EKONOMİ - 29 Mayıs 2020 Cuma 11:14

Salgın döneminde oto yıkamaya talep yüzde 85 arttı

A
A
A
Salgın döneminde oto yıkamaya talep yüzde 85 arttı

Koronavirüs salgını özellikle kapalı alanlarda hijyene gösterilen hassasiyeti artırdı, bu süreçte araç temizliği de ihmal edilmedi.

Koronavirüs salgını özellikle kapalı alanlarda hijyene gösterilen hassasiyeti artırdı, bu süreçte araç temizliği de ihmal edilmedi. Salgının Türkiye’ye geldiği mart ayından bu yana oto yıkamaya talep yüzde 85 arttı. Kazanılan ivmenin devamlılığı için ise oklar dijitalleşmeyi gösteriyor.



Çin’de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını özellikle hijyene olan yaklaşımlar üzerinde etkili oldu. Temasın bulaş riski taşıması nedeniyle kapalı alanlarda dezenfeksiyon işlemleri yaygınlaşırken vatandaşlar günlük hayatta kullandıkları objeleri de sıklıkla dezenfekte etmeye başladı. Bu süreçte dikkat çeken bir diğer hassasiyet ise araç temizliği oldu. Dijital Otomobil Asistanı ooAutos’un açıkladığı verilere göre salgının Türkiye’de görüldüğü mart ayından bu yana oto yıkamaya talep yüzde 85 oranında arttı. Yeni normal dönemde de bu tablonun ivme kazanarak seyredeceği ve araç temizliğinin herkes için bir günlük rutin haline geleceği öngörülürken ihtiyaçlara hızlı ve güvenli şekilde yanıt verebilmenin oto yıkama sektörünün dijitalleşmesinden geçtiğine dikkat çekiliyor.



Otomobil temizliği ‘günlük hijyen zinciri’nin bir parçası haline geldi


Oto yıkama taleplerinde yaşanan artışı değerlendiren ooAutos Genel Müdürü Serkan Akçaoğlu, ulaşım esnasında da güvende olmanın büyük önem taşıdığını ve yeni normal dönemde araç temizliğinin günlük rutin haline gelerek talepleri daha da artıracağını belirtti.


Akçaoğlu, "Artık insanlar evlerinden çıkıp tekrar dönene kadarki süreçte günlük hijyen zinciri oluşturacak şekilde hareket edip önlem alıyorlar. Bu zincirin halkalarından birini de araç temizliği oluşturuyor. Bu da pandemi öncesi yıkama sayılarına kıyasla bugün yüzde 85’e varan artışın yaşanmasının temel nedenleri arasında yer alıyor. Öte yandan, şirketlerin de hijyen konusunda daha bilinçli hale gelmesiyle yalnızca şahsi araçlar değil, şirket araçlarının da talepleri hızla artıyor. Bu noktada sektörün kurumsal taleplere de yanıt verebilmesi ve süreci sistematize etmesi büyük önem taşıyor." şekilde konuştu.



Oto yıkama sektöründe ivmenin devamlılığı için dijital dönüşüm şart


Sektörün iki aylık süreçte kazandığı ivmenin sürdürülebilir hale getirilmesi için verilen hizmetlerin güvenli ve kolay ulaşılabilir olması gerektiğine dikkat çeken Serkan Akçaoğlu, bunun ancak dijitalleşme ile mümkün olabileceğini vurguladı.


