SAĞLIK - 27 Temmuz 2017 Perşembe 09:42

“Vücudun başka organlarından yayılan kanserlerin uğrak noktası; omurga “

A
A
A
“Vücudun başka organlarından yayılan kanserlerin uğrak noktası; omurga “

Yrd.

Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, “Omurga tümörlerinin günümüzde en sık sebebi vücudun başka yerinde oluşmuş kanser odaklarıdır” dedi.


Vücudu taşıyan, ayakta tutan ve esnek hareket etmesini sağlayan omurgamızda birçok farklı hastalık meydana gelmektedir. Omurgada ve omurilikte sık görülen tümörleri, Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş anlattı. Omurga tümörlerinin en sık rastlanan iki belirtisi olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, “En sık görülen bulgu, tümörün omurda yerleştiği bölgeye göre gerçekleşen lokal ağrılardır. İkinci belirti ise omurilik basılarına bağlı fonksiyon kayıplarıdır. Omurilik basılarını hastalar; bir ya da birden çok uzuv güçsüzlüğü veya his kaybı şeklinde hissedebilir. Omurilik basıları idrar gaita kontrolünde bozulmaya, cinsel fonksiyonların etkilenmesine ve yürüme kaybına yol açabilir” dedi.


“Omurga tümörlerinin en sık sebebi metastaz”


“Omurga tümörlerinin günümüzde en sık sebebi vücudun başka yerinde oluşmuş kanser odaklarıdır” diyen Toktaş, “Kanser hastalarının yaklaşık yüzde 40’ında omurga metastaz oluştuğu tıp literatüründe belirtilmiştir. Omurga tümörlerinin oluşmasındaki ikinci unsur ise omurganın ve omuriliğin kendi tümörleridir. Bu tümörlere bazen genetik hastalıklar neden olmaktadır, fakat genelde nedeni bilinmeyen tümör tipleridir” diye konuştu.


“Omurga tümörleri tedavi edilmezse felce neden olur “


Omurga tümörlerinin, vücudun ayakta durma, başın ağırlığını taşıma gibi temel fonksiyonlarında bozukluğa yol açabildiğini belirten Toktaş, omurga tümörlerinin neden olduğu diğer rahatsızlıkları şöyle anlattı: “Boyun omurgasına yerleşmiş bir tümör özellikle kötü huylu bir tümör ise kemiklerde kırılmalara, boyun kemiğinin öne doğru eğilmesine yol açabileceği gibi, sırt kemiklerinde veya bel kemiklerinde oluşan tümörde bu bölgenin kemiklerinde çökmelere, taşıyıcı ana unsurların yer değiştirmesine kemiklerin birbiri üzerine kaymasına vücut duruşunun bozulmasına yol açar. İkinci önemli sorun ise sıklıkla vurguladığımız omurilik ve sinir dokularına baskı oluşturmasıdır. Birçok olgu omurgada çökme olsun ya da olmasın omurilikte ve sinir dokusunda baskı nedeniyle uzuvlarda veya bazı organ fonksiyonlarında kayıplara uğramaktadır. Bu kayıpların tedavisi acildir. Hastanın tedaviyi reddettiği durumlarda ya da tanı koyulması geciken durumlarda çoğunlukla bu kısmi felçler kalıcı hale gelmektedir”.


“İyi huylu ve kötü huylu tümörlerin gelişimi ve tedavi yöntemleri farklıdır”


