayatta değil. Babamın emekli olduktan sonra da burada toplam 52 yıl bir görevi oldu. 1 Haziran 1963 yılından beri babam burada görev yapıyordu. Yine buraya geliyoruz. Buradaki resmi kadronun dışında en kıdemlisi benim diyebilirim. Hacer-ül Esved taşı Müslümanlarca kutsal sayılan, önemli bir taş. Biz onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz. Düşüncemiz bu yönde. Peygamber Efendimiz (Sallallahü teala aleyhi ve sellem) de elini sürdüğü için ondan sonra da diğer halifeler döneminde olsun özellikle de Hz. Ömer ona daha bir ihtimam göstererek ehemmiyetini ortaya koymuştur. Hacer-ül Esved taşının Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne gelmesinin en önemli sebebi, bu camiyi Sokullu Mehmet Paşa adına 2. Selim’in kızı İsmihan Sultan’ın yaptırmış olmasıdır. Bundan dolayıdır diye düşünüyorum. Sarayda da kalabilirdi ama Mimar Sinan tarafından buraya koyulması uygun görülmüş. Her gün Hacer-ül Esved’i görüyoruz. Her içeriye girişimizde gözümüz onlara takılıyor. Ziyaretçilerimiz geldiği zaman ona el sürme gibi bir hasletleri var ama burada Kabe’deki gibi sünnet olan vazife olmuyor. Selamlamak bir gerekmiyor. Sadece ona bakılacak ve salavat getirilecek. İnsanlar el sürmek istediği için tedbirler alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü bir camekan koydu” şeklinde konuştu.