EKONOMİ - 12 Haziran 2023 Pazartesi 12:50

Mobilitede sürdürülebilirlik, otomotiv bakım sektörünü dönüşüme hazırlıyor

A
A
A
Mobilitede sürdürülebilirlik, otomotiv bakım sektörünü dönüşüme hazırlıyor

Otomotiv bakım ve satış sonrası hizmetler sektörünün dünyadaki önemli ticaret fuarı olan Automechanika’nın İstanbul ayağı, TOBFED’in düzenlediği “Mobilitenin Sürdürülebilir Geleceği” paneline tanıklık etti.

Otomotiv bakım ve satış sonrası hizmetler sektörünün dünyadaki önemli ticaret fuarı olan Automechanika’nın İstanbul ayağı, TOBFED’in düzenlediği “Mobilitenin Sürdürülebilir Geleceği” paneline tanıklık etti. TOBFED Başkanı Serkan Bakırtaş “TOBFED’in stratejik iş birlikleri, nitelikli ve kapsayıcı mesleki eğitim ve istihdam, işletmelerin sürdürülebilir dönüşümü, teknoloji, girişimcilik ve sermayeye erişim noktalarında sektöre uluslararası bir kimlik kazandırılması, vizyon belgemizin temel taşlarını oluşturuyor” dedi.


Teknoloji girişimi Otovınn’ın sponsorluğunda, Türkiye Otomotiv Bakım Dernekleri Federasyonu (TOBFED) tarafından düzenlenen panel, Sürdürülebilir Yaşam Okulu’nun kurucusu Aslı Dede’nin moderasyonu ile yapıldı.


Panel, Sürdürülebilir Yaşam Okulu Kurucusu Aslı Dede’nin moderatörlüğünde Cüneyt Şener (Sanpark CEO-Bursa Ticaret ve Sanayi Odası YK Başkan Yardımcısı) Prof. Dr. Figen Yıldırım (İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü) Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı (İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi) Dr. Onur İlhan (EYDK Genel Sekreteri) Serkan Bakırtaş (Otovınn CEO-TOBFED Başkanı) ve Yunus Emre Şimşek’in (Arup Türkiye Ulaşım Takım Lideri) katılımı ile gerçekleşti.


Sunduğu hizmetlerle tüm ekonomik, ekolojik ve toplumsal aktivitelerin merkezinde yer alan sektörün, bu misyonunu yeni nesillere taşımak için muhakkak sürdürülebilir geleceğe odaklanması gerektiği ana mesajı ile gerçekleşen panel, farklı sektör ve uzmanlıklardan konuşmacıları bir araya getirdi. Bu meyanda, Ekim 2022’de yayınlanan TOBFED Sürdürülebilir Gelecek Raporu ve Eylem Planı’na değinen Etki Yatırımı Danışma Kurulu Genel Sekreteri Dr. Onur ilhan “Üyemiz TOBFED’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında ortaya koyduğu altı marka, mobilite piyasasının sürdürülebilir dönüşümü ve gelişimi için merkezi bir konumdadır” dedi.


Sektörün dönüşümü eğitimle mümkün


TOBFED Başkanı ve Otovınn CEO’su Serkan Bakırtaş, özel ve kâr amacı gütmeyen sektörlerdeki görevlerinin kesişim noktasını özetledi ve “TOBFED’i 2013’te kurarken en öncelikli amacımızı sektöre nitelikli personel yetiştirmek olarak belirledik. Çünkü ülkemiz ve dünyanın sorunu olan nitelikli personel sorununa bugün baktığımızda özellikle Avrupa’da ve dünyanın her yerinde görüyoruz. Dolayısıyla bu alanda başlarken de biten meslekler ve ihtiyaçtan doğan meslekler var. İhtiyaçtan doğal mesleklerin aslında NACE Kodu bile olmayan meslekler vardı. Sektörü bir yere taşımamız için çalışanlarımızı yetiştirip hazır olmamız lazım. Dönüşüme eğitimle bakmak çok önemli. Yine bu çerçevede Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle vurguladığı mesleki eğitim konusu ülkemizin kurtuluş reçeteleri arasındadır. Biz de bu vesile ile İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile sektörde meydana gelen gelişmelerle eğitim sisteminin eş güdümünü sağlamak, nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamak ve istihdama katkı sağlamak amacıyla mesleki eğitim iş birliği protokolü imzaladık” dedi.


"Türkiye sürdürülebilirlikte farkındalık oluşturmalı"


Çevre dostu servislerin hayata geçmesi gerektiğini bidiren Başkan Bakırtaş “Biliyorsunuz en önemli konu yani yeşil sertifikalı servislerin ve bütün lokasyonların bu konuda üzerine düşeceğini, düşmesi gereken bütün süreçleri yapıyor olması lazım. TOBFED bu anlamda önemli çalışmalar yapıyoruz. Geçen yıl yine ‘Sürdürülebilir Gelecek Zirvesi’ni yapmıştık. Bu yıl ikincisini düzenleyeceğiz. Orada da bu bağlamda kendini geliştiren birçok şirketi de bu anlamda taçlandıracağız. Ödül vereceğiz ve onore edeceğiz. O yüzden bizim dünyamızın gerçekten özellikle yeşil vurgusu çok kıymetli. Dünya buna çok önem veriyor ve Türkiye bu konu farkındalık oluşturmalı” diyerek çağrıda bulundu.