Cerrahi dışı yöntemlerin iyi huylu ve kötü huylu tümörler için farklı olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, “İyi huylu tümörler çok yavaş büyüyen ve son raddeye kadar bulgu vermeyen kitlelerdir. İyi huylu tümörler, omurilik içinde, omurilik zarı içinde ya da omurga kemiğinde oluşabilir. İyi huylu tümörler doğru cerrahi tedaviye çok iyi yanıt verirler ve kişiler ömür boyu sağlıklı yaşamını sürdürebilir. Gelişen teknoloji ile beraber cerrahi dışı yöntemler de günümüzde başarı göstermektedir. Uygun vakalarda, uygun olgularda iyi huylu tümörlerde cerrahisiz işlem bir seçenek olabilir. Bazı tümörler o kadar yavaş büyümektedir ki kişilerin yaşamı boyunca cerrahi müdahale gerektirmeyebilir. Bir diğer alternatif ise teknolojinin gelişimiyle mümkün olan omurga ve omurilik bölgesine stereotaktik radyocerrahi yöntemleri uygulanabilmektedir. Kötü huylu tümörlerde ise omurganın kendi dokuslarından kaynaklanan tek başına bir tümörse cerrahi dışı yöntemler uygun vakalarda devreye girebilir. Burada kemoterapi, radyoterapi, Stereotaktik Radyocerrahi tercih edilebilir” dedi.


Büyüyen bir tümöre bağlı fonksiyon kaybı riski ile karşılaştırıldığında cerrahi riskinin bugün önemli düzeyde azaldığını söyleyen Toktaş, cerrahi gelişmeler şöyle özetledi; “Bu tümörlerin cerrahisi birçok merkezde oldukça yüksek hassasiyetle ve eskiye göre daha güvenli bir şekilde yapılmaktadır. Günümüzde ameliyat esnasında nöromonitörizasyon denen yöntemler gelişmiştir. Bu yöntemler sayesinde cerrah ameliyat sırasında omurilik fonksiyonları, sinir fonksiyonları hakkında bilgi sahibi olabilir. Bu da hasta güvenliğini önemli ölçüde arttırıyor” şeklinde konuştu.


“Omurga tümörlerinde kapalı ameliyat tedavileri”


Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, “Hastalığın kapladığı alana göre gereken cilt açılışı değişmektedir. Ancak bazı durumlarda mikro cerrahi yöntemler ile kapalı ameliyat gerçekleştirmek mümkündür. Hiç kesik olmadan ise perkütan tümör ablasyonu gibi yöntemler kullanılabilir. Perkütan ameliyatının yapılabilmesi için omurilik basısının bulunmaması ve tümörün kemik bölgesi içinde sınırlı olması gerekir. Tümör adedinin sınırlı olması gerekir” ifadelerini kullandı.


“Omurga tümörlerinde erken teşhis önemli”


