GENEL - 05 Aralık 2011 Pazartesi 12:05

İDTM İLE KİRACISI CNR ARASINDA YIKIM KAVGASI

A
A
A
İDTM İLE KİRACISI CNR ARASINDA YIKIM KAVGASI

Yeşilköy’de İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) bünyesinde toplam 8 salon olarak faaliyet gösteren İstanbul Fuar Merkezi’nin 3 salonunun "depreme dayanıksız" olduğu ortaya çıktı. İDTM yönetimi salonların yıkımı için kiracı CNR’ye tahliye bildiriminde bulunurken, CNR firması yıkıma karşı çıkıyor.
İDTM yönetimi tarafından olası İstanbul depremine karşı depreme güvenilirliğinin araştırılması ve mevcut durumun raporlanması amacıyla İTÜ Yapı ve Deprem Uygulama Araştırma Merkezi’ne yaptırılan tespit sonucu "1, 3 ve 5 nolu sergi salonlarında can güvenliği ve hemen kullanım performans düzeyinin sağlanmadığı" tespit edildi. Bu durum İstanbul 6. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından görevlendirilen bilirkişiler tarafından da teyit edilerek, mahkemece onandı. Salonların tahliye edilerek bir an önce yenilenmeleri
için gerekli çalışmalara başlayan İDTM yönetimi, kiracıları olan fuar firması CNR’nin İçişleri Bakanlığı’na yaptığı müracaat sonrasında bir açıklama yaptı. Açıklamada, "olası bir İstanbul depreminde fuar salonlarında 25 bin depremzedeyi barındırabileceğini" belirten fuar firmasının "İkinci bir Bayram Oteli" faciasına zemin hazırladığı belirtildi.
Mevcut 8 salondan 3’ünün depreme dayanıksız olduğunun uzmanlar tarafından belirlenmesine rağmen böyle bir talebin gelmesini anlayamadıklarını belirten İDTM Genel Müdürü Haluk Kanca, "Bizler uzman raporları sonrasında salonların tahliye edilmesi gerektiğini mevcut kiracımız olan firmaya ve ilgili 14 kurum ve kuruluşa bildirdik. Eski deprem yönetmeliklerine göre yapılan fuar salonlarımızın yıkılarak, daha sağlam bir şekilde yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Durum böyleyken burasının deprem sonrası barınma
merkezi olarak kullanılması nasıl önerilir?" dedi.
Yüzlerce vatandaşın hayatına mal olan Van depremi sonrasında ikinci bir artçıda yerle bir olan Bayram Oteli’nde bile onlarca vatandaşın öldüğü belirtilen açıklamada şöyle denildi:
"Benzer bir durumu bu fuar salonlarında yaşamayı hiç arzu etmiyoruz. Yılda yaklaşık 40 fuarın gerçekleştirildiği ve yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği fuar alanlarındaki mevcut durum ortada. Fiziki olarak da yıpranmış olan fuar alanları muhtemel bir İstanbul depreminde büyük risk oluşturuyor. Biz bir an önce buraların yıkılıp, yeniden yapılmasını istiyoruz. Şu anda bile büyük bir risk varken ve bu durum mahkeme tarafından da onanmışken buranın deprem sonrası barınma merkezi olarak kullanılmasını talep
etmek büyük bir yanlış olur. İkinci bir Bayram Oteli faciasının yaşanmasına müsaade etmeyiz."