“Yeşil bayrak” ile yüksek standartlar geliyor


TOBFED olarak kendilerini en çok heyecanlandıran projelerin başında ‘Yeşil Bayrak’ olduğunu aktaran Serkan Bakırtaş “Sürdürülebilirliği benimsemiş ve dijital dönüşümünü tamamlamış otomotiv hizmet noktaları oluşturmak için uçtan uca bir kalite standardı olarak konumlanıyor. Suyun ve enerjinin verimli kullanımından atık yönetimine, yenilenebilir enerjiden çalışma şartlarını küresel standartlara yükseltmeye ve mesleki eğitime kadar pek çok alanda “Yeşil Bayrak” kullanılacak. Bağımsız ve şeffaf bir süreç yürütülerek sektörümüz döngüsel ekonominin bir neferi haline getirilecek” diyerek sözlerini tamamladı.


"Mobilite ve akıllı ulaşım sistemleri trafik sorununu çözecek"


İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı ise yeni bir bakış açısına geçebilmek için gerek mevzuat alanında gerekse de iş yapış şekillerinde çok kapsamlı değişiklikler yapılması gerektiğine vurgu yaptı. Ilıcalı “Düzenli denetimlerin yapılması yaralanmalı ve ölümlü kazaların sayısının azalmasını sağlamanın yanında trafik kapasitesinin de artmasını sağlamaktadır. Ancak, insan eliyle denetimlerin yapılması birçok noktada yetersiz kalmaktadır. Gelişen teknoloji trafik denetimleri de elektronik olarak yapılmasını sağlayarak insanın yetersiz kaldığı noktalarda yardımına koşmaktadır. Trafik denetimlerinde gelişen teknolojinin kullanılması, denetimlerin verimliliğini artırmaktadır. Denetimde etkinliğin artırılabilmesi ve sürücü davranışlarının iyileştirilmesi için sürücülere 24 saat denetlendiğinin hissettirilmesi gerekmektedir. Gelişen teknolojiyle birlikte bu hissi sağlayacak 24 saat görev yapan elektronik ekipmanlar kullanılmalıdır. Akıllı ulaşım sistemleri (AUS) araçlar içinde, araçlar arasında ve araç ile sabit kontrol merkezi arasında, ayrıca altyapı hakkında, emniyet, güvenlik, randıman ve kalite bakımından her türlü haberleşmeyi ve bilgi alışverişini sağlıyor. AUS, ayrıca ulaşımın çevreye olan etkisini minimize etmek ve ulaşımın hem işletmenin ekonomik beklentileri, hem de yolcuların ve araç kullanıcılarının yararlarını maksimize etmek amaçlarını gerçekleştirecek şekilde geliştiriliyor. AUS’un amaçları arasında insan-araç-altyapı-merkez arasında çok yönlü veri alışverişi, trafiğin güvenliliği, yolların kapasitelerine uygun olarak kullanımı, mobilitenin arttırılması, enerji verimliliği sağlanarak çevreye verilen zararın azaltılması gibi başlıklar genel kabul görerek standartlaşmış; böylece karar verme yükünün insanın üzerinden alınmasının hangi amaçlara hizmet etme amaçlı olduğu netleşti” dedi.


"Türkiye, yeşil dönüşüme dünyada rekabetçi"


Araç liftleri ve kaldırma ekipmanları üreticisi SanPark’ın CEO’su ve BTSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cüneyt Şener, sürdürülebilirliğin önemini erken tespit ettiklerini, yüzde 100 yeşil enerjiye geçiş ve atıkları tam dönüştürmeyle karbon ayak izlerini azaltarak dünyada rekabetçi olduklarını belirtti.


"İş dünyası ve üniversite iş birlikleri sektöre değer katıyor"


Sürdürülebilir işletmelerin önemine istinaden söz alan İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Figen Yıldırım, TOBFED ile yakın zamanda imzaladıkları stratejik işbirliği protokolüne değindi. Bu önemli akademi-iş örgütü iş birliği kapsamında öncelikle “Yeşil Bayrak” projesine odaklanacaklarının altını çizen Yıldırım, iş dünyasının üniversitesi olarak “Yeşil Bayrak” ile sektör işletmelerini, hizmet kalitesi ve verimliliği, pozitif sosyal ve çevresel etki ve dijitalleşme gibi alanlarda değerlendirmeye tabii tutacak bir sertifikasyon sistemi üzerinde çalıştıklarını belirtti.


Arup Türkiye Ulaşım Takım Lideri Yunus Emre Şimşek, mobilitenin ve ulaşım planlamasının çok daha büyük kentsel ağların bileşenleri olduklarını ve daha büyük bir resme, multidisipliner ve kapsayıcı bir açıdan bakılması gerekliliğini ifade etti.


Panelin önemli çıkarımı ise Sürdürülebilir Kalkınma Amacı 17, “Amaçlar İçin Ortaklıklar” kapsamında ortak aksiyon alınmasının teyit edilmesi oldu. Kurumların kendi içlerinde atabileceği olumlu adımlar olmakla birlikte, ölçeklenebilir fayda ve sürdürülebilir dönüşüm ancak iş birlikleri ile mümkün olacak.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."