Omurga tümörlerinde erken teşhisin önemine değinen Dr. Toktaş, “Omurga tümörü ne kadar uzun süredir vücutta bulunuyorsa ve ne kadar hızlı gelişmişse iyileşme süreci o kadar sıkıntılı olur. Erken teşhis ve tedavi edilmiş omurga tümörlerinde geri dönüş daha kolay ve başarılıdır. Çok ağır omurilik hasarına neden olmuş tümörler ise tamamen ortadan kaldırılsa bile genellikle neden olduğu hasarlar geri döndürülemez. O nedenle erken teşhis ve tedavi burada da çok önemli bir yer tutmaktadır” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sivas Güneş çarpması olarak düşünülüyor, asıl tehlike fark edilmiyor İlkbahar’ın gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda artış devam ediyor. İnsanların hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), İç Anadolu Bölgesi’nde hızla yayılıyor. Kene ısırıklarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesi’nde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, “Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor” dedi. Baharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) virüsüne sebep olan kene ısırığı vakaları görülmeye başlandı. Kırsal kesimlerde daha sık rastlanan ve tedavi olunmadığında ölüme neden olabilen kene ısırığı hakkında uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyor. Hastalığın belirtilerini sıralayan uzmanlar, belirtilerin görülmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasını öneriyor. Sivas Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, KKKA virüsüne ilişkin bilgiler verdi. Virüsü taşıyan kenelere Sivas ve çevresinde çok sık rastlandığını ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Çok çeşitli kene türleri var ama bizim bölgemizde endemi oluşturan Kırım Kongo bulaşına sebep olan Hyalomma burada daha ön planda. Keneler yaklaşık 20 civarında hastalık bulaştırma potansiyeline sahip. Bunun başında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) geliyor. Kırım Kongo bulaşı, kenelerin insanları ısırmasıyla oluşuyor. Hayvanlarda ise belirti vermeden sessiz enfeksiyon şeklinde seyredebiliyor. Kasaplarda da kesim sırasında bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Temas riskini azaltmak gerekiyor” Vücutta kene görülmesi halinde yapılması gerekenleri anlatan Murtaza Öz, “Keneyi çok ürkütmemek lazım. Üzerine kolonya dökülmesi ve yakma gibi şeyler yapılmamalı. İlk yapılması gerek bir sağlık kuruluşuna gitmek. Çıkarıldıktan sonra o bölge bol sabunlu su ile yıkanmalı ve alkol ile dezenfekte edilmeli. Özellikle kene teması için risk faktörü taşıyan tarım ile uğraşan insanlar uzun kollu ve açık renkli giyişiler giyebilir. Pantolonu çizmenin veya çorabın içine geçirebilir. Temas riskini azaltmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Güneş çarpması değil kene ısırığı Hastaların bir kısmının kene ısırığını fark etmediğini ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Kene ısırığını fark edenler de genellikle duş aldıklarında fark edebiliyor. Hastalarımız rutin tarama yapmıyor. Bunun dışında hasta bağ, bahçeden geldikten sonra özellikle güneş çarpması olduğunu ifade ediyor. ‘Beni güneş çarptı’ diyor, keneyi fark etmiyor. Bulantı, kusma, baş ağrısı gibi şikâyetler başlıyor. Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor. Bu da sıkıntılı bir durum. Güneş çarpması diyerek hastalığın hem ilerlemesine neden oluyor hem de tedavinin gecikmesine neden oluyor” ifadelerine yer verdi.
Aydın Bu camide 433 yıldır ezan sesi hiç susmadı Aydın’ın Kuyucak ilçesinde bulunan ve kitabelerden yola çıkarak 1591 yılında yapıldığının tahmin edilen Şatır Ali Ağa Camii’nde 433 yıldır ezan sesi hiç dinmedi. Aydın’ın tarihine ışık tutan önemli yapılar arasında yer alan, sadece bir ibadethane olmanın ötesinde bölgenin tarihi ve kültürel kimliğinin bir parçası haline gelen Şatır Ali Ağa Camii, hem mimari zarafetiyle hem de kültürel önemiyle dikkat çeken bir ibadethaneler arasında yer alıyor. Yıllar içinde birçok olaya tanıklık etmiş ve bölge halkının sosyal hayatında önemli bir rol oynayan Şatır Ali Ağa Cami, aynı