Olası bir depremde can güvenliği sağlamayacak olan 1, 3 ve 5 numaralı salonlarla birlikte tüm salonların bir an önce yıkılarak yeniden inşa edilmesi için gerekli olan projelendirme çalışmalarına başlandığı belirtilen açıklamada, "Kiracımız olarak mevcut salonlarda fuar organizasyonu yapan firmaya da gerekli bildirimler yapıldı. Tahliye işleminin gerçekleşmesinin ardından harekete geçilecek. Ancak kiracımız olan firmanın aldığı ’depreme dayanıklıdır’ raporunun ise gerçekliliği bulunmamaktadır. Çünkü
raporda da belirtildiği gibi, tespitler şu anda yürürlülükte olmayan 1997 yönetmeliklerine göre hazırlanmıştır. 99 Marmara depremi sonrasında yönetmelik iki kez değiştirilmiştir" denildi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Burdur Serençay Kanyonu ve Teke Sarayı doğal güzelliğiyle geçmişe ışık tutuyor Burdur’un Günalan köyü ile Askeriye köyü arasında yer alan Serençay Kanyonu, sahip olduğu doğal yapısı ve tarihi mağara yerleşimleriyle dikkat çekiyor. Kanyon çevresinde bulunan M.S. 4 veya 6. yüzyılında yerleşim yeri olarak kullanılan Teke Saray’ı geçmişe ışık tutan önemli izleri taşıyor. Serençay Kanyonu’nun isminin, "seren" kelimesinin uzun anlamına gelmesinden dolayı bu şekilde adlandırıldığı rivayet ediliyor. Kanyonun sağ ve sol yamaçlarında, M.S. 4 veya 6. yüzyıla tarihlendirilen tarihi yerleşim alanları bulunuyor. Bölgeye ’Tekke Sarayı’ denmesinin nedeninin çobanların özellikle yağmurlu ve karlı havalarda keçi sürülerini burada dinlendirmesi olduğu belirtilirken keçi sürüsünün başındaki erkek keçiye ’tekke’ denilmesi nedeniyle bu ismin zamanla yerleştiği ifade edildi. Bölgede bulunan kayaların kolay bir şekilde oyulabildiği için halk arasında "Kadife Kale" olarak da bilinen bu yerleşim yerleri Genç Roma ya da Erken Hristiyanlık Dönemine ait olabileceğine yönelik çalışmalar yapıldı. Bölgeye, yabancı bilim insanları da zaman zaman gelerek çalışmalar yapılığı öğrenilirken 1835 yılında İngiliz gezgin Hamilton’un Burdur’a gelerek Kadife Kale’yi ziyaret ettiği ve eserlerinde buraya yer verdiği, ayrıca 1940 yılında bölgeyle ilgili bir doktora çalışmasının yapıldığı belirtildi. "Kanyonun içerisinde, sağlı sollu şekilde tarihi yerleşim alanları yer almaktadır" Burdur İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Osman Koçibay, Serençay Kanyonu ve Tekke Sarayı’nın Burdur’un doğal ve tarihi güzelliklerinden biri olduğunu belirterek, "Serençay Kanyonu’nun, adını ’seren’ kelimesinin uzun anlamına gelmesinden aldığı rivayet edilmektedir. Serençay Kanyonu, Günalan köyü ile Askeriye köyü arasında uzanan Askeriye Çayı üzerinde bulunmaktadır. Kanyonun içerisinde, sağlı sollu şekilde tarihi yerleşim alanları yer almaktadır. Bu yerleşimlerin M.S. 4. ya da 6. yüzyıla tarihlendiği ifade edilmektedir. Mağaraların içerisinde geçmişte insan yerleşimlerinin olduğu bilinmektedir. Bölgeye geçmişte "Teke Sarayı" ismi verilmiştir. Bunun sebebi, geçmişte çobanların özellikle yağmurlu ve karlı havalarda keçi sürülerini burada dinlendirmeleridir. Keçi sürüsünün başındaki erkek keçiye ’teke’ denilmesi nedeniyle buraya Teke Sarayı adı verilmiştir. Serençay Kanyonu’na verilen bir diğer isim ise Kadife Kaledir. Bu ismin verilme sebebi, kanyon içerisinde bulunan kayaların kolay bir şekilde oyularak mağara haline dönüştürülebilmesidir" dedi. "Serençay Kanyonu, batılı bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir" Bölgenin önemine ilişkin bir çok çalışmanın yapıldığını anlatan Osman Koçibay, "Bu bölgenin önemine ilişkin olarak Prof. Dr. Mehmet Özsay, alanın Genç Roma ya da Erken Hristiyanlık Dönemine ait olabileceğini ifade etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Roma İmparatorluğu tarafından Hristiyanlara yönelik baskılar uygulanmıştır. Bu baskılardan kaçan bazı toplulukların, bu mağaralara gelerek ilk Hristiyanlık döneminde buralarda yaşadıklarına dair rivayetler bulunmaktadır. Mağaraların bazı bölümlerinde mezar alanlarının da yer aldığı belirtilmektedir. Serençay Kanyonu, batılı bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir. Hamilton, 1835 yılında Anadolu’ya geldiğinde Isparta’dan Burdur’a geçerken Kadife Kale’yi ziyaret etmiş ve burayla ilgili bilgilere eserinde yer vermiştir. Ayrıca 1940 yılında Türkiye’ye gelen bir bilim insanı tarafından bölgeyle ilgili bir doktora tezi hazırlandığı ifade edilmektedir" şeklinde konuştu.
