GÜNDEM - 18 Nisan 2025 Cuma 13:36

Hukukçulardan "Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı" yorumu: "Yürütmeyi durdurma kararı yoksa Galatasaray Üniversitesi’nin kararı acilen uygulaması gerekirdi"

A
A
A
Hukukçulardan "Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı" yorumu: "Yürütmeyi durdurma kararı yoksa Galatasaray Üniversitesi’nin kararı acilen uygulaması gerekirdi"

İstanbul Üniversitesi’nin diplomasını iptal ettiği Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı’nın görevine devam etmesini değerlendiren Avukat Zeki Bulgan, "İstanbul Üniversitesi’nin diploma iptali kararı Galatasaray Üniversitesi’ne tebliğ edildiyse gerek İstanbul Üniversitesi, gerekse YÖK tarafından resmi işlemler şekli hukuka tabi olduğu için Galatasaray Üniversitesi tarafından bu işlemin acilen uygulamaya konulması gerekirdi, yorum hakkı yok. Süresi içerisinde yürütmeyi durdurma kararı alınmadığı sürece İstanbul Üniversitesi ve YÖK’ün kararının hukuken uygulanması gerekir. Çünkü resmi evraklar yoruma değil, uygulamaya tabidir. Karar alınmadan devam ediyorsa YÖK tarafından Galatasaray Üniversitesi’ne işlemin yapılmadığı için idari soruşturma başlatılabilir" dedi.


İBB Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan ve tutuklanan Ekrem İmamoğlu’nun lisans diplomasının sahte olduğuna ilişkin iddialar sonrası soruşturma başlatılırken, İstanbul Üniversitesi, İmamoğlu ile birlikte 28 kişinin diplomalarının ’yokluk’ ve ’açık hata’ gerekçeleriyle iptal edildiğini açıklamıştı. Avukat Zeki Bulgan, 28 kişi arasında yer alan Galatasaray Lisesi’nden mezun olduğu öğrenilen Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı’nın hakkındaki diploma iptali kararı sonrasında görevini sürdürmesini hukuki açıdan değerlendirdi.



"Yürütmenin durdurulma kararı olmadığı müddetçe resmi evrakların anında uygulanması ilkesi geçerli"


Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı ile ilgili süreç hakkında açıklamalarda bulunan Avukat Zeki Bulgan, "İstanbul Üniversitesi’nin diploma iptali kararı Galatasaray Üniversitesi’ne tebliğ edildiyse gerek İstanbul Üniversitesi, gerekse YÖK tarafından resmi işlemler şekli hukuka tabi olduğu için Galatasaray Üniversitesi tarafından bu işlemin acilen uygulamaya konulması gerekirdi. Eğer Naciye Hoca bu işlemin hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsa acilen idare mahkemesine başvurup yürütmeyi durdurma kararı alması gerekirdi. Süresi içerisinde yürütmeyi durdurma kararı alınmadığı sürece İstanbul Üniversitesi ve YÖK’ün kararının hukuken uygulanması gerekir. Çünkü resmi evrakların yoruma tabi olmaması gerekiyor. Bu işin hukuka aykırı olduğu düşünülüyorsa gerek Naciye Hoca gerekse Galatasaray Üniversitesi tarafından bununla alakalı idare mahkemesine dava açılıp yürütmenin durdurulması kararı alınması lazım. Herhangi bir yürütmenin durdurma kararı almadan Galatasaray Üniversitesi’nin İstanbul Üniversitesi’nin kararına şahsen yorum hakkı yok, resmi işlemler yoruma değil, uygulamaya tabidir. Aksi takdirde karmaşa ortaya çıkar. Herhangi bir yürütmenin durdurulma kararı olmadığı müddetçe resmi evrakların anında uygulanması ilkesi geçerlidir. İdari işlemlerde, idari işlemin tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde idare mahkemesine başvurulması gerekiyor. Eğer yürütmeyi durdurma talebi varsa bu kararı vermesi biraz süreç alabilir" şeklinde konuştu.



"Karar alınmadan devam ediyorsa YÖK Galatasaray Üniversitesi’ne idari soruşturma başlatabilir"


İdare mahkemelerine yapılan başvurularla ilgili bilgi veren Avukat Bulgan, "Çok acil ve çok açık hukuka aykırılık durumlarında idare mahkemeleri anında da yürütmeyi durdurma kararı verebilirler ya da davalı idarenin buradaki İstanbul Üniversitesi’nin 30 günlük cevap hakkının beklenmesi ve bunun değerlendirilmesi gibi bu süreç 1,2,3 ay sürebiliyor. İdare mahkemesine yapılan başvuruda yürütmenin durdurulmasının reddedilmesi durumunda da yine davacının bir üst mahkemeye başvurma hakkı var. Yürütmenin durulması kararının verilmesi durumunda da davalının aynı şekilde itiraz hakları var. Eğer yürütmenin durdurulması kararı alındıysa zaten normalde görevine devam edebilir ancak karar alınmadığı takdirde, sürece resmi olarak YÖK veya İstanbul Üniversitesi tarafından Galatasaray Üniversitesi’ne ‘Diploma iptal edildi, öğretim üyesi olması için yeterli şartlar taşımıyor’ diye bir bilgi gittiyse bunu normalde Galatasaray Üniversitesi’nin derhal uygulaması gerekir. Karar alınmadan devam ediyorsa YÖK tarafından Galatasaray Üniversitesi’ne bu süreçte ilgili evrakın, işlemin yapılmadığı için idari soruşturma başlatılabilir. Akabinde duruma göre Türk Ceza Kanunu’na göre görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçlarından soruşturma açılabilir. Bunun tek istisnası idare mahkemesi tarafından verilecek olan yürütmeyi durdurma kararıdır" diye konuştu.



"Galatasaray Üniversitesi’nin YÖK’ün resmi evrakını yorumlama hakkı yok"


Diploması iptal edilen kişilerin üniversiteye kayıt süreçlerinde görev alan personellerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Avukat Bulgan, "Muhtemelen o şahıslar aradan çok uzun zaman geçtiği için emekli olmuştur, yaşayanları vardır, rahmetli olanları olabilir. Ceza hukuku bakımından da soruşturma yapılır ama zaman aşımına uğramıştır, onların yaptığı eksik, görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanma iddialarında zaman aşımından dolayı bir sonuç çıkmaz diye düşünüyorum. Galatasaray Üniversitesi’nin İstanbul Üniversitesi’nin resmi yazısını ya da YÖK’ün resmi evrakını yorumlama hakkı yok, resmi evraklar yoruma tabi değildir, uygulanma ilkesine tabidir. Üniversite burada açık hukuka aykırılık, idari işlemde bir yanlışlık gördüğü zaman, mezun ettiği öğrencilerin mağduriyetini de kendi vermiş olduğu diplomaların da tartışmaya yol açacağını nazara alınarak Galatasaray Üniversitesi’nin de idare mahkemesine dava açma hakkı vardır" dedi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."