zamanda bölge halkının bir araya gelip ibadet ettiği, birbirleriyle kaynaştığı ve kültürel etkinlikler düzenlediği bir merkez olma özelliğini taşıyor. Geçmişten günümüze uzanan zengin bir geçmişe sahip olan Şatır Ali Ağa Camii bölgenin tarihi ve kültürel dokusunu yansıtıyor. Mimari açıdan incelendiğinde, Şatır Ali Ağa Camii geleneksel Osmanlı mimarisinin izlerini taşırken, kare planlı bir yapıya sahip olan cami dış cephesindeki sadelik ve zarafet dikkat çekiyor. Minaresi ise bölgenin karakteristik mimari özelliklerini yansıtıyor. İç mekanı geniş bir ibadet alanına sahip olan camii basit ancak etkileyici süslemelerle bezenirken, caminin mihrap ve minberi, o dönemin ustalarının işçiliğini yansıtan örnekler arasında yer alıyor. Bugün hala ayakta olan Şatır Ali Ağa Camii, geçmişin izlerini taşıyan ve gelecek nesillere aktarılan önemli bir miras olma özelliğini taşıyor. 2018 yılında başlatılan ve 2 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından restore edilen tarihi ibadethane, ziyaretçilere hem estetik bir deneyim sunarken hem de Aydın’ın tarihine ve kültürüne dair önemli ipuçları veriyor. Çalışmaların ardından cami yepyeni bir görünüme kavuşan caminin son hali görenleri kendine hayran bırakıyor. "Tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor" Aydın İl Müftüsü Hasan Güneş Şatır Ali Ağa Camii hakkında yaptığı değerlendirmede tarihi camilerde ibadet etmenin insana huzur verdiğini ifade ederek, "Camiler bir ülkenin İslam beldesi, yaşayan insanların da Müslüman olduğunun nişaneleridir. Camiler aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın yer yüzündeki nişaneleri olarak da zikredilmektedir. Dolayısıyla ecdadımız Peygamber Efendimiz’in uygulamış olduğu Medine-i Münevvere’ye gittiğinde ilk olarak cami inşa etmesi sebebiyle yerleştikleri yerlere ilk olarak cami inşa ediyorlar. Kuyucak’ta da bunun önemli örneği olan Şatır Ali Ağa Camii’nde görmekteyiz. Bu caminin 433 yıldır ibadete açık olduğu biliniyor. Hem ecdadımızın hem de bugüne kadar orada yaşayan kardeşlerimizin namazlarını kesintiye uğratmaksızın namazlarını burada deruhte ettiklerini gösteriyor, hem de ecdadımızın cami mimarisinin o dönemlerde nasıl olduğunu bize gösteriyor. Aynı zamanda İslam sanatının güzel bir örneğini caminin içerisinde görüyoruz. Bu tür tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor. Ecdadımız da bu camilerde ibadet ederek bunu bize göstermişler. Biz de onlardan almış olduğumuz bu güzel mirası bu güne kadar getirdik, bundan sonra da nesillerimiz boyunca kıyamete kadar bu camilerimiz varlığını devam ettireceklerdir. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu bilinçle tarihi camilerin tekrar hayata kazandırılması, eski özelliklerini gün yüzüne çıkarmak için elinden gelen gayreti göstermektedir. Bununla birlikte Aydınımızın her ilçesinde buna benzer camimizin varlığını görüyoruz. Bize düşen iki husus var. Bunlardan birincisi bu camilerde bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ibadetlerimizi yerine getirmek ikincisi de ecdadımızın bizlere bırakmış olduğu bu güzel eserlere sahip çıkmaktır" ifadelerini kullandı.
Ankara Doç. Dr. Solay: “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz” Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, kene ısırması sonucu bulaş olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin kan ve vücut sıvıları yoluyla bir başka insana bulaşabileceğini dile getirdi. Uzmanlar, genellikle Mayıs ve Eylül ayları arasında ortaya çıkan ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı’nı (KKKA) insanları bulaştırabilen kenelerin, iklim değişikliği sonucu kene ısırması nedeniyle acil servise başvuran hasta sayısında artış olduğuna dikkati çekiyor. Özellikle Çorum, Yozgat, Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum hattında kene vakalarının yoğun şekilde görüldüğünü aktaran uzmanlar, dış ortamda çalışan vatandaşları ve piknikçileri keneye karşı önlem alma konusunda uyarıyor. Etlik Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslı Haykır