Mersin Kültür Politikaları Semineri Mersin’in sanat hafızasına ışık tuttu Mersin Büyükşehir Belediyesi Kültür, Sanat ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı, Mersin Kent Konseyi ve Akdeniz Opera ve Bale Kulübü’nün (AKOB) iş birliğiyle düzenlenen ’Kültür Sanat Seminer Dizisi’nin 4. buluşması gerçekleştirildi. Seminere, Doç. Dr. Ulaş Bayraktar’ın ’Mersin’de Kültür Politikaları: Kürsüdekiler, Sahnedekiler ve Salondakiler’ başlıklı konuşması damga vurdu. Program, Mersin Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi öğrencilerinden gitarist Alperen Arda Şişman ve soprano İrem Koyuncu’nun sunduğu kısa dinletiyle başladı. Seminerde Doç. Dr. Ulaş Bayraktar, Mersin’deki kültür ortamını; sahnede üretim yapan sanatçılar, kürsüde karar alıcılar ve salondaki izleyiciler üzerinden değerlendirdi. Kentteki kültürel üretimin nasıl şekillendiğini, aktörler arasındaki ilişkileri ve bu sürecin kültür politikalarına yansımalarını ele alan Bayraktar, Mersin’in çok katmanlı kültürel yapısına dikkat çekti. "Büyükşehir’in sunduğu destek, kültür ekosistemini güçlendiriyor" Mersin Büyükşehir Belediyesinin kültür politikalarında önemli bir rol üstlendiğini vurgulayan Doç. Dr. Ulaş Bayraktar, özellikle kültürel mirasın korunması ve arkeolojik çalışmalar konusundaki desteklerin önemine değindi. Bayraktar, "Büyükşehir Belediyesinin kültür ve sanat etkinliklerini yaygınlaştırma çabası, kentin kültür politikalarına güçlü bir bakış açısı kazandırıyor. Mekan, tanıtım ve ulaşım gibi destekler, Mersin’de kültür ekosisteminin güçlenmesine önemli katkı sağlıyor" dedi. "Seminerler, kentin kültür ortamına düşünsel katkı sunuyor" AKOB Yönetim Kurulu Başkanı Demet Şaman Tarlakazan, seminer dizisinin amacının kültür-sanat üretimini yalnızca sahnede görülen bir sonuç olarak değil, onu mümkün kılan toplumsal ve tarihsel arka planla birlikte değerlendirmek olduğunu ifade etti. Tarlakazan, "Kültür-sanat üretimini daha adil, erişilebilir ve kapsayıcı bir zeminde ele almayı önemsiyoruz. Bu seminerlerle, birlikte tartıştığımız ve birlikte dönüştürebileceğimiz bir kültür iklimine katkı sunmayı hedefliyoruz" diye konuştu. "Katılımcı ve sürdürülebilir bir kültür politikası benimsiyoruz" Mersin Büyükşehir Belediyesi Kültür, Sanat ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Koordinatörü ve opera sanatçısı Bengi İspir Özdülger, kentte kültür politikaları üzerine gerçekleştirilen bu tür söyleşilerin son derece değerli olduğunu belirtti. Özdülger, "Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak katılımcı, kapsayıcı, birleştirici ve sürdürülebilir bir kültür politikası benimsiyoruz. Hem kendi sanat kurumlarımızla üretim yapıyor hem de kentteki tüm kültürel aktörleri desteklemeye çalışıyoruz" dedi. Başkan Vahap Seçer’in kültür ve sanat alanındaki vizyonuna da değinen Özdülger, "Başkanımızın desteği sayesinde geniş bir perspektifle kültür politikalarını hayata geçirebiliyoruz. Mersin’in kültürel zenginliğini daha görünür kılmak için kararlılıkla çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. "Bir kentin sanat ve kültür kenti olması eğitimle başlar" Seminere katılan Mersinli Ressam Ahmet Yeşil de etkinliği çok değerli bulduğunu belirterek, "Ulaş Hocamızın sunumu hem içerik hem de görsel anlatım açısından son derece güçlüydü. Yıllardır dile getirdiğimiz birçok konunun burada bilimsel bir çerçevede ele alınması beni mutlu etti" dedi. Bir kentin sanat ve kültür kenti olmasının uzun soluklu bir süreç olduğunu vurgulayan Yeşil, "Bu süreç eğitimle başlar. Sanat mekanlarının yalnızca yapılması değil, yaşamla doldurulması gerekir. Aksi halde o mekanlar işlevsiz kalır" şeklinde konuştu.