Akçaoğlu, "Oto yıkama sektörü, Türkiye’de faaliyet gösteren geleneksel iş alanlarının başında geliyor. Çoğu işletme birkaç kişinin çalıştığı, pek çoğunda bilgisayar dahi bulunmayan aile işletmelerinden oluşuyor. Sektörün 2 aylık süreçte kazandığı bu ciddi ivmenin sürdürülebilir hale getirilmesi için ise dijitalleşme şart. Özellikle de temasın risk taşımaya devam ettiği günümüzde, temassız ödeme çok büyük önem arz ediyor. Bu gibi inovasyonlara entegre olmak için ise sektörde gerekli altyapıların kurulması ve çeşitli teknolojilerden yararlanılması gerekiyor. Bu noktada şirket olarak bizler, QR kod ile ödeme yöntemiyle sürücünün oto yıkama hizmetini sıfır temasla almasını sağlıyor, tek tıkla pek çok araç hizmetine ulaşılmasına olanak tanıyan bir altyapı sunarak sektörün dijital dönüşümüne destek oluyoruz." dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Samsun Ormanda çöp toplama etkinliği Samsun’un Vezirköprü ilçesinde “Orman Benim” sloganı ile ormanda çöp toplama etkinliği yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Benim” sloganı ile 81 ilde ve bütün ilçelerde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak için bir program düzenlendi. Vezirköprü’deki farkındalık etkinliği ise Çaputlu mevkisinde gerçekleştirildi. Amaçlarının orman yangınları çıkmadan önlem almak olduğunu belirten Vezirköprü Orman İşletme Müdürü Mecit Koçak, “Orman Benim” yangınlara karşı farkındalık programı ile ilgili yapığı açıklamada, amaçlarının yangın çıkmadan önlem almak olduğunu belirterek, “Benim Ormanım’ etkinliği kapsamında Türkiye’nin bütün illerinde ve tüm ilçelerinde bu etkinlik düzenlendi. Bizler de Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Çaputlu mevkisinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Amacımız, çevremizin daha temiz olması, özellikle küresel ısınmadan kaynaklı son yıllardaki orman yangınlarına karşı dikkat çekmek ve yangın çıkmadan tedbir almak. Çıkan yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı, yanan alanların da yüzde 99’u insan kaynaklıdır. Yangını çıkmadan önlemek için bu proje başlatıldı" dedi. Programa İlçe Kaymakamı Özgür Kaya, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Kaya, Vezirköprü Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Necati Tomal, İlçe Jandarma Komutanı J. Binbaşı Ümit Çetinkaya, İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Çelik, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
İstanbul Esenyurt’ta uyuşturucu serasına çevrilen eve operasyon: 15 kilogram esrar ele geçirildi Esenyurt’ta Güven Timleri tarafından uyuşturucu serasına çevrilen eve operasyon düzenlendi. Operasyonda özel düzenekle saksılara ekilmiş 15 kilogram esrar ele geçirilirken 1 kişi yakalandı. Alınan bilgiye göre, dün Esenyurt Mehterçeşme Mahallesi Hacı Bayram Veli Caddesi’nde yayılan kokudan şüphelenen polis ekipleri bölgeyi incelemeye aldı. Yapılan incelemenin ardından polis ekipleri cadde üzerindeki binada bir daireyi gözlem altına aldı. Yapılan takibin ardından 5 katlı apartmanın 5. Katındaki daireye gelen ekipler şüphelilerin kapısını çaldı. Polislerin geldiğini fark eden S.T isimli şüpheli, dairenin terasından çatıya çıkarak karşı binaya geçti. Çatı girişinden yandaki binaya girmeye çalışan S.T aradaki kapının kilitli olması sebebiyle apartman boşluğunda kilitli kaldı. Yan binaya geçtiğini fark eden polis ekipleri, şüpheli S.T’nin kilitli kaldığı kapıyı açarak şahsı gözaltına aldı. Baskın yapılan evde uyuşturucu imalatında kullanılan kimyasallar, özel aydınlatma ve ısıtma sistemleri kurulduğu görüldü. Dairedeki 2 odanın duvarları ve camların alüminyum folyolarla kaplandığı görüldü. Daire içerisinde kokuyu önlemek için havalandırma sistemi kurulduğu belirlendi. Yapılan baskında, toplamda 15 kilogram esrar maddesi ele geçirildi. Polis olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı.