Solay, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kenenin insan vücudundaki her yere tutunabileceğine vurgu yaparak, “Kene salyasında anestezik bir madde vardır ve bunu hissetmeyiz. Bu nedenle piknik, hayvan bakımı gibi riskli bölgelere giderken mutlaka uzun kıyafetlerin giyilmesi gerekir. Açık renkte ve vücudu örten kıyafetler giyilmeli. Mümkünse çizme değilse çorabın içerisine girecek şekilde ayakkabı giyilmeli. Riskli bölgelerde kesinlikle çıplak ayakla dolaşılmamalı. Orada bulunulan süre içerisinde koruyucu kıyafetler bulunacak ve zaman zaman da vücut kene var mı yok mu diye kontrol edilecek” diye konuştu. Riskli bölgelerden uzaklaştıktan sonra vücudun kontrol edilmesi gerektiğini belirten Solay, “Kene tespit ettiysek eğer ve vücudumuza tutunmamışsa kapalı bir kutuya koyup bertarafı sağlanmalı. Vücudumuzda kene görürsek kesinlikle elle çıkarmıyoruz. Başından tutularak çıkarılması lazım çünkü elle tutulduğu zaman kenenin parçalanma ihtimali var ve virüsü dışarı çıkarma ihtimali var” açıklamasında bulundu. Kene ısırması sonucu KKKA virüsünün ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal, yaygın kas ağrıları ve kanama gibi belirtiler gösterdiğini söyleyen Solay, “Belirtilerin hepsinin birden olmasına gerek yok. Riskli teması olan ya da hasta bir kişiyle temas öyküsü olan bireyde bu belirtilerden herhangi birinin olması halinde mutlaka doktora başvurmalıdır. Kene tutması sonrası bu belirtileri ortalama 1 ila 3 günde bekleriz. Hastadan hastaya bulaştığında ise 5 ila 6 gündür ama bu süre 14 güne kadar uzayabilir. O yüzden bu hastaları 14 gün boyunca takip etmemiz lazım” dedi. Kene ısırması sonrası virüsün kan ve vücut sıvılarına temas yoluyla bulaştığına dikkati çeken Solay, şu uyarılarda bulundu: “Solunum yoluyla bulaş net olarak kanıtlanmamıştır ama kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaştığını biliyoruz. Bu nedenle hasta kişilerin çıktılarına temas etmemek lazım. Bu şekilde bulaşan vakalar var. Hastalık geçildikten sonra virüs idrar yoluyla atılım 6 hafta devam etmekte bu nedenle hastaların kıyafetleri dezenfekte edilmeli, düzgün temizlenmeli. Girdiği tuvalet ayrı olmalı ve çamaşır suyuyla yıkanmalı.”
Antalya Yaralının yardımına koştular kaçan otomobilin altında kalmaktan saniyelerle kurtuldular Antalya’nın Manavgat ilçesinde kırmızı ışık ihlali yapan ve motosiklete çarpan otomobil sürücüsü, olay yerinden kaçarken, yaralı motosiklet sürücüsünün yardımına koşan vatandaşlar kaçan otomobilin altında kalmaktan son anda kurtuldu. Olay yerine gelen trafik ekipleri kaçan otomobil ve sürücüsünü bulabilmek için adeta dedektif gibi çalıştı. Polisler otomobili 2 sokak ileride terk edilmiş olarak buldu. Çevredeki güvenlik kameralarından belirlenen araç sürücüsü de karakola teslim oldu. Kaza, Aşağı Pazarcı Mahallesi Zübeyde Hanım Caddesinde meydana geldi. Alınan bilgiye göre, Doğu Garajı istikametinden İbrahim Sözen Caddesi istikametine seyir halindeki Mehmet Kemal Kılıç’ın kullandığı tescilsiz ve plakasız motosiklet, kırmızı ışık ihlali yaparak Zübeyde Hanım Caddesine çıkan Hüseyin Sarıkaya’nın kullandığı 07 LME 45 plakalı Tofaş marka otomobille çarpıştı. Çarpmanın şiddetiyle 25-30 metre sürüklenen motosiklet sürücüsü yaralanırken otomobil sürücüsü aracını yaralıya yardıma koşanların üzerine sürerek olay yerinden kaçtı. Yaralı motosiklet sürücüsü 112 sağlık ekiplerinin olay yerindeki müdahalesinin ardından ambulansla hastaneye kaldırıldı. Tescili ve plakası olmayan motosiklet bağlanarak yediemin otoparkına çekilirken, motosiklet sürücüsüne yetersiz ehliyetten 6 bin 439 TL para cezası uygulandı. Trafik polisleri dedektiflere taş çıkarttı Olay yerine gelen Manavgat Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Büro Amirliği ekibi kaçan otomobili olay yerinde düşen plakasından ve patlayan lastiğinin izinden yola çıkarak 2 sokak ileride ara sokakta park halinde buldu. Çevrede güvenlik kamerası inceleyen trafik polisleri, araç sürücüsünü belirledikten sonra telefonla arayarak Cumhuriyet Polis Merkezine gelmesini sağladılar.