Burdur Serençay Kanyonu ve Teke Sarayı doğal güzelliğiyle geçmişe ışık tutuyor Burdur’un Günalan Köyü ile Askeriye Köyü arasında yer alan Serençay Kanyonu, sahip olduğu doğal yapısı ve tarihi mağara yerleşimleriyle dikkat çekiyor. Kanyon çevresinde bulunan M.S. 4 veya 6. yüzyılında yerleşim yeri olarak kullanılan Teke Saray’ı geçmişe ışık tutan önemli izleri taşıyor. Serençay Kanyonu’nun isminin, "seren" kelimesinin uzun anlamına gelmesinden dolayı bu şekilde adlandırıldığı rivayet ediliyor. Kanyonun sağ ve sol yamaçlarında, M.S. 4 veya 6. yüzyıla tarihlendirilen tarihi yerleşim alanları bulunuyor. Bölgeye ’Tekke Sarayı’ denmesinin nedeninin çobanların özellikle yağmurlu ve karlı havalarda keçi sürülerini burada dinlendirmesi olduğu belirtilirken keçi sürüsünün başındaki erkek keçiye ’tekke’ denilmesi nedeniyle bu ismin zamanla yerleştiği ifade edildi. Bölgede bulunan kayaların kolay bir şekilde oyulabildiği için halk arasında "Kadife Kale" olarak da bilinen bu yerleşim yerleri Genç Roma ya da Erken Hristiyanlık Dönemine ait olabileceğine yönelik çalışmalar yapıldı. Bölgeye, yabancı bilim insanları da zaman zaman gelerek çalışmalar yapılığı öğrenilirken 1835 yılında İngiliz gezgin Hamilton’un Burdur’a gelerek Kadife Kale’yi ziyaret ettiği ve eserlerinde buraya yer verdiği, ayrıca 1940 yılında bölgeyle ilgili bir doktora çalışmasının yapıldığı belirtildi. "Kanyonun içerisinde, sağlı sollu şekilde tarihi yerleşim alanları yer almaktadır" Burdur İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Osman Koçibay, Serençay Kanyonu ve Tekke Sarayı’nın Burdur’un doğal ve tarihi güzelliklerinden biri olduğunu belirterek, "Serençay Kanyonu’nun, adını ’seren’ kelimesinin uzun anlamına gelmesinden aldığı rivayet edilmektedir. Serençay Kanyonu, Günalan Köyü ile Askeriye Köyü arasında uzanan Askeriye Çayı üzerinde bulunmaktadır. Kanyonun içerisinde, sağlı sollu şekilde tarihi yerleşim alanları yer almaktadır. Bu yerleşimlerin M.S. 4. ya da 6. yüzyıla tarihlendiği ifade edilmektedir. Mağaraların içerisinde geçmişte insan yerleşimlerinin olduğu bilinmektedir. Bölgeye geçmişte "Teke Sarayı" ismi verilmiştir. Bunun sebebi, geçmişte çobanların özellikle yağmurlu ve karlı havalarda keçi sürülerini burada dinlendirmeleridir. Keçi sürüsünün başındaki erkek keçiye ’teke’ denilmesi nedeniyle buraya Teke Sarayı adı verilmiştir. Serençay Kanyonu’na verilen bir diğer isim ise Kadife Kaledir. Bu ismin verilme sebebi, kanyon içerisinde bulunan kayaların kolay bir şekilde oyularak mağara haline dönüştürülebilmesidir" dedi. "Serençay Kanyonu, batılı bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir" Bölgenin önemine ilişkin bir çok çalışmanın yapıldığını anlatan Osman Koçibay, "Bu bölgenin önemine ilişkin olarak Prof. Dr. Mehmet Özsay, alanın Genç Roma ya da Erken Hristiyanlık Dönemine ait olabileceğini ifade etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Roma İmparatorluğu tarafından Hristiyanlara yönelik baskılar uygulanmıştır. Bu baskılardan kaçan bazı toplulukların, bu mağaralara gelerek ilk Hristiyanlık döneminde buralarda yaşadıklarına dair rivayetler bulunmaktadır. Mağaraların bazı bölümlerinde mezar alanlarının da yer aldığı belirtilmektedir. Serençay Kanyonu, batılı bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir. Hamilton, 1835 yılında Anadolu’ya geldiğinde Isparta’dan Burdur’a geçerken Kadife Kale’yi ziyaret etmiş ve burayla ilgili bilgilere eserinde yer vermiştir. Ayrıca 1940 yılında Türkiye’ye gelen bir bilim insanı tarafından bölgeyle ilgili bir doktora tezi hazırlandığı ifade edilmektedir" şeklinde konuştu.