Kahramanmaraş Kahramanmaraş Ezgi Apartmanı davasında sıcak gelişme Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerde yıkılan ve 35 kişinin yaşamını yitirdiği Ezgi Apartmanı davasının 3. duruşması görüldü. Duruşma sonrası açıklamada bulunan Av. Ersan Şen, "Adaletin er ya da geç yerini bulacak" dedi. Kahramanmaraş Adliyesi 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya tutuklu sanık binanın fenni mesulü M.T ile tutuksuz sanık müteahhit Y.A. katıldı. Tutuklu sanık iç mimar E.D. ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Duruşmada sanık ve müşteki avukatları ise hazır bulundu. İnşaat yapı ruhsat veren tanık M.D. “Biz sadece binanın enini boyunu ölçüp yola göre kot bilgileri kontrol ederdik tamamlandıktan sonra yapım izni verilirdi. Binanın inşaat aşamasında kontrol edilmiyordu 2003 yılından sonra çıkan genelge ile inceleme başlatıldı" dedi. Soru üzerine apartmanın çatı katında bulunan yerin sonradan yapıldığı ifade eden Tanık M.D, “O tarihteki yönetmeliğe göre ortak mekan olarak kullanan yerde hesaplamaya katılmıyordu ve çatıda yapılan yer ile ilgili yoğunluğa dahil olmadığı için göz yumuyorduk. Yönetmeliğe uygun ise izin veriyorduk” dedi. İnşaata kullanım izin belgesini veren tanık F.Y ise “Kahramanmaraş Belediyesi’nde 1985 ve 2005 yıllarımda görev yaptım. İmar ve harita mühendisi olarak görev de yaptım. O yıllarda inşaatların yapımı sürecinde yerinde kontrol yapılmıyor ancak şikayet edilirse denetimler yapılıyordu Ezgi apartmanında aynı prosedür uygulandı” dedi. Dönemin imar müdürü Tanık V.Ç. belediyede çalıştığı dönemde yaptığı çalışmaları anlattı. Bir inşaatta bağımsız bölümler ve duvar değiştirilebilir mi ? sorusu üzerine tanık V.Ç, “Değiştirilebilir bir mahsuru yok” dedi. Tanık beyanlarına karşı katılan vekillerin sırasıyla beyanları alındı. Daha sonra mahkeme başkanı gelen bilgi ve evrakları okudu. Sanık fenni mesul M.T. ise verdiği beyanda üzerine atılı suçları kabul etmeyerek beratını talep etti. Binanın müteahhitti tutuksuz sanık Y.A. binaya kaçak kat yapmadığını ifade ederek üzerine atılı suçlamaları kabul etmedi. Daha sonra iç mimar tutuklu E.D. savunma yaparak suçlamaları kabul etmedi. Av. Ersan Şen ise kırmızı bülten talebine tepki göstererek, "Adalet er ya da geç yerini bulacak" dedi. Mahkeme, dosyadaki bilgi ve evrakları inceledikten sonra sanıkların beyanlarını dinledi ve kararını açıkladı. Duruşma sonrası açıklama yapan Av. Ersan Şen, "Duruşmada uzun süren tanık dinlemeleri ve münakaşaların ardından mahkeme, dosyanın tekemmül ettiğine karar verdi. Dosyada bulunan iş raporları ve bilimsel mütalaalara itirazlar oldu. Mahkeme artık delil değerlendirmesine geçti. Mahkeme, dosyayı inceleyerek dosyanın bir üniversite veya teknik uzmanlar heyetine gönderilmesine karar verdi. Bu heyet, Ezgi Apartmanı’nın depremde yıkılmasının başka etkenlerle mümkün olup olmadığını inceleyecek ve rapor hazırlayacak. Mahkemenin dosyanın eksiksiz olduğunu belirterek rapor beklenecek" dedi. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar süren duruşmada, tutuklama ve dosya ile ilgili savunmaların alındığını ve iki önemli karar verildiğini açıklayan Av. Şen, "Mahkemenin dosyayı bir üniversite veya heyete gönderme kararının ardından davanın gelecekteki seyri belirlenecek. Dava sürecinin oldukça stresli ve uzun geçti. Adaletin yerini bulması ve maddi haklara ulaşılması için ellerinden gelen gayreti gösterdik. Ezgi Apartmanında hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet diliyorum. Mahkemenin adil bir karar vereceğine inanıyoruz. Davanın dördüncü duruşması için bekleyiş devam ediyor. Tarafların beyanları alınacak ve mahkeme süreci adalete ulaşmak için devam edecek. 12 Temmuz tarihinde yapılacak olan dördüncü duruşmanın sonuçlarını merakla bekliyoruz" dedi. Mahkeme, raporun yeniden bilirkişiye gönderilmesini, sanıkların tutukluluk hallerinin devamını ve duruşmanın 12 Temmuz tarihine ertelenmesini